Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/768 E. 2023/730 K. 08.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/768
KARAR NO : 2023/730

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :KOCAELİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :11/03/2021
NUMARASI :2017/573 Esas – 2021/187 Karar

DAVACI :AKOVA İNŞ. SAN. TİC. LTD. ŞTİ. – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVALI :PEKLER DÖKÜM SAN. İNŞ. HAYV. VE TİC. LTD. ŞTİ. – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVA :Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :30/05/2017

KARAR TARİHİ :08/05/2023
KR. YAZIM TARİHİ :17/05/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket ile davalı taraf arasında davaya konu faturalara konu ticari alım satım ilişkisi olduğunu, davacı şirketin Dubai Port Yarımca Limanı’nda kullanmak üzere davalıdan aldığı polimer kanal ve ızgara, polimer rögar, kapak ve benzeri malzemelerin sahaya yerleştirildikten sonra sahanın araçların geçişine açılması ile birlikte kırıldıklarını öğrendiğini, yerleştirilen malzemelerde kırılmalar gerçekleştiğini, taraflarınca alınan malzemelerin ayıplı olduğu düşünülerek kırılmalar ortaya çıkar çıkmaz Körfez Sulh Hukuk Mahkemesi 2016/16 D. İş ve 2016/14 Karar nolu delil tespiti işlemi yaptırıldığını, iş bu dosya da alınan bilirkişi raporunda bilirkişi sonuç bölümünde alınan malın ayıplı olduğunu, davacı şirketin davalıdan alınan malzemelerin kırılmış olması nedeni ile mağdur olduğunu ve zarara uğradığını, davalı şirkete Kocaeli 6. Noterliği 17810 yevmiye nolu 23/08/2016 tarihli ihtarname gönderilerek bedel iadesi ve uğranılan tüm zararın talep edildiğini ancak taraflarının sürekli oyalandığını, zararlarının giderilmediği belirterek davalıdan alınan malların ayıplı olması nedeni ile davacının uğradığı tüm müspet ve menfi zararın davalıdan ticari temerrüt faizi ile alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın yetkili yer mahkemesinde açılmadığını, yetkili yerin davalının yerleşim yeri olan Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, davalı firma tarafından davacı firmaya Dubai Port Yarımca Limanında kullanılmak üzere; polimer kanal üst ızgarası ve menhor kapak satışının yapıldığını, bu malzemelerden yalnızca üst ızgarası (E600 tipi) ve menhor kapağın müvekkili tarafından üretildiğini, polimer kanalın ise davalı tarafından değil Metusan Yapı Elemanları San. Tic. Ltd. Şti. firması tarafından üretildiğini, davalı firmanın polimer kanalları Metusan firmasından satın alıp davacı firmaya sattığını, öte yandan dava dilekçesinde iddia edildiğinin aksine davalının üretmiş olduğu E600 tipi üst ızgarasının ayıplı olmadığını, davacı tarafın iddiasına dayanak olarak Körfez Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2016/16 D.İş sayılı tespit raporunu sunduğunu ancak anılan raporda da belirtildiği üzere davalı firma davacı firmanın iş yaptığı limanda kullanılmaya uygun olduğu mevzuatta belirtilen E 600 tipi ızgara satışı yaptığını, kırılmanın ızgarada değil polimer kanalda meydana geldiğini, Metusan firması tarafından üretilen polimer kanalların kırılmasının nedeni davalı tarafından üretilen ızgaranın değil bizzat polimer kanalın ayıplı olmasından kaynaklandığını, zira ızgaranın ayıplı olması durumunda yükün polimer kanala aktarılmasının dahi mümkün olmayacak deformasyon ızgarada meydana geleceğini, halbuki ızgaranın işlevini yaptığını ve yükü doğru şekilde polimer kanala aktardığını, ayıplı olduğu iddia edilen ızgaraların neden kullanıldığı, ızgaralar ayıplı ise bulundukları güzergahların halen nasıl kullanıldığının taraflarınca anlaşılamadığını belirterek davanın reddine, kabul anlamına gelmemekle beraber bir ayıp söz konusu ise dahi bunun polimer kanallarda olması sebebi ile huzurdaki davanın kanalları üreten Metusan firmasına ihbarını ve bu firmanın dahili davalı olarak dosyaya müdahalesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davanın REDDİNE …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkeme tarafından davacıya sadece sözleşme bedeli ile ilgili harcı tamamlamak üzere süre verildiğinin 15.03.2018 tarihli 2 nolu celsede kurulan 2 nolu ara karar ile sabit olduğunu, aynı celsedeki 3 nolu ara kararda menfi – müspet zarar bildiriminin yapılmasına dair davacıya süre verilmiş olup, menfi-müspet zararlar ile ilgili harç tamamlanması hususunda davacıya herhangi bir kesin süre verilmediğini, hal böyle olmasına rağmen, 6 nolu celsede, verilen süre içerisinde 111.606,17-TL menfi-müspet zarar ile ilgili olarak harcın yatırmadığı gerekçesiyle süre talebinin reddine karar verildiğini, kaldı ki yeel mahkeme tarafından davacıya harç tamamlama konusunda süre verilmesinin de hatalı olduğunu, zira huzurdaki davanın, dava dilekçesinde de açıkça belirtildiği üzere kısmi dava olarak açıldığını, kısmi davada harç her zaman tamamlanabilecek olup, yerel mahkemenin kısmi davayı dikkate almadan, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı yönündeki değerlendirmesinin usul, yasa ve hakkaniyete uygun olmadığını, bahse konu polimer kanalların ayıplı olduğu hususu Körfez Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/16 D. İş sayılı dosyasından alınan bilirkişi raporu, dava dosyasında mevcut 16.11.2018 tarihli bilirkişi raporu, 12.10.2020 tarihli bilirkişi ek raporu ile sabit olduğunu, bu üç raporda da malzemenin ayıplı olduğu sonucuna ulaşılmışken, yorum yolu ile rapor hazırlayan ve bahse konu malzemeleri yerinde incelemeden dosya üzerinden malların ayıplı olmadığı sonucuna ulaşan bilirkişinin raporuna itibar edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkemece bilirkişiye yerinde inceleme yetkisi verilmesi ve yerinde inceleme neticesinde hazırlanan bilirkişi raporunun hükme esas alınması usule açıkça aykırılık teşkil ettiğini, gerekçeli kararda her ne kadar satışı yapılan malların teslim tarihlerinin 2015 yılının 8. 9. ve 10. aylar olduğu, ayıp ihbarının ise Kocaeli 6. Noterliği’nin ihtarname tarihi olan 23.08.2016 tarihinde davalıya bildirildiği, bu durumda TTK’nın 23. maddesi uyarınca ayıp ihbarının süresinde bildirilmediği belirtilse de, yerel mahkemenin bu gerekçesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili tarafından istinaf başvurusuna karşı cevap dilekçesi verilmemiştir.
DELİLLER:Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/03/2021 tarih, 2017/573 Esas – 2021/187 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, tacirler arası satım sözleşmesinde ayıp olduğu iddiasıyla açılan, bedel iadesi ve zarar talebi davasıdır.
İlk derece mahkemesince toplanan deliller ve yapılan yargılama sonunda,”… Yürütülen yargılama neticesinde toplanan delillere, tarafların beyanlarına ve bilirkişi raporları ile taraflar arasındaki ticari ilişkinin gelişimine göre; taraflar arasında davacı vekilinin dosyaya sunmuş olduğu 7 adet faturaya konu satış sözleşmesinin bulunduğu, satın alınan faturalara konu polimer kanal ve ızgara, polimer rögar, kapak ve ekipmanlarının Dubai Port Yarımca Limanı’nda kullanmak üzere davalıdan teslim alındığı, uygulama ve montajın davacı tarafça yerine getirildiği, sahanın araçların geçişine açılması ile satın alınan ürünlerde kırılmalar meydana geldiği ve davalıdan satın alınan ürünlerin ayıplı oldukları iddiası ile açılan davada, davacı tarafından Körfez Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/16 D. İş sayılı dosyasından alınan raporda malzemelerin yerleştirilmesinde bir sıkıntı olmadığı belirlenmiş olsa da dayanak gösterilmediği, raporun sonuç kısmı haricinde tespit yapılmadığı gibi raporun denetime de müsait olmadığı, bununla birlikte polimer kanallarda kırılmaların bulunduğuna dair tespitin yerinde olduğu, bilirkişi …’dan alınan raporlarda dosyadaki eksiklerin belirtildiği ve kanallarda uygulama yapılmasının gerektiğinin tespit edildiği, hasarın polimer kanallarda meydana geldiği, bunun haricinde beyanlara göre yapılan hesaplamanın hükme esas alınamayacağı, zira illiyet bağının kurulmadığı, itibar edilebilir olarak görülen bilirkişi raporunun … tarafından hazırlandığı, hazırlanan rapora göre dava konusu E600 sınıfı malzemenin ağır trafik yüküne maruz kalan hava alanı, limanlar gibi yerlerde kullanılmaya elverişli olup ağır yüke maruz kalan 325 metrelik kısımda ise yan ve alt beton desteklemelerinin yetersiz olması nedeni ile ızgaralardan gelen yükün dengeli dağıtılamadığı, kanalın dağıtılamayan yük nedeni ile deformasyona uğradığı ve kırıldığı, sonuç olarak olayın malzemenin ayıplı olasından değil, uygulama hatasından kaynaklandığı tespitlerinin yapıldığı görülmüştür. Netice olarak mahkememizce davalı tarafından davacıya satımı ve teslimi yapılan ürünlerin ayıplı olmadıkları, uygulama ve montajı gerçekleştiren davacının hatasından kaynaklı olarak polimer kanallarda kırılmalar meydana geldiği, davalının uygulamanın herhangi bir safhasına katılmadığı ve katılmasını gerektirir bir durumun bulunduğuna ilişkin taraflar arasında yazılı sözleşme de bulunmadığından bir inceleme yapılamadığı, dolayısıyla davalının uygulama esnasında destek olmamasından dolayı sorumluluğunun bulunduğuna dair tespit yapılamayacağı kanaatine erişilmiştir. Bununla birlikte TTK’nın 23. maddesinde tacirlerin ayıplı ürün veya hizmet alımlarından dolayı ihbar süreleri düzenlenmiş olup, somut olayda ürünlerinin teslim tarihlerinden itibaren kanunda belirtilen uygun vasıtalarla ve süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığı ve bu sürelerin hak düşürücü olması nedeniyle davacının ayba karşı tekeffül hükümlerinden faydalanamayacağı anlaşılmıştır. Nitekim davacı tarafından ayıp ihbarında bulunulduğunu gösterir Kocaeli 6. Noterliğinin ihtarname tarihi 23.08.2016 olup satışı yapılan ürünlerin teslim tarihleri ise 2015 yılının 8,9 ve 10. aylarıdır. (Sakarya BAM 7. HD. 2019/1055 E., 2019/1381 K. 16/12/2019 t. Karar) Gerek ürünlerin ayıplı olmaması gerekse de ayıp ihbarının hak düşürücü sürede yapılmaması dolayısıyla açılan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir…” şeklindeki gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
Bilindiği üzere; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’un 27’nci maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasa’nın 36’ncı maddesinde ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin(İHAS) 6’ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
İHAS’ın 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrasında da; “Her şahıs…davasının makul bir süre içinde hakkaniyete uygun ve aleni surette dinlenmesini istemek hakkına haizdir…” şeklindeki düzenleme karşısında silahların eşitliği ve çelişmeli yargı ilkeleri de hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesini sağlayan unsurlar arasında önemli bir yere sahiptir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) silahların eşitliği ilkesini şöyle tanımlamaktadır: “Silahların eşitliği, davanın bir tarafını, diğer taraf karşısında belirli bir dezavantaj içine sokmayacak şartlar altında, her bir tarafın deliller de dahil olmak üzere, davasını ortaya koymak için makul ve kabul edilebilir olanaklara sahip olması zorunluluğu” demektir (İnceoğlu, S.: Adil Yargılanma Hakkı, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Anayasa, Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Kapsamında Bir İnceleme, 1. Baskı, 2013, s.239 vd.)
HMK’nın 94. maddesi ise, “Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.
” hükmüne amir olup, anılan Yasa maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması, taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca, verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir.
Diğer yandan; 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 30. Maddesinde; “Madde 30 – Muhakeme sırasında tesbit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409 uncu maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması, noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.”hükmü yer olmakta olup, buna göre;
“Yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanları, yargı harçlarına tabidir (2. md.). Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nevi ve mahiyetine göre maktu esas üzerinden alınır (15. md.). Noksan tespit edilen değerler hakkında 30. madde hükmü uygulanır [16-(4) md.]. Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınır (21. md.). (1) sayılı tarifede yazılı nispi karar ve ilâm harcının 1/4 ü peşin alınır (28. md.). Yargılama sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o oturum için yargılamaya devam olunur, takip eden oturuma kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunmaz. 6100 sayılı HMK’nın 150. maddesinde gösterilen süre içinde dosyanın işleme konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır (30. md.). Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz (32. md.). HMK’nın 120/1 maddesine göre de davacı, yargılama harçlarını mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Harçlarla ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkindir.
Yukarıda açıklanan yasal düzenleme kapsamında eldeki dosyada bakıldığında ilk derece mahkemesince; eldeki dava, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak şartıyla 1.000,00-TL üzerinden, davacının “menfi ve müspet zararlarının” tazmini istemiyle açılmış, davanın 15.03.2018 tarihli duruşmasında mahkemece; “Davacı vekiline sözleşme bedelinin belirli olması nedeniyle bu talepleri yönünden eksik harcın tamamlatılması amacıyla 2 haftalık kesin süre verilmesine, aksi takdirde Harçlar Kanunun 30.maddesi uyarınca davanın bu yönüyle işlemden kaldırılacağının ihtarına, (ihtarat yapıldı)
3-Davacı vekiline müspet ve menfi zararların neler olduğuna ilişkin beyanda bulunmak üzere 2 haftalık süre verilmesine,..” şeklinde ara kararlar kurulmuştur.
Davacı vekilince sunulan, 24.03.2018 tarihli beyan dilekçesinde;”..Müvekkil şirket tarafından yapılan inceleme neticesinde, polimer kanalların 325 metrelik kısmının kırıldığı yani ayıplı olduğu ortaya çıkmıştır. Dosyada mevcut faturalardan da anlaşılacağı üzere müvekkil şirket polimer kanalların metresini 165 TL + KDV olarak satın almış olup, bu durumda 325 metrelik polimer kanal ayıplı/kullanılamaz durumda olduğundan, ayıplı malzemeler için müvekkilin ödemiş olduğu tutar; 325 metre x 165 TL + KDV (53625 TL + 9652,5 TL = 63277,5 TL) olarak hesaplanmıştır. Dava açılırken 1.000 TL üzerinden harç yatırıldığından 62277,50 TL’lik tutarın harcı süresi içinde tamamlanacaktır.
Yine dosyaya bilahare sunacağımız maliyet hesabı incelendiğinde, müvekkil şirket ayıplı kanalların eski haline getirilmesi amacıyla 111.606,17 TL masraf yapmış olup, polimer kanalların yerine beton atmak suretiyle ayıplı olan kısımdaki ayıbı gidermiştir. Bu durumda müvekkil şirket, ayıptan dolayı 111.606,17 TL zarara uğramış olup, bu zararın davalı şirketten tazminini talep ediyoruz….” şeklinde beyanda bulunulduğu, 26.03.2018 tarihli sayman mutemedi alındı belgesinden, davanın 6.2277,50 TL tutarlı kısmı yönünden eksik harcın tamamlandığı görülmüştür.
İlk derece mahkemesince; 28/02/2019 tarihli duruşmada verilen 1 nolu ara kararı ile, “Davacı vekilinin 111.606,17 TL yönünden talepleri usule uygun olarak açılmış bir davanın konusu olmaması ve harç ikmali ile davanın izahati için verilen süre de eksikliğin giderilmemesi nedeniyle süre talebinin reddine” karar verilmiş ise de, davanın menfi-müspet zararlara ilişkin 111.606,17-TL tutarlı kısmı yönünden 15.03.2018 tarihli celse de HMK’nın 94. maddesinde öngörülen usule uygun şekilde, uyulmamasının sonuçlarının da yer aldığı usule uygun bir kesin süre verildiğinden söz edilemez. Ayrıca, bahsi edilen ara kararı davacıya, bu kısım yönünden harçların tamamlanmaması halinde 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 30. maddesi hükümlerine göre işlem yapılacağına dair ihtarı içermemesi nedeniyle de usule ve yasaya aykırı olup,mahkemece 28/02/2019 tarihli duruşmada verilen bahsi geçen ara kararı yasalarca güvence altına alınan adil yargılanama ve hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğindedir.
Açıklanan nedenlerle; davacının yerinde görülen istinaf yasa yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’ nun 353/1-a.4 maddesi uyarınca kabulü ile, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına sair istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dosyanın anlatılan eksiklikler tamamlanmak üzere, yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine, karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.4 maddesi gereğince; yukarıda açılanan hususlara ilişkin olmak üzere ESASTAN KABULÜNE,
2-Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/03/2021 tarih ve 2017/573 Esas – 2021/187 Karar sayılı kararının kamu düzeni gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
5-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-İİK’nın 36/5 maddesi gereğince davacı vekilince Ankara 7. İcra Dairesinin 2022/8619 Esas sayılı dosyasına sunulan teminatın davacıya iadesine,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile KESİN olarak karar verildi08/05/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır …
Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*