Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/663 E. 2023/506 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/663
KARAR NO : 2023/506

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :10/12/2021
NUMARASI :2020/568 Esas – 2021/1014 Karar

DAVACI :… – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVALI :… (T.C.No: …) …
VEKİLİ :Av. … …
DAVA :Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :24/09/2020

KARAR TARİHİ :30/03/2023
KR. YAZIM TARİHİ :17/04/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirketin, “hepsijet” (daha önce “hepsiexpress)” ticari markası ile ülkemizde e-ticaret taşımacılığı, lojistiği, kargo operasyonu, her türlü nakil vasıtası ile yurt içinde evrak, paket, kargo taşımacılığı ve dağıtımı alanında faaliyet gösteren, sektördeki öncü firmalardan biri olduğunu, davalı …’ın 13.02.2017 tarihinden, istifa ederek davacı şirketten ayrıldığı 30.10.2019 tarihine kadar davacı şirket nezdinde ilk önce “Transfer Şube Görevlisi” olarak, daha sonra ise “Transfer Merkezi Sorumlusu” olarak çalıştığını, davalının istifa ederek davacı şirketten ayrıldığı tarih itibariyle son bir yılda elde ettiği brüt ücret toplamı 47.804,76.-TL olduğunu, davalı …’ın, davacı şirket ile akdetmiş olduğu 13.02.2017 tarihli İş Sözleşmesi’nin “Personelin Sorumlulukları” başlıklı 9. maddesinin (e) ve (f) bendi uyarınca, iş akdini haklı neden olmaksızın sona erdirmesi halinde iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 12 (oniki) ay süreyle doğrudan ya da dolaylı olarak davacı şirketin ana faaliyet konusunu oluşturan kargo, posta, dağıtım, kurye ve depolama faaliyetleri ile doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı işleri kendi veya başkası nam ve hesabına yapmamayı, hiçbir sıfatla kargo, posta, dağıtım, kurye ve depolama faaliyetleri ile doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı işleri yapan yerlerde çalışmamayı, rekabet yasağına aykırı davrandığı takdirde son bir yılda elde ettiği brüt yıllık geliri kadar cezai şart bedelini ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, davalının, davacı şirket nezdindeki görevi gereği davacının müşteri çevresine, ticari sırlarına ve davacının yaptığı işlere vakıf, tüm bunlar hakkında bilgi edinme imkanına sahip kişi konumunda olduğunu, davalının, 30.10.2019 tarihinde davacı şirketten istifa ederek davacının piyasadaki rakiplerinden biri olan, davacı ile aynı ilde (İstanbul) ve aynı alanda faaliyet gösteren dava dışı DSM Grup Danışmanlık İletişim ve Ticaret A.Ş.’de (“Trendyol”) benzer pozisyonda çalışmaya başlayarak, davacı ile akdetmiş olduğu İş Sözleşmesindeki rekabet yasağı hükmünü ihlal ettiğini, nitekim, davalı yanın, 30.10.2019 tarihli çıkış görüşmesi formunda davacının rakibi olan Trendyol’da iş bulması sebebiyle ayrıldığını beyan etmiş olup, bu gerçeğin davalıya ait Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları ile davacı şirketten istifa ederek işe girdiği Trendyol şirketi ile akdettiği iş sözleşmesinin ve bu şirketteki işyeri özlük dosyasının celbi ile de teyit olacağını, müvekkili şirket tarafından, Türk Ticaret Kanunu’nın 5/A maddesi uyarınca 11.03.2020 tarihinde dava şartı zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulmuşsa da arabuluculuk süreci sonunda taraflar arasında anlaşma sağlanamadığını, davalının davacı ile akdetmiş olduğu İş Sözleşmesi’ndeki rekabet yasağı hükmünü açıkça ihlal etmesi karşısında, İş Sözleşmesi’nin 9(f) bendinde kararlaştırılan davalının son 1 yılda elde ettiği brüt ücret toplamı olan 47.804,76.-TL tutarındaki cezai şart bedelinin davalıdan tahsili talebiyle işbu davanın ikame edilmesinin zorunlu hale geldiğini, davalının, davacı ile akdetmiş olduğu iş sözleşmesi’nin “personelin sorumlulukları” başlıklı 9. maddesinin (e) ve (f) bentlerindeki akdi taahhüdüne rağmen, davacı şirketin rakibi Trendyol şirketinde çalışmaya başlayarak rekabet yasağı hükmünü ihlal ettiğini, anılan sözleşme hükmü uyarınca davalı …’ın, iş akdini haklı neden olmaksızın sona erdirmesi halinde iş sözleşmesinin sona erdiği tarihten itibaren 12 (oniki) ay süreyle doğrudan ya da dolaylı olarak davacı şirketin ana faaliyet konusunu oluşturan kargo, posta, dağıtım, kurye ve depolama faaliyetleri ile doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı işleri kendi veya başkası nam ve hesabına yapmamayı, hiçbir sıfatla kargo, posta, dağıtım, kurye ve depolama faaliyetleri ile doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı işleri yapan yerlerde çalışmamayı taahhüt ettiğini, davalının, davacı şirket ile olan iş akdinin devamı sırasında görevi gereği, davacının müşteri çevresine, yaptığı işlere ve ticari sırlarına vakıf olabilecek, bu bilgilere ulaşabilecek, bunlar hakkında bilgi edinebilecek bir pozisyonda çalışmış olup, istifa ederek davacı şirketten ayrıldıktan hemen sonra yasaklı süre içerisinde davacının rakibi olan Trendyol şirketine geçerek davacı nezdinde yaptığı iş ile benzer işi yapması karşısında, davalının davacıdan edindiği ve/veya ulaşma imkanına sahip olduğu bilgileri geçtiği rakip firmada kullanma ve bu suretle davacıya zarar verme ihtimal ve tehlikesinin oluştuğunu, TBK’nın 444/2. maddesi ve Yargıtay içtihatları uyarınca, rekabet yasağının ihlali için müvekkili şirketin somut bir zarara uğramış olması gerekmediği gibi davalının da somut olarak ticari sır niteliğindeki bilgilere sahip olması ve bu bilgileri davacı aleyhine kullanması da gerekmediğini, davalı tarafın bu bilgilere ulaşabilme ve davacı işverene zarar verebilme ihtimal ve riskinin varlığının davalının sorumluluğu için yeterli olduğunu, tüm bu sebeplerle ve davacı şirketin fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla; davanın kabulü ile davalının davacı şirket ile akdetmiş olduğu iş sözleşmesindeki rekabet yasağı hükmüne aykırı olarak dava dışı DSM Grup Danışmanlık İletişim ve Ticaret A.Ş. unvanlı şirkette çalışmaya başlaması nedeniyle, taraflar arasındaki İş Sözleşmesi’nde belirlenen net yıllık gelirinin (ücret, prim ve kanunda ücret niteliğinde sayılan tüm hak ve menfaatler) brüt tutarı olan 47.804,76-TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5/1-a maddesi uyarınca, iş sözleşmesine bağlı olarak çalışan işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonra sonraki dönem için rekabet etmeme yasağının, TBK’nın 6. bölümünde yer alan 444. ve devamı maddelerinde düzenlendiğini, İş Mahkemeleri Kanunu gereğince Türk Borçlar Kanunu’ nun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuki uyuşmazlığın İş Mahkemesinde görülüp, sonuçlandırılması gerektiğini, görev itirazında bulunduklarını, davalının, davacı şirkette Transfer Şube Görevlisi olarak çalışmaya başladığını ve yaklaşık iki yıllık çalışması sonunda iş sözleşmesinin sona erdiğini, davalının davacı bünyesinde, transfer merkezine gelen ürünleri zimmete alıp fiziken araca yüklenmesi ve sonrasında transfer merkezindeki operasyonel işlemler gibi ticari bilgi ve profesyonellik gerektirmeyen işlerde son olarak net 2.750-TL ücret ile görev yaptığını, davacının huzurdaki davada dayanak olarak ileri sürmüş olduğu sözleşme hükmünün geçersiz olduğunu, zira sözleşmenin güçlü tarafınca önceden ve tek başına hazırlanan hükümlerin 6098 sayılı Kanun uyarınca genel işlem koşulu teşkil ettiğini, İş hukukunda akit tarafların Borçlar Hukukundakinden farklı olarak eşit olmadığını, iş sözleşmesinin yapıldığı sırada işçinin iradesinin bağımsız olmadığı ve iş bulma endişesi ile işveren tarafından dikte edilebilecek pek çok hükme rıza gösterebileceğinin bilinen bir gerçek olduğunu, TBK 21. maddesi uyarınca karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girebilmesi için bu koşulları düzenleyenin karşı tarafa açıkça bilgi vermesi ve içeriğini öğrenme olanağı sağlamasına bağlı tutulduğunu, davacı işveren tarafından ancak müşteri çevresi ya da ticari sırlara vakıf olabilecek personeller bakımından uygulanabilecek rekabet yasağına yönelik matbu sözleşme hükmünün asgari ücretle şube görevlisi olarak istihdam edeceği personele baskın akit gücünü kullanarak müzakere edilmeksizin imzalatıldığını, kaldı ki tarafların eşit güçte bulunmadığı bir sözleşme ilişkisinde doğruluk güvencesinden bahsedilemeyeceğini, dolayısıyla taraflar arasındaki menfaat dengesini işveren lehine aşırı şekilde bozan, işçinin durumunu ağırlaştırıcı nitelikte bulunan bir genel işlem koşulu niteliğindeki konu sözleşme maddesi TBK 21/2. maddesi uyarınca yazılmamış sayılacağından davacının cezai şart istemine yönelik talebinin dinlenilemeyeceğini, hizmet sözleşmesi kapsamında rekabet yasağına aykırılığın sonuçları TBK 446. maddede düzenlenmiş olup TBK 179. maddesinden farklı olarak alacaklıya ifayı ya da sözleşme cezasını talep konusunda seçim hakkı vermediğini, aksine işçinin sözleşme cezasını ödeme ile rekabet yasağından kendisini kurtarabileceğini, dolayısıyla rekabet yasağının ihlal edildiği iddiasında olan işverenin yalnızca, işçinin kusurunu ve uğradığı zararını kanıtlayarak TBK 446/I. maddesine uygun olarak zararının tazmini isteminde bulunabilecek olup harici bir seçimlik hakkına haiz olmadığını, davacının talebine dayanak olarak ileri sürdüğü sözleşme hükmüne göre davalının asgari ücretle yaklaşık iki yıl çalıştığı işyerinden ayrılması ile davacı şirket ile dolaylı bile olsa bir ilişki kurulabilecek yerde bulunamayacağını, ilgili hükmün Anayasal Hak ve Özgürlüklere aykırı nitelikte olup aynı zamanda “Kelepçeleme Sözleşmesi” niteliğinde olduğunu, davacının talebine dayanak gösterdiği sözleşme maddesi (9-e) ile iş sözleşmesi akdettiği personelinden merkezi Türkiye’de iş hayatının etkin olduğu dört coğrafi bölgede (esasında merkezinin bu bölgelerde bulunmakla tüm Türkiye geneli ifade edilmeye çalışıldığını) doğrudan veya dolaylı bile olsa çalışmasının hatta herhangi bir sıfatla bulunmamasının taahhüdünü aldığını, ilgili sözleşme maddesinin yer, zaman ve işlerin türü bakımından mantık kaidesiyle bağdaşır bir sınırlama içermediğini, Borçlar Kanunu 445/I. maddesinin “…rekabet yasağı işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez…” hükmünü içerdiğini, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda sözleşme serbestisinin sınırlarının da, kanunun emredici hükümleri, kamu düzeni, ahlak, kişilik hakları ve konusunun olanaksızlığı olarak belirlendiğini, sözleşme serbestisinin mutlak bir serbestlik anlamına gelmediğinin açıklandığını, davalının özgürlüğünü kısıtlayan bu hüküm ve dolayısıyla da buna dayalı cezai şart koşulunun da geçersiz olduğunu, müvekkilinin, internet üzerinden hizmet satışı sunan bir şirketin e-ticaret taşımacılığını üstlenmiş olan davacı şirket bünyesinde çalıştığı süre boyunca Transfer Merkezi Görevlisi olarak çalıştığını, bu kapsamda transfer merkezine gelen ürünleri zimmete alıp fiziken araca yükleme, transfer merkezindeki oprasyonel işlerin gerçekleştirilmesi gibi bilgi ve profesyonellik gerektirmeyen, işverenin müşteri sırları, üretim sırları ya da yapılan işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlamayan işlerde asgari ücretle çalıştığını, Borçlar Kanunu’nun 444. maddesi hükmüne göre rekabet yasağının ancak işverenin müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işleri hakkında bilgi edinme olanağı olan işçinin bu bilgileri kullanması halinde işverenin önemli bir zarar görmesi olasılığının mevcut olması halinde geçerli olduğunu, ayrıca üretim sırları ve işle ilgili bilgilerin mahrem bilgi ve sır niteliği taşıması gerektiğini, bu anlamda rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin geçerliliğini belirleyen en önemli unsurun işçinin çalışma statüsü olduğunu, bu tür bilgilerin kural olarak vasıfsız işçilerde bulunamayacağı öngörülerek belirtilen statüdeki işçilerle rekabet yasağı sözleşmesi yapılamayacağının kabul edildiğini, davalı statüsünde, yalnızca fiziksel gayret gerektirir talimatları yerine getiren, ürünlerin üzerinde kamuya açık nitelikteki etiketlemeler haricinde Şirketin işleriyle alakalı tek bir bilgisi bulunmayan davalıya bu yönde bir yasaklama getirilemeyeceğini, davalının, davacının satış gücüne ya da ürünlerini pazarlamasına katkı sunan ve bu hususta bilgi ya da takdiri olabilecek bir iş ifa etmediğini, rekabet yasağı sözleşmesinin konusunun, başkaları tarafından kolaylıkla öğrenilemeyen ve korunmasında sahibinin menfaati olan üretim ve iş sırları olabileceğini, rekabet yasağı sözleşmesinin konusunun sır niteliğini kaybeder ise rekabet yasağı sözleşmesinin sona ereceğini, iş sırlarına vakıf olmayan bir çalışan ile rekabet yasağı sözleşmesi yapılamayacağını, davacının, bünyesinde hiçbir bilgi erişimine imkânı bulunmaksızın asgari ücretle çalıştırdığı işçinin işyerinden ayrılmasından sonra kendisini önemli ölçüde zarara uğratabilecek bilgiler kullanma ihtimali olduğu iddiasını yöneltmesinin abesle iştigal olduğunu, davacı iddiasını ispatla yükümlü olup rekabet yasağı ihlali iddiasında bulunan tarafın bu konudaki somut vakıaları açık şekilde ileri sürerek, ne sebeple kendisi ile rekabet içerisinde bulunulduğunu ispatlaması gerektiğini, oysa dava dilekçesinin işbu şartları haiz olmadığını, genel geçer ifadeler ile rekabet yasağını ihlal ettiği ileri sürülen müvekkilinin, davacının ticari sırlarına nüfuz edebilme ve davacı işverene zarar verebilme iddiasının dayanağının ortaya koyulmadığını, davacı tarafından davalının rakip işyeri olduğu belirtilen DSM Grup Danışmanlık nezdinde benzer pozisyonda çalıştığı iddia edilmiş ise de işbu iddianın somut gerçeğe aykırı olduğunu, davalı ile dava dışı DSM Grup Danışmanlık Şirketi arasında bir iş ilişkisi mevcut olmadığını, müvekkilinin, davacı ile olan iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra dava dışı Trendyol Lojistik A.Ş. bünyesinde çalışmaya başlamış ise de bu şirket nezdindeki görevinin “Operasyon Sorumlusu” olup aynı pozisyonda çalışma göstermediğini, müvekkilinin mevcut iş tanımının da mevcut işverenine özgü operasyonel talimatların yerine getirilmesinden ibaret olduğunu, kaldı ki davalının davacıdan sonraki çalışma hayatında ne unvanla çalışırsa çalışsın davacı bünyesinde ifa ettiği işi sebebiyle rekabet edici bir davranışa girdiğinin iddia edilemeyeceğini, işçinin mevcut özellikleri ya da yapmış olduğu işte zamanla kazanmış olduğu ve artık kendisinin vazgeçilmez unsuru sayılan mesleki bilgilerin iş sırrı olarak nitelendirilemeyeceğini, davalı tarafından davacı bünyesinde ifa edilen ve davacının müşteri çevresi ya da iş sırlarına nüfuz etmeyen işin (operasyonel talimatların ifası) davalı tarafından davacının ticari faaliyetleri sebebiyle dahi öğrenilmediğini ve ifa edilen işin mevcut işyerinde kullanımının elverişli bir niteliği de bulunmadığını, kabul anlamı taşımamak kaydıyla kapsamı ve miktarı açısından fahiş nitelikte bulunan sözleşme hükmünün uygulanmasında Borçlar Kanunu’nun 445/II. ve 182/III. maddesi dikkate alınması gerektiğini, mahkemece rekabet yasağı hükmüne geçerlilik tanınması ihtimalinde, işverenin bu kapsamda bir karşı edim yükümlülüğüne de katlanmadığı, davalının sosyal ve ekonomik durumu ile davacı nezdindeki çalışma süresi dikkate alınarak, Borçlar Kanunu 182/III. maddesi kapsamında takdiri indirim oranının en yüksek sınırdan uygulanmasının somut adaletin gereği olduğunu, kabul anlamı taşımamak kaydıyla, davalının davacı şirket nezdinde çalıştığı süre boyunca elde ettiği toplam ücretinin 47.804,76-TL olmadığını, davacının cezai şart istemine dava tarihinden itibaren avans faizi talebi de hukuka ve iddia konusu sözleşme maddesine de aykırı olup talep konusu faiz isteminin de diğer tüm talepler ile birlikte reddi gerektiğini, tüm bu nedenlerle, tüm talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, davalı aleyhinde haksız ve hukuka aykırı olarak açılmış olan davanın külliyen reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davanın REDDİNE …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalının, davacı şirket ile akdetmiş olduğu İş Sözleşmesi’nin “personelin sorunlulukları” başlıklı maddesindeki akdi taahhüdüne rağmen, davacı şirketin rakibi nezdinde çalışmaya başlayarak rekabet yasağı hükmünü ihlal ettiğini, TBK’nın 444/2. maddesi ve Yargıtay içtihatları uyarınca, rekabet yasağının ihlali için davacı şirketin somut bir zarara uğramış olması gerekmediği gibi davalının da somut olarak ticari sır niteliğindeki bilgilere sahip olması ve bu bilgileri davacı şirket aleyhine kullanması da gerekmediğini, davacı şirketin müşterilerini, iş tekniğini ve stratejilerini, müşterilerini, davacı şirketin ticari sırlarını bilen/bilebilecek konumda olan davacı şirketten istifa ederek davacı şirketin en büyük rakibi ile çalışmaya başlayan, davalının davacı şirket ile arasında akdedilen iş sözleşmesi’nin “personel sorumlulukları” konu başlıklı 9/e maddesinde düzenlenen rekabet etmeme yükümünü ihlal ettiği kesin olduğundan esasa ilişkin tüm hususlarla birlikte; iddia ve talepleri de ihmal eden, davalı tarafın lehine objektiflikten uzak olan ve somut uyuşmazlığı aydınlatmaktan oldukça uzak, birçok yönden eksik ve hatalı red kararının kaldırılarak davanın kabulüne hükmedilmesi gerektiğini belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili tarafından istinaf başvurusuna karşı cevap dilekçesi verilmemiştir.
DELİLLER:Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/12/2021 tarih, 2020/568 Esas – 2021/1014 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, hukuki niteliği itibariyle, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak TBK’nın 446. maddesi uyarınca ceza koşulu alacağının tahsili istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince toplanan deliler ve yapılan yargılama sonunda:”… Davacı ile davalı arasında 13.02.2017 tarihli İş Sözleşmesi başlıklı belirsiz süreli sözleşme imzalanmış olduğu ihtilafsızdır.

Davalı … davacı şirkette 13.02.2017 tarihinden 30.10.2019 tarihine kadar Lojistik Operasyon Sorumlusu olarak çalışmış ve 14.10.2019 tarihli istifa dilekçesi ile kendi istek ve arzusu ile 30.10.2019 tarihi itibariyle iş değişikliği nedeniyle işten ayrılmak istediğini belirtip istifa etmiştir.
Taraflar arasındaki iş sözleşmesinin “Personelin Sorumlulukları” başlıklı 9. maddesinin a bendinde; ”Personel, görevi sebebiyle edindiği işyeri ve işverenle ilgili tüm bilgileri (belge,disket v.s.) gizlilik prensibine bağlı olarak saklamayı ve yasal mecburiyetler haricinde bu bilgileri ifşa etmemeyi, özel izin almaksızın işyeri dışına çıkartmamayı kabul ve taahhüt eder.” hükmü düzenlenmiştir.
İş sözleşmesinin 9/e maddesinde; ”Personel, iş sözleşmesinin haklı veya geçerli nedenlerle işveren tarafından veya haklı nedenler olmaksızın kendisi tarafından feshedilmesi halinde; iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren 12 (oniki) ay süre ile merkezi Ege, Akdeniz, Marmara ve İç Anadolu Bölgelerinde olan işyerlerinde doğrudan ya da dolaylı olarak işverenin ana faaliyet konusunu oluşturan kargo, posta, dağıtım, kurye ve depolama faaliyetleri ile doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı işleri kendi veya başkası nam ve hesabına yapmamayı, hiçbir sıfatla kargo, posta, dağıtım, kurye ve depolama faaliyetleri ile doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı işleri yapan yerlerde ve/veya Aras Kargo Yurtiçi Yurtdışı Taşımacılık Anonim Şirketi, Yurtiçi Kargo Servisi A.Ş., MNG Kargo Yurtiçi ve Yurtdışı Taşımacılık A.Ş., Sürat Kargo Lojistik ve Dağıtım Hizmetleri A.Ş., Posta ve Telgraf Teşkilatı A.Ş., Ünsped Paket Servisi San. ve Ticaret A.Ş., Aktif İleti ve Kurye Hizmetleri A.Ş., Kurye net Motorlu Kuryecilik ve Dağıtım Hizmetleri A.Ş., İstanbul Dağıtım Pazarlama ve Taşımacılık Hizmetleri Ltd. Şti. firmalarında ve bunlarla sınırlı olmamak beraber D-Fast’e doğrudan rakip niteliğinde bulunan firmalar bünyesinde bu faaliyet alanı ile dolaylı da olsa ilişkili yerlerde çalışmamayı, doğrudan veya dolaylı surette ortak, çalışan, danışman ve/veya başka herhangi bir unvan veya sıfatla bulunmamayı kabul ve taahhüt eder.”, 9/f maddesinde ise “Personel, gerek gizlilik gerekse rekabet yasağına aykırı davrandığı takdirde personelin son bir yılda elde ettiği net yıllık geliri’nin ( ücret, prim, ve kanunda ücret niteliğinde sayılan tüm hak ve menfaatler ) brüt tutarı kadar cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt eder.” hükmü düzenlenmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin “Personelin Sorumlulukları” yazılı bölümünde işçinin haklı nedenler olmaksızın kendi isteği ile iş akdini feshetmesi durumunda ayrılış tarihinden itibaren 12 ay süre ile aynı iş kolunda başka bir şirkette çalışamayacağının kararlaştırıldığı anlaşılmıştır.

Taraflar arasındaki iş sözleşmesine binaen davalının yaklaşık 3 yıl süre ile davacı yanında “lojistik operasyon sorumlusu” pozisyonunda çalıştığı, bu süreden sonra istifa ederek aynı alanda (evrak, paket, kargo taşımacılığı ve dağıtımı) faaliyet gösteren Trendyol Lojistik A.Ş.’de “operasyon sorumlusu” olarak çalışmaya başladığı hususları ihtilafsız olup, ihtilafın rekabet yasağına ve ceza koşuluna ilişkin sözleşme hükmünün geçerli olup olmadığı, rekabet yasağının ihlal edilmiş sayılıp sayılmayacağı noktalarında toplandığı anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki 13.02.2017 tarihli sözleşmede iş akdinin sona ermesinden sonrası için rekabet yasağının düzenlenmiş olması nedeniyle, iş akdinin sona erdiği 30.10.2019 tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta 6098 sayılı TBK’nın 444. vd. maddelerinin tatbik edilmesi gerekir.
Rekabet yasağına ilişkin sözleşme veya sözleşme şartları konusunda sözleşmenin tanzim tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK 444 ve devamı maddelerinde yapılan düzenlemelere göre “Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.”(M.444) “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz. Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” (M.445) hükmünü haiz olup, anılan madde hükmü ile 6098 sayılı Kanun 818 sayılı Kanun’dan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur.
İş hukukunda rekabet yasağına ve cezai şarta ilişkin düzenlemelerin işçinin iktisadı açısından mahvına neden olmaması ve rekabet yasağının işçinin iktisadı geleceğini tehlikeye düşürmemesi için süre, yer ve işin yükü bakımından duruma göre sınırlandırılması gerekmektedir. Bu sınırlandırma yapılmadıkça rekabet yasağının da geçerli olmayacağı hem 818 sayılı BK da hem de 6098 sayılı TBK da hüküm altına alınmıştır.
Somut olayda, rekabet sözleşmesinde rekabet yasağı süresinin 12 (oniki) ay ve rekabet mahalli olarak Ege, Akdeniz, Marmara ve İç Anadolu Bölgesi’nin belirlendiği, bu surette rekabet yasağı sözleşmesinin içerdiği coğrafi koşul aşırı nitelikte ise de davalının davacı iş yerinden ayrıldıktan sonra 1 yıl dolmadan davacının faaliyet gösterdiği alanda ve aynı il sınırları içerisinde başka bir işletmede işe girmesi karşısında, rekabet yasağının aynı il sınırları içinde geçerli olduğunun kabulü ve coğrafi sınırın aynı il ile sınırlandırılması neticesinde, TBK’nın 444/1 ve 445 maddesindeki hüküm ve koşullar bakımından rekabet yasağı hükmünün geçerli olduğu sonucuna varılmıştır. (Emsal nitelikte Yargıtay 11.HD’ nin 11.02.2019 tarih, 2017/3977 E., 2019/990 K.sayılı ilamı).
Ancak aynı Kanun’un 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmüne haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır. Bu durumda TBK 444/2 hükmü uyarınca öncelikle, rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olup olmadığının veya aşırı nitelikte olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 10.04.2019 tarihli 2018/1393 E., 2019/2838 K. sayılı içtihadı).
Davalı …’ın, davacı şirkette 13.02.2017 tarihinden 30.10.2019 tarihine kadar ‘Lojistik Operasyon Sorumlusu’ olarak çalıştığı ve davalının 14.10.2019 tarihli istifa dilekçesi ile kendi istek ve arzusu ile 30.10.2019 tarihinde işten ayrılmak istediğini belirtip istifa etmesi sonucu dava dışı Trendyol Lojistik A.Ş.’de ise 04.11.2019 tarihinde işe başladığı ve ‘Operasyon Sorumlusu’ olarak çalıştığı tüm dosya kapsamı ile sabittir.
Mahkememizin 01.10.2021 tarihli celsesi 4 numaralı ara kararı ile davacı şirkete ve dava dışı Trendyol Lojistik A.Ş.’ye ayrı ayrı müzekkere yazılarak davalının şirketlerindeki görevinin hangi işleri kapsadığı, davalının pozisyonunda çalışan bir kişinin hangi işleri yapacağına ilişkin görev tanımı ve organizasyon şemasının ayrıntılı olarak mahkememize gönderilmesi istenilmiş olup, Mahkememizce yazılan müzekkerelere davacı vekili ve dava dışı şirketin vekili aracılığıyla cevap verildiği, davacı iş yeri organizasyon şeması ve davalının her iki şirketteki görev tanımının dilekçe ile beyan edildiği görülmüştür. Ancak davalının kendisine tebliğ edilmiş görev ve sorumluluklarını açıkça belirten görev belgesi ibraz edilmemiştir. Bunun yerine davacı vekilinin 28.10.2021 ve dava dışı şirket vekilinin 29.11.2021 tarihli dilekçeleri ile davalının görev ve sorumluluklarının içeriği soyut şekilde beyan edilerek, davacı vekili tarafından davalının müvekkili şirkette ‘transfer merkezi yönetici yardımcısı’ olduğu ileri sürülmüş ise de, SGK kaydına göre davalının ‘lojistik operasyon sorumlusu’, taraflar arasındaki sözleşmede ise ‘transfer şube görevlisi’ olduğu yazmaktadır.
Tüm dosya kapsamındaki davalı yönünden ibraz edilen belgeler, dinlenen tanık beyanları birlikte incelendiğinde; davalının davacı iş yerindeki hiyerarşik sıralamaya göre alt düzeyde çalışan olduğu, dava dışı iş yerinde ise operasyon sorumlusu olduğu tespit edilmiştir. Davacı taraf, davalının kendi şirketlerinde çalıştığı dönemdeki görev ve sorumluluklarının içeriğini belgeler ile ispat edememiştir. Davacı tarafın dilekçesinde belirtilen davalının görev ve tanımına ilişkin olarak bir kısım görev ve sorumluluklar, davalı tarafça kabul edilmemiştir. Davacı taraf davalının kendi iş yerlerinde lojistik operasyon sorumlusu olarak çalıştığı dönemde müşterileriyle birebir ilişkide bulunup müşteri çevresine ilişkin sırları ile ticari faaliyetin yürütülmesine ilişkin önemli ticari sırlara vakıf olduğunu yasal deliller ile inandırıcı bir şekilde kanıtlayamamıştır.
Ayrıca dosyadaki belge ve bilgilere ve taraf vekillerinin beyanlarına göre, davacı ve dava dışı şirketlerin e-ticaret siteleri ile tedarik ve pazarlama işi yaptığı ancak her iki şirketin tedarik ve pazarlama sisteminin birbirinden farklı olduğu, davacı şirketin (hepsiburada.com) tedarikçilerden kendi adına satın alarak tüketicilere kendi nam ve hesabına satış ve pazarlama yaptığı halde, dava dışı şirketin ise (trendyol.com) doğrudan tüketicilere kendi nam ve hesabına satış ve pazarlama yapmadığı, web sitesinde tedarikçiler ile alıcıları buluşturarak aracılık yapmak suretiyle pazarlama faaliyetinde bulunduğu, yani davacı şirketin müşteri odaklı, dava dışı şirketin ise tedarikçi odaklı pazarlama faaliyetinde bulundukları anlaşılmaktadır.
Davacı ve dava dışı şirketlere ait web sitelerinden ülkenin her kesiminden herkesin alışveriş yaptığı, davalının davacı şirkette çalıştığı süre içerisinde davalıya herhangi bir uzmanlık eğitiminin verilmediği, davalı işçinin davacı şirkette çalıştığı pozisyon itibariyle davacı şirketin müşterilerini, satış ve pazarlama rakamlarını, tekniğini ve gizli bilgilerine ulaşmak ve kullanmak suretiyle işletmenin önemli bir zarara uğramasına sebebiyet verme ihtimalinin bulunmadığı ve zarar verme ihtimali olan bir konumda da çalışmadığı, davalının davacı şirkette çalıştığı dönemde müşteriler ile birebir iletişime geçerek müşterileri tanıma ve çalıştığı pozisyon geregi davacı şirketi önemli zarara uğratacak ne gibi ticari sırlara vakıf olduğu iddiası kanıtlanamadığı gibi, dava dışı şirketteki görev tanımı ile pozisyonu ve dava dışı şirketin davacı şirketten farklı olarak müşteri odaklı değil tedarikçi odaklı çalıştığı gözetildiğinde, TBK’nın 444/2.maddesi hükmü kapsamında davalının sahip olduğu bilgileri dava dışı şirkette kullanması halinde davacı şirkete önemli bir zarara sebebiyet verme ihtimalinin bulunduğu iddiasının da kanıtlanamaması nedeniyle, rekabet yasağı kaydı geçerli olmadığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir. (Benzer mahiyette İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 08/07/2021 tarih, 2021/890 Esas, 2021/1076 Karar sayılı ilamı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi’nin 13/03/2020 tarih, 2018/1743 Esas, 2020/373 Karar sayılı ilamı, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi’nin 04/02/2021 tarih, 2020/145 Esas, 2021/106 Karar sayılı ilamı) …” şeklindeki gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dava konusu rekabet yasağı ve buna dayalı cezai şarta ilişkin olarak taraflarca 13.02.2017 tarihinde İş Sözleşmesi akdedilmiştir. Bahsi geçen bu sözleşmenin 9. maddelerinde işçi aleyhine rekabet yasağı öngörülmüş ve yasağın ihlali ceza koşuluna bağlanmıştır.
Rekabet yasağı ise 6098 sayılı TBK’nın Genel Hizmet Sözleşmesi hükümleri içinde 444 ilâ 447. maddelerinde düzenlenmiştir.
TBK’nın 444. maddesi uyarınca, fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Öte yandan, TBK’nın 445/1. maddesi hükmüyle, rekabet yasağı kaydının işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte Kanun’un 445/2. maddesinde ise hakime, sözleşmede yer alan aşırı nitelikte rekabet yasağını kapsam ve süre yönünden sınırlayabilme yetkisi verilmiştir.
İşçi işe alındığı andan işten çıkarılacağı ana kadar işverene karşı rekabet yapamaz. Zira, söz konusu zaman parçası içinde yapılmış rekabet sadakat borcuna aykırılık oluşturur. Hizmet sözleşmesinin devam ettiği dönem için ayrıca bir rekabet yasağı sözleşmesinin akdedilmesine gerek yoktur. İşçinin İş Kanununun 25./II. b,d ve e bentleri gereğince doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması sadakat borcunun ihlali olarak kabul edilmiş; bu halde işverenin iş akdini feshedebileceği gibi tazminat da isteyebileceği hükme bağlanmıştır. Buna karşılık taraflar, sözleşmenin bitiminden sonra işçinin rekabet etmeyeceğine ilişkin bir hükmü iş akdine koyabilecekleri gibi bu konuda ayrı bir sözleşme (rekabet yasağı sözleşmesi) de yapabilirler. İş akdi sona erdikten sonra işçinin işverenle rekabet etmeme borcu, ancak böyle bir yükümlülük sözleşme ile kararlaştırıldığı takdirde söz konusu olabilir (Prof. Dr. S. Süzek, İş Hukuku, Beta Yayınları, 2005, S:277).
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin konuya ilişkin kararlarında da işaret edildiği üzere; rekabet yasağı sözleşmelerinin TTK bünyesinde düzenlenen haksız rekabete ilişkin düzenlemelerin özel bir şekli olduğu vurgulanıp haksız rekabetin varlığı yönünden somut bir zararın doğmuş olmasının gerekmediği ve haksız rekabet teşkil eden eylemler nedeniyle bir zarara düçar olma tehlikesinin varlığının yeterli olduğunu (11. HD. 2016/5641 E – 2017/1255) benimsemişse de;bu tehlikenin ne şekilde ortaya çıktığı varsayımlar ve ön kabullere göre değil ve fakat açık delillerle ortaya konulup kanıtlanmalıdır.
Somut olayda ise,davalı işçinin hangi işlem ve eylemleri ile rekabet yasağına aykırı davrandığı ortaya konulup kanıtlanabilmiş değildir.
Davacı şirket bünyesinde “Lojistik Operasyon Sorumlusu” olarak çalışan davalının, dava dışı Trendyol Loj. A.Ş. bünyesinde “Operasyon Sorumlusu” olarak operasyon sorumlusu olarak çalışması, davacı şirketin müşterileriyle ilgili bir görev ve sorumluluğunun bulunmaması ve davalının davacı şirketin sırlarını bilebilecek konumda olmadığı göz önüne alındığında,davacıyı zarara uğratma ihtimalinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu durumda, davacı tarafça, davalının davacı şirkette ticari sır niteliğindeki hangi bilgileri edindiği, ne şekilde kullandığı veya kullanabileceği, davacı şirketin bu yolla ne tür bir zarara uğradığı veya uğratabileceğinin somut iddialarla ortaya konulması gerekmekte olup, kanun maddesindeki zarara uğratma ihtimali bulunması yönündeki düzenleme genişletilerek, soyut iddialara dayalı olarak zarara uğratma ihtimali bulunduğu iddia edilerek, talepte bulunulmuş olmakla,ilk derece mahkemesince, davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemekle davacı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
Bu durumda, istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre, duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca; davacının istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından, istinafa gelirken peşin alınan 816,39-TL’nin mahsubu ile fazla yatırılan 636,49-TL istinaf karar harcının ilk derece mahkemesince davacıya iadesine,
4-İstinaf eden tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf edene iadesine,
6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
8-Dosyanın mahkemesine gönderilmesine,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi.30/03/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*