Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/2493 E. 2023/628 K. 14.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/2493
KARAR NO : 2023/628

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :13/09/2022
NUMARASI :2021/88 Esas – 2022/479 Karar

DAVACI :… (T.C.No: …) – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVALI :… (T.C.No: …) – …
VEKİLİ :Av. …-…
DAVA :Menfi Tespit
DAVA TARİHİ :21/12/2015

KARAR TARİHİ :14/04/2023
KR. YAZIM TARİHİ :08/05/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının Körfez İcra Dairesi’nin 2011/3798 Esas sayılı dosyası ile davacının kendisine borçlu olduğundan bahisle icra takibi başlattığını, takibe dayanak belgelerin davalı tarafından tanzim edilen faturalar olduğunu, takibe mesnet faturaların davacının imzasını taşımadığını, faturanın herkes tarafından her zaman tanzim edilebilir olduğunu, bir borç ikrarı olmadığını, zaten davacının davalıya herhangi bir borcunun olmadığını beyan ettiğini, davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, dava açma tarihine kadar ödenmiş ve dava tarihinden sonra ödenecek paralar açısından davaya istirdat davası olarak devam edilmesine ve bu paraların istirdatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafından Körfez 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/342 Esas sayılı dosyası ile yine aynı takip dosyasından dolayı borçlu olunmadığının tespiti amacıyla dava açılmış olup, bu davanın reddedildiğini ve kesinleştiğini, HMK’nın 115/2 maddesine istinaden bu davanın usulden reddinin gerektiğini, 2004 sayılı İİK’da bu davayı açmak için 15 günlük sürenin öngörüldüğünü, davacının açmış olduğu davanın öngörülen hak düşürücü süreden sonra açıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… 1-Davanın KABULÜ ile; davacının Körfez İcra Müdürlüğünün 2011/3798 esas sayılı dosyasında talep edilen asıl alacak ve ferileri nedeniyle borçlu olmadığının tespitine,
2-Davacının Körfez İcra Müdürlüğünün 2011/3798 esas sayılı dosyasına yapmış olduğu 2.400,00 TL ödemenin istirdatına …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ön inceleme duruşması usulüne uygun yapılmadan tahkikat aşamasına geçilerek davanın esası hakkında karar verilmeyeceğini, 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde davacı tarafından dava açılmadığından reddine karar verilmesi gerekirken 2.400,00-TL bedelli istirdatının kabulüne ilişkin hüküm verilmesinin açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davacı tarafın ikrarı karşısında taşıma işinin yapıldığının ispatı noktasında taraflar arasında uyuşmazlık kalmadığını, davacı tarafından taşıma işine ilişkin ödemenin gerçekleştiğinin ortaya çıkarılması gerektiğini, davalının ticari defter ve belgelerinde alacağın görünmesine rağmen davacı tarafından ticari defter ve belgeler mahkemeye ibraz edilmediğini, bunun yanında davacı tarafın 2007 yılına ait yurtdışı satışlar yaptığına ilişkin vergi beyannamelerine dayanak BA/BS formlarının ilgili vergi dairesinden istenilmediğini, ticari ilişkiye konu taşımacılık işinin davacı tarafından ikrar edilmiş olması, müzekkere cevapları ile ticari defter ve belgelerin incelenmesi sonucu işten kaynaklı davacı taraftan alacaklı olunduğunun bilirkişi raporuyla ortaya koyulduğundan davacı tarafından işin bedelinin ödendiği ispat edilemediğinden davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesinin açıkça hatalı olduğunu, ticari kayıtlar ve defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yapılması taleplerinin değerlendirilmemesinin başlı başına eksik araştırma ve inceleme ile karar verildiğinin göstergesi olduğunu, 2007 yılına ait BA/BS kayıtlarının istenilmesi halinde davacının yurt dışı satışlarının ne olduğu açıklığa kavuşacak olmasına rağmen yerel mahkemece bu araştırmaya gidilmediğini, bunun yanında gümrük kapısından 2007 yılına ait … plakalı aracın giriş çıkış kayıtları da yerel mahkemeye gelmiş olmakla söz konusu giriş çıkışlarda aracın ne taşıdığı, kim adına taşıma yaptığı, malların kime ait olduğuna dair tüm kayıtların istenilmesi gerekmesine karşın bu araştırmada yapılmadığını, davaya konu yurtdışı taşımacılığına dair maddi vakıanın ispatı amacıyla dinlenmesi istenilen tanık şoför …’in de dinlenmediğini, delillerin araştırılmaması, toplanmaması, eksik incelenmesi ile usule aykırılıklar yanında davacı tarafın iddialarını kabul etmemekle birlikte 6100 sayılı HMK’da yemin delili kesin deliller arasında sayıldığını, yerel mahkemenin kabulüne göre de yemin teklif etme hakkı hatırlatılmadan eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkeme tarafından karar/ilam harcı hesabı hatalı yapıldığını belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı taraf dava süreci boyunca dosyaya hiçbir delil bildirememiş olup asılsız ve mesnetsiz iddialarını kanıtlayamadığını, faturaların aslını yerel mahkemeye sunulamadığını, dosyaya fotokopisi sunulan sözleşmenin ise tarihlerinde dahi oynamalar olduğunu, 2000 yılı yazan ve olmayan sözleşmenin tarihini 2007 yılı yapılarak davalı …’nın delil uydurarak, kendi lehine delil elde etmeye çalışıldığını, ayrıca iş bu istinaf dilekçesinin de yerinde olmadığını, istinaf mahkemesinin usulen bozduğunu, usuli eksikliklerin giderildiğini, davalı tarafın mahkemeye faturaları da sunamadığını, bu sebeple haksız menfaat elde etme peşinde olduğunu, yerel mahkemenin Ticaret Bakanlığı’nın Gümrük Genel Müdürlüğü’ne yazılan müzekkere sonucu olarak davacının ihracat yaptığını gösteren herhangi belge ve bulgulara ulaşılamadığını, bu durumun ise davacının haklı olduğunun kesin kanıtı olduğunu, davalının ticari ilişkisini ve takip konusu alacağın dayanağı olan belgeleri sunamadığı gibi, alacağın varlığını ispata elverişli delil de sunamadığını belirterek; haksız istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/09/2022 tarih, 2021/88 Esas – 2022/479 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine, ödenen bedel yönünden ise davacının istirdat istemine yöneliktir.
İlk derece mahkemesince verilen davanın kabulüne dair,01/10/2019 tarihli ve 2015/1340 Esas – 2019/521 Karar sayılı karar,davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması sonucunda, Dairemizin 2020/415, 2021/58 E/K sayılı ilamı ile; “…Her ne kadar mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de; yapılan inceleme ve araştırma hüküm vermek için yeterli değildir. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz.Bu kapsamda;
1-Somut olayda; davacının patates ihracatı işi yaptığı, davalının da davacının taşıma işini yerine getirdiği, aralarında bu şekilde taşıma işinden kaynaklı hukuki ilişki bulunduğunun davalı tarafından ileri sürüldüğü, davalının taşıma işine karşılık düzenlediği faturalardan kaynaklanan alacağın ödenmediği iddiasıyla davacıya aleyhine Körfez İcra Müdürlüğünün 2011/3798 sayılı dosyasında 30/11/2011 tarihinde 3 adet faturaya dayalı ilamsız takip başlattığı, takip çıkışı alacak tutarının 7.743,04 USD olduğu ve davalının takibe 03/09/2007 tarihli bir adet sözleşme de eklediği anlaşılmaktadır.
Davacı bu sözleşmedeki imzayı inkar etmekte ve aralarında yazılı sözleşme bulunmadığını iddia etmektedir. Davalı ise, sözleşme aslını ve fatura asıllarını sunamadıklarını ve kendilerinde mevcut olmadığını beyan etmektedir. Dolayısıyla fatura ve sözleşme asılları dosyada mevcut değildir ve taraflarda da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda; her ne kadar takibe dayanak faturaların ve sözleşmenin aslı sunulamamış ise de, tarafların ticari defter ve belgeleri incelenmediğinden, bir hesap bilirkişi marifetiyle sunulduğu takdirde her iki tarafın ticari defter ve belgeleri incelenmek suretiyle taraflar arasında ticari ilişki bulunup bulunmadığı, varsa niteliği ile başlangıç – bitiş tarihi, tarafların alacak/borç durumlarının tespiti ile hasıl olacak sonuca göre hüküm tesisi gerekirken, bundan zuhul edilerek eksik inceleme ile hüküm kurulması, kararın kaldırılması nedenidir…3-Kabule göre ise; istirdada karar verilen 2.400,00 TL için davacının faiz talebi olmadığı halde, HMK’nın 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık kuralını ihlal edecek şekilde istirdada hükmedilen tutara faiz işletilmesi isabetli olmamıştır…” şeklindeki gerekçeyle kaldırılmıştır.
Yerel mahkemece kaldırmadan sonra toplanan deliller ve yapılan yargılama sonunda; “…Somut olayda davacı vekili ; Nevşehir 1. İcra Müdürlüğü’ nün 2010/1460 Esas sayılı dosyasında davalının borçlu ve davacının alacaklı konumunda olduğunu, müvekkilinden alacaklı olduğunu iddia eden davalının, ilgili icra dosyasına ödeme yapmış olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu beyan etmiştir. Davalı taraf ise davacının dava konusu faturalara ilişkin ödeme belgesi sunmadığını bu nedenle davanın ispat olunamadığını savunmuştur. Davacı vekili davalı tarafından icra dosyasına ibraz edilmiş olan 03/09/2007 tarihli sözleşmedeki imzanın müvekkiline ait olmadığını, sözleşmenin tarihinde tahrifat yapıldığını iddia etmiş, söz konusu sözleşmenin aslını sunmak üzere Mahkememizce kesin süre verilmiş ancak davalı tarafça sözleşme aslı Mahkememiz dosyasına ibraz edilmemiştir.
Dava konusu faturaların taraflarca vergi dairesine ibraz edilip edilmediği hususu araştırılmış ancak ilgili vergi dairesinden söz konusu faturaların muhafaza sürelerinin dolduğu bildirilmiştir.
Davalıya ait araçların gümrük geçişinin bulunup bulunmadığı ilgili gümrük müdürlüğünü müzekkere yazılarak araştırılmış, davacıya ait aracın sorulan tarihlerde gümrük geçişi yaptığı bildirilmiş; ancak davacıya ait aracın gümrük geçişinin bulunmasının tek başına davalı tarafından davacıya ait malların taşındığı hususunu ispat etmeyeceği kanaatine varılmıştır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde , davacı ticari ilişkiyi reddederek borçlu olmadığını iddia etmiş , davalı ise ticari ilişkinin ve takip konusu alacağın dayanağı olan 03/09/2007 tarihli sözleşme aslını sunmadığı gibi, dayanak faturaların davacı ticari defterlerinde de yer almadığı, vergi dairesinden verilen cevabi yazılarda faturaların davacı tarafından saklama sürelerinin dolması nedeni ile temin edilemediği bu nedenlerle davalı nın alacağının varlığını ispata elverişli ve yeterli delil sunmadığı mahkememiz tarafından kabul edilmekle davanın kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur…” şeklindeki gerekçeyle davanın kabulü ile; davacının Körfez İcra Dairsi’nin 2011/3798 esas sayılı dosyasında talep edilen asıl alacak ve ferileri nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, Körfez İcra Dairesi’nin 2011/3798 esas sayılı dosyasına yapmış olduğu 2.400,00-TL ödemenin istirdatına karar verilmiş, karara karşı davalı taraf istinaf başvurusunda bulunmuştur.
1-6100 sayılı HMK’nın 341/2 maddesinde; “miktar veya değeri Üçbin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir” hükmü mevcuttur. Ayrıca, 6100 sayılı HMK’nın Ek 1. maddesi 1. fıkrasında; HMK’nın “341. maddesindeki parasal sınırın her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca; Maliye Bakanlığı’nca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların On Türk Lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz” hükmünün yanı sıra, aynı maddenin 2. fıkrasında; HMK’nın “341. maddesindeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı” düzenlenmiş bulunmaktadır.
Yeniden değerleme oranındaki artış sonucu yerel mahkeme hükmünün verildiği 2022 yılı için HMK’nın 341/2 maddesindeki kesinlik sınırı 8.800,00 TL olmuştur.
Mahkemece; davacının istirdat davası yönünden hüküm altına alınan 2.400,00 TL karar tarihi itibarı ile HMK’nın 341/2 maddesinde düzenlenen kesinlik sınırının altında olup, ilk derece mahkemesince verilen karar davalı yönünden kesin niteliktedir.
2-Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
Açılan dava, HMK’nın 316/1. maddesine göre basit yargılama usulüne tabidir. 6100 sayılı HMK’nun “Ön İnceleme ve Tahkikat” başlıklı 320.maddesinde göre;
”(1) Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir.
(2) Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder. Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları, sulh olmadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır; tutanağın altı hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür.
(3) Mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını yukarıdaki fıkrada belirtilen duruşma hariç, iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde, hâkim gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve ikiden fazla duruşma yapabilir.” düzenlemesi ile basit yargılama usulünde öninceleme ve tahkikat aşamasının ne şekilde yapılması gerektiği belirtilmiştir.
Kural olarak hakim tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hüküm veremez (HMK md.27). Yasanın bu hükmü yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ve davanın sonuçlandırılabilmesi için konulmuştur. Bu nedenle, taraf teşkilinin sağlanması ve davalının savunma hakkını kullanması kamu düzeni ile ilgili olmakla mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekir.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde ise;”Hukuki dinlenilme hakkı” düzenlenmiştir. Buna göre, davanın taraflarının yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. Maddenin gerekçesinde açıklandığı üzere bu hak Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. İddia ve savunma hakkı olarak da bilinen bu hak, tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını tam ve eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Hakim tarafları dinlemeden veya açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. (YHGK.’nun 2009/52 Esas, 2009/105 Karar sayılı kararı).
HMK’nın 297/1-c bendine göre mahkemelerin gerekçeli kararlarında, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi ile sabit görülen vakıalar ile bunlardan çıkarılan sonuçlar ve hukuki sebeplerin bulunması gerekir. Bunun için de tarafların duruşmaya davet edilip, dinlenmeleri gerekir.
Her ne kadar HMK’nın 320/1. maddesinde, taraflar duruşmaya davet edilmeden dosya üzerinden karar vereceği belirtilmiş ise de; bunun ancak ön inceleme aşamasında ve mümkün olan hallerde olduğu belirtilerek uygulama alanı dar bir çerçeve ile belirlenmiştir.
Basit yargılama usulünde de, dilekçeler teatisi, ön inceleme, tahkikat, sözlü yargılama ve hüküm aşamaları mevcuttur. Ancak bunlar yazılı yargılama usulünde olduğu gibi kesin şekilde birbirinden ayrılmamıştır.
Basit yargılama usulünde ön inceleme aşaması kabul edilmiş ve ön incelemede yapılacak işlemlerin basit yargılamada da gözetilmesi ve yargılamanın ön incelemedeki tespitler çerçevesinde yürütülmesi esası benimsenmiştir. Basit yargılamada ön incelemenin usulü HMK’nın 320. Maddesinde gösterilmiştir. (Bknz. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2016/6209 Esas, 2016/9963 Karar sayılı ilamı).Bu nedenle dilekçelerin karşılıklı olarak verilmesinden sonra ön inceleme duruşması yapılması, ön inceleme duruşmasına tarafların meşruhatlı davetiye ile davet edilmesi ve ön inceleme duruşmasının tamamlanmasından sonra tahkikat duruşması için yeni bir duruşma günü verilmesi gerekmektedir.
Eldeki davanın 06/06/2016 tarihli duruşmasında davanın takip edilmemesi nedeniyle, dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, davalı vekiline yenileme dilekçesi ve tensip zaptının tebliğe çıkartıldığı, davalı vekilinin hazır olmadığı 17.11.2016 tarihli duruşmada ön inceleme yapıldığı, bununla birlikte davalı tarafın, HMK’nun 139.maddesi hükümlerine uygun şekilde ön inceleme duruşmasına davet edilmek suretiyle, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların tespiti ile davalı vekilinin hak düşürücü süre, kesin hüküm gibi itirazları hakkında bir karar verilmeksizin, tahkikat aşamasına geçilmesine karar verildiği görülmüş olup, usule aykırı şekilde yargılamanın sürdürülüp karar verilmesi hatalı olmuştur.
3-Kabule göre de;
Bilindiği üzere, TMK nun 6. maddesi gereğince bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf o vakıayı ispat etmeye mecburdur. İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Menfi tespit davasında borçlu, borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa bu durumda ispat yükü davalı alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun düştüğünü ileri sürüyorsa ispat yükü doğal olarak davacı borçluya düşer.
Somut olayda; davacının patates ihracatı işi yaptığı, davalının da davacının taşıma işini yerine getirdiği, aralarında bu şekilde taşıma işinden kaynaklı hukuki ilişki bulunduğunun davalı tarafından ileri sürüldüğü, davalının taşıma işine karşılık düzenlediği faturalardan kaynaklanan alacağın ödenmediği iddiasıyla davacıya aleyhine Körfez İcra Müdürlüğünün 2011/3798 sayılı dosyasında 30/11/2011 tarihinde 3 adet faturaya dayalı ilamsız takip başlattığı, takip çıkışı alacak tutarının 7.743,04 USD olduğu ve davalının takibe 03/09/2007 tarihli bir adet sözleşme de eklediği anlaşılmaktadır.
Davacı bu sözleşmedeki imzayı inkar etmekte ve aralarında yazılı sözleşme bulunmadığını iddia etmektedir. Davalı ise, sözleşme aslını ve fatura asıllarını sunamadıklarını ve kendilerinde mevcut olmadığını beyan etmektedir. Dolayısıyla fatura ve sözleşme asılları dosyada mevcut değildir ve taraflarda da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Dairemiz kaldırma ilamında ise, her ne kadar takibe dayanak faturaların ve sözleşmenin aslı sunulamamış ise de, tarafların ticari defter ve belgeleri incelenmediğinden, bir hesap bilirkişi marifetiyle sunulduğu takdirde her iki tarafın ticari defter ve belgeleri incelenmek suretiyle taraflar arasında ticari ilişki bulunup bulunmadığı, varsa niteliği ile başlangıç – bitiş tarihi, tarafların alacak/borç durumlarının tespiti ile hasıl olacak sonuca göre hüküm tesisi gerekirken, bundan zuhul edilerek eksik inceleme ile hüküm kurulmasının kaldırılma nedeni olduğu belirtilmiş, bununla birlikte yerel mahkemece; kaldırmadan sonraki 21/09/2021 tarihli duruşmada, davalının 2007 yılına ait ticari defterleri üzerinde talimat yoluyla SMMM bilirkişi tarafından inceleme yapılmasına karar verilmiş, 12.04.2021 tarihli raporunda da Bilirkişi,taraflarına sadece davalının kayıtlarını inceleme yetkisi tanındığından ve dosya içinde davalı taraf ticari defterleri bulunmadığından, sınırlı inceleme yapıldığı bildirilmiştir.
SMMM bilirkişisi raporunda muhasebe kayıtlarına göre davalının davacıdan 5.900USD alacaklı olduğunu bildirmiş olup, her iki taraf delil listesinde ticari defter ve kayıtlara delil olarak dayanmış olmakla ilk derece mahkemesince davacının ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmaksızın, Dairemiz kaldırma ilamının gerekleri yerine getirilmeyerek, eksik inceleme üzerinden karar verilmesi doğru olmadığından ,davalının istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kararın kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalının ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince; yukarıda açılanan hususlara ilişkin olmak üzere ESASTAN KABULÜNE,
2-Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/09/2022 tarih, 2021/88 Esas ve 2022/479 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
5-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-Davalı hakkında düzenlenen 03/11/2022 tarihli ve 900,05-TL bedelli harç tahsil müzekkeresinin iptaline, mahkemesince işlem yapılmaksızın geri istenilmesine,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.14/04/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*