Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/2207 E. 2023/2149 K. 21.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/2207
KARAR NO : 2023/2149

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :10/06/2022
NUMARASI :2022/29 Esas – 2022/517 Karar

DAVACI :OTELÜRÜNLERİ TEKSTİL SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVALI :MERTRANS GAYRİMENKUL YATIRIMLARI TURİZM VE AKARYAKIT TİCARET ANONİM ŞİRKETİ – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVA :İtirazın İptali
DAVA TARİHİ :07/01/2022

KARAR TARİHİ :21/12/2023
KR. YAZIM TARİHİ :27/12/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ile borçlu Mertrans Gayrimenkul Yatırımları Turizm ve Akaryakıt Ticaret Anonim Şirketi arasında mal alım satımına dayalı ticari ilişki bulunduğunu, ticari mal alışverişi neticesinde davacı şirketin, davalı borçludan faiz ve masraflar hariç olmak üzere 23.401,10-TL alacaklı olduğunu, cari hesap dökümünden anlaşılacağı üzere Mertrans Gayrimenkul Yatırımları Turizm ve Akaryakıt Ticaret Anonim Şirketinin açıkça davacı şirkete borçlu konumda olduğunu, ayrıca taraflar arasındaki ticarete ilişkin tüm kayıtların davacının defterlerinde mevcut olduğunu, mahkeme tarafından gerekli görülmesi halinde yapılacak bilirkişi incelemesinde de takip borçlusu Mertrans Gayrimenkul Yatırımları firmasının davacıya borçlu olduğunun tespit edileceğini, zorunlu arabuluculuk başvurusunda bulunulduğunu ancak arabulucu toplantısında bir anlaşma sağlanamadığını, tüm bu nedenlerle, karşı tarafın 23.401,10-TL ve ferileri için haksız ve mesnetsiz itirazlarının iptali ile Gebze İcra Dairesi’nin 2021/17183 Esas sayılı dosyasında başlatılan 23.401,10-TL ve ferileri için takibin devamına, dava ve takip konusu alacağın likit olması sebebiyle kötü niyetli karşı taraf aleyhinde dava ve takip değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin turizm ve otelcilik alanında faaliyet gösterdiğini, Ramada Plaza İstanbul Asia Airport Hotel’de müşterilerine konaklama hizmeti verdiğini, ticari faaliyeti içerisinde müşterilerin kullanımına sunulmak üzere saç kremi, şampuan, vücut losyonu gibi ürünlerin satın alınması için de davacı şirket ile anlaşıldığını, ancak ülkemizde de etkisini gösteren ve Covid-19 pandemisinin başladığı tarih olarak kabul edilen 16.03.2020’de İçişleri Bakanlığı tarafından 81 il valiliğine Korona Virüs Tedbirleri Konulu Genelge gönderildiğini ve alınan tedbirler çerçevesinde otel bünyesindeki faaliyetlerin süresiz şekilde askıya alınmasına karar verildiğini, otelin genel müşteri portföyü, hava yolu ile ülkemize iş için gelen ve geçici olarak konaklayacak olan yahut aktarma sürecini bekleyen turistler olduğunu, yine otelde ayrıca toplu organizasyonlar, kongre ve sergiler ile büyük şirketlerin eğitim kampları gerçekleştirilmekte olduğunu, bu şekliyle müşterilere özel olarak spa, termal, havuz, masaj hizmeti de verildiğini, İçişleri Bakanlığı’ın genelgesi kapsamında Umuma Açık İstirahat ve Eğlence Yerleri olarak faaliyet yürüten ve vatandaşların çok yakın bir mesafede bir arada bulunarak hastalığın bulaşma riskini arttıracağı gerekçesiyle; nişan/düğün salonu, lokanta/kafe, kafeterya, kır bahçesi, yüzme havuzu, hamam, sauna, kaplıca, masaj salonu, SPA ve spor merkezleri faaliyetlerinin belirsiz bir süre ile 16.03.2020 pazartesi saat 24:00 itibariyle durdurulmasının, bir anlamda davalı şirket işletmesinde olan otel faaliyetlerinin tamamının engellenmesi anlamına geldiğini, ek olarak Dünya Sağlık Örgütü önerileriyle gerçekleştirilen uçuş iptalleri, sınırların kapatılması ve yurt dışı yolcularına getirilen karantina uygulaması turizm faaliyetlerinin ekonomik açıdan çok zorlu bir sürece girilmesine sebep olduğunu, ülkemizde ilk koronavirüs vakasının görülmesi ile birlikte tatilcilerin rezervasyon iptal kararları, seyahat yasakları ve uçuş iptallerinin ardından turizm sektöründeki işleyişin 17 Mart 2020 tarihi itibariyle durduğunu ve otel doluluk oranlarını ciddi ölçüde aşağı çektiğini, yaşanan gelişmelerin ardından davalı şirketin otel faaliyetlerini süresiz şekilde durdurmak zorunda kalması ve işbu dava tarihi itibariyle dahi tam kapasite ile çalışmaya başlanılamamasının, esasen davadaki ihtilafa konu olan ve taraflar arasında imzalanan sözleşmenin de akıbetini etkilediğini, sözleşme gereği davacının ediminin, logolu şampuan, duş jeli, saç kremi, vücut losyonu ve hijyen kitlerini kullanıma hazırlayarak davalı şirkete teslimini yapmak olduğunu, ancak otel faaliyetlerinin durdurulması kararının verildiği tarih itibariyle işletme müşteri alımına kapatıldığı ve tüm çalışanların da izne çıkartıldığı için raf ömrü 2 yıl olan ürünlerin teslim alınmasının imkansız hale geldiğini, davalı şirketin, otel faaliyetlerinin durması ile birlikte logolu ürün basılmaması hakkında davalı şirkete bilgi vermesine, hatta iyi niyet çerçevesinde bir kısım ürünün teslimini de kabul etmesine rağmen davacının, işbu dava ile teslim edilmeyen ürünlerin dahi bedelini talep ettiğini, daha fazla ürün basılmaması hususunda şirkete müteaddit kereler bilgi verilmiş olmasına ve bu ürünlerin dahi henüz tüketilemediği bilgisinin davacı tarafından bilinmesine karşın kalan ürünlerin de basılıp gönderilmek istenmesinin mevcut şartlar çerçevesinde TMK m.2’ye aykırılık teşkil ettiğini, e-mail yazışmalarıyla da sabit olduğu üzere süreç içerisinde davacının davalı tarafından yapılan bildirimlerinin dikkate almayarak “onaysız” şekilde davalının bu ürünleri kabule zorlamasının, iyi niyet çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini, dava konusu cari hesap – faturalara ilişkin ürünlerin çok büyük bir kısmının da zaten davalıya teslim dahi edilmediğini, teslim edilmeyen ürünlerin tamamının sanki davalının uhdesindeymiş gibi fatura keşide edilmesi ve bu ürünlerin bedellerinin talep edilmesinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, taraflar arasında imza edilen sözleşmenin, karşılıklı iki tarafa borç yükleyen cinsten olduğunu, ancak salgın hastalık mücbir sebebiyle sözleşmedeki edimlerin ifasının imkansız hale gelmesine ve yine daha önce şirket ile iletişime geçilmesine ve logolu ürün basılmamasının, zira kabulünün mümkün olmadığı hususunun davacıya bildirilmesine rağmen, kötü niyetli şekilde ürün basılması ve bedelinin talep edilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, Covid-19 pandemisinin de taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü, zorlayıcı ve kaçınılmaz bir durum olarak kabul gördüğünü, salgın hastalık sebebiyle alınan tedbirler çerçevesinde turizm ve otelcilik faaliyetlerinin askıya alınmasının, bu durumun davalıdan kaynaklanmayışının ve yine borcun ifasının istenmesinin dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede aleyhe şekilde değişmiş olması sebepleriyle; her iki tarafın da pandeminin başlangıcı itibariyle borçlarının sona erdiğinin kabulü gerektiğini, aksi bir düşüncenin, davacı yönünden sebepsiz zenginleşmeye yol açacağını, ifa imkansızlığının geçici olup olmadığı hususunun pandeminin başlangıcında öngörülebilmesinin mümkün olmadığını, davacının askı süresine ahde vefa / akde tahammül ilkesi uyarınca makul ölçüde bu duruma katlanıp katlanamayacağı hususunun da belirsiz olduğunu, davacının, davalı şirkete gönderdiği elektronik postada ürünlerin teslimini ve paranın ödenmesini talep ettiğini, oysa ki sözleşmenin davalı şirketin kusur yahut ihmali sebebiyle değil tamamen mücbir sebep dolayısıyla ifa edilemez hale geldiğini, dolayısıyla davacının, teslim etmediği ürünler yönünden davalının davalıya ürün teslim etmiş gibi fatura keşide etmesinin haksız ve hukuksuz olduğunu, sözleşme incelendiğinde mücbir sebebe ilişkin bir hüküm bulunmadığını, bu durumda TBK, TTK ve dürüstlük kuralı çerçevesinde bir değerlendirme yapılması ve Covid-19 pandemisinin TBK sözleşme kapsamında mücbir sebep olarak kabul edilmesi gerektiğini, öncelikle olayın mücbir sebep kapsamında değerlendirilmesini, elektronik posta ile gerçekleşen yazışma tarihleri / otel faaliyetlerinin durdurulduğu tarih itibariyle davacı tarafça davalı şirkete herhangi bir teslimat yapılmadığının tespiti ile verilmeyen hizmet karşılıklarına yönelik keşide edilen faturalar yönünden hukuki ve mali herhangi bir sorumluluklarının bulunmadığının kabulünü talep ettiklerini, zira valilik genelgesi ile süresiz şekilde sona erdirilen otel faaliyetleri sebebiyle ürünlerin kabulünün imkansız hale geldiğini ve yine bu imkansızlık sebebiyle davalının da karşı edim borcunun ortadan kalktığını, her ne kadar somut olayda mücbir sebep hükümleri uygulanmalıysa da aksi kanaat halinde COVID-19 salgını, ayrıca TBK’nın 138. maddesi çerçevesinde aşırı ifa güçlüğüne sebep olduğundan, sözleşmenin yeni şartlara uyarlanmasını ve mümkün olmaması halinde feshe ilişkin hükümlerin uygulanmasını talep ettiklerini, davacının taleplerini kabul anlamına gelmemek kaydı ile alacağa karşı ayrıca zamanaşımı itirazında bulunduklarını, itirazları doğrultusunda davalı şirketin hesapları ve ticari defter ile kayıtlarının yerinde incelenmesini, iddia edilen borçtan davalının sorumlu tutulamayacağının kabulü ile haksız davanın reddine ve davacı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davanın REDDİNE …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasında bulunan sözleşmenin, tarafların özgür iradesine dayandığını ancak davalı tarafından sözleşme hükümlerine aykırı bir şekilde ve kasıtlı olarak ödeme yükümlülüğünün yerine getirilmemiş olup temerrüdün gerçekleştiğinin kabulü gerektiğini, işbu nedenle davacı tarafından haklı alacağa istinaden icra takibi başlatıldığının yerel mahkemece kabulü gerekirken davanın reddinin hukuka aykırı olduğunu, huzurdaki uyuşmazlığın davacı firmanın davalıdan alacaklı olup olmadığı, teslimi istenen malların davalı tarafça teslim alınmamasında mücbir sebep bulunup bulunmadığı noktalarında toplandığını, taraflarca getirilme ilkesi gereğince ilk derece mahkemesince yapılacak incelemenin yalnızca bu kapsamda olması gerekmekte iken ilk derece mahkemesince verilmiş olan hükmün usule ve hukuka son derece aykırı olduğunu, yerel mahkemenin hatalı ve eksik incelemeye dayalı raporu esas alarak hüküm kurmasının usul ve yasaya aykırı olup bozma nedeni olduğunu, yerel mahkemece yeterli delil değerlendirilmesi gerçekleştirilmeksizin hüküm verilmiş olup davacı firmanın alenen mağdur edildiğini, yerel mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde; maddi olgular nitelendirilmeksizin, taraf iddialarının hangi nedenlerle haklı-haksız görüldüğü değerlendirilmeksizin ve mahkemenin kanaate ulaşmasını gerektiren herhangi bir delil ve açıklamaya yer verilmeksizin hukuka ve adil yargılanma hakkına aykırı bir şekilde hüküm kurulduğunun görüldüğünü belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dosya kapsamında tanzim edilen tüm bilirkişi raporlarında davacının davalıdan herhangi bir alacağı olmadığının tespit edildiğini, ayrıca davacının defterlerinin delil niteliğine haiz olmadığını, davacı yanın iddialarını ispatı amacı ile delil olarak dayandığı ticari defter ve kayıtları delil niteliğine haiz olmaması ve usulüne uygun tutulmamış olmasının da huzurdaki davanın haksızlığının bir tezahürü olduğunu, huzurdaki davanın tarih itibariyle HMK değişikliklerinden sonra ikame edildiği dikkate alındığında davacının ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulmamış ve kaybolmuş olması nedeniyle davalının ticari defter ve kayıtlarının lehine delil olarak kabul edilmesinin, incelemede belirtildiği üzere kayıtların da iddialarımızı tasdikler mahiyette olması nedeni ile mezkur davanın tümden reddine karar verilmesinin yerinde olduğunu, ayrıca davacı tarafın bu aşamadan sonra kesin süreye rağmen ibraz etmediği delil ve belgeleri sunmasına muvafakat etmediğini belirterek; haksız istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 10/06/2022 tarih, 2022/29 Esas – 2022/517 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; satım sözleşmesi nedeni ile düzenlenen faturalardan doğan cari hesap alacağı için başlatılan takibe vaki itirazın iptali ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince toplanan deliller ve yapılan yargılama sonunda; “…Taraflar arasındaki 26.02.2020 tarihli vadeli satış sözleşmesinde malın teslimi için süreler öngörüldüğü, davacı ve davalının aralarındaki uygulamaya göre, malın peyder pey bir kısmının alındığı, bedelinin davalı tarafından ödendiği, dava konusu olan fatura muhteviyatı ürünlerin ise davacı satıcıda bulunduğu, teslim alınmadığı, davacı tarafça bu ürünlerin teslim alınması için, dava tarihinden önce davalıya bir ihtar, bildirim göndermediği, ürünler için tevdii mahalli tayin ettirilmediği, davacı tarafça bu yönde iddia ve delil sunulmadığı anlaşılmıştır.
Satış sözleşmesi gibi her iki tarafa karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde taraflar için önceden ifa yükümlülüğü yoksa, genel kural tarafların edimlerini aynı anda ifa etmeleridir. Yine TBK m.97’e göre, karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir. Aksine bir düzenleme olmadıkça, satıcı satılanı teslim etmekle para alacağı olan bedeli istemeye hak kazanır. Bu durumda, davacı satıcı dava konusu fatura içeriği emtiayı davalıya teslim etmekle davalı alıcı da emtiayı teslim almakla yükümlüdür. Somut olayda, davacı satıcının satıma konu emtiayı davalıya teslim etmek istemesine karşın davalı alıcının emtiayı teslim almaktan imtina ettiği ihtilafsızdır.
6098 sayılı TBK’nın 107. maddesi “Alacaklının temerrüde düşmesi durumunda borçlu, hasar ve giderleri alacaklıya ait olmak üzere, teslim edeceği şeyi tevdi ederek borcundan kurtulabilir. Tevdi yerini, ifa yerindeki hâkim belirler. Bununla birlikte ticari mallar, hâkim kararı olmadan da bir ardiyeye tevdi edilebilir”. Bu durumda, davalı alıcının satıma konu emtiayı teslim almakta temerrüde düştüğü kabul edilecek olsa dahi, davacı satıcının yukarıda anılan TBK m. 107 hükmü gereğince, faturaya konu emtianın tevdi mahalli tayini suretiyle teslimi ile dava konusu faturaya dayalı alacağını talep edebileceği, davacı satıcının teslim borcundan kurtulmadan fatura alacağını talep edemeyeceği (Benzer mahiyette İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 43. Hukuk Dairesi’nin 21/04/2022 tarih, 2020/840 E. 2022/510 K. Sayılı ilamı), sonuç ve kanaatine varılmakla, davanın reddine, davacının takip başlatmakta kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından reddedilen kısım yönünden davalının kötü niyet tazminat talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki gerekçeyle davanın reddine, davalı tarafın kötüniyet tazminat talebinin reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89. (6762 sayılı TTK’nın 87) maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukukî sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip, bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.

Bununla birlikte 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesi ise;
“Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır ”hükmünü haizdir. Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
6102 sayılı TTK m. 21 maddesine göre; fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağın mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır. Bununla birlikte, tek başına fatura düzenlenmesi, akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Diğer yandan 6100 sayılı HMK’nun 222. maddesine göre ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz.
Somut olayda ise; davacı davaya konu faturalardaki malları davalıya teslim ettiğini yazılı kesin delillerle ispat etmek zorunda olup taraflar arasındaki 26/02/2020 tarihli sözleşmeden sonra, davacı tarafından 30.03.2020 tarihli, 22.114,89-TL tutarlı fatura ile bir kısım malların davalıya teslim edildiği, davalı tarafın 17/04/2020 tarihinde toplam 24.843,11-TL ödeme yaparak alacak-borç bakiyesini sıfırladığı, takip ve dava konusu 21.06.2021 tarihli, 23.401,11-TL bedelli faturanın ise her iki tarafın da ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı,davacı tarafından düzenlenen 21.06.2021 tarihli … nolu 23.401,11 TL tutarlı e-faturanın davalı yanca kabul edilmeyip, yasal ticari defterlere alınmadığı, davalının BA bildiriminde (davacının 21.06.2021 tarihli 23.401,11-TL faturasının) bildiriminin yapılmadığı, davacının dosyaya bu yönde somut yazılı delil sunamadığı, sipariş edilen malların teslim alınmaması nedeniyle tevdi mahalli tayini yoluna da gitmediği, davalıdan alacaklı olduğunu ticari kayıt ve defterleri ile usulünce ispat edemediği hususları birlikte değerlendirildiğinde, davanın reddi yönündeki mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Bu itibarla; yerel mahkemece verilen kararda yazılı açıklamalara,yasal sebep ve gerekçelere binaen kararda usul,yasa ve dosya kapsamı yönlerinden herhangi bir aykırılığın bulunmadığı,kararın hukuka uygun olduğu,bu nedenlerle usul ve yasaya uygun mahkeme kararına karşı davacı vekilince yapılan istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu değerlendirilerek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca; davacının istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 269,85-TL istinaf karar harcından, istinafa gelirken peşin alınan 80,70-TL’nin mahsubu ile kalan 189,15-TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK’nın 302/5 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
4-İstinaf eden tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf edene iadesine,
6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
8-Dosyanın mahkemesine gönderilmesine,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi.21/12/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*