Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/1739 E. 2023/1715 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :2022/1739
KARAR NO :2023/1715

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :25/03/2022
NUMARASI :2020/505 Esas – 2022/286 Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ :Av. … – …

DAVALI :… (T.C. NO: …) – …
VEKİLİ :Av. …- …

DAVA :İtirazın İptali
DAVA TARİHİ :03/09/2020
KARAR TARİHİ :26/10/2023
KR. YAZIM TARİHİ :26/10/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalı/borçlu arasında, 26.057,70 TL bedelli, CR00825 Hesap Kodlu, cari hesap ve faturalara dayalı, alacağının tüm ferileriyle tahsili talepli Gebze İcra Müdürlüğü’nün 2020/24494 E sayılı dosyası ile takip başlatıldığını, borçlunun işbu takibe davacı herhangi bir borcu olmadığından bahisle itiraz ettiğini, davalı tarafın hatalı bilgilendirilmesinden kaynaklı olarak takibe konu alacak hakkında her ne kadar Gebze İcra Müdürlüğü’nün 2018/38000 E sayılı dosyasından takip başlatılmış olsa da icra dosyasına yapılan itiraz nedeniyle ilgili dosya hakkında itirazın iptali davası açılmış olup derdest olduğunu, Gebze İcra Müdürlüğü’nün belirtilen dosyaları arasında tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla iş bu davaya konu Gebze İcra Müdürlüğü 2020/24494 E sayılı takibi başlatıldığını, Gebze İcra Müdürlüğü’nün 2018/38000 E sayılı dosyası ve Gebze İcra Müdürlüğü’nün 2020/24494 E sayılı dosyaları arasından ki illiyet bağı sebebiyle Gebze 2.Asliye Hukuk Mahkemesi 2019/200 E sayılı dosyadan devam eden itirazın iptali davasının birleştirilmesini talep ettiklerini, davalı yapılan icra takibini uzatmak, sürüncemede bırakmak amacıyla itirazda bulunduğunu, anılan borçlarını ödemedikleri halde haksız olarak icra takibine itiraz ettiklerini, borçlular tarafından, davacıya hiçbir borçları olmadığı beyan edildiğini, ancak bu beyanının hiçbir dayanağı olmadığını, davalıların borca itiraz ederken hiçbir hukuki gerekçe göstermediğinden yapılan itirazın haksız ve yersiz olduğunu, davalılar, borca ve faizlerine itirazlarını kanuni gerekçelere uygun yapmadıklarını, davalılar üzerine düşen yükümlülükten kurtulmak maksadıyla ettiklerini, bu nedenlerle itirazın iptaline ve başlatılan ilamsız icra takibinin devamını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalının Özdoğan Güneş Enerji sistemleri firmasından sözleşmede belirtilen malları satın aldığını, çıkan fiyat üzerinden davacı tarafça ödeme yapıldığını, belirlenen rakam üzerinden ödeme yapıldığını, bir kısım ödemelerin çekle, bir kısım ödemelerin havale yolu ile yapıldığını, haksız davanın reddini, davacının % 20 kötüniyet tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “…Davanın KABULÜNE, Davalı borçlunun Gebze İcra Müdürlüğü’nün 2020/24494 Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın asıl alacak yönünden iptaline ve takibin asıl alacak üzerinden devamına, Davalı borçlu itirazında haksız ve kötüniyetli olduğundan takip konusu asıl alacağın %20’si olan 5.211,54 TL icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dosyada banka hesap hareketleri, şirket ticari defterleri ve dosyaya sunmuş oldukları evraklar incelendiğinde açık şekilde ortaya konulmuş olmasına rağmen bilirkişi tarafından taraflarına ait delil ve evraklar yeterince incelenmeden ve ticari defterleri delil olarak kabul edilmediği şeklinde yersiz bir tespitin yapıldığını ve davacı tarafça yapılan satış işlemine uygulanan iskontonun görmezden gelinmek sureti ile rapor hazırlandığını ve mahkeme tarafından iş bu gerçeğe aykırı rapor doğrultusunda davacının davasının kabulüne karar verildiğini, icra inkar tazminatından söz edilebilmesi için; borçlunun itirazında haksız ve kötü niyetli olması gerektiğini, somut durumda ise taraflar arasında yapılan sözleşme gereği davacının davalıya uygulaması gereken iskontoyu görmezden gelerek icra takibi yaptığını ve devamında dava açtığını, uygulanan iskontolu fiyatın davalı tarafından davacıya ödenmiş olduğunu, bu haklı gerekçeye dayanarak icra dosyasına itiraz edildiğini, somut durumda davalının itirazının haksız ya da kötü niyetli olduğundan bahsedilemeyeceğini icra inkar tazminatının koşullarının da oluşmadığını belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu icra takibinde talep ettikleri alacak tutarının da 26.057,70 TL olduğunu, haklı davalarının bir kez daha bilirkişi raporu ile ortaya konulduğunu, gerek dosyada mübrez raporlarda gerekse Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce alınan raporlarla haklılıklarının ispatlandığını, davalının yapılan icra takibini uzatmak, sürüncemede bırakmak amacıyla itirazda bulunduğunu, bilirkişi raporlarıyla da ortaya konulan borçlarını ödemedikleri halde haksız olarak icra takibine itirazda bulunduklarını, davalının üzerine düşen yükümlülükten kurtulmak maksadıyla hareket ettiğini belirterek; haksız istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/03/2022 tarih, 2020/505 Esas – 2022/286 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava itirazın iptali istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusu yapılmıştır.
İnceleme; 6100 sayılı HMK.’nun 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
1982 Anayasası’nın 9’uncu maddesine göre, yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. 141’inci maddenin 3’üncü fıkrasına göre, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Benzer bir düzenleme Anayasa’nın 125’inci maddesinin 5’inci fıkrasında da karşımıza çıkmaktadır. Düzenlemeye göre, yürütmeyi durdurma kararları gerekçeli olarak verilmelidir. Görüldüğü üzere, uyuşmazlıkları kesin olarak çözme faaliyeti olarak tanımlanan ve yargılama işlevinin somutlaşmış hali olan yargı kararlarının gerekçeli olmaları anayasal bir zorunluluktur. Bununla birlikte, yargı kararlarının, tatmin edici gerekçelerle yazılması, aynı zamanda adil yargılanma hakkının gereğidir. Gerekçe zorunluluğu, yargılamayı yapan mahkemenin keyfi karar verme yolunu kapatarak adil yargılanmaya katkı sağlamaktadır. Bu durum yargılama faaliyetinin, şeffaflığı, hesap verilebilirliği ve aleniliği açısından önemlidir. Özetlemek gerekirse; bir yargı kararında gerekçenin varlığı mantıki bir zorunluluktur. Sadece bir karar vermek yeterli değildir, aynı zamanda kararın nedenini açık bir şekilde belirtmek gerekir. (In le Conseil D’Etat, cour regulatrice, chron.1954, Aktaran; PONTHOREAU, 1994, s. 749)Uyuşmazlık konusu … ile ortaya konulan delillerden hareketle varılan sonuç olan karar arasında sebep-sonuç ilişkisi kurulmalıdır. Gerekçe aynı zamanda ahlaki bir yükümlülüktür. Çünkü hâkimin veya mahkemenin çözdüğü uyuşmazlık hakkında verdiği karar ile öncelikle taraflar olmak üzere, tüm ilgililere bilgi verme ödevi bulunmaktadır. (KARAKOÇ, Yusuf, “Yargı Kararlarının Dili ve Gerekçesi”, HFSA 16. Kitap, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul, Yıl: 2007, (s. 275-283), s. 279)
Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi kural olarak mümkün değildir.
HMK’nın 137. maddesinde, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilmeyeceği ve tahkikat için duruşma günü verilemeyeceği hükme bağlanmış, Kanunun 139. ve 140. maddelerinde ise dilekçeler teatisi tamamlandıktan sonra yapılacak ön inceleme duruşmasına davet ve ön inceleme duruşmalarının usulü ve yapılacak işlemler gösterilmiştir.
Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder. Mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir. Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zaman aşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlar.
HMK m.127/2 hükmü gereği ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve tahkikat için duruşma günü verilemez. Taraflar, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tahkikat için duruşmaya davet edilir (HMK m.147).
Diğer yönden, HMK’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297/1. maddesinin (c) bendinde;
“Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” ile aynı maddenin 2. fıkrasında “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”düzenlemesi yer almaktadır.
Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.
Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Hüküm kanun yoluna gönderildiğinde, istinaf mahkemesi ya da Yargıtay da, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz.
Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve kanun yolu mercilerinin hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve kanun yolu mercilerinin hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. (Mülga HUMK’nın 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Mahkemece izlenecek yolun, hakkaniyet ve adalet duygularının gereğine uygun olması gereklidir. Anayasanın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesine uygun yorumla, taraflar yönünden Adalet bir olup bittiye getirilmemeli, davaların süratle ve ekonomik yollarla çabuk bitirilmesi kuralı yanında, davada esas olan adaletin gerçeğe en uygun sağlanması amacı hiç bir zaman ihmal ve göz ardı edilmemeli, adaletin şekil hukukuna tercih edilmesi üstün görülmemelidir.
Az yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulunun 19.6.1991 gün ve E:323, K:391; 10.9.1991 gün ve E:281, K:415;25.9.1991 gün E:355, K:440;19.04.2006 gün ve E:2006/4-142, K: 229;05.12.2007 gün ve E:2007/3-981, K:936;23.01.2008 gün ve E:2008/14-29, K:4;19.03.2008 gün ve E:2008/15-278, K:254;18.06.2008 gün ve E:2008/3-462, K:432;21.10.2009 gün ve E:2009/9-397, K:453;24.02.2010 gün ve E:2010/1-86, K:108;28.04.2010 gün ve E:2010/11-195, K:238;22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436; 13.04.2016 gün ve E:2014/11-638, K:501 sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Bu genel açıklamalar ve ilkeler ışığında somut … değerlendirildiğinde, davacının davasının ne sebeple kabul edildiği ilk derece mahkemesince gerekçe olarak adlandırılan kısımda yer verilmemiştir. İlk derece mahkemesinin gerekçe adı altında yer verdiği cümleler taraflarca dayanılan maddi vakıalar ile hüküm arasında hangi maddi vakıanın varlığının hangi delile dayandırılarak kabul edildiğine ilişkin açıklama içermediğinden; HMK’nın aradığı anlamda ve istinaf denetimine elverişli gerekçe olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
O halde mahkemece yapılacak iş; tüm deliller, iddia ve savunma birlikte değerlendirilerek, özellikle Anayasanın 141/3. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 27 ve 297. maddeleri kapsamında gerekçe oluşturularak, vardığı yargıyı içerir ve denetlenebilir hüküm kurmak olmalıdır.
Gerekçeli karar başlığında; davacı ve taraf vekillerinin adresinin yazılmaması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine aykırı ise de, bu eksiklik mahallinde her zaman düzeltilebileceğinden eleştirilmekle yetinilmiştir.
Açıklanan tüm bu gerekçelerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan kamu düzenine ilişkin nedenlerle kabulüne, diğer istinaf nedenlerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, kararın açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.4 maddesi gereğince; dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalının ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.4 maddesi gereğince; yukarıda açılanan hususlara ilişkin olmak üzere ESASTAN KABULÜNE,
2-Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/03/2022 tarih, 2020/505 Esas ve 2022/286 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
5-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.26/10/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır


Üye …
¸e-imzalıdır


Üye …
¸e-imzalıdır


Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*