Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/1506 E. 2023/1477 K. 28.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :2022/1506
KARAR NO :2023/1477

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :02/03/2022
NUMARASI :2020/126 Esas – 2022/208 Karar
DAVACI :… (T.C.: …) – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVALI :MESTAŞ DEMİR SAC ÇELİK TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVA :Tazminat
DAVA TARİHİ :17/02/2020
KARAR TARİHİ :28/09/2023
KR. YAZIM TARİHİ :28/09/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının davalı firma ile 2015 yılından beri iş yaptığını, İstanbul Anadolu 9. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2018/75 D. İş numaralı dosyasında da detayları anlatıldığı ve tespit olunduğu üzere davacının davalıdan işleyerek üçüncü kişilere satmak üzere aldığı ham çelik, çelik lama, imalat çeliği vb. malzemelerin işlenmesi sırasında davalının taahhüt ettiği gibi “…birinci sınıf…” değil en kötü sınıf olduğunun ortaya çıktığını, tespit dosyasında metalürji ve malzeme mühendisi … tarafından hazırlanan raporda da davalı tarafından davacı şirkete satılan malzemede “…yapısal bir bozukluk…” olduğunun isabetli bir şekilde tespit edildiğini, davacının davalıdan aldığı malzemeyi üçüncü kişilerden gelen sipariş üzerine işlediğinde zaten bu malzemedeki yapısal bozukluğu fark ettiğini, zira malzeme işlenirken “…damarlı ve pürüzlü…” bir görüntü ortaya çıktığını, bunun üzerine davacının gecikmeksizin davalıya malzemeler ile ilgili iade faturası düzenlediğini, ancak davalı şirketin davacı ile 2015 yılından beri olan hukukunu adeta hiçe saydığını ve davacının şikayetleriyle ilgilenmediğini, satmış olduğu ayıplı malzemeyi gelip davacının dükkanından almadığını, davacının günlerce dükkanında çalışamaz noktaya geldiğini, davacının”…malzemelerinizi geri alın, dükkanda çalışacak yerim kalmadı…” dediğinde ise davalı firma yetkililerinin “…biz o malzemeyi ne yapalım, kullanılacak halde bile değil…” diyerek davacıya karşı umursamaz tutumlarını sürdürdüklerini, davacının işbu ayıplı malzemelerle ilgili uğradığı zararların bunla da sınırlı kalmadığını, bu malzemeyi bin bir emekle işlediğini, fakat bu ham malzemeyi işlemek için gösterdiği çabanın boşa olduğunu ancak bu malzemeyi işledikten sonra anlayabildiğini, zira malzeme işlenmeden malzemedeki yapısal bozukluğun ortaya çıkmayacak nitelikte olduğunu, davacının bu malzemeyi üçüncü bir şirketten almış olduğu sipariş yüzünden davalıdan aldığını, ancak davalının satmış olduğu malzemedeki yapısal bozukluk sebebiyle üçüncü şirketten almış olduğu siparişi de süresinde yetiştiremediğini ve bu vesileyle de bir kez daha davalının eylemi sebebiyle zarara uğradığını, tüm bu nedenlerle ayıplı malzemenin bedeline karşılık gelmek üzere 43.632,86 TL, davacının işlemek ve üçüncü kişilere satmak üzere almış olduğu malzemenin vasıfsız çıkması sebebiyle doğan ekonomik kazanç kaybından 20.000,00 TL, davacının bu ayıplı ve vasıfsız malzemeyi işlerken harcamış olduğu maddi kazanç kaybından 20.000,00 TL, davacının işbu vasıfsız malzemeleri davalının kusuru ve teslim almaması sebebiyle dükkanında tutmaktan dolayı uğramış olduğu maddi kayıptan 5.000,00 TL olmak üzere toplam 88.632,86 TL alacağın hakkın doğduğu andan başlayarak tüm alacak kalemleri için bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı üzerinden hesaplanacak faizleriyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının 21/05/2018 tarihli iade faturasında bahsi geçen 16/09/2017 tarihli fatura uyarınca toplam 2557 Kg ağırlığında CK 45 olarak tabir edilen çelik lama, 09/01/2018 tarihli fatura uyarınca 288,3 Kg ağırlığında 2344 lama, 32,5 Kg ağırlığında imalat çeliği, 10/01/2018 tarihli fatura uyarınca 30 Kg ağırlığında 2344 çelik, 14/02/2018 tarihli fatura uyarınca 1034 Kg ağırlığında 2343 çeliğin davacıya teslim edildiğini, İstanbul Anadolu 9. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2018/75 D.İş sayılı dosyası ile malzemeler üzerinden yapılan bilirkişi incelemesinde yalnızca 2344 kalite çelik hakkında değerlendirmelerde bulunulduğunu, ilgili tespit dosyasının davalının bilgisi olmaksızın görüldüğünü ve bilirkişi raporunun davalıya tebliğ edilmediğini, raporda yer alan aleyhe tespitleri hiçbir şekilde kabul etmediklerini, raporda değerlendirmeye alınan 2344 kalite çeliğin, iade konusu faturaların yalnıza 318,3 kilogramlık kısmını oluşturduğunu, raporda geri kalan 3.623,5 kilogramlık malzeme hakkında herhangi bir değerlendirme bulunmadığını, bu malzemeler hakkında herhangi bir değerlendirme olmadığı halde rapor delil gösterilerek ilgili faturaların tutarının tamamının iadesinin istenmesinin kabul edilemeyeceğini, bununla birlikte ilgili bilirkişi raporunun sonuç kısmında taraflar arasında bir teknik şartnamenin bulunmadığı, bu tür malzeme alımlarında teknik şartname (en kötü ihtimalle sözleşme) yapılmasının her iki taraf için de fayda sağlayacağı görüşü bildirildiğini, ortada bir sözleşme ya da teknik şartname bulunmadığını, ortada bir sözleşme ya da teknik şartname bulunmadığı durumda malzemelerin aranan kalitede olmadığının, ayıplı olduğunun iddia edilmesinin mümkün olmadığını, malın, hammade şeklinde teslim edildiğini, işlemden geçirildikten sonra malzemenin ayıplı olduğunun iddia edilmesi mümkün olmadığını, davalının yükümlülüğünün sipariş edilen hammadenin tedarikinden ibaret olduğunu, davalının sipariş edilen hammadenin ne amaçla kullanılacağını, hammadenin alıcının kullanım amacına uygun olup olmadığını araştırmakla mükellef olmadığını, alıcının basiretli bir tacir olarak sipariş ettiği hammadenin kullanım alanlarını belirlemesi, ona göre bir teknik şartname hazırlaması ve siparişini bu teknik şartnameye uygun olarak vermesi gerektiğini, alıcının 2344 kalite kalıp çeliklerinin metal enjeksiyon makinalarında ısıl yorulma çatlaklarına maruz kalacağının bilincinde olması ve ona uygun malzeme kullanımı yoluna gitmesi gerektiğini, nitekim bilirkişi raporundan da anlaşıldığı üzere metal enjeksiyon kalıplarında kullanılan 2344 kalite kalıp çeliğinde en sık karşılaşılan hasarın ısıl yorulma çatlakları olduğunu, davalının satmış olduğu malda herhangi bir ayıp söz konusu olmadığını, temin edilen 2344 kalite kalıp çeliklerinin metal enjeksiyon makinasında ısıl yorulma çatlaklarına maruz kalmasının olasılığı olduğunu, bu çatlakların doğrudan davalının sattığı malzemeden mi kaynaklandığı yoksa malzemenin yanlış işlenmesinden mi kaynaklandığının bilinmediğini, işleme sonrası ortaya çıkan hasardan davalının sorumlu tutulmasının mümkün olamayacağını, ayıp ihbarının kanuni sürede yapılmadığını, ayıba karşı tekeffül hükümlerine başvurarak tazminat talep edilmesinin mümkün olmadığını, dava dilekçesinde belirtildiğine göre davacının malzemeleri üçüncü bir şirketten gelen sipariş üzerine satın aldığını, o halde işin aciliyetine binaen davacının teslim ile birlikte malları işlemden geçirdiğini, irsaliyeli faturalardan da görüleceği üzere 2344 kalıp çeliğin en son 10/01/2018 tarihli irsaliyeli fatura ile davacıya teslim edildiğini, davacının 21/05/2018 tarihinde yani teslimden 5 ay sonra düzenlemiş olduğu iade faturası ile ayıp bildiriminde bulunduğunu, davalının bu bildirimini 15/05/2018 tarihinde hakkında İstanbul Anadolu 8. İcra Müdürlüğü’nün 2018/13073 E. sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldıktan sonra yapmasının manidar olduğunu, davacının icra tehdidinden kurtulabilmek adına böyle bir bildirimde bulunduğunu, malzemeler aslında ayıplı olmasa da, sanki ayıplıymış gibi iade faturası düzenlediğini ve bu şekilde icra tehdidinden kurtulmayı amaçladığını, davacıya teslim edilen malın büyük bir kısmının davacı tarafından elden çıkarıldığını, bilirkişi raporunda yalnızca 2344 kalite kalıp çelik hakkında değerlendirme yapıldığını, oysa ki 2344 kalite kalıp çeliğin iade faturasına konu 3.941,8 kg malzemenin yalnızca 318,3 kilogramını teşkil ettiğini, geriye kalan 3.623,5 kg malzemenin nerede olduğu, bu malzemelerin ayıplı olup olmadıklarının belirsiz olduğunu, almış oldukları bir duyuma göre davacının tüm bu malzemeden yararlandığını, hal böyle olmasına rağmen 3.941,8 kg ürünün tamamının bedelinin tazminat olarak talep edilmesinin kabul edilemeyeceğini, tüm bu nedenlerle haksız ve hukuka aykırı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “…Davanın REDDİNE …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacının, davalı taraftan almış olduğu ham maddeleri stok tutarak çalışmakta olduğunu, ürünlerin işlenip kullanılmasının teslim alınan tarihten çok sonra yapıldığını ve ayıplı olduğu ortaya çıktığında hem davalı tarafa iade faturası keserek fatura açıklamasında ayıp ihbarında bulunduğunu hem de delil tespiti yaptırarak davalı tarafı ayıptan haberdar ettiğini, ilk derece mahkemesinin ayıp ihbarının 6102 sayılı TTK 18/3 de belirtildiği şekilde ihtarname ile yapılmadığından bahisle eksik değerlendirmede bulunduğunu, ayıp ihbarının nasıl bulunulacağının şekil şartı değil, ispat şartı olduğu bu konuda tanık dinletilmesinin mümkün olduğunu işbu taleplerinin kabul görmediğini, kullanılan malzeme ham madde olarak satın alındığından, olağan gözden geçirme ile ayıplı olup olmadığı anlaşılmadığını, ancak yapılacak işlemler sonrasında kalıbın soğuması ile ürünün olağan kalitede olup olmadığının anlaşıldığını, dosyaya sunulan, davacının 3. firmalardan almış olduğu siparişleri gösterir emsal sözleşmelerin davalıdan alınan ürünlerden önce alınmış siparişleri göstermekte olduğunu, yazılı olmayan siparişlerinde mevcut olduğu bu konuda mahkemeye beyanda bulunduklarını ve hatta tanık dinletmek istedikleri halde taleplerinin dikkate alınmadığını, davacının, aynı ticari faaliyet alanında çalışan tüm işletmeler gibi belli miktarda ham maddeyi stoklarında bulundurduğunu, diğer yandan davalı şirket satışa konu malları uzun yıllardır piyasaya satarak ticari faaliyetlerini yürüttüğünü, bu nedenle de satışa konu ürünlerin gizli ayıplı olması gerektiğini bilebilecek halde olduğunu, yerel mahkemenin, TTK. M. 18/3 hükmünü hatalı ve hukuka aykırı değerlendirdiğini, yerel mahkemece hukuka aykırı olarak ayıp ihbarının tanık delili ile ispatlanamayacağı yönündeki hukuka aykırı kararı neticesinde bildirmiş oldukları delillerinin toplanmaksızın ve eksik araştırma ile hukuk aykırı hüküm kurulduğunu belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; görüleceği üzere malzemenin istinaf dilekçesinde iddia edildiği gibi stok usulü değil, davacının müşterisinden gelen sipariş üzerine davalıdan satın alındığını, sipariş üzerine satın alınan malların hemen işlenmesinin esas olduğunu, zaten davacının kendisinin de “siparişi süresinde yetiştiremediğini” söyleyerek malzemeyi hemen işlediğini kabul ettiğini, davacının icra takibinin sonuçlarından kurtulabilmek adına ayıp ihbarında bulunduğunu, ayıp ihbarının hiçbir gerçekliğinin ya da samimiyetinin bulunmadığını bilirkişi raporunda, incelenen ürünlerin davalının temin ettiği ürünler olduğunu somut şekilde ortaya koyan hiçbir verinin bulunmadığını, davalı tarafından temin edilen malların ayıplı olmadığı, malların davacı tarafından yanlış işlemden geçirildiğinin tespit edildiğini, teknik şartname bulunmadığından, malzemenin neye göre ayıplı olduğunun belirsiz olduğunu, istinaf dilekçesinde davalının ağır kusurlu olduğu, TBK m. 225 uyarınca ayıp bildirimi süresinde olmasa dahi sorumlu olacağını iddia ettiğini belirterek; haksız istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/03/2022 tarih, 2020/126 Esas – 2022/208 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava satış sözleşmesinden kaynaklanan ayıp nedeniyle tazminat ve bedel iadesi davasıdır.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Taraflar tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya 6098 sayılı Borçlar Kanunu (TBK) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Bilindiği üzere Türk Ticaret Kanunu 23’üncü maddesinde; “Ticari satış ve mal değişimi” düzenlenmiş, tacirler arasında yapılan ticari satışlarda esas itibariyle Türk Borçlar Kanunun ilgili hükümlerinin uygulanacağı belirtildikten sonra bu tür satışlar hakkında özel bazı hükümlere yer verilmiştir. Bu hükümlerin uygulanabilmesi için somut olayda ticari satışın mevcut olması gerekir. Ticari satış, sözleşmenin her iki tarafının da tacir olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili olan satıştır. Tacirler arası ticari satımlarda satıcının ayıplı ifadan sorumluluğu esas itibariyle Türk Borçlar Kanunu 219 ve devamı madde hükümlerine tâbidir ancak tacirler arasındaki ticari satımlardan kaynaklanan ayıplı ifa hallerinde alıcının muayene ve ihbar külfetlerinin süresi hakkında Türk Ticaret Kanunu 23/1-c madde hükmünde düzenlenmiş olan özel hüküm uygulanacaktır. Satıcının ayıplı ifasına ilişkin diğer konularda ise Türk Borçlar Kanunu 219 ve devamı hükümlerinde düzenlenen genel hükümler uygulama alanı bulacaktır. (Prof. Dr. Ömer Adil ATASOY, Av. Hanife ÖZDİL Hukuk Fakültesi Dergisi Yıl 3 Sayı 1 – Haziran 2017 (1-19) 3)
6098 sayılı TBK 223/2 madde hükmü incelendiğinde; Alıcının gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal etmesi halinde, satılanı kabul etmiş sayılacağı. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması hâlinde, bu hükmün uygulanmayacağı, bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya bildirilmesi gerektiği; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılacağı düzenlenmiştir.
Ayıp bildirimi bakımından, tarafların tacir olmaları herhangi bir değişiklik yaratmayacaktır. Başka bir ifade ile, TTK md. 18/3’de yer alan “Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüte düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” hükmü ayıp bildirimlerini kapsamadığından, tarafların tacir olmaları halinde dahi ayıp bildirimi herhangi bir şekilde yapılabilecektir. (Benzer yönde YHGK, 24.05.2017 T., 2017/19-1633 E., 2017/1013 K)
Somut olayda; davacı taraf, davalıdan satın aldığı malzemelerin gizli ayıplı olduğu, ayıbın malzemelerin işlenmesi sırasında ortaya çıktığı, bunun üzerine gecikmeksizin davalıya iade faturası düzenlenip gönderildiği, yine bu hususta İstanbul Anadolu 9. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2018/75 diş ile tespit yapıldığı, ayıplı malların bedelinin, ekonomik kazanç kaybının, maddi kazanç kaybının ve malzemelerin alınmamasından kaynaklı maddi kaybın davalıdan tahsilini talep etmiş, mahkemece davacının dava dışı müşterisi Duran Makine San. Tic. Ltd. Şti. ile aralarındaki 02/08/2017 tarihli ‘motor kulakları kalıp imalat sözleşmesi’, 21/07/2017 tarihli ‘yağ pompası kalıp imalat sözleşmesi’, 21/07/2017 tarihli ‘kalıp imalat sözleşmesi uyarınca işi bitirmesi gereken sürenin 2017 yılı eylül ayı olduğu, dolayısıyla en geç ayıbın bu tarihte öğrenildiği, ayıp ihbarının 6102 sayılı yasanın 18. maddesine uygun yapılmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, davacı tarafça istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
Öncelikle; TTK md. 18/3’de yer alan “Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” hükmü ayıp bildirimlerini kapsamadığından mahkemenin ayıp ihbarının 6102 sayılı yasanın 18.maddesine uygun olmadığı yönündeki gerekçesi yerinde görülmemiştir.
Dosyaya kazandırılan 04.02.2021 tarihli raporda, malzemelerin işlendikten sonra ayıbın ortaya çıktığı, ayıbın gizli ayıp olduğu, malzemenin yapısından kaynaklı olduğu bildirilmiştir. Mahkemece davacının, dava dışı müşterisi Duran Makine San. Tic. Ltd. Şti. ile aralarındaki 02/08/2017 tarihli ‘motor kulakları kalıp imalat sözleşmesi’, 21/07/2017 tarihli ‘yağ pompası kalıp imalat sözleşmesi’, 21/07/2017 tarihli ‘kalıp imalat sözleşmesi uyarınca işi bitirmesi gereken sürenin 2017 yılı eylül ayı olduğu, dolaysıyla gizli ayıpların bu tarihte öğrenildiği belirtilmiştir. Ancak dava dışı Duran Makine San. Tic. Ltd. Şti. tarafından dosyaya gönderilen 02.06.2021 tarihli ve 02.09.2021 tarihli cevaplarda davacı ile faal bir ticaretlerinin bulunmadığı yönündeki beyan ve sözleşmelerin taraflar arasındaki satış sözleşmesinden önceye ait olduğu hususları nazara alındığında, mahkemenin bu yöndeki gerekçesi yerinde görülmemiştir.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir. İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Somut olayda; davacının ayıp ortaya çıktıktan sonra derhal davalıya bildirimde bulunup, olumlu cevap alamayınca eldeki davayı açtığını iddia etmesine, davalının, davacının ayıbı öğrendiğini bildirdiği tarihten daha önce öğrendiği hususunda beyanda bulunması, bu hususu ispat yükünün davalıda bulunmasına göre, ispat yükünde yanılgıya düşülmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Hal böyle olunca mahkemece, davanın esası incelenip, taraf delilleri toplanarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden, HMK’nın 353/1/a/6. bendi gereğince, davanın esasıyla ilgili deliller toplanmadan ve değerlendirilmeden karar verilmiş olmakla, davacının istinaf kanun yolu başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesine ait kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince; yukarıda açılanan hususlara ilişkin olmak üzere ESASTAN KABULÜNE,
2-Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/03/2022 tarih, 2020/126 Esas ve 2022/208 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
5-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-İİK’nın 36/5 maddesi gereğince İstanbul 5. İcra Dairesinin 2022/10198 Esas sayılı dosyasına sunulan teminatın yatırana iadesine,
9-Davacı hakkında düzenlenen 26/05/2022 tarihli ve 1.320,00-TL bedelli harç tahsil müzekkeresinin iptaline, mahkemesince işlem yapılmaksızın geri istenilmesine,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.28/09/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*