Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/431 E. 2023/199 K. 13.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/431
KARAR NO : 2023/199

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE : (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :27/09/2021
NUMARASI :2020/351 Esas – 2021/732 Karar

DAVACI :… (T.C. NO: …) – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVALI :IŞIK PLASTİK SANAYİ VE DIŞ TİCARET PAZARLAMA ANONİM ŞİRKETİ GEBZE ŞUBESİ – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVA :Alacak
DAVA TARİHİ :21/10/2019

KARAR TARİHİ :13/02/2023
KR. YAZIM TARİHİ :06/03/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, davalı şirket ile … & … … arasında alım satım işleminin gerçekleşmesi için simsarlık yaptığını, davacının davalı şirketle simsarlık işlemlerini yürüttüğünü, davalı şirket ile … & … satımı yapıldığını, davacının iki şirket arasında alım satım ilişkisinin kurulması ve şirketler arasında salım satım işleminin gerçekleşmesi sürecine dair bütün işlemleri takip ettiğini, bu işlemler arasında firmaların birbirine karşı tekliflerinin iletilmesi, ücret ödemesi, yurt dışındaki firmaya bilgi verilmek üzere satılacak malların fotoğraflanması gibi birçok işlemin mevcut olduğunu, davacının, davalı şirketle güven ilişkisi çerçevesinde simsarlık işlemlerini yürüttüğünü, yasal bir zorunluluk olmaması sebebiyle de işlemlerin ilk başladığı zamanlar yazılı sözleşme yapılmadığını, davacının simsarlığı sayesinde iki şirket arasında kurulacak ticari ilişkinin bütün çerçevesi ve şartlarının belirlendiğini, iki şirket arasında 128.918,03 Dolar ve 48.136,20 Dolar bedelli iki işin yapıldığını, davacının komisyon oranının %4 olarak belirlenmesine rağmen ödeme yapılmadığını, bu nedenlerle müvekkilinin simsarlık ücreti olan 7.082,16 Doların davalı yanca davacıya ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; göreve itirazlarının olduğunu, davanın taraflarının tacir olduğunu ve bu nedenle davaya bakmakla görevli mahkemelerin ticaret mahkemeleri olduğunu, davacı tarafından “sözleşmede aynen ödeme ya da bu anlama gelen bir ifade bulunduğu” hususuna ilişkin hiçbir bilgi veya belge sunulmadığını, davacının, davalı şirketten herhangi bir alacağı bulunmadığını, davacının özen ve sadakat yükümlülüğüne aykırı bir şekilde hareket ettiğini bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davanın kabulüne, 7.082,16-USD’nin dava tarihinden itibaren devlet bankalarının USD cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabını ödediği en yüksek faiz oranı uygulanarak işleyecek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki kur karşılığının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının talebinin tavzih yolu ile talep edebilmesinin mümkün olmadığını ve yerel mahkemece, Yargıtay yerleşik içtihatlarına alenen aykırı olarak işbu talebi yönelik vermiş olduğu kabul kararını kabul edilemez nitelikte olduğunu, huzurdaki dava bakımından davalı şirket davalı sıfatına haiz olmadığından davalı şirkete husumet yönetilmeyeceğini, hükmü esas alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğu halde yerel mahkemece ek rapor almaktan imtina ederek neticesinde hatalı bir karar vermiş olduğunu, bilirkişi raporuna atıf kararın gerekçeli olduğunu göstermeyecek olup yerel mahkemece gerekçesiz karar vermiş olduğunu, gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağını belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin kararının usul ve yasalara uygun olup davalı yanın; haksız ve kötü niyetli olarak istinaf kanun yoluna başvurmuş olduğunu, anılan bilirkişi raporu ve delillerimizin açıklanması ile birlikte tarafların %4 komisyon oranında anlaştığı yerel mahkemece tespit edilmiş ve ayrıca 07.08.1989 tarihli 32 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkındaki karara ilişkin 2008-32/36 sayılı tebliğin 8. Maddesinin 7 fıkrası uyarınca; müvekkilin istisnai olarak sayılan hizmet ilişkilerinden birini yerine getirdiği ve bu sebeple simsarlık ücretini USD Para cinsi üzerinden talep etmesinde usul ve yasaya aykırılık olmadığı gözetilerek yerel mahkemece 7.082,16 Doların davalı yanca müvekkile ödenmesine hükmedildiğini, yerel mahkemece, gerekçeli kararında alacağın 7.082,16 Dolar olduğunu detaylıca açıkladığını, gerekçeli kararın hüküm kısmında 7.082,16 Euro yazılması tamamen bir daktilo hatası olduğunu, kararda çelişki olmaması ve icra edilebilmesi adına tavzih talep edildiğini ve yerel mahkemece tavzih talebinin kabul edildiğini belirterek; haksız istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/09/2021 tarih, 2020/351 Esas – 2021/732 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, simsarlık sözleşmesinden kaynaklı alacak istemine yöneliktir.
İlk derece mahkemesince toplanan deliller ve yapılan yargılama sonunda,”Tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, davacı ile davalının yurt dışı satış pazarlama müdürü arasındaki mail yazışmalarından, davacının simsarlığı konusunda anlaşmanın sağlandığı sabittir. Davalı tarafın ücretin karşı tarafça karşılanması gerektiği davacının üçüncü kişi adına işlem yaptığı iddiasını delillendirmediği ve ispatlayamadığı anlaşılmıştır. Yine davalının davacının komisyon oranın dava dışı üçüncü kişiye teklif edilen fiyatlara %3 komisyonun dahil olduğunu ve davacıya borcu bulunmadığı yönündeki iddiası yönünden ise, 23/07/2019 tarihli, … tarafından davacıya yönelik olarak atılan mailde “telefon görüşmemize istinaden komisyon oranınızı 4% olarak teyid ederim.” denilmekte olup, tarafların davacının simsarlığı ve alacağı ücretin komisyon oranının %4 olacağı noktasında iradelerinin aynı yönde olduğu ve anlaştığı tespit edilmektedir. Sonraki maildeki teklife 3% komisyonun fiyatlara dahil olduğuna dair davacının onayı, tarafların iradesinin aynı yönde olduğuna dair dosya kapsamında delil bulunmamaktadır. Mahkememizce alınan 22/04/2021 tarihli bilirkişi raporu ile; davalı ile dava dışı şirket arasında ticari bir ilişkinin kurulduğu, davalının hesap hareketlerinin incelenmesi sonucunda davalı tarafından dava dışı firmaya 177.160,55.-USD tutarlı iş yapıldığı, faturaların düzenlendiği ve dava dışı firma tarafından davalıya bu faturaların bedelinin ödendiği, davalının yasal ticari defter kayıtlarına göre; 29.05.2020 tarihi itibariyle davalı ile dava dışı firma arasındaki borç/alacak bakiyesinin 0,00 olduğu, taraflar arasında yazılı simsarlık sözleşmesi bulunmadığı, davacı ile davalı arasında geçerli olması şekle bağlı olmayan aracılık faaliyetine dair simsarlık sözleşmesinin, davalı şirket yetkilileri ile gerçekleşen ve davalı tarafça varlık ve içeriğine dair itiraz olunmayan e-mail/whatshap yazışmaları ile gerçekleştirildiği, simsarlık sözleşmesi kapsamında, davalı ile dava dışı şirket arasında sözleşmenin yapıldığı, ödemenin alındığını, davacının simsarlık ücretine hak kazandığı, davalı tarafça %3 komisyonun dahil olduğu fiyat teklifinin USD olduğu ve dosya kapsamında ücretin tekrar görüşüldüğüne, davacının itiraz /kabul ettiğine dair veri bulunmadığı dikkate alınarak ücretin davacı tarafça iddia olunduğu üzere dolar olarak anlaşıldığı değerlendirilerek % 4 ve % 3 oranında takdirine göre aşağıda hesaplandığı, % 4 ‘lük simsarlık ücreti kabulü halinde; davalı ile dava dışı firma arasındaki ticari ilişki sonucu yapılan satış tutarının 177.160,55-USD üzerinden %4 simsarlık ücretinin 7.086,42-USD olarak hesaplandığı bildirilmiş olup, rapor hüküm kurmaya ve denetime elverişli bulunduğundan, tarafların mail yazışmasında komisyon oranını %4 olarak belirlemiş olduğu dikkate alınarak bu seçenekteki hesaplamaya göre davanın kabulüne, kabul edilen alacağın davacı tarafça yabancı para cinsinden ödenmesi talep edildiğinden, alacağın yabancı para cinsinden olması gözetilerek ödeme tarihinden itibaren 3095 Sayılı Yasanın 4-a maddesi gereğince faiz işletilmesine karar vermek gerekmiştir.(Benzer mahiyette Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2019/4552 Esas 2019/7388 Karar sayılı ilamı).
Yabancı para alacaklarında, yabancı paranın dava tarihinde Merkez Bankası efektif satış kuruna göre bulunacak “TL” karşılığı üzerinden ilâm harcı alınacağı benimsenmiş olmakla (Yargıtay 15 H.D. 2015/1304 K) dava tarihindeki efektif satış kuruna göre yargılama harç ve giderleri hesaplanmıştır. (21.10.2018 dava tarihinde 1 USD= 5.8316.-TL)
HUAK Yönetmeliği’nin 26/2 maddesine göre arabuluculuk ücreti yargılama gideri kapsamında belirtildiğinden, 6325 sayılı Kanun 18/A-14. bendinin 2. yarı cümlesi ve ilgili yönetmeliğin 26/2. maddesi hükmü uyarınca arabuluculuk ücretinin 6183 sayılı Kanuna göre haksız çıkan taraftan tahsilinin gerektiği, ileride arabuluculuk ücretinin hak sahibi tarafından tahsil edileceğinin kesin olduğu, bu hususun kamu düzenine ilişkin bulunduğu, 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin taraflarca ödendiğine ilişkin herhangi bir makbuz dosyada mevcut olmadığından, 6183 sayılı Kanuna ve davanın kabul edilmesi nedeniyle davalıdan tahsili için Hazineye müzekkere yazılmasına karar verilmiştir.
Açıklanan nedenlerle aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.” şeklindeki gerekçeyle, davanın kabulüne, 7.082,16.-EURO’nun dava tarihinden itibaren devlet bankalarının EURO cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabını ödediği en yüksek faiz oranı uygulanarak işleyecek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki kur karşılığının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
AİHM’nin bazı kararlarıyla Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında “gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerden olduğu” belirtilmiştir. Anayasa’nın 141/3. fıkrasına göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.
Adil yargılanma hakkının sağlanması bakımından kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 Sayılı HMK’da da yer verilmiştir. 297. maddeye göre; hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delilerin tartışılması ve değerlendirilmesine, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şeklinde gösterilmesi gereklidir.
Özellikle 298/2. fıkrasına göre; gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
Yargıtay HGK 24/02/2010 tarih, 2010/1 – 86 E ve 2010/108 K sayılı kararında da belirtildiği üzere “Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak kısaca; maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir … Kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.”
Özetle; gerekçeli karar ile hüküm arasında çelişki olması halinde yasaya uygun biçimde gerekçeyi içeren bir karar olduğundan söz edilemez. Gerekçeli karar ile hüküm arasında çelişkisi yaratılması halinde yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma ilkesine, kararların gerekçeli olması gerektiğine ilişkin Anayasa ve Kanun hükümlerine de açıkça aykırılık teşkil eder.
Diğer yandan, Hâkim karar verdikten sonra kanun yollarına başvurulup bozulmadığı sürece kendiliğinden kararını değiştiremez. Bu kural, ilk derece mahkemeleri kadar üst derece mahkemeleri için de geçerlidir. Ancak bazı hâllerde hüküm açık olmayabilir, hükmün uygulanması aşamasında tereddütler ortaya çıkabilir ya da birbirine aykırı fıkralar içerebilir. İşte Kanun, açık olmayan, uygulama aşamasında tereddüt yaratan ya da çelişkili olan hükmün açıklanması, tereddüt ve çelişkilerin giderilmesi için “hükümlerin tavzihi” müessesini düzenlemiştir.

Kesin hüküm ilkesi, mahkemenin verdiği karara geri dönüp değiştirmesine engeldir. Fakat, bir hükmün anlamının açık olmaması ya da çelişkili hüküm sonuçları içermesi nedeniyle hükmün gerçek anlamının saptanmasında güçlük çekildiği takdirde, tarafların hükmü veren Mahkemeye başvurarak hükmün açıklığa kavuşturulmasını isteyebilecekleri genellikle kabul edilmektedir. Böylece, mahkeme verdiği hükmün gerçek anlamını ortaya koymaktan başka bir şey yapmayacağından, bundan kesin hükmün zarar görmesi söz konusu olmayacaktır. Genel ilkelerden çıkarılması mümkün olan bu tavzih olanağını HMK açık bir biçimde düzenlemiştir. HMK m. 305/1’e göre, hüküm yeterince açık değilse ya da icrasında kuşku uyandırıyor veya birbirine aykırı hüküm sonuçları içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını ya da duraksama veya aykırılığın giderilmesini isteyebilir (Postacıoğlu, İlhan E./Altay, Sümer: Medenî Usûl Hukuku Dersleri, İstanbul 2020, s.784).
Hükmün tavzihi kararı veren mahkemeden talep edilir; bu kapsamda hüküm ilk derece mahkemesince verilmiş ise ilk derece mahkemesinden; bölge adliye mahkemesi ya da Yargıtay tarafından verilmiş ise bu mahkemelerden hükmün tavzihi (açıklanması) talep edilir.
Tavzih bir kanun yolu değildir. Zira tavzih hükmün kesinleşmesini önlemediği gibi, tavzih talebi bir üst mahkeme tarafından değil bizzat hükmü veren mahkemece incelenir. Öte yandan belirtmek gerekir ki, tavzih talebinde bulunmak için belli bir süre öngörülmemiştir. HMK’nın 305. maddesinin birinci fıkrasında belirtildiği üzere “hükmün icrası tamamlanıncaya kadar” hükmün tavzihini istemek mümkündür. Tavzih kural olarak sadece hüküm fıkrası hakkında olur; hükmün gerekçesinin açıklanması için, tavzih yoluna başvurulamaz ancak; hüküm fıkrası ile gerekçe arasında bir çelişme (tenakuz) varsa, bu çelişkinin giderilmesi için tavzih yoluna başvurulabilir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, C. III, s. 5275)
Tavzih talebi haklı ise, mahkeme hükmündeki bu kapalılık, açık olmayan hâl, tereddüt ya da çelişkiyi ortadan kaldırır. Ancak, tavzihle hükümde belirtilen haklar ve borçlar sınırlandırılamayacağı gibi genişletilemez ve değiştirilemez (m. 305/2). Bu çerçevede hükmün tavzihine karar veren mahkeme, daha önce unuttuğu bir hususu hükme ekleyemez ya da hükmünü düzeltemez. Zira tavzihin amacı, hükümdeki hatanın düzeltilmesi ya da eksik kalan, unutulan talepler hakkında karar verilmesi değildir.
Mahkemece, gerekçeli karar başlığında; davacı vekilinin adresinin yazılmamış olması, 6100 sayılı HMK’nın 297/1-b maddesine aykırı olmakla birlikte sonuca etkili olmadığından, kaldırma nedeni yapılmamış ve bu hususa eleştiri getirilmekle yetinilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya içeriğine göre; İlk Derece Mahkemesi’nce tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı biçimde gerekçeli karar yazılması ayrıca, para birimi yönünden gerekçe ve hüküm fıkrası arasında çelişki bulunması ve tavzih ile ilgili HMK hükümlerine aykırı şekilde; döviz kurunun düzeltilmesi yasaya ve usule aykırı görüldüğünden dolayısıyla, istinafa konu karar denetime elverişli olmadığından ve yasaya aykırı olduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1. fıkra (a-4-6) bendi gereğince esası incelenmeden kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, davalının diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalının ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.4-6 maddesi gereğince; yukarıda açılanan hususlara ilişkin olmak üzere ESASTAN KABULÜNE,
2-Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/09/2021 tarih, 2020/351 Esas ve 2021/732 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
5-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,

6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-İİK’nın 36/5 maddesi gereğince davalı vekilince Antalya Genel İcra Dairesinin 2021/211264 Esas sayılı dosyasına sunulan teminatın davalıya iadesine,
9-Davalı hakkında düzenlenen 21/01/2022 tarihli ve 3.442,24 TL bedelli harç tahsil müzekkeresinin iptaline, mahkemesince işlem yapılmaksızın geri istenilmesine,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.13/02/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*