Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/2106 E. 2023/2095 K. 11.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :2022/2106
KARAR NO :2023/2095

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :22/06/2022

NUMARASI :2021/940 Esas – 2022/557 Karar

DAVACI :CWT ANADOLU LOJİSTİK ANONİM ŞİRKETİ-[Birleşmeden önce (Devrolunan) CWT DEPOLAMA HİZMETLERİ LİMİTED ŞİRKETİ …
VEKİLİ :Av. … – …

DAVALI :SEBAT ÇAKMAK SINAİ VE TÜKETİM MALLARI SAN. VE TİC. A.Ş. – …
VEKİLİ :Av. … – …

DAVA :İtirazın İptali
DAVA TARİHİ :21/12/2021
KARAR TARİHİ :11/12/2023
KR. YAZIM TARİHİ :11/12/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; gönderici firmanın Dingxing Plastic And Hardwares Industrial Co. ve alıcısının Sebat Çakmak Sınai ve Tüketim Malları San. Ve Tic. A.Ş. olduğu malların depolanması amacı ile davalı/borçlu şirketin, ithal edilen malları davacı şirketin antreposuna naklettiğini, davacı şirketin, 09.03.2020 – 08.05.2020 tarihleri arasında antreposunda depolamış olduğu, Sebat Çakmak Sınai ve Tüketim Malları San. ve Tic. A.Ş.’ye ait … sayılı antrepo beyannamesi muhteviyatı 2.254 kap eşya için 30.04.2020 tarihinde ardiye faturası düzenlendiğini, fakat bu faturanın, davalı firma tarafından kabul edilmeyerek davacı şirkete 03.06.2020 tarihli iade faturası kesildiğini, davacı şirketin, söz konusu firmadan alacağı olan 8.428,20-TL ve 1.025,84-TL’lik faturalara sürekli iade faturası kesildiğini, firma ile yapılan görüşmede ürünlerin başka bir firmaya satıldığı, ödemeyi onların yapacağı bilgisi verildiğini, fakat böyle bir işlemin söz konusu olmadığını, bu eşyanın antrepoda kaldığı süre boyunca herhangi bir firmaya satış yolu ile devir işlemi yapılmamış olup eşyalar ile ilgili Sebat Çakmak Sınai ve Tüketim Malları San. ve Tic. A.Ş. adına ithalat beyannamesi düzenlenerek antrepodan çekildiğini, davacı şirketin antreposunda işlem gören eşyalara ait giriş ve çıkış evraklarından da anlaşılacağı üzere tüm işlemlerin Sebat Çakmak Sınai ve Tüketim Malları San. ve Tic. A.Ş.’ye ait olduğunu, firmanın ödeme yapmamasının asıl sebebi olarak ise Nisan ayında firmanın başka bir firmaya devir işlemleri gösterildiğini ve herhangi bir ödeme yapılmadığını, davalı şirket yetkililerinin, konu hakkında davacı şirket yetkilileri tarafından gönderilen hiçbir maile net bir dönüş sağlamayarak davacı şirketi oyaladıklarını, bu vakıaların ardından, davacı şirket tarafından davalı-borçlu şirkete, 9.454,04-TL miktarlı fatura için Gebze İcra Müdürlüğünün 2021/1277 Esas sayılı dosyası ile ilamsız takip başlatıldığını, mezkur takibe davalı/borçlu tarafından “CWT Depolama Hizmetleri Ltd. Şti.’ye herhangi bir borcu bulunmadığından bahisle, faize, borca ve tüm ferilerine” kötü niyetli ve haksız olarak itiraz edildiğini ve takibin durduğunu, borcun anlaşma yolu ile tahsili ve eldeki bu davanın tanzimi için zorunlu şart olan arabuluculuk görüşmeleri sonucunda 28/07/2021 tarihinde Anlaşamama Tutanağı düzenlendiğini, takibe itirazda sözleşmesel ilişkiye herhangi bir itirazda bulunulmadığını, borçlu-davalının, ödeme emrine yapmış olduğu itirazda yalnızca, borcu bulunmadığından bahisle, faize, borca ve tüm ferilerine itiraz ettiğini, fakat ödeme emrinin düzenlenmiş olduğu sözleşmesel ilişkiye istinaden herhangi bir itirazda bulunmadığını, bu bağlamda, davalı tarafından borca esas teşkil eden sözleşmesel ilişkinin kabul edildiğini, taraflarınca şirketler arasındaki sözleşmesel ilişki faturalar, gümrük beyannameleri ve sair sunmuş ve sunacak oldukları deliller ile ispatlandığından, bu aşamadan sonra ispat yükünün davalı-borçlu tarafta olduğunu, faturanın varlığının, sözleşmesel ilişkiye karine oluşturduğundan, bunun aksini ispat yükünün davalı tarafta olduğunu, taraflar arasındaki borcun, açık hesap ilişkisinden kaynaklandığını, tarafların ticari defterleri ile faturaların bilirkişi marifetiyle karşılaştırılarak incelenmesini talep ettiklerini, Yargıtay yerleşik içtihatlarında, süresi içinde itiraz edilmeden ticari deftere kaydedilen faturadaki borcun kabul edilmiş varsayılacağını ve ticari defterlere kaydedilen faturalar ile ilgili daha sonra iade faturası kesilemeyeceğini hüküm altına aldığını, alacak likit olduğundan davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, tüm bu sebeplerle, davanın kabulü ile, haksız ve kötü niyetli olarak yapılan itirazın iptaline, itiraz kötü niyetli olarak yapıldığından alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin davacı tarafa herhangi bir borcu bulunmadığı gibi, davacı tarafça alacağını ispat eder nitelikteki hiçbir bilgi ve belge dosyaya sunulmadığını, öncelikle taraf defter ve ticari kayıtları üzerinde inceleme yapılması talepleri bulunduğunu, davacı tarafça taraflar arası ticari hizmet bedeline konu ilişkiyi ispatlayan veya şartları ortaya koyan geçerli bir sözleşme ibraz edilmediğini, bu bağlamda faiz konusundaki talebin dayanağının belli olmadığı keza icra takip dosyasına yapılan itirazın haklı olduğunu, dava konusu ödenmeyen ticari hizmet bedelinden kaynaklanan açık hesap alacağı olarak açıkça belirtildiğini, davacı firmanın tek taraflı ve keyfi uygulamasıyla tanzim ettiği veya edeceği faturalarla alacak talebinde bulunamayacağını, alacağının varlığının ispat yükünün davacıda olduğunu, buna karşın davacı tarafın işbu iddialarını ispat niteliğine haiz belge sunamadığını, her ne kadar davacı tarafından dava dilekçesinde taraflar arasında sözleşmesel ilişki bulunduğu ve taraflarınca sözleşmeye itiraz edilmediği iddia edilmişse de davacı vekili tarafından dava dilekçesi ve delil dilekçesi ekinde bahsi geçen sözleşmenin sunulmadığını, taraflar arasında beyan edildiği şekilde akdedilen bir sözleşme mevcut olmadığını, davacı tarafından gerçekte var olmayan borçların haksız yere tahsiline çalışıldığını, kabul anlamına gelmemekle, davacı tarafından sözleşme ibrazı halinde imzaya itiraz haklarını da saklı tuttuklarını, diğer yandan dava dilekçesinde taraflar arasında yapılan yazışmalar delil olarak gösterilmiş olmakla birlikte davacının huzurdaki davayı tek taraflı şekilde oluşturulan ve hiçbir şekilde ispata haiz olmayan yazışmalar ile ispatlayamayacağını, davacının iddialarına ilişkin herhangi bir yazışma da sunmadığını, kaldı ki davacının iddia ettiği şekilde yazışmalar sunsa dahi şirket yetkilisi tarafından gönderilmeyen, keyfi şekilde oluşturulan yazışmaların kabulünün mümkün olmadığını, taraflar arasında hesap mutabakatı dahi sunulmadığını, diğer taraftan davacının cari kayıtlarında alacak bulunduğu belirtilmiş ise de alacağın gerçekte var olmayan, haksız şekilde düzenlenen faturalara dayalı olduğu ve tahsil edilmeye çalışıldığını, dava dilekçesinde alacağın varlığının hangi yıl veya aya, hangi sözleşme maddesine dayalı olduğunun bildirilmediğini, yapılan icra takibinde keza bu yönde herhangi bir dayanak belge sunulmadığını, bu yönüyle alacağın yargılama gerektirdiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte davacı tarafın takip tarihinden önce davalı şirketi temerrüte düşürmediğinden faiz talep etmesinin mümkün olmadığını, takibe konu alacak likit alacak olmadığından icra inkar tazminatı talebinin hukuka uygun olmadığını, tüm bu sebeplerle; davacı tarafından ticari hizmet alacağı olduğundan bahisle gerçekte var olmayan borçların haksız yere tahsil edilmeye çalışıldığı anlaşılmakta olup davacının haksız kazanca yönelik bu iddialarını kabul etmediklerini; keza davacının işbu kötü niyetli iddiasını ispata yarar sözleşme ve mutabakat mektubu da dahil olmak üzere hiçbir ispata yarar somut delil sunamadığını ve davalı şirketin davacıya ticari hizmet alacağından kaynaklı borcun bulunmadığını beyanla; huzurda açılan kötü niyetli davanın öncelikle tümden reddine, haksız ve kötüniyetli icra takibi yapan davacı alacaklı aleyhine İcra İflas Kanunu 67 /2 maddesi kapsamında %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “…Davanın KABULÜNE, davalı borçlunun Gebze İcra Müdürlüğü’nün 2021/1277 Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın 9.454,04.-TL asıl alacak üzerinden iptaline ve takibin asıl alacağa takip tarihinden itibaren değişen oranlarda avans faizi işletilmek sureti ile devamına, Davalı borçlu itirazında haksız olduğundan takip konusu asıl alacağın %20’si oranında olan 1.890,81.-TL icra inkar tazminatına mahkum edilmesine,…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı tarafça taraflar arası ticari hizmet bedeline konu ilişkiyi ispatlayan veya şartları ortaya koyan geçerli bir sözleşmenin ibraz edilmediğini, davacı firmanın tek taraflı ve keyfi uygulamasıyla tanzim ettiği veya edeceği faturalarla alacak talebinde bulunamayacağını, alacağının varlığının ispat yükünün davacıda olduğunun, fatura içeriği hizmet verilmeksizin, ticari kayıtlarda fatura tanzim edilmiş olmasının da borç doğuran bir işlem olmadığını, taraflar arasında hesap mutabakatının dahi sunulmadığını, takibe konu alacağın likid alacak olmadığını icra inkar tazminatı talebinin hukuka uygun bir nitelik arz etmediğini, yeterli araştırma yapılmaksızın ve çelişkiler giderilmeksizin eksik inceleme sonucunda davanın kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davacının tacir olduğu, iddiasını hukuki dayanak ve kesin delille ispat etmeye mecbur olduğunu, ortada ispatlanmış bir hizmetin olmadığını belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; takibe itirazda sözleşmesel ilişkiye herhangi bir itirazda bulunulmadığını, iddialarının dosya kapsamındaki deliller ve bilirkişi raporları ile ispatlandığını, alacağın likit olduğundan davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini belirterek; haksız istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/06/2022 tarih, 2021/940 Esas – 2022/557 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava itirazın iptaline ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusu yapılmıştır.
İnceleme; 6100 sayılı HMK.’nun 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17/09/2019 tarihli 2017/19-919 E. 2019/886 K. sayılı kararında”…6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 89.maddesine göre iki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesi olarak tanımlanmıştır. Aynı maddelerde cari hesap sözleşmelerinin yazılı yapılmadıkça geçerli olmayacağı belirtilmiştir. Buna göre, taraflar arasında yazılı bir cari hesap sözleşmesi bulunmadıkça TTK’nın cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamayacaktır.
Açık hesap ilişkisi ise önceki borçlar tahsil edilmemesine rağmen taraflar arasındaki ticari ilişkinin devam etmesi durumudur. Açık hesap ilişkisinde taraflar tek taraflı ya da karşılıklı olarak alacaklarını hesaba kaydedip belirli hesap dönemlerine bağlı kalmaksızın hesaplaşma yaptıklarından, bu ilişkiye TTK’daki cari hesaba ilişkin hükümleri uygulanamaz.
Ticari uyuşmazlıklarda mahkeme tarafların ticari defterlerinin ibrazına, resen veya taraflardan birinin istemi üzerine karar verebilir (HMK m 222/1, TTK m. 83/1). HMK’nın 222/2. maddesi uyarınca, ticari defterlerin ticari delil olarak kullanılabilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının bir birini doğrulamış olması gerekmektedir. Öte yandan aynı Kanunun 222/3. maddesi uyarınca da, ticari defterlerin sahibi lehine delil olarak kabul edilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekmektedir. Ayrıca Hukuk Muhakemeleri Kanunu, bazı belgelere senetle ispat kuralının aşılabilmesi ve hakimin delilleri değerlendirirken takdir yetkisini kullanabilmesi imkanını vermiştir. Ancak belgenin, kesin delille ispatlanması gereken bir vakıa karşısında bu kuralı aşıp değerlendirilmeye alınabilmesi için HMK m. 202’de belirtilen bütün unsurları karşılaması gerekmektedir. Hakimin bu konuda yani kurala istisna getiren “kanuni unsurlar” üzerinde ise herhangi bir takdir yetkisi yoktur; bu unsurların objektif olarak gerçekleşmesi gerekir. Bir belge ancak aleyhine kullanılacak kişiden kaynaklanmışsa ve hukuki işlemi muhtemel gösteriyorsa delil başlangıcı sayılabilir. Bu bağlamda elektronik veriler de delil başlangıcı teşkil edebilir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2019/5327 esas- 2021/5363 karar)
Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasında, itirazın iptali davasının hukuki niteliği üzerinde de durulması gerekmektedir.
İtirazın iptali davası müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan bir eda davasıdır. Madde metninde de açıkça belirtildiği üzere takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı genel mahkemede açılır ve genel hükümlere göre görülür. Alacaklı bu davada genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava etmektedir.
İtirazın iptali davası, itirazın hükümden düşürülmesi ana başlığı altında düzenlenmekle takip hukuku içinde ve takip talebiyle sıkı sıkıya bağlantılı ele alınması gereken, sonucuyla takibin devamına etkili bir dava türü olarak karşımıza çıkmaktadır ve takip talepnamesinde dayanılan borç ve borcun sebebi ile bağlılık asıldır. Öyle ki, genel hükümlere göre harca tabi olan itirazın iptali davasında alacaklı taraf isterse takip talebinde bulunurken yatırmış olduğu binde beş harcı geri alabilir ve itirazın iptali davası harcına mahsubunu isteyebilir (492 sayılı Harçlar Kanunu m. 28/a, 29/I, III).
Bu davada, ispat yükü kural olarak davayı açan alacaklıda olup, alacaklı alacağını ispatla yükümlüdür. Genel hükümler dairesinde her türlü delille ispat edilecek alacak da yine takip talebine konu olan ve borçlu tarafça itiraza uğrayan alacaktır. Zira aynı maddede itirazın haksızlığı borçlu açısından, takibin haksız ve kötü niyetli yapılması da alacaklı açısından tazminat müeyyidesine bağlanmıştır.
Diğer taraftan, İİK’nın 67. maddesinin son fıkrasında alacaklının itirazın tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali davası açmamışsa umumi hükümler dairesinde alacağını dava etme hakkının saklı olduğu ifade edilmiştir. Bu da bir yıllık süre içinde açılan itirazın iptali davası ile süre geçirildikten sonra açılan alacak davaları arasında her ikisi de genel hükümlere tabi olmakla birlikte ispat yöntemleri ve hukuki sonuçları bakımından bir fark olduğunu ortaya koymaktadır. Zira süresi içinde açılan dava itirazın iptali davasıdır ve itirazın iptali davasının kazanılması hâlinde borçlunun itirazı iptal edilmiş olur. Bunun üzerine alacaklı itiraz üzerine durmuş olan icra takibine devam edilmesini isteyebilir. Süresinden sonra açılan davada ise itirazın iptali değil alacağa hükmedilmesi istenecektir ve verilen kararın takibe etkisi bulunmamaktadır. Şu durumda itirazın iptali davasında ispat edilecek olanın takibe ve borçlunun itirazına konu alacak olduğunda ve itirazın iptali davası için bu alacağın sebebinin değiştirilme olanağının bulunmadığında kuşku bulunmamaktadır.
Genel hükümlere göre her türlü ispat olanağının varlığı, takip talebinde yer alan borç sebebinden ve takip dayanağından uzaklaşmak anlamında düşünülmemelidir. Burada sadece icra mahkemesinin dar yetkisi nedeniyle inceleyemediği delillerin genel mahkemede serbestçe ancak borca bağlı olarak ileri sürülmesi olanağının varlığı söz konusu olmaktadır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Davacı tarafından davalı aleyhine Gebze İcra Müdürlüğünün 2021/1277 esas sayılı dosyası ile açık hesap ilişkisinden kaynaklanan alacak nedeniyle ilgili olarak 9.454,04 TL için ilamsız takip başlatıldığı, ödeme emrinin davalıya 04.02.2021 tarihinde tebliğ edildiği, davalının ödeme emrine 04.02.2021 tarihinde itiraz etmesi üzerine eldeki davanın açıldığı görülmüştür.
Dosyaya sunulan belgelerden, taraflar arasındaki açık hesap ilişkisinin 8.545,20 TL bedelli ve 1.025,84 TL tutarlı faturalardan kaynaklandığı, faturaya konu işin ise antrepo hizmeti verilmesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Davanın ve takibin dayanağı faturaların tarafların BA-BS olarak bağlı bulundukları vergi dairelerine bildirdikleri, davalının aldığı faturaları ticari defterlerine işledikten sonra iade faturası düzenlediği, iade faturası düzenlemenin faturaya itiraz mahiyetinde olmaması, ayrıca dosyaya gelen Ambarlı Gümrük Müdürlüğü kayıtlarına göre davalının yurt dışından ithal ettiği “çakmak için plastikten gaz haznesi” emtiasına antrepo hizmeti veren olarak davacının isminin bulunması, davacı tarafından dosyaya sunulan malzeme çıkış formu ve sayım tutanağı ile dosyaya kazandırılan bilirkişi raporlarındaki tespitlere göre davalıya ait emtianın 05.03.2021 -04.05.2021 tarihleri arasında davacıya ait depoda kaldığı gözetildiğinde davalının davacıdan antrepo hizmetini aldığı, ancak defter kayıtlarına ve diğer delillere göre bedelini de ödemediği, yine davalının başlatılan takibe haksız olarak itiraz ettiği nazara alındığında mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi isabetlidir.
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına göre, HMK’nın 355. maddesi uyarınca; kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak, davalının istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353-(1)-b)-1) maddesi uyarınca; Davalının İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 645,81-TL İstinaf Karar Harcından, istinafa gelirken peşin alınan 161,70-TL’nin mahsubu ile bakiye 484,11-TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK’nın 302-(5) maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
3-İstinaf Kanun Yoluna Başvurma Harcının hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf kanun yoluna başvuru için yaptığı masrafların, istinaf eden davalı taraf üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf eden davalı tarafından yatırılan, istinaf avansından kullanılmayan kısmın HMK’nın 333. maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesince istinaf eden davalıya iadesine,
6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Gerekçeli kararın tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
8-Dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
İlişkin; Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362. maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi.11/12/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır.

Üye …
¸e-imzalıdır.

Üye …
¸e-imzalıdır.

Katip …
¸e-imzalıdır.

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*