Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/1596 E. 2023/1639 K. 13.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1596
KARAR NO : 2023/1639

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/12/2021
NUMARASI : 2019/25 Esas – 2021/728 Karar

DAVACILAR : 1 -… – … – (Velayeten … – …) …
VEKİLİ : Av. … – …
: 2 -… – … – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : … – -…- …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVANIN KONUSU : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ : 21/01/2019

KARAR TARİHİ : 13/10/2023
KR. YAZIM TARİHİ : 20/10/2023

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 21/12/2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısının 4 numaralı maddesinin iptalini talep ettiklerini, genel kurulun ilgili bu maddesine yönelik muhalefet şerhinin tutanağa yazdırıldığını, bu madde ile alınan kararın müvekkillerinin şirketteki paylarını azaltma sonucunu doğuracak mahiyette olduğunu, sermaye artışının bu nedenle gerekçesiz, yanlış ve gereksiz olduğunu, şirketin mali durumu ve finansal bilançolarının iyi olup, sermaye artırımına gitmesi değil, ancak kâr payı dağıtmasının daha doğru ve adil olduğunu, davalı şirket uygulamasının azlık pay sahiplerini sindirme ve yıldırma yoluyla şirketten uzaklaştırma politikasının bir parçası olarak bu kararın alındığını, bilgi alma ve inceleme haklarının engellendiği nedenleriyle bu kararın hukuka uygun olmadığını, yine ayrıca mevcut yükümlülükleri artıran nitelikte olduğundan tüm ortakların onayının gerekli olduğunu belirtilerek davaya konu edilen genel kurul ilgili maddesinin dürüstlük ve iyi niyet kurallarına aykırı olması nedeniyle iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların taleplerinin zamanaşımına uğradığı, bu nedenle reddi gerektiği, bilgi alma ve inceleme hakkının kullandırılmasına ilişkin şirket yükümlülüklerinin yerine getirildiği, alınan kararın TTK hükümlerine uygun olduğu, toplantının TTK hükümlerine uygun olarak yapıldığı, davanın kötü niyeti olduğu, şirketi zor duruma düşürmek amaçlı olduğu savunmaları ile davanın reddini talep edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davanın KABULÜ ile 21/12/2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 4 numaralı kararın iptaline …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; “özkaynaklardan sermaye artışı, ortaklara mali yük getirmeksizin, bedelsiz olarak ve sermayedeki hisse oranı aynen korunarak gerçekleştirildiği için, kendi hisselerinin azalma ihtimali yoktur. Ayrıca şirket, 10.01.2015 ve 01.07.2010 tarihlerinde, özkaynaklardan sermaye artışına gitmiş olup, bu kararlara, mirasçısı olduklarını iddia ettikleri …, ihtirazi kayıtsız imza atmış, uygun görmüş, şirket menfaati için faydalı görmüş, azlık payım azalır diye endişe etmemiş, azlık payı zaten azalmamıştır. Kaldı ki şirket anasözleşmesinin 13.maddesine göre karın hissedarlara dağıtımı, şirket sermayesinin ”651’ini temsil eden hissedarların kararına bağlıdır. Genel Kurul’da böyle bir gündem maddesi dahi bulunmamaktadır. Kaldı ki, şirketin ve grup firmasının ana faaliyet kolları olan inşaat, otomotiv, sigorta ve hayvancılık alanlarında ülkemizin ve yansıma yoluyla tüm firmaların yaşadığı malum sıkıntılardan dolayı son yıllarda sürekli zarar edilmiş, kullanılmak zorunda kalınan banka kredileri sebebiyle son derece yüksek faiz yükü ile karşı karşıya kalınmıştır. Bu açılardan da kâr avansı ve kâr dağıtımı yapılmaması zorunlu hale gelmiştir. Ayrıca 21.12.2018 tarihli Genel Kurul’da alınan ve iptali istenen 4.madde, 29.03.2019 tarihli Genel Kurul’da alınan 6.madde ile muhteva yönünden aynıdır. Davacılar, yine azlık hisselerinin daha da azalması sonucunu doğuracağı için, özkaynaklardan sermaye artışına ilişkin Genel Kurul’un 6.maddesinin iptalini talep etmiş, ancak sayın mahkeme 2018/386E. sayılı dosyada verdiği 23.10.2019 tarihli karar ile “kâr payı ve kâr payı avans dağıtımının önceki yıllarda da yapılmadığı, alınan kararın hakkaniyet ve dürüstlük kuralına aykırı olmadığı” gerekçesiyle, özkaynaklardan sermaye artışına ilişkin maddenin iptali talebini reddetmiştir” beyanı ile 21.12.2018 tarihli Genel Kurul’da alınan 4 numaralı kararın iptaline dair yerel mahkeme 08.12.2021 tarihli kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; “Yerel Mahkeme tarafından yapılan tespitte bahsi geçen ilke kapsamında işlem yapılması gerekirken; azınlık ve münferit ortaklara en az zarar verecek yolu seçmek yerine, davalı şirketin sermaye artırımı yaparak kar dağıtımı yapmaması, iddialarımızı teyit eder mahiyettedir. Nitekim Yerel Mahkeme tarafından yapılan tespitte; azlık oylara sahip olan davacı ortakların zararına bir durum oluşturulması, bu durumun oluşmasına sebep bir projenin dahi mevcut olmadan yapılan sermaye artışının dürüstlük kuralına aykırı olması nedenleriyle, haklı davamızın kabulüne ve bu kapsamda 21/12/2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 4 numaralı kararın iptaline karar vermiştir. Davalı şirketin bu yönden de anılan karara karşı yaptığı istinaf talebi yerinde değildir. Hal böyle iken, hukuka, yasaya, usule ve dosya kapsamına uygun olarak tesis edilen Yerel Mahkeme hükmü ve beyanlarımız kapsamında; davalı şirketin istinaf dilekçesinde yer alan haksız ve mesnedsiz iddialarının reddine karar verilmesini talep ederiz” beyanı ile yerel mahkeme kararının onanmasına, davalı yanın istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLER:Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/12/2021 tarih, 2019/25 Esas – 2021/728 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; 21/12/2018 tarihli olağan üstü genel kurul toplantısında alınan kararlardan 4 numaralı kararın iptali istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosyanın incelemesinde; davacı tarafından davalı şirketin 21/12/2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısının 4 numaralı maddesinin hukuka uygun olmadığı, bu madde ile alınan kararın davacıların şirketteki paylarını azaltma sonucunu doğuracak mahiyette olduğu, sermaye artışının bu nedenle gerekçesiz, yanlış ve gereksiz olduğu, şirketin mali durumu ve finansal bilançolarının iyi olup, sermaye artırımına gitmesi değil, ancak kâr payı dağıtmasının daha doğru ve adil olduğu, davalı şirket uygulamasının azlık pay sahiplerini sindirme ve yıldırma yoluyla şirketten uzaklaştırma politikasının bir parçası olduğu belirtilerek, davaya konu edilen genel kurul ilgili maddesinin dürüstlük ve iyi niyet kurallarına aykırı olması nedeniyle iptaline karar verilmesi için eldeki davanın açıldığı, ilk derece mahkemesince açılan davanın kabulüne karar verildiği, verilen karara karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Dosya arasına alınan 10/02/2020 tarihli bilirkişi raporunda özetle; kâr payı, ortağın en önemli mali hakkıdır. Kar payının hukuki niteliğinin belirlenmesi, şirket açısından bu payın hesap dönemi sonunda dağıtılmasının bir zorunluluk olup olmadığını tespit etmek açısından önemlidir. ETK 385 hükmünde müktesep haklar arasında yer alan kar payı alma hakkına, Yeni Ticaret Kanununun 452. maddesinde yer verilmemiş, ilgili maddede müktesep ve vazgeçilmez haklar saklı tutulmuştur. Kanun koyucu, müktesep hak kavramını tanımakla birlikte, kapsamı ve türlerine ilişkin bir düzenleme yapmamıştır. Müktesep hak ve vazgeçilmez hak kavramlarının içine hangi hakların dahil olduğunu belirlemek öğreti ve yargı kararlarına bırakılmıştır. Öğretide Tekinalp, ortağın kar payı alma hakkının iki cephesi olduğunu, ilkinin şirketin kar elde etmek ve paylaşmak amacını izlemesi zorunluluğundan doğan vazgeçilmez hakkı olduğunu belirtmekte, bu hakkın ETK zamanında güçsüz ve müktesep bir hak olarak nitelendirildiğini, ancak TK’ya göre bu hakkın müktesep niteliğinin olmadığını belirtmektedir (Poroy, Reha/Tekinalp, Ünal/Çamoğlu, Ersin; ortaklıklar hukuku 1, Yeniden Yazılmış 13. Bası, İstanbul 2014, N. 898, 899). Pulaşlı, kar payı alma hakkını hem vazgeçilmez bir pay sahipliği hakkı olarak nitelendirmekte (Pulaşlı, Hasan; Şirketler Hukuku Şerhi, C. Ii, Tıpkı 2. Baskı, Ankara 2015, 39, N. 13), hem de kar payının nisbi müktesep bir hak olduğunu ifade etmektedir (Pulaşlı, 37, N. 35). Gürbüz Usluel’e göre, kar payı alma hakkı kanundan doğan müktesep bir hak değildir (Gürbüz Usluel, Aslı E., Anonim Şirketlerde Pay Sahibinin Kar Payı Alma Hakkı, Ankara 2016, s. 105). TK 622’de anonim şirket genel kurul kararlarının butlanına ve iptaline ilişkin hükümlerin, kıyas yoluyla limited şirket genel kurul kararlarına da uygulanacağı belirtilmiştir. Buna göre, genel kurul kararlarının butlanını düzenleyen TK 447 ve iptalini düzenleyen TK 445 limited şirket genel kurul kararları hakkında da uygulanacaktır. TK 445’e göre, kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı genel kurul kararları aleyhine iptal davası açılabilir. Yokluk ve butlan halleri dışındaki tüm sakatlıklar iptal nedenidir. Kanunda iptal nedenleri olarak kanuna, esas sözleşmeye ve dürüstlük kuralına aykırılık sayılmıştır. BK 27’ye göre emredici hükümlere aykırılık butlan nedenidir. TK 445’de ise, kanuna aykırılık halinde iptal yaptırımı öngörülmüştür. Yargıtay, pay sahiplerinin çıkarlarını koruyan tamamlayıcı ve yorumlayıcı hükümlere aykırılık halinde iptalin, emredici kanun hükümlerine aykırılık halinde ise butlanın söz konusu olduğu görüşündedir. Şirket sözleşmesine ve dürüstlük kuralına aykırı kararlar da iptal edilebilir niteliktedir. Dürüstlük kuralına aykırılık MK. 2’de düzenlenen genel kuralın uygulanmasından ibarettir. Dürüstlük kuralına aykırılık hakkın kötüye kullanılması yasağını da içerir. Kararın geçerli olması için kanun ve şirket sözleşmesi hükümlerine uygun olması yeterli değildir; bunun yanında dürüstlük kuralına da uygun olması gerekir. Çoğunluk, azınlığın ezilmesi sonucunu doğuran haksız ve yersiz kararlar alırsa, bu kararların iptali istenebilir. Çoğunluğun aldığı karar, içeriği itibariyle kanuna ve şirket sözleşmesine uygun olsa bile, iptal davasında MK 2 çerçevesinde ayrıca denetime tabi tutulabilecektir. Buna göre, yaşı, sağlığı veya yeteneği müdürlük yapmasına engel bir kişinin müdürlüğe seçilmesi, şirketin iflasında kusuru bulunan müdürlerin ibrası, bütün iş ve işlemlerde birlikte imzası bulunan müdürler kurulu üyelerinden birinin ibra edilip diğerinin edilmemesi, şirketin çıkarı gerektirmediği halde azınlıktaki ortakların şirkete ulaşma, denetim imkanlarını kısıtlamak vs. amacıyla şirket merkezinin işletmenin bulunduğu yerden nakli, şirketin her türlü demirbaş donanımı ile sermaye yapısı yeterli olduğu ve yeni bir yatırım yapılması da gerekmediği halde sermaye artırımına gidilmesi vb. dürüstlük kuralına aykırıdır. İptal davasını ortaklar, müdürler kurulu ve müdürler açabilirler. Ortaklar iptal davası açabilme bakımından iki gruba ayrılırlar: Toplantıya katılanlar ve toplantıya katılsın/katılmasın tüm ortaklar. Toplantıya katılan ortakların dava açabilmesi için, karara olumsuz oy vermeleri ve muhalefetlerini tutanağa geçirmiş olmaları gerekir. Toplantıya katılan ortağın iptal davası açabilmesinin ilk şartı, bu kimsenin ilgili teklife olumsuz oy vermesidir. Olumsuz oydan anlaşılması gereken karar aleyhine oy vermektir. TK 446’da açıkça olumsuz oy verme şartı arandığından, olumlu oy veren veya çekimser kalan ortağın iptal davası açma hakkı yoktur. Gerçi, çekimser oylar olumsuz oy gibi işlev gösterir. Ancak, kanun koyucu olumsuz oy vermeyi şart kıldığından, karara çekimser kalmak iptal davası için yeterli değildir. Bu ortaklar bir şekilde toplantı tutanağına muhalefet şerhi düşmüş olsalar bile, iptal davası açamazlar. Olumsuz oy verme şartının aranmasının altında yatan hukuki sebep, ortağın çelişkili davranmasının önüne geçmektir. Belirli hallerde, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy vermiş olsun ya da olmasın tüm ortaklar iptal davası açabilirler. TK 446/1 b hükmüne göre; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri de iptal davası açabilir. Sermaye artırımı, dış kaynaklardan ve iç kaynaklardan artırım olmak üzere ikiye ayrılır. Dış kaynaklardan sermaye artırımında şirkete yeni kaynak girmektedir; iç kaynaklardan sermaye artırımında ise, şirkete yeni kaynak girmemekte, bilançodaki kalemler yer değiştirmektedir. İç kaynaklardan sermaye artırımı, yedek akçelerin, dağıtılmamış kârların, yeniden değerleme değer artış fonlarının, iştiraklerin, gayrimenkullerin veya amortismana tabi diğer iktisadi değerlerin satışından elde edilen fonların sermayeye dönüştürülmesi suretiyle yapılan artırımdır. Bu tür artırımda, esas sermaye rakamı artmasına rağmen şirketin malvarlığı aynı kalır. Limited şirkette iç kaynaklardan sermaye artırımı sadece TK 583/V’de dolaylı olarak düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, esas sermaye payının bedeli, şirket sözleşmesinde öngörüldüğü şekilde, nakit veya ayni olarak veya bir alacağın takası yoluyla yahut sermaye artırımında olduğu gibi serbestçe kullanılabilecek iç kaynakların esas sermayeye dönüştürülmesi yoluyla ödenir. Bunun dışında kanunda bir düzenleme bulunmadığı gibi, anonim şirket hükümlerine atıf da yapılmamıştır. Bununla birlikte anonim şirkette iç kaynaklardan sermaye artırımını düzenleyen TK 462’nin kıyasen uygulanması öğretide kabul edilmektedir. İç kaynaklardan sermaye artırımında, iç kaynaklardan karşılanan tutarın şirket bünyesinde gerçekten var olduğu, yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir raporu ya da denetime tabi şirketlerde denetçinin bu tespitlere ilişkin raporu ile belirlenir (TSY 94/1 c). Ancak, şirket sermayesinin özvarlık içinde korunduğunu, iç kaynaklardan karşılanan tutarın şirket bünyesinde gerçekten var olduğunu doğrulayan müdürler kurulunun açık ve yazılı beyanı ile genel kurul tarafından onaylanmış yıllık bilanço, bilanço tarihinin üzerinden altı aydan fazla zaman geçmiş olması halinde ise, müdürler kurulu tarafından onaylanmış ara bilançonun müdürlüğe verilmesi halinde bu rapor aranmaz (TSY 94/II).Bu tür sermaye artırımında, sermaye yeni pay çıkarılarak artırılıyorsa, sermaye artırımının tesciliyle yeni esas sermaye payları oluşmuş olur. Ortaklar bu esas sermaye paylarını, sermaye oranlarına göre, bedelsiz olarak iktisap ederler. Ortakların bu paylar üzerindeki hakları kaldırılamaz ve sınırlandırılamaz; bu haktan vazgeçilmesi de mümkün değildir (TK 462/II). Sermaye, payların itibari değerleri artırılmak suretiyle artırılıyorsa, tescille birlikte, ortakların sahip oldukları esas sermaye paylarının itibari değeri yükselir. Esas sermaye artırımına karar verme yetkisi genel kuruldadır. Bu yetki genel kurulun devredilemez yetkilerindendir (TK 616/1 a). Artırım kararı TK 621/1 d’de önemli bir karar olarak kabul edildiği için, temsil edilen oyların en az üçte ikisinin ve oy hakkı bulunan esas sermayenin tamamının salt çoğunluğuyla alınır. Bu yeter sayılar şirket sözleşmesiyle ağırlaştırılabilir. ancak hafifletilemez. Kararın içeriğini müdürlerin artırıma ilişkin şirket sözleşmesi değişiklik önerisi oluşturur. Artırım kararında, artırım miktarı ve ulaşılan esas sermaye rakamı, çıkarılacak esas sermaye paylarının sayısı ve itibari değerleri, öngörülüyorsa imtiyazlı paylar yer alır. Davalı şirketin 20 esas sermaye payı bulunmaktadır. Bu esas sermaye paylarının 12’si …’a, 3’ü …’a, 2’si …’a, 0,75’i …’a, 2,25’i …’a aittir. Sermaye artırımı kararına olumlu oy veren …, … ve …’ın payları toplamı 17’dir. Bu haliyle sermaye artırımı için yeterli oy ve sermaye çoğunluğu sağlanmıştır. Anonim şirketlerde esas sermayenin artırılması kanunen tanınmış bir haktır. Kanunda belirtilen şartları yerine getirmek şartıyla şirket her zaman sermaye artırımına gidebilir. Sermaye artırımı yoluna çeşitli nedenlerle gidilebilir. Şirketin büyümesi, yeni yatırımlar yapması, birleşmesi, başka bir işletmeyi devralması, vadesi gelen borçlarını ödemesi, sermaye yapısını güçlendirmesi bu nedenlerin başında gelir. Sermaye miktarı, mevcut pay sahipleri için kazanılmış hak oluşturmaz. Ancak, bunun yanında sermaye artırımı hakkının kötüye kullanılmaması da gerekir. Artırım kararının kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve dürüstlük kuralına aykırı olması halinde iptali söz konusu olur. Sermaye artırımı yapılırken şirketin sermaye ihtiyacından ziyade, ortakları zarara uğratmak ve onların şirketteki kar, tasfiye payı ve oy oranlarını azaltmak amacıyla yapılıp yapılmadığı göz önünde bulundurulmalıdır. Şirketin amaç ve gereksinimlerine uygun olmayan veya çoğunluk ortaklarına, onların yakınlarına yarar sağlayıp münferit ve azınlık ortaklarının zarara uğramasına sebep olan sermaye artırımları dürüstlük kuralına aykırı sayılır. Bu genel bir ölçüdür. Zira, bir sermaye artırımının dürüstlük kuralına aykırılığının kesin ve net bir şekilde hangi şartlara bağlı olduğunun önceden tespiti mümkün değildir. Somut olayda, sermaye artırımının dürüstlük kuralına aykırılığı incelenirken, dürüstlük kuralına aykırılığa sebep olacak belli başlı bazı hususların incelenmesi gerekir. Sermaye artırımının dürüstlük kuralına aykırı olup olmadığının tespitinde yol gösterecek unsurlardan bazıları şunlardır: a) Sermaye artırımının şirketin amaç ve gereksinimiyle paralel olup olmadığı, b) Çoğunluk ortakların sermaye artırımına gitmelerindeki amacın salt kişisel yarar sağlamak olup olmadığı, c) Münferit ve azınlık ortakların sermaye artırımı kararı nedeniyle zarara uğrayıp uğramadığı, d) Sermaye artırımında münferit ve azınlık ortakların zarara uğraması kaçınılmaz ise, en az zarar verecek yolun seçilip seçilmediğidir. Somut olayın koşulları incelenirken yukarıda belirtilen hususlar dikkatli bir şekilde araştırılmalıdır. Yapılacak bu incelemede özellikle a, c ve d bentleri yönünden mali uzmanların görüşüne başvurulması gerekir. Şirketin amaç ve gereksinimleri sermaye artırımını zorunlu kılıyorsa, böyle bir durumda dürüstlük kuralına aykırılıktan söz edilemeyecektir. Şirketler hukukunda geçerli olan hakların sakınılarak kullanılması ilkesi, sermaye artırımı bakımında da geçerlidir. Bu ilke, meşru bir amacın gerçekleştirilmesi için bir işlem yapılacaksa ve bu amacı sağlamaya yönelik birden fazla yol mevcutsa, bu durumda azınlık ve münferit ortaklara en az zarar verecek yolun seçilmesi anlamına gelir. Bu ilkeye aykırılık hallerinden birisi de, şirket gereksiniminin çok üstünde bir sermaye artırımı yapılmasıdır. Yargıtay’ın önüne gelen bir olayda, şirket almış olduğu ortaklar kurulu kararı ile şirket sermayesinin 10.000 TL’den 2.500.000 TL’ye yükseltilmesine karar vermiştir. Yerel mahkeme ise, davalı şirketin sermaye artırımı yapmasını şirketin amaç ve çıkarları açısından bir gereklilik olarak görmekle beraber, sermayenin tek seferde 250 kat artırılmasının dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiğini belirterek iptaline karar vermiştir. Yargıtay’da yerel mahkemenin bu gerekçesini benimseyerek ilgili sermaye artırımı kararının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu kabul etmiştir (Yarg. 11. HD. E. 2015/10814, K. 2016/5122, T. 5.5.2016).Yukarıdaki veriler ışığında; Şirkette sermaye artırımının gerekli olup olmadığının bir mali uzman tarafından incelenmesi gerektiği yönünde görüş belirtildiği görülmüştür.
Dosya arasına alınan 14/12/2020 tarihli mali bilirkişi raporunda özetle; şirket sermayesinin yeterli olduğu, artırımın gerekmediği, sermaye artırmı üzerine gerçekleşen bir projenin olmadığı, sermaye artırımının dürüstlük kuralına aykırılık teşkil ettiği yönünde görüş belirtildiği görülmüştür.
Eldeki davada; davacılardan …’ın, davalı şirket müdürü ve aynı zamanda ortağı olan vefat eden …’ın oğlu ve mirasçısı olduğu, diğer davacı …’ın davalı şirket ortağı olan …’ın eşi ve mirasçısı olduğu, davacıların, davalı şirketin 21/12/2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 4 numaralı kararın iptalini talep ettikleri, iptali istenilen genel kurul 4 nolu kararının incelenmesinde, kararda geçmiş yıl zararlarının geçmiş yıl karlarından mahsubu sonrasında kalan karların sermaye ortakları payları nisbetinde eklenmesine karar verildiği ve şirket sermayesinin 1.935.055,48-TL’ye yükseltildiği, davacıların, alınan genel kurul kararına itiraz şerhi düşerek süresi içinde kararın iptalini talep ettikleri, yapılan yargılamada ilk derece mahkemesince, davalı şirketin ticari defterleri üzerinde mali müşavir bilirkişisi tarafından bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, davalı şirketin 2018 ve 2019 yıllarına ait yevmiye defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin yasal süre içinde yapıldığının inceleme yapan bilirkişice belirtildiği, Limited Şirketlerde iç kaynaklardan sermaye artırımının TTK’nun 583/5 maddesinde dolaylı olarak düzenlendiği, İç kaynaklardan sermaye arttırımında iç kaynaklardan karşılanan tutarın şirket bünyesinde gerçekten var olduğu, yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir raporu ya da denetime tabi şirketlerde bu denetçinin denetime tabi tespit raporu ile denetleneceği, esas sermaye artırımına karar verme yetkisinin genel kurula ait olduğu, sermaye artırımının dürüstlük kuralına aykırı olmaması, sermaye artırımının şirketin amaç ve gereksinimi ile paralel olup olmadığı, kişisel yarar sağlamak olup olmadığı, diğer münferit ve azlık oylara sahip ortakların sermaye artırımı kararı nedeniyle zarara uğrayıp uğramadığı ve sermaye artırımında münferit ve azınlık ortakların zarara uğraması kaçınılmaz ise en az zarar verecek yolun seçilmesi gerektiği ve buna şirketler hukukunda hakların sakınılarak kullanılması ilkesi denildiği, bu ilke meşru bir amacı gerçekleştirmek için bir işlem yapılacak ve bu amacı sağlamaya yönelik birden fazla yol mevcutsa bu durumda azınlık ve münferit ortaklara en az zarar verecek yolun seçilmesi anlamına geleceği, şirketin ortaklar kurulu kararıyla şirket sermayesinin yükseltilmesine karar vermesi halinde yerel mahkemenin bu sermaye artırımının dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edip etmediği yönünde ve bu sermaye artırımına dayanak bir projenin olup olmadığı ve diğer azlık oyuna sahip ortakların zararına bir durum oluşup oluşmadığına yönelik inceleme yapması gerektiğinin Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince dosya arasına alınan mali bilirkişi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda sermaye artırımının gerekli olmadığı, diğer azlık oylara sahip olan davacı ortakların zararına bir durum oluştuğu, sermaye artırımına gerekçe olacak bir projenin mevcut bulunmadığı, bu nedenle medeni kanunun 2. Maddesi gereğince sermaye artırımının dürüstlük kuralına aykırı olduğu kanaatiyle davanın kabulüne 21/12/2018 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında alınan 4 numaralı kararın iptaline şeklinde karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, hukuki değerlendirme ve varılan sonucun yerleşik Yargıtay İçtihatlarına ve Daire’mizin uygulamalarına da uygun olduğu, yapılan tahkikatın yeterli ve ilk derece mahkemesi gerekçesinin davalının istinaf nedenlerini karşılar nitelikte bulunduğu anlaşıldığından, davalının istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, HMK’nın 355. maddesi uyarınca; kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak, davalının istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca; davalının istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 269,85-TL istinaf karar harcından, istinafa gelirken peşin alınan 80,70-TL’nin mahsubu ile kalan 189,15-TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK’nın 302/5 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
4-İstinaf eden tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf edene iadesine,
6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; kararın Dairemizce taraflara tebliğine,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda ilamın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi’ne TEMYİZ yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.13/10/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*