Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/1387 E. 2023/1328 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1387
KARAR NO : 2023/1328

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :KOCAELİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİH :29/09/2021
NUMARASI :2018/599 Esas – 2021/498 Karar

DAVACI :… (T.C. NO: …) – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVALI :KAPTANLAR TESİSAT ÜRÜNLERİ TOPTAN SATIŞ İTHALAT İHRACAT SAN. VE TİC. A.Ş. – …
VEKİLİ :Av. … – …

DAVA :Menfi Tespit
DAVA TARİHİ :20/11/2018
KARAR TARİHİ :14/09/2023
KR. YAZIM TARİHİ :14/09/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı tarafın davacının sözde fatura borçlarına istinaden Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/265 D.İş sayılı dosyası ile ihtiyati haciz kararı alığını, davacı aleyhine Kocaeli 8. İcra Müdürlüğü’nün 2018/37336 Esas numaralı dosyası ile takibe başlandığını, davacının tapu, araç ve banka hesaplarına ihtiyati haciz şerhi işlendiğini, davacı ile davalı tarafın birbirlerine mal alıp alacaklarına dair anlaştıklarını, bu kapsamda davalı tarafın davacıya mal vereceğini, davacının bu malları satıp paraya çevireceğini ve oradan sağladığı para ile ürettiği malları karşı tarafa teslim edeceğini, karşı tarafın mal tesliminden sonra davacının bir kısım malı ürettiğini, denemeleri için karşı tarafa teslim ettiğini, karşı tarafın davacı tarafından üretilen malları sattığı müşterilerinin memnun kaldığını, davacıya malların devamını da üretmesini söylediğini davacının buna güvenerek üretime devam ettiğini, akabinde hileli hareketle hataya düşürülerek davacıya bir mutabakat formu imzalatıldığını, mutabakat formu aradaki ticaretten kaynaklanan güven ilişkisinden yararlanılarak sezona uygun başkaca mallarla değiştirilmek üzere alınması planlanan malların bedelleri, karşı taraf ile geçmişte yapılan ve gelecekte yapılması planlanan alım satımları çerçevesinde olduğu bilgisi verilerek hazırlandığını, mutabakat formu davacının yetirince incelemesine dahi izin verilmeden el çabukluğu ile imzalatıldığını, ihtiyati haciz kararını talep eden tarafça dosyaya sunulan şirkete ait para giriş çıkışına ait dökümün tamamen karşı tarafın iradesi ve keyfiyetiyle mutabakat formundaki meblağ denk getirilmek üzere hileli ve içi boş bir şekilde hazırlandığını, 02/01/2017 tarihinden 17/05/2017 tarihine dek olan hesaba dair hiçbir belge ve fatura dosyaya sunulmadığını ve sunulamayacağını, mahkemece hükmedilen 441.216,18-TL’lik ihtiyati haciz meblağının ve karşı tarafın başlattığı haksız takibin 154.654,19-TL’sini bu hukuki dayanaktan yoksun hesaplamalar teşkil ettiğini, ihtiyati haciz kararına dayanak teşkil eden 441.216,18-TL’lik hesap sonrasında davacıca karşı tarafa 56.982,22-TL’lik fatura kesildiği ve mal teslim edildiğini, karşı tarafça davacıya 27.982,35-TL’lik fatura kesilerek mal teslim edildiğini, 22/05/2017-09/02/2018 tarihleri aralığına dair bazı faturalar sunulduğu, ayrıca bu tarihler aralığındaki dönemde dahi davacıyı ilgilendirmeyen borçların hesaba yansıtıldığını, karşı tarafın dosyaya sunduğu 22/05/2017 tarihli 1.368,00-TL meblağlı fatura ve 29/12/2017 tarihli 88.337,51-TL tutarlı faturalar şirketçe kendileri tarafından kesilmiş bir fatura olacağını, bu kapsamda davacıya herhangi bir mal ve fatura teslim edilmediğini, davacıca teslim edilen mallara ilişkin 27/04/2017 tarihinde kesilen 389.400,00-TL’lik fatura ile 09/05/2017 tarihinde kesilen 352.820,00-TL fatura meblağları açıkça kötüniyetli şekilde cari hesap dökümüne yansıtılmadığını, davacıya mal teslim ederek kestiği faturalar ve kaptanlar tarafından davacıya teslim edilen mallara ilişkin faturalar arasındaki meblağ farkının 626.172,95-TL olduğunu, faturalardan taraflar arasında yapılan sözleşmelerden ve mahkeme huzurunda dinleteceği tanıkların beyanlarıyla açıkça ortaya konacağı üzere davacının karşı tarafa değil, karşı tarafın davacısına bu fark tutarında borcunun bulunduğunu belirterek davacının borçlu olmadığının, karşı tarafın borçlu olduğunun ihtiyati haciz kararının ve icra takibinin sözde dayanağının oluşturulan borcunun bulunmadığının menfi tespitinin vekalet ücreti ve vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenilmesini talep ve dava etmiştir..
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın hileli hareketlerle hataya düşürülerek davalı tarafa bir mutabakat formu imzalatıldığı şeklindeki ifadesinin tamamen gerçek dışı olduğunu, …’ın daha öncesinde eşi … üzerinden piyasaya iş yaptığını, mevcut sözleşmelerin bir kısmını eşi … adına kendisinin imzasının bulunduğu sözleşmeler olduğunu, ….’ın ticarete başlatığı ilk zamanlarda davalı şirket tarafından kesilen faturaların …’dan kesildiğini, zaman içerisinde …’ın …’a ait şirket üzerinde bir takım kirli işler döndürdüğünün ortaya çıkması üzerine kendisine bu firmayla çalışmak istemediklerini beyan ettiklerini, bunun neticesinde kendi şahsına ait firmayı kurduğunu, eşine ait firmalarda incelenmesinde isim benzerliklerinin ortaya çıkacağını, Aynur Ceyhan’dan olan alacak verecek ilişkisinin … ‘ın firması ile virmanlanarak bu hususta da mutabakat sağlandığını, buna dair delillerin ön önde geleninin Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1094 Esas sayılı dosyasında bulunan protokolde bu şahsiyetlerin davalı firmaya karşı 100.000,00-TL borçlu olduğunu beyan eden açıklamalarının mevcut olduğunu, bu protokolün davacı vekili Av. … tarafından hazırlanmış olmasına rağmen ilgili davada dosyaya kendilerince sunulmadığını ve yargıyı yanıltmaya çalışıldığını, davacının 27/04/2017 tarihli 389.400,00-TL bedelli ve 09/05/2017 tarih 352.820,00-TL bedelli faturalarda bahsettikleri ürünlerin kargo ile gelebilecek ürünler olmadığını, bahsedilen malların en az 2 tır boyutunda mallar olduğunu, bu mallara ilişkin olarak ne bir teslim irsaliyesi ne de bir sevkiyat bilgisine ilişkin evrak sunamayacağını belirterek davanın reddine, %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “…Davanın KABULÜ ile Davacının Kocaeli 8. İcra Müdürlüğünün 2018/37336 Sayılı icra dosyasından borçlu olmadığının tespitine, icranın paraya çevirme işlemine ilişkin durdurulması talebinin reddine …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davacını ticari defterlerinde kapanış tasdiklerinin bulunmadığını, nitekim bu hususta 15/06/2020 tarihli bilirkişi raporunda davacının ticari defterlerinin usulüne uygun olarak tutulmamış olduğu 2018 dönemine ait yevmiye defterlerinin usulüne uygun olarak kapanış tasdikleri sunulmamış olduğunun açıkça tespit edildiğini, dosyadaki mutabakat formları (alacak miktarları) arasındaki farklılıklar, davacının kapanış tasdiki yapılmayan defterlerinin usule aykırı olarak tutulması ve eski tarihli kayıt yapılmasından kaynaklandığını, cevap dilekçesinden de görüleceği üzere davacının dilekçesinde tüm faturalar belirttiğini ancak itiraza konu olan sonradan eklenen faturalar belirtilmediğini ve dava hukuka uygun olarak davalı lehine sonuçlandığını, bir istinaf sebebinin de Yerel mahkemede dinlenen nakliye elamanı … ifadesi ve malların taşındığına dair evraklarda usulsüzlük olduğudur, istinafa konu davada 100.000,00-TL alacağın varlığı kabul edilmiş iken aynı mahkeme tarafından alacağın olmadığına karar verildiğini, yine davacının iddialarını ispatlayamadığını, hükme esas alınan davacı ticari kayıtları da hükme esas almaya elverişli olmayan usul ve yasaya aykırı kayıtlar olduğunu, davacının tanığının da davacı ile yakın arkadaş olduğu, davalıya karşı husumet beslediğini ve davacı lehine delil üretme amacıyla hareket ettiğini, tüm bu nedenlerle öncelikle tehir-i icra taleplerinin kabulü ile hükmün icrasının yargılama sonuna kadar durdurulmasını belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davacı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davalının davacıca mücerret borç kabulü yapıldığı yönündeki savunmasının hukuki temelden yoksun olduğunu, davalının taraf davacıdan sözde alacağını ispat edemediğini, ticari defter ve belgeleri sözde alacağı tevsik edememiş olduğunu bu durumun yargılama içinde ortaya çıktığını, davalı yanın 27.04.2017 tarihli 389.400,00-TL meblağlı, 09.05.2017 tarihli ve 352.820,00-TL meblağlı faturalar sebebiyle borçlu olmadığını bir kısım dava ile alakası olmayan hususlarla iddia etmesinin hukuki temelden yoksun olduğunu, davacıca ilgili faturalara konu teslim yükümlülüğünün usulünce ispat edilmediğini, aksi yöndeki davalı savunmalarının aynı ispat gücüne sahip yazılı delillere dayanmadığını, davalının … hakkında takipsizlik ile sonuçlanan soruşturma dosyasını sanki derdestmiş gibi sayın başkanlığa sunma çabasına itibar edilmemesi gerektiğini, davacı defterlerinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava dışı …’ın ticari ilişkisinin de davacıyı borçlandıracağı yönündeki davalı iddialarının da hukuki temelinin bulunmadığının beyan ile; davalı tarafın istinaf istemlerinin reddine, karar verilmesini, talep ederiz.
DELİLLER:Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 29/09/2021 Tarih, 2018/599 Esas – 2021/498 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava Kocaeli 8. İcra Müdürlüğünün 2018/37366 sayılı dosyası nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı (Kuru-El Kitabı), İstanbul 2013, s. 346).
Menfi tespit davası, 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında ya da icra takibinden sonra borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. Bu dava maddi hukuk ve usul hukuku bakımından genel hükümlere dayalıdır ve normal bir hukuk davası olarak açılır.
Eş söyleyişle; kendisine karşı icra takibi yapılmış olan borçlu, ödeme emrine itiraz edilmemiş veya itiraz edilmiş olmakla birlikte yerinde görülmemiş olması sebebiyle icra takibi kesinleşse dahi maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını ileri sürebilir. (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukukunda Menfi Tespit Davası ve İstirdat Davası, Ankara 2003, s. 233).
Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıya düşer. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer (Kuru-El Kitabı, s.370 ilâ 372).
Vergi Usul Kanunu’nun (VUK) 229. maddesinde “Fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır” hükmünü haizdir.
Bu hüküm çerçevesinde, 24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulunun 27.06.2003 tarihli ve 2001/l E., 2003/l K. sayılı kararında fatura; “Ticari satışlarda satıcı tarafından alıcıya verilen ve satılan malın miktarını, vasıflarını, ölçüsünü, fiyatını ve sair hususları veya ifa edilmiş hizmetleri gösteren hesap pusulası olup, ticari belge niteliğindedir” şeklinde tanımlanmıştır.
TTK’nın 23. maddesine göre fatura düzenlenmesi için öncelikle taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunması gerekir. Madde hükmüne göre faturanın bir alacağı mevcudiyetine delil teşkil etmesi, karşı tarafa tebliğinden itibaren sekiz gün içinde hiçbir itiraza uğramamış olması koşuluna bağlıdır. Bunun için de öncelikle taraflar arasındaki sözleşmesel ilişkinin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Davalının sözleşmesel ilişkiyi inkâr etmesi durumunda davacının öncelikle aralarındaki akdi ilişkiyi yani alım-satım ilişkisini ispat etmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, bir satım ilişkisinde davacı taraf sattığı malın miktarını ve alıcıya teslimini, davalı taraf ise yaptığı ödemeleri usulüne uygun bir şekilde ispat etmek zorundadır.
Tek başına fatura düzenlenmesi akdi ilişkinin varlığını ispat etmeye yeterli değilse de, satıcı tarafından gönderilen faturanın alıcı tarafından ticari defterlerine kaydedilmesi durumunda, alıcı ile satıcı arasındaki akdi ilişkinin var olduğu kabul edilebilir. Ancak, eğer fatura, alıcının ticari defterlerinde kayıtlı değilse, satıcı alacak iddiasını diğer delillerle ispat etmelidir.
Sevk irsaliyesine ilişkin olarak ise aynı Kanun’un 230/2-5 maddesi “Satılan malların teslim tarihi ve irsaliye numarası, (Malın alıcıya teslim edilmek üzere satıcı tarafından taşındığı veya taşıttırıldığı hallerde satıcının, teslim edilen malın alıcı tarafından taşınması veya taşıttırılması halinde alıcının taşınan veya taşıttırılan mallar için sevk irsaliyesi düzenlemesi ve taşıtta bulundurulması şarttır” hükmünü haizdir. Buna göre usulüne göre düzenlenmiş ve taşıyan ile gönderen veya gönderilenin imzasını haiz bir sevk irsaliyesi de eşyanın taşınmak üzere taşıyıcı tarafından teslim alındığını veya eşyanın gönderilene teslim edildiğini ispata yarayan bir belgedir. Defter ve faturaların da davacı lehine tek başına delil oluşturmayacağı açıktır. (Yargıtay HGK 2017/(19)11-944 e. 2021/197 k. )
Ticari uyuşmazlıklarda mahkeme tarafların ticari defterlerinin ibrazına, resen veya taraflardan birinin istemi üzerine karar verebilir (HMK m 222/1, TTK m. 83/1). HMK’nın 222/2. maddesi uyarınca, ticari defterlerin ticari delil olarak kullanılabilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının bir birini doğrulamış olması gerekmektedir. Öte yandan aynı Kanunun 222/3. maddesi uyarınca da, ticari defterlerin sahibi lehine delil olarak kabul edilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekmektedir. Ayrıca Hukuk Muhakemeleri Kanunu, bazı belgelere senetle ispat kuralının aşılabilmesi ve hakimin delilleri değerlendirirken takdir yetkisini kullanabilmesi imkanını vermiştir. Ancak belgenin, kesin delille ispatlanması gereken bir vakıa karşısında bu kuralı aşıp değerlendirilmeye alınabilmesi için HMK m. 202’de belirtilen bütün unsurları karşılaması gerekmektedir. Hakimin bu konuda yani kurala istisna getiren “kanuni unsurlar” üzerinde ise herhangi bir takdir yetkisi yoktur; bu unsurların objektif olarak gerçekleşmesi gerekir. Bir belge ancak aleyhine kullanılacak kişiden kaynaklanmışsa ve hukuki işlemi muhtemel gösteriyorsa delil başlangıcı sayılabilir. Bu bağlamda elektronik veriler de delil başlangıcı teşkil edebilir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2019/5327 esas- 2021/5363 karar)
Somut olayda; Taraflar arasında karşılıklı faturalardan kaynaklanan ticari ilişki olduğu anlaşılmaktadır.
Az yukarıda detaylandırıldığı üzere; 6100 sayılı yasanın 222/3. maddesi uyarınca; ticari defterlerin sahibi lehine delil olarak kabul edilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekmektedir. Davacının ticari defterlerinin incelenmesi sonucu dosyaya sunulan 15.06.2020 tarihli raporda, davacının 2018 yılı ticari defterlerinden olan yevmiye defterinin kapanış tasdikinin sunulmadığının tespit edildiği, yine aynı raporda davacının 2017 yılı işletme defterinin kapanış kaydı olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılmadığı, davacının 2017 yılından 2018 yılına devirde borç bakiyesinin 601.146,02 TL olması gerekirken 526.802,02-TL olarak kaydedildiği, 74.344,00 TL’nin açıklanmasının gerektiğinin belirtildiği, yine davacının 2017 ticari defter kayıtlarında yer alan 27.04.2017 tarihli 389.400,00-TL bedelli faturanın, fatura tarihinden 20 gün önce 07.04.2017 tarihinde defterlere kaydedildiğinin belirtildiği, benzer bir durumun 17.05.2017 tarihli 28.486,55-TL tutarlı fatura yönünden yaşandığının rapordan anlaşılması karşısında davacının 2018 yılı defter kayıtlarının 6100 sayılı yasanın 222/3.maddesine uygun tutulmadığı dolayısıyla davacı lehine delil olarak değerlendirilemeyeceği, ancak 2017 yılı defter kayıtları yönünden raporda eksik değerlendirme yapıldığı, dolayısıyla anılan raporun hüküm vermeye elverişli olmadığı anlaşılmıştır.
Yine anılan rapor esas alınarak tanzim edilen 16.07.2021 tarihli raporda ise, tarafların defterlerinin 6100 sayılı yasanın 222/3.maddesine uygun olup olmadığının hiç değerlendirilmediği, hesaplamanın hüküm vermeye elverişli olmayan 15.06.2020 tarihli rapordaki tespitlere göre yapıldığı anlaşıldığından anılan raporun da bu yönüyle eksik olduğu ve hükme esas alınmaması gerekirken, hükme esas alınması usul ve yasaya aykırıdır.
Davacı tarafından tanzim edilen 27.04.2017 tarih ve 389.400,00 TL bedelli fatura ile 09.05.2017 tarih ve 352.820,00 TL bedelli faturaya ilişkin olarak davalı tarafından suç duyurusunda bulunulduğu ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/10123 sayılı soruşturmasına kaydedilen soruşturma dosyasının, davacı tarafından verilen istinafa cevap dilekçesinde ilgili soruşturma dosyasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği bildirilmiştir. Anılan soruşturmanın 6098 sayılı yasanın 74.maddesi uyarınca eldeki davayı etkileyebileceği nazara alındığında verilen kararın kesinleşip kesinleşmediği sorulmadan hüküm verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Mahkemece yapılacak iş; davada ispat yükünün davalıda olduğu hususu göz önüne alınarak, taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu döneme ait faturaların BS-BA kayıtlarının bağlı bulundukları vergi müdürlüklerinde celp edilerek, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2019/10123 sayılı soruşturmasının akıbeti de sorulmak suretiyle, soruşturmanın sonuçlanmasından sonra dosyanın önceki bilirkişiye verilerek ek rapor alınmak suretiyle veya yeni bir bilirkişiden rapor alınarak, tarafların 2017-2018 yıllarına ait ticari defterlerinin usulüne uygun tutulup tutulmadığı, usulüne uygun açılış kapanış tasdiklerinin olup olmadığı, dolayısıyla 6100 sayılı yasanın 222/3.maddesi uyarınca sahipleri lehine delil olarak değerlendirilebilecek olup olmadıkları, faturaların teslimine ilişkin kayıt olup olmadığı, var ise TTK’nın 21.maddesindeki süresi içinde itiraz edilip edilmediği, tarafların faturaları BS-BA olarak bağlı bulundukları vergi dairelerine bildirip bildirmedikleri, hususlarını da içerecek şekilde rapor alınması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesinden ibarettir.
Davalı vekili tarafından süresi içinde bildirilmeyen ve ilk derece mahkemesine sunulmayan bir kısım belgeler ve fotoğraflar istinaf aşamasında sunulmuş ise de, anılan belgeler değerlendirmeye alınmamıştır.
Gerekçeli karar başlığında; davalı vekilinin adresinin yazılmaması 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine aykırı ise de, bu eksiklik mahallinde her zaman düzeltilebileceğinden eleştirilmekle yetinilmiştir
Açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının HMK’nın 353-(1)-a)-6) maddesince kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalının ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince; yukarıda açılanan hususlara ilişkin olmak üzere ESASTAN KABULÜNE,
2-Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 29/09/2021 tarih, 2018/599 Esas ve 2021/498 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
5-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-Davalı hakkında düzenlenen 10/06/2022 tarihli ve 25.641,76 TL bedelli harç tahsil müzekkeresinin iptaline, mahkemesince işlem yapılmaksızın geri istenilmesine,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.14/09/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır.

Üye …
¸e-imzalıdır


Üye …
¸e-imzalıdır


Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*