Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/355 E. 2023/203 K. 21.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/355
KARAR NO : 2023/203

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/10/2021
NUMARASI : 2021/722 Esas – 2021/822 Karar

DAVACI : … (T.C.No: …) – …
VEKİLİ :Av. … – Av. … – …
DAVALILAR :1-… (T.C.No: …) – …
:2-… (T.C.No: …) – …
DAVA :Tazminat
DAVA TARİHİ :11/10/2021
KARAR TARİHİ :21/02/2023
KR. YAZIM TARİHİ :14/03/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalıların (baba bir anne ayrı olmak üzere) kardeş olduklarını, davacı ile davalıların, müteveffa babaları … tarafından temelleri atılan ticarî faaliyetlerini uzunca yıllar birlikte sürdürdüklerini, bu ticari faaliyetlerin temelde aile şirketi olan Altıntaş Tur. ve Oto. Tic. Ltd. Şti. üzerinden ve yıllarca (kuruluş tarihi: 29.06.1993) sürdürüldüğünü, bir süre sonra Altınlas Oto. İnş. Nakr ve Pet. Ür. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin kurulduğunu ve ticarî faaliyetlerine (25.02.2005 tarihinde) başladıklarını, temel aile şirketi olan Altıntaş Şirketi’ni günümüze kadar sevk ve idare eden (temsile yetkili ortakların), Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden celp edilecek kayıtlarla da sabit olacağı üzere 29.06.1993 – 09.06.1997 Muris … (tek başına), 09.06.1997 – 31.03.2006 Muris … ve davalı … (münferiden), 31.03.2006 – 12.01.2016 davalılar … ve … ile muris … (münferiden), 12.01.2016 – 12.10.2016 davalılar … ve … ile davacı …, bu süreçte ‘çift imzayla temsil’ esası benimsenmişse de davacının herhangi bir işlemde imzası olmadığının değerlendirildiğini, 12.10.2016 ve hâlen davalılar … ve … (çift imza), 2016 yılına gelindiğinde, dava tarafları olan kardeşler arasındaki (gerçekte özlük / üveylikten kaynaklanan) anlaşmazlıkların ortaya çıktığını, davacının gerek müteveffa (muris) …’ın mirasçılığından ve gerekse de temel aile şirketi olan Altıntaş Şirketi’nden uzaklaştırılmak istendiğini, davacının aile şirketi olan Altıntaş Şirketi’ndeki hisselerini devre mecbur kılındığını, dava tarafları arasında bir kısım anlaşmazlıklar çıktığını ve davacının önce aileden ve akabinde de aile şirketinden tamamen soyutlanmaya başlandığını, bu bağlamda davacının ilk olarak, temel aile şirketi olan Altıntaş Şirketindeki ortaklık hissesi olarak sundukları protokol bağlamında davalılara devretmek zorunda bırakıldığını, Hisse Devir Protokolünün akdedilmesi sürecinde de şirket gelirleri ile elde ettikleri malvarlığı değerlerini gizlemeye devam ettiklerini, bu bağlamda davacının da bahsi geçen Hisse Devir Protokolü’nü kendisinden hile ile gizlenen malvarlığı değerlerini bilmeden imzaladığını, Hisse Devir Protokolü bağlamında müvekkil davacıya teslim edilmeyen malvarlığı değerlerine ilişkin davacının hakkı olandan çok daha azı teklif edilmiş olmasına rağmen beyanıyla imzaladığını, ne var ki davalıların, söz konusu Ek-3 protokolden doğan yükümlülüklerini dahi yerine getirmediklerini, mezkûr protokol bağlamında davacı lehine tescil ve anahtar teslim suretiyle devredilmesi gereken … ili, … ilçesi … mahallesi, … ada … parsel sayılı taşınmazda kâin 1 (bir) adet dubleks bağımsız bölüm ile iki adet (2+1 niteliğindeki) bağımsız bölümü davacı lehine tescil ettirdiklerini, anahtar teslim suretiyle ve iskân ruhsatları da alınmış şekilde zilyetliği müvekkil davacıya verilmesi gereken bu bağımsız bölümlerin kat irtifakı / kat mülkiyeti tapu bilgileri taraflarınca bilinmediğini, bu bağlamda işbu taleplerine ilişkin bağımsız bölüm bilgilerini, tapu kayıtlarının celbi akabinde netleştireceklerini, esasen söz konusu protokolün yapılmasından kısa bir süre sonra davacıya 644 parsel sayılı taşınmazdaki 3 (üç) bağımsız bölümün değil de, Gebze Sanayi’de bulunan bir adet dükkânın (işyerinin) verileceğinin söylendiğini ve fakat sanayide bulunan dükkânın da davacıya verilmediğini, sanayide bulunan dükkânın davacıya verileceğine ilişkin yazılı belge olmadığı için talebin 644 parsel sayılı taşınmazdaki 3(üç) adet bağımsız bölüme hasredildiğini, bu bağlamda huzurdaki ilk taleplerinin Hisse Devir Protokolünün İfası zımmında yukarıda zikredilen malvarlığı değerlerinin davalılar adına olan tescillerinin iptali ile bu malvarlığı değerlerinin davacı adına tescil edilmesine ilişkin olduğunu, yukarıda da ifade ettikleri üzere gelinen süreçte, davalıların şirketi temsil ve ilzama yetkili oldukları dönemde, bir kısım şirket gelirlerini kendilerine mal ettikleri ve bu gelirlerle yukarıda bilgileri verilen taşınmazları kendi adlarına tescil ettirdiklerini, davalıların hem kendilerine duyulan güveni suistimal ettiklerinin hem de şirketi temsil ve ilzam noktasında kendilerine verilen yetkiyi kötüye kullandıklarının açık olduğunu, davalıların kanuna ve taraflar arasındaki vekâlet ilişkisine aykırı olan bu eylemlerinin o dönem şirket ortağı olan davacının zararına yol açtığının da ortada olduğunu, esasen davalıların o dönemki şirket gelirlerini kendilerine mal etmeleri bağlamında, bu taşınmazların gerçekte şirkete iadesi lazım gelmekte ise de, davacının söz konusu şirketteki hisselerini devrederek ortaklıktan çıktığı nazara alındığında zararlandırıcı eylemin, doğrudan davacının şahsında doğduğunun açık olduğunu, bu bağlamda, huzurdaki davadaki ikinci taleplerinin, şirket gelirleri ile elde edilmekle davalıların malvarlığında bulunan taşınmazların tespiti ve bu taşınmazların dava tarihindeki değerinin, davacının ortaklıktan çıktığı dönemdeki hisse oranına tekabül eden kısmının tazminat niteliği ile davacıya ödenmesi olduğunu, zorunlu arabuluculuk müessesesine başvurulmuşa da sonuç alınamadığını, tüm bu nedenlerle, Hisse Devir Protokolü’nün gereği olarak davacıya teslim ve lehine tescil edilmesi gereken, … ili, … ilçesi, … mahallesi, … ada … parsel sayılı taşınmazda kâin 1 (bir) adet dubleks ve 2 (iki) adet (2+1 niteliğindeki) bağımsız bölümün davalılar lehine olan tescillerinin iptali ile bu bağımsız bölümlerin davacı adına tesciline, taleplerinin bir şekilde kabul görmemesi veya mevcut taşınmazların davacı adına tescilinin mümkün olmaması varsayımında, mezkûr taşınmazların dava tarihindeki rayiç değerlerinin (belirsiz alacak davası niteliği ile) şimdilik 5.000,00 TL’sinin (ticarî işler İçin uygulanan faizi ile birlikte) davalılardan müteselsilen tahsil edilerek davacıya ödenmesine, davalıların şirket gelirlerini kendilerine maletmeleri sonucu ile kendi nam ve hesaplarına iktisap ettikleri, … İçin … ili, … ilçesi. …mahallesi, … ada … parsel sayılı taşınmaz (Anı Otel binası), … ili, … ilçesi, … mahallesi, … ada … parsel sayılı numaralı bağımsız bölüm (Stad arkası, opetyanı daire), … ili, … ilçesi, … mahallesi, … ada … parsel sayılı numaralı bağımsız bölüm, … ili, … ilçesi, … mahallesi, … ada … parsel sayılı numaralı bağı m si2 bölüm, … ili, … ilçesi, … mahallesi, … ada … parsel sayılı taşınmaz. (Ramada Otel binası) , … ili, … ilçesi, … mahallesi, … ada … parsel sayılı taşınmazın l/j hissesi (Çeşme market yanı), … ili, … ilçesi, … Köyü, … parsel sayılı taşınmaz, … ili, … ilçesi, … mahallesi, … parsel sayılı taşınmaz, … ili, … ilçesi, … mahallesi, … ada … parsel sayılı taşınmazda kâin … numaralı bağımsız bolüm, … ili, … ilçesi, … mahallesi, … parsel sayılı taşınmaz, mahkemece yapılacak ekonomik ve sosyal durum araştırması akabinde aynı şekilde iktisap edildikleri ortaya çıkması muhtemel sair taşınmazların, Hisse Devir Protokolünün akdedildiği tarihteki davacının hisse oranına tekabül eden kısmının, işbu davanın açıldığı tarihteki rayiç değerlerinin (belirsiz alacak davası niteliği ile) şimdilik 2.500,00 TL’sinin davalı …’tan ve 2.500,00 TL’sinin de davalı …’tan (ticari işler için uygulanan faiziyle birlikte) alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davanın 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d ve 115/2 maddeleri gereğince usulden reddine …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin hukuki nitelendirmeyi hatalı yaptığını, taleplerinin; şirket gelirleri ile elde edilmekle davalıların malvarlığında bulunan (ve/veya bulunması gereken) başta taşınmazlar olmak üzere malvarlığı değerlerinin tespiti ve bu malvarlığı değerlerinin dava tarihindeki değerinin, davacının ortaklıktan çıktığı dönemdeki hisse oranına tekabül eden kısmının, tazminat niteliği ile davacıya ödenmesi olduğunu, yerel mahkemenin hukuki nitelendirmesinin doğru olduğunun kabulü halinde dahi ulaşılan sonucun hatalı olduğunu belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
DELİLLER:Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/10/2021 tarih, 2021/722 Esas – 2021/822 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, şirket yöneticilerinin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat istemine yöneliktir.
İlk derece mahkemesince davanın usulden reddine karar verilmiş karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosyanın incelemesinde; davanın taraflarının akraba oldukları, davacının , davalıların baba bir anne ayrı kardeşi olduğu, davacının, ortak murisin ölümünden sonra kendisine ait şirket hisseleri ile bir takım taşınmazları davalılara devrederek tüm miras haklarından feragat etmeye zorlandığı, akabinde şirket hisseleri ve bir takım taşınmazların davalılara devredildiği; ancak davacının bu işlemlerden zarar gördüğü iddia edilerek eldeki davanın açıldığı ve açılan davada davacı tarafından devri yapılan şirket hisseleri ile bir takım taşınmazların bedellerinin tespiti ile tarafına ödenmesinin talep edildiği, ilk derece mahkemesince davanın usulden reddine karar verildiği, verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Davacı, davalıların dava dışı Altıntaş Tur. ve Oto. Tic. Ltd. Şti.’nde yönetici oldukları dönemde şirket tüzel kişiliğini zarara uğratarak şirketin kazandığı paralarla kendilerine gayrimenkul edindiklerini iddia etmektedir.
6102 sayılı TTK’nın 644. maddesi yollaması ile limited şirketler hakkında da uygulanması gereken, aynı Kanunun 553. maddesinde, “(1) Kurucular, yönetim kurulu üyeleri, yöneticiler ve tasfiye memurları, kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini (Ek ibare: 26/06/2012-6335 S.K./28.md.) kusurlarıyla ihlal ettikleri takdirde, hem şirkete hem pay sahiplerine hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zarardan sorumludurlar.
(2) Kanundan veya esas sözleşmeden doğan bir görevi veya yetkiyi, kanuna dayanarak, başkasına devreden organlar veya kişiler, bu görev ve yetkileri devralan kişilerin seçiminde makul derecede özen göstermediklerinin ispat edilmesi hâli hariç, bu kişilerin fiil ve kararlarından sorumlu olmazlar.
(3) Hiç kimse kontrolü dışında kalan, kanuna veya esas sözleşmeye aykırılıklar veya yolsuzluklar sebebiyle sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.”
Aynı Kanunun 555 maddesinde; “(1) Şirketin uğradığı zararın tazminini, şirket ve her bir pay sahibi isteyebilir. Pay sahipleri tazminatın ancak şirkete ödenmesini isteyebilirler.
(2) Pay sahibinin açtığı davayı hukuki ve maddi sebepler haklı gösterdiği takdirde, mahkeme, dava giderleriyle avukatlık ücretini, bu giderler davalıya yükletilemediği hâllerde, davacı pay sahibiyle şirket arasında, hakkaniyete göre paylaştırır.” düzenlemeleri yer almaktadır.
Şirket envanterine intikal ettirilmeyen gelirler, dağıtım karar alınmayan karlar, şirketin olup, ortakların bu yöndeki zararı doğrudan doğruya zarar olmayıp, dolaylı bir zarardır. (Yargıtay 11. HD 11/06/2007 -E.6334 / K.8881)
Ortaklığın doğrudan doğruya zarar görmesi, ortaklar için dolayısıyla zarardır. Böyle bir davayı açan ortak, zararın kendisine değil, ortaklığa ödenmesi yönünde karar verilmesini isteyebilir. Aksi yönde, yani davacı ortak kendisine ödeme yapılmasını istemişse, böyle bir davanın reddi gerekir. (Yargıtay 11. HD 13/12/2012 -E.5 / K.20733)
Davacı tarafın ortağı olduğu davalı şirketin kötü yönetilmesi nedeniyle davalı şirketin zarara uğratılması nedenine dayalı tazminat davasında, iddianın ileri sürülüş biçimine göre şirket yöneticisinin eylemleri nedeniyle uğranılan zarar, şirket açısından doğrudan, davacı ortak açısından ise dolaylı zarar olup, dava tarihinde yürürlükte olan 6102 sayılı TTK’nın 555. (6762 sayılı TTK’nm 309.) maddesi hükmü gereğince hükmedilecek tazminatın şirkete verilmesinin talep edilmesi gerektiğinden, davacının kendisine verilmesini talep etmesi doğru olmayıp, davanın salt bu nedenle reddedilmesi gerekirken…(Yargıtay 11. HD 13/02/2015 – 2014/16346 E. 2015/1895 K.)
Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21/05/2018 tarihli 2016/11929 Esas, 2018/3736 Karar sayılı ilamında şirket müdürünün usulsüz işlemlerle şirketi uğratmasında meydana gelen zararın dolaylı zarar olduğu, şirket ortağının tazminatı kendisine istemesinde davanın dinlenebilirliğinin bulunmadığı, davada aktif husumetin bulunmadığı belirtilmiştir.
Eldeki davada, ilk derece mahkemesince; “… davalıların şirket kazancını kendilerine mal ederek mal varlığı edinmeleri davacı açısından dolaylı zarar olarak ortaya çıkmaktadır. Dolaylı zararda, meydana gelen zararın şirkete ödenmesi talep edilmelidir. Bu nedenle, davanın dinlenebilirliği yoktur. Dinlenebilirliği olmayan davacı açısından, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d bendinde düzenlenen taraf ehliyeti dava şartı gerçekleşmemiştir. Diğer taraftan, dosyaya CD ortamında getirtilen dava dışı Altıntaş Tur. ve Oto. Tic. Ltd. Şti.’nin ticari kayıtlarının incelenmesinde, davacının 2016 yılında ortaklıktan ayrıldığı görülmüştür. Davacının tazminatı şirket adına istemesi halinde de aktif dava ehliyeti olmayacaktır. Açıklanan tüm nedenlerle, taraf ehliyetine ilişkin dava şartı gerçekleşmediğinden, davanın 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d ve 115/2 maddeleri gereğince usulden reddine…” gerekçeleriyle karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, hukuki değerlendirme ve varılan sonucun dosya kapsamı delillere, yerleşik Yargıtay İçtihatlarına ve Daire’mizin uygulamalarına da uygun olduğu, yapılan tahkikatın yeterli ve ilk derece mahkemesi gerekçesinin davacının istinaf nedenlerini karşılar nitelikte bulunduğu anlaşıldığından, davacının istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
Öte yandan; 6/12/2018 tarihli, 7155 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle eklenen TTK’nın 5/A maddesinde;
“B(1) Bu Kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.”
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesinde;
“(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır.
(2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması halinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir” hükümleri düzenlenmiştir.
TTK’nın 5/A maddesi uyarınca; konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davaları yönünden dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
Tüm bu açıklamalara göre; eldeki dava, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan tazminat davasıdır. Davacı tarafından arabuluculuğa başvurulduğu, başvuru sonrası çıkan arabuluculuk bedelinin davacı tarafından ödenmesi gerektiği ancak ilk derece mahkemesince verilen kararda bu konuda bir hükmün yer almadığı görülmüştür.
Yukarıda ayrıntılı olarak izah edildiği üzere; dava öncesinde taraflarca arabuluculuk görüşmeleri yapıldığı ve sürecin anlaşmazlık ile sonuçlandığı, bu nedenle arabulucuk için 1.320,00-TL ücret takdir edildiği ve bakanlık bütçesinden ödenmesine karar verildiği, mahkemece Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesi, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliği’nin 26. maddesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu 297/1-ç ve 326. maddeleri gözetilerek dava öncesi bakanlık bütçesinden ödenen arabuluculuk ücretinin yargılama gideri olarak hüküm altına alınmaması ve hazineye irat kaydına karar verilmemesi hatalıdır. Anılan husus kamu düzenine ilişkindir. Hükmün bu yönden düzeltilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
Bu nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan gerekçelerle esastan reddine; kamu düzeni yönünden yapılan incelemede hükmün açıklanan gerekçelerle kaldırılmasına; dosyada toplanacak başkaca delil bulunmadığı anlaşıldığından ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir hususta bulunmadığından dairemizce davanın esası hakkında HMK’nun 353-(1)-b)-2) madde gereğince hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda gerekçesi açıklandığı üzere ;
1-Davacının ilk derece mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle ESASTAN REDDİNE,Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/10/2021 tarih, 2021/722 Esas – 2021/822 Karar sayılı kararının HMK’nın 353-(1)-b)-2) maddesi gereğince kamu düzeni gereğince KALDIRILMASINA,
YENİDEN YARGILAMA YAPILMASI GEREKMEDİĞİNDEN AŞAĞIDAKİ ŞEKİLDE HÜKÜM KURULMASINA,
a-Davanın 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d ve 115/2 maddeleri gereğince USULDEN REDDİNE,
b-Harç peşin alındığından, başkaca harç alınmasına yer olmadığına,
c-6325 sayılı HUAK’ın 18-(A)-11) maddesi uyarınca, suçüstü ödeneğinden karşılanan 1.320,00 TL arabuluculuk giderinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
d-Davacının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
e-Dava sırasında yatırılan gider avansından, karar kesinleşinceye kadar yapılacak giderin mahsubu ile kalan gider avansının karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,

2-İstinaf incelemesi yönünden harç ve yargılama masrafları;
a-Bakiye 120,60 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK’nın 302-(5) maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
b-İstinaf Kanun Yoluna Başvurma Harcının hazineye gelir kaydına,
c-İstinaf kanun yoluna başvuru için yaptığı masrafların, istinaf eden davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
d-İstinaf eden davacı tarafından yatırılan, istinaf avansından kullanılmayan kısmın HMK’nın 333. maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesince istinaf eden davacıya iadesine,
e-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
f-Kararın 6100 sayılı HMK’nın’nın 359-(4) maddesi uyarınca temyizi kabil kararın Dairemizce taraflara tebliğine,
İlişkin; Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren (2) hafta içerisinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi’ne TEMYİZ yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 21/02/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*