Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/1710 E. 2023/1722 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :2022/1710
KARAR NO :2023/1722

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :25/03/2022
NUMARASI :2020/679 Esas – 2022/287 Karar

DAVACI :DENİZBANK ANONİM ŞİRKETİ – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVALI :… (T.C. NO:…) – …
VEKİLİ :Av. … – …

DAVA :İtrazın İptali
DAVA TARİHİ :02/11/2020
KARAR TARİHİ :26/10/2023
KR. YAZIM TARİHİ :26/10/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı Denizbank A.Ş. Gebze Şube Müdürlüğü tarafından dava dışı borçlu … ve davalı borçlu kefil …l aleyhine taraflar arasında akdedilen işletme tahsisli KMH ve Kredi Kartı Sözleşmesine istinaden kullandırılan kredi alacaklarından dolayı 38.786,52 TL alacağa ilişkin Gebze İcra Müdürlüğünün 2020/25937 Esas sayılı takip dosyası ve 39.878,00 TL alacağa ilişkin Gebze İcra Müdürlüğünün 2020/27716 Esas sayılı takip dosyası ile genel haciz yoluyla ilamsız icra takipleri başlattıklarını, davalı/borçlu vekili aracılığı ile her bir icra dosyasında borca, faize ve ferilerine itiraz ettiğini, Gebze İcra Müdürlüğünce de icra dosyalarının durdurulmasına karar verildiğini, ancak borçluların bu itirazı yerinde olmadığından itirazın iptali gerektiğini, bu nedenlerle itirazın iptaline, davalı aleyhine takibe itirazı sebebiyle alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı aleyhine arz ve ikame edilen 78.664,52 TL tutarlı alacağa ilişkin olarak genel haciz yoluyla yapılan takibe vaki itirazın iptali istemi, iddia ve davası ile ortaya konuluş biçimi, mahiyeti ve niteliği itibarıyla haksız, “maddi ve hukuki” olgu ve dayanaklar ile birlikte taraflar arasındaki akdi bağ ve münasebete de aykırılık teşkil ettiğinden, iddia, itirazlar ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “…Davanın KABULÜNE, Davalı borçlunun Gebze İcra Müdürlüğü’nün 2020/25937 Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın asıl alacak yönünden iptaline ve takibin asıl alacak üzerinden devamına, Davalı borçlu itirazında haksız ve kötüniyetli olduğundan takip konusu asıl alacağın %20’si olan 7.757,30 TL icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, Davalı borçlunun Gebze İcra Müdürlüğü’nün 2020/27716 Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın asıl alacak yönünden iptaline ve takibin asıl alacak üzerinden devamına, Davalı borçlu itirazında haksız ve kötüniyetli olduğundan takip konusu asıl alacağın %20’si olan 7.975,60 TL icra inkar tazminatına mahkum edilmesine,…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacı alacaklı banka tarafından davalıya imzalatılan kefalet sözleşmesinin dava dışı …’un davacı bankaya olan borçlarını kapsamadığı yönündeki beyanlarının yerel mahkeme tarafından davanın kabulü doğrultusunda verilen gerekçeli karar da değinilmediğini, kefalet sözleşmesinin neden geçerli olduğuna dair bir hüküm de dosya kapsamı içerisinden anlaşılmadığını, yerel mahkeme dosyasına yapmış oldukları ve mahkeme tarafından değerlendirilmeyen bir başka usuli işlemin ise; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 32. maddesinde geçen münasebetsiz evrak hakkında olduğunu, taraflar arasında ki akdi bağ ve münasebete ilişkin maddi duruma tekrardan değinme zaruretinin olduğunu, davalı borçlunun ilgili sözleşmeye kefil olabilmesi için kefalet sözleşmesi içeriğinde açıkça bu sözleşmeninde yazılı olması ve ilgili sözleşmede belirtilen üst limitin kefalet sözleşmesinde de bulunması ile davalı borçlunun kefaletinin türünün, kefalet olduğu miktarının da kendi el yazısı ile yazılmış olması gerektiğini, davalı borçlu kefilin herhangi bir borcu ve sorumluluğu kalmadığının dosya muhteviyatında da sabit olduğunu, tarafların sözleşme yaparken yaptıkları sözleşmenin içeriğini özgürce belirleyemediğini, bankanın önceden hazırladığı matbu sözleşmeyi adeta alelacele müşterilerine ve kefillerine imzalattığını belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davacı vekili tarafından istinaf başvurusuna karşı cevap dilekçesi verilmemiştir.
DELİLLER:Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/03/2022 tarih, 2020/679 Esas – 2022/287 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava itirazın istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusu yapılmıştır.
İnceleme; 6100 sayılı HMK.’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
1982 Anayasası’nın 9’uncu maddesine göre, yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. 141’inci maddenin 3’üncü fıkrasına göre, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Benzer bir düzenleme Anayasa’nın 125’inci maddesinin 5’inci fıkrasında da karşımıza çıkmaktadır. Düzenlemeye göre, yürütmeyi durdurma kararları gerekçeli olarak verilmelidir. Görüldüğü üzere, uyuşmazlıkları kesin olarak çözme faaliyeti olarak tanımlanan ve yargılama işlevinin somutlaşmış hali olan yargı kararlarının gerekçeli olmaları anayasal bir zorunluluktur. Bununla birlikte, yargı kararlarının, tatmin edici gerekçelerle yazılması, aynı zamanda adil yargılanma hakkının gereğidir. Gerekçe zorunluluğu, yargılamayı yapan mahkemenin keyfi karar verme yolunu kapatarak adil yargılanmaya katkı sağlamaktadır. Bu durum yargılama faaliyetinin, şeffaflığı, hesap verilebilirliği ve aleniliği açısından önemlidir. Özetlemek gerekirse; bir yargı kararında gerekçenin varlığı mantıki bir zorunluluktur. Sadece bir karar vermek yeterli değildir, aynı zamanda kararın nedenini açık bir şekilde belirtmek gerekir. (In le Conseil D’Etat, cour regulatrice, chron.1954, Aktaran; PONTHOREAU, 1994, s. 749)Uyuşmazlık konusu olay ile ortaya konulan delillerden hareketle varılan sonuç olan karar arasında sebep-sonuç ilişkisi kurulmalıdır. Gerekçe aynı zamanda ahlaki bir yükümlülüktür. Çünkü hâkimin veya mahkemenin çözdüğü uyuşmazlık hakkında verdiği karar ile öncelikle taraflar olmak üzere, tüm ilgililere bilgi verme ödevi bulunmaktadır. (KARAKOÇ, Yusuf, “Yargı Kararlarının Dili ve Gerekçesi”, HFSA 16. Kitap, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul, Yıl: 2007, (s. 275-283), s. 279)
Bilindiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi kural olarak mümkün değildir.
HMK’nın 137. maddesinde, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılacağı, ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilmeyeceği ve tahkikat için duruşma günü verilemeyeceği hükme bağlanmış, Kanunun 139. ve 140. maddelerinde ise dilekçeler teatisi tamamlandıktan sonra yapılacak ön inceleme duruşmasına davet ve ön inceleme duruşmalarının usulü ve yapılacak işlemler gösterilmiştir.
Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra ön inceleme yapılır. Mahkeme ön incelemede; dava şartlarını ve ilk itirazları inceler, uyuşmazlık konularını tam olarak belirler, hazırlık işlemleri ile tarafların delillerini sunmaları ve delillerin toplanması için gereken işlemleri yapar, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda onları sulhe veya ara buluculuğa teşvik eder. Mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir; gerektiği takdirde kararını vermeden önce, bu konuda tarafları ön inceleme duruşmasında dinleyebilir. Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zaman aşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlar.
HMK m.127/2 hükmü gereği ön inceleme tamamlanmadan ve gerekli kararlar alınmadan tahkikata geçilemez ve tahkikat için duruşma günü verilemez. Taraflar, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tahkikat için duruşmaya davet edilir (HMK m.147).
Diğer yönden, HMK’nın “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297/1. maddesinin (c) bendinde;
“Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” ile aynı maddenin 2. fıkrasında “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.”düzenlemesi yer almaktadır.
Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.
Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuki sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Hüküm kanun yoluna gönderildiğinde, istinaf mahkemesi ya da Yargıtay da, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz.
Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve kanun yolu mercilerinin hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve kanun yolu mercilerinin hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. (Mülga HUMK’nın 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Mahkemece izlenecek yolun, hakkaniyet ve adalet duygularının gereğine uygun olması gereklidir. Anayasanın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesine uygun yorumla, taraflar yönünden Adalet bir olup bittiye getirilmemeli, davaların süratle ve ekonomik yollarla çabuk bitirilmesi kuralı yanında, davada esas olan adaletin gerçeğe en uygun sağlanması amacı hiç bir zaman ihmal ve göz ardı edilmemeli, adaletin şekil hukukuna tercih edilmesi üstün görülmemelidir.
Az yukarıda vurgulanan hususlar, Hukuk Genel Kurulunun 19.6.1991 gün ve E:323, K:391; 10.9.1991 gün ve E:281, K:415;25.9.1991 gün E:355, K:440;19.04.2006 gün ve E:2006/4-142, K: 229;05.12.2007 gün ve E:2007/3-981, K:936;23.01.2008 gün ve E:2008/14-29, K:4;19.03.2008 gün ve E:2008/15-278, K:254;18.06.2008 gün ve E:2008/3-462, K:432;21.10.2009 gün ve E:2009/9-397, K:453;24.02.2010 gün ve E:2010/1-86, K:108;28.04.2010 gün ve E:2010/11-195, K:238;22.06.2011 gün ve E:2011/11-344, K:436; 13.04.2016 gün ve E:2014/11-638, K:501 sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Bu genel açıklamalar ve ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacının davasının ne sebeple kabul edildiği ilk derece mahkemesince gerekçe olarak adlandırılan kısımda yer verilmemiştir. İlk derece mahkemesinin gerekçe adı altında yer verdiği cümleler taraflarca dayanılan maddi vakıalar ile hüküm arasında hangi maddi vakıanın varlığının hangi delile dayandırılarak kabul edildiğine ilişkin açıklama içermediğinden; HMK’nın aradığı anlamda ve istinaf denetimine elverişli gerekçe olarak kabul edilmesi mümkün değildir.
O halde mahkemece yapılacak iş; tüm deliller, iddia ve savunma birlikte değerlendirilerek, özellikle Anayasanın 141/3. maddesi ve 6100 sayılı HMK’nın 27 ve 297. maddeleri kapsamında gerekçe oluşturularak, vardığı yargıyı içerir ve denetlenebilir hüküm kurmak olmalıdır.
Gerekçeli karar başlığında; davacı ve taraf vekillerinin adresinin yazılmaması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine aykırı ise de, bu eksiklik mahallinde her zaman düzeltilebileceğinden eleştirilmekle yetinilmiştir.
Açıklanan tüm bu gerekçelerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan kamu düzenine ilişkin nedenlerle kabulüne, diğer istinaf nedenlerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, kararın açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.4 maddesi gereğince; dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalının ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.4 maddesi gereğince; yukarıda açılanan hususlara ilişkin olmak üzere ESASTAN KABULÜNE,
2-Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/03/2022 tarih, 2020/679 Esas ve 2022/287 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
5-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.26/10/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*