Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/120 E. 2022/2320 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :2022/120
KARAR NO :2022/2320

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… … (…)
ÜYE :… … (…)
ÜYE :… … (…)
KATİP :… … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :09/09/2021
NUMARASI :2021/236 Esas – 2021/660 Karar

DAVACI :TASFİYE HALİNDE GBS KİMYA KALIP MAKİNE İNŞAAT PAZARLAMA SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ – …
VEKİLİ :Av. … … – …
DAVALI :YAPI VE KREDİ BANKASI ANONİM ŞİRKETİ – …
VEKİLİ :Av. … … – …
DAHİLİ DAVALI :EUCHEMY INDUSTRY CO LİMİTED – …
VEKİLİ :Av. … … – …

DAVA :Akreditif Sözleşmesinin İptali
DAVA TARİHİ :31/05/2019

KARAR TARİHİ :29/12/2022
KR. YAZIM TARİHİ :09/01/2023

İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket tarafından 24 Mayıs 2011 tarihli proforma faturada ve 12 Ağustos 2011 tarihli faturada ayrıntısı belirtilen 100.000 kg demiroksit kırmızı 120 toz boya bedeli 10 Ağustos 2011 tarih ve 17211110007 referans numaralı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. akreditif sözleşmesi ile ödenmek üzere 30 Temmuz 2011 tarihli faturada ayrıntısı belirtilen 20.000 kg demiroksit sarı 313 toz boya ve 68.750 kg demiroksit kırmızı 120 toz boya bedeli 30 Haziran 2011 tarih ve 172 11110006 referans numaralı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. akreditif sözleşmesi ile ödenmek üzere Euchemy Industry Co Limited şirketinden alındığını, Euchemy Industry Co. Limited. Şirketi tarafından gönderilen malların, talep edilen ve akreditif sözleşmesine uygun olmayan mallar olmaması sebebiyle Euchemy Industry Co Limited. Şirketine karşı menfi tespit davası açıldığını, yapılan yargılama neticesinde; Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/02/016 tarih, 2015/332 E. 2016/95 K. Sayılı kararının 1 nolu hükmünde davalı Euchemy Industry Co. Ltd.Şti. hakkında menfi tespit kararı verildiğini, verilen işbu menfi tespit hükmünün kesinleştiğini, Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/05/2019 tarih ve 2019/211 E. 2019/44 K. sayılı kararı ile menfi tespit kararı kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğini, Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/05/2019 tarih ve 2019/11 E. 2019/44 K. sayılı kararının gerekçesinin yazılmasından sonra Gebze 2.Noterliği’nin 08/05/2019 tarih ve 2564 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile “Şirketimizin Euchemy Industry Co. Ltd.’Şti.ne karşı herhangi bir borcu olmadığı mahkeme kararı ile belgelendiğinden 10 Ağustos 2011 tarihli, 17211110006 referans nolu 97.625.00 USD bedelli akreditif sözleşmesinin iptali ile, alınan teminatların iadesini ve ipoteklerin kaldırılmasının davalı bankaya ihtaren bildirildiğini, ancak davalı bankadan olumlu bir dönüş olmadığını, 172 11110006 numaralı akreditif son yükleme tarihi 30 temmuz 2011 olan malların bedelinin ödenmesi, 172 11110007 numaralı akreditif son yükleme tarihi 28 Ağustos 2011 olan malların ödenmesi için açıldığını, davacı şirkete son yükleme 30 Temmuz 2011 ve 28 Ağustos 2011 olan mallar akreditif şartlarına uygun olarak teslim edilmediğini, satış işleminden kaynaklı Euchemy Industry Co Limited şirketine karşı bir borcunun bulunmadığının kesinleşen mahkeme kararı ile sabit olduğunu, akreditiflerin temelinde yer alan borcun ortadan kalktığını, Euchemy Industry Co Limited Şirketinin zamanda geri giderek akreditif sözleşmelerinde şart koşulan yükleme tarihine kadar geçerli ifa kabul edilecek malları yüklemesi ve yeniden evrak düzenlemesi mümkün olamayacağından, akreditif sözleşmelerinin ayakta tutulmasının hukuken mümkün olmadığını, zira akreditif sözleşmesi açısından işlem temelinin çöktüğünü, şartın yerine gelmediğini, 10 Ağustos 2011 tanzim tarihli 172 11110007 numaralı akreditif ve 30 Haziran 2011 tanzim tarihli 172 111100067 numaralı akredifin an itibari ile hükümsüz kaldığını, bankanın ibraz süresinin aşılmasından sonra talebi karşılama yükümlülüğünün bulunmadığını, somut olayda dava dışı akreditif lehtarı şirketin hakkını kötüye kullandığını ve hileli hareketlerde bulunduğu, dürüstlük kuralına aykırı hareket ettiği ve akreditif açısından geçerli kabul edilecek ibraz işlemini gerçekleştirmediğinin sabit olduğunu, davacı şirketin dava dışı akreditif lehtarı şirkete borcunun bulunmadığının Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/211 E.2019/44 K. Sayılı kararı ile tespit edildiğinden davalı bankanın dava dışı akreditif lehtarı şirkete ödeme yapma yükümlülüğünün ortadan kalktığını, bu sebeple akreditif sözleşmelerinin feshine karar verilmesi gerektiğini, uluslararası bir dolandırıcılık faaliyeti içerisine giren dava dışı Euchemy Industry Co Limited Şirketi tarafından gerçeği yansıtmayan sahte faturalar tanzim edildiğini ve satın alınan malların kimyasal mallar olmasından ötürü son derece önemli olan analiz raporları tahrif edilerek malların niteliğinin belirtildiği Fe2O3 kısmının analiz raporlarından çıkarıldığını, davalı banka tarafından da belgeleri inceleme yükümlülüğünün layıkı ile yerine getirilmediğini, analiz raporu başlıklı bir yazı bulunuyor diye belgelerin tam ve doğru olduğunu iddia ettiğini, davalı banka layığı ile belgeleri incelemiş olsa idi, analiz raporunun tahrif edilmiş olduğunu, kasten malların kimyasal özelliğini gösteren kısmın raporlarından çıkarıldığının görüleceğini, davalı bankanın ibraz edilen belgelerin süresinde, tam ve usulüne uygun olduğu tezini Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/11 E. sayılı dosyasında savunmuş ise de; yapılan yargılamada akreditif talimatında yer alan belgeler arasında olan analiz raporlarının dava dışı Euchemy Industry Co Ltd. Şti.’nin demiroksit yerine kalsit mineral gönderdiğini gizlemek için tahrif ettiğinin ortaya çıktığını, analiz raporlarının gerçeği yansıtmadığını, tahrif edilmiş olduğu hususu sabit hale geldiğini, akreditif sözleşmeleri ile güvence altına alınmış olan borcun menfi tespit davası ile ortadan kalktığını ve davacı şirketin dava dışı akreditif lehtarına herhangi bir ödeme yükümlülüğünün kalmadığını, davalı banka nezdinde açılmış bulunan ve iptali talep edilen 2 ayrı akreditif bulunduğunu, Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/05/2019 tarih ve 2019/211 E. 2019/444 K. sayılı kararı ile dava dışı Euchemy Industry Co Ltd. Şti.’nin Aliud İfa bulunduğundan ve davacı şirketin davalı şirkete borcunun bulunmadığı kesinleşmiş mahkeme kararı ise sabit olduğundan akreditif sözleşmesinde öngörülen 28 Ağustos 2011 ve 30 Temmuz 2011 tarihinde yükleme şartının gerçekleşmediğini, zira akreditif sözleşmesi açısından işlem temelinin çöktüğünü, şartın yerine gelmediğini, Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/211 E. 2019/444 K. sayılı menfi tespit kararı ihtaren bildirilmiş olmasına, yani likit kanıt bulunduğu bildirilmiş olmasına rağmen davalı bankanın akreditifleri iptal etmediğini, ödeyeceğini beyan ettiğini ve davanın açılmasına sebebiyet verdiğini, lehtarın ödeme talebinin dürüstlük kuralına aykırılık oluşturduğu likit kaynaklardan anlaşılıyorsa bankanın ibrazı karşılamaktan kaçınması için mahkemeden bir karar alınmasının zorunlu olmadığını, gerek davalı bankanın haksız taleplerle karşı karşıya kalmaması ve gerekse davacı şirketin olası bir ödeme durumunda telafisi güç zararlara uğramaması adına HMK’nın 389-399 maddeleri uyarınca 10 Ağustos 2011 tarih ve 172 11110007 referans numaralı ile 30 Haziran 2011 tarih ve 172 11110006 referans numaralı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’nin Akreditif Sözleşmeleri gereği yapılacak akreditif ödemelerinin tedbiren durdurulması için teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesine, 10 Ağustos 2011 tarih ve 172 11110007 referans numaralı ve 30 Haziran 2011 tarih ve 172 11110006 referans numaralı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’nin akreditif sözleşmelerinin feshine akreditiflerin iptaline, davalı banka nezdinde bulunan teminatların iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu akreditif sözleşmesinin taraflarının, sadece davacı ve davalı davalı banka olmadığını, akreditif bankasının, vesaiki makul özenle inceleyip uygun ibraz halinde lehtara ödeme yapma; amir ise ödemeye ilişkin rücu sonrasında akreditif bedelini amir bankaya geri ödeme yükümlülüğü altına gireceğini, bu durumda akreditif bankasının, belgeleri makul özen göstermek suretiyle sadece şeklen inceleme yükümlülüğü bulunduğunu, davacının akreditif amiri, diğer şirketin lehtar ve davalı bankanın da akreditif bankası konumunda bulunduğunu, lehtarın onayı olmadan akreditif bankasının akreditifin iptalini tek başına kabul yetkisi bulunmadığını, akreditif sözleşmesinin temel tarafları arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğunu, akreditif lehtarına karşı da davanın yöneltilmiş olması gerektiğini, akreditif sözleşmesinin temel taraflarının yanında ilişkiye katılanlara da davanın ihbarı gerektiğini, vesaikin tamamının davalı banka tarafından şeklen usulüne uygun olarak incelendiğini, davalı bankaya karşı herhangi bir kusur ve sorumluluk izafe edilemeyeceğini, davalı bankanın, akreditif sözleşmesinde ibrazı kararlaştırılan belgelere ilişkin olarak makul ölçüde şekli bir inceleme yapma yükümlülüğünü getirdiğini, bunun taraflarca akreditif sözleşmeleri içerisinde dava konusu akreditiflere uygulanması açıkça kabul edilen, Milletlerarası Ticaret Odasının yayınladığı “Akreditiflere İlişkin Bir Örnek Usuller ve Uygulama Kuralları (UCP 600)” ile sabit olduğunu, belgelerin sadece dış görünüşleri itibariyle incelenip, belgelerin sahte veya geçerli olup olmadığı, malların belgelerle uyumlu olup olmadığı, imzaların sahte veya imzalayanların yetkili olup olmadığının incelenme konusu olmadığını, belgeler şeklen uygunsa; amirin belgelerin sahte, eksik veya tahrif edilmiş olduğunu iddia etmesinin, dış görünüşlerine göre karar vermeyi kural olarak etkilemeyeceğini, bu doğrultuda belirtilen madde de gözönünde bulundurulduğunda, bankanın sadece ibraz edilen belgeleri şeklen inceleme yükümlülüğü bulunduğunu, bankanın analiz raporunda belirtilen demiroksit oranı gibi teknik bir hususu incelemesini beklemenin hem UCP 600 gereğince uygun olmadığını, makul beklentinin oldukça üzerinde olduğunu, akreditif sözleşmesinin temel ilişkiden bağımsız olması dolayısıyla, davacı yanın akreditifin temelinin çöktüğü ve iptal edilmesi gerektiği iddialarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı yanın, belirtilen malların ayıplı olduğunu ileri sürerek açmış olduğu menfi tespit davasının, Gebze Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/332 E. ve 2016/95 K. sayılı ilamına ilişkin yapılan temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay tarafından onanmak suretiyle kesinleştiğini, işbu menfi tespit davasının, davacı alıcı yanın lehine sonuçlanması neticesinde dava dışı Euchemy Industry Co Limited’e karşı, satış akdinden kaynaklanan borcu sona eren davacının, bu kere 10 Ağustos 2011 tarihli, 1721111007 referans numaralı ve 102.000-USD bedelli akreditif ile 30 Haziran 2011 tarihli, 17211110006 referans numaralı ve 97.625-USD bedelli akreditifin iptali ve söz konusu akreditiflere ilişkin teminatların iadesi ve ipoteklerin fekki maksadıyla işbu davayı ikame ettiğini, davalının hangi hususun akreditifin iptali için likit delil teşkil edeceğini münferiden tespit etmesinin de mümkün olmadığını, dava dışı satıcının Aluid veya ayıplı ifasının kural olarak bankanın ödeme yükümlülüğünü etkilemeyeceğini, lehtarın öngörülen belgeleri şeklen ibraz etmesinin, bankanın ödeme yükümlülüğünün doğması için yeterli olacağını, akreditif sözleşmesinin UCP 600 uyarınca bağlayıcı olduğunu, bankanın mağduriyetine sebep olacak nitelikte olduğunu, davacının, basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğünü yerine getirmediğini, bu sebeple haksız ve mesnetsiz davanın reddine, davacının teminatlarının iadesi talebinin reddine, aksine kanaat halinde ise, davacıya, aralarında zorunlu dava arkadaşlığı olması nedeniyle, davasını akreditif lehdarı-satıcı Euchemy Industry Co Limited’e karşı davalı sıfatıyla yöneltmesi için süre verilmesine, davanın her halükarda, Euchemy Industry Co Limited’e ve Bank Of Montreal (CHINA) Co. Ltd. Shanghaı’ya ihbarına karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davacının davalılar aleyhine açtığı akreditif sözleşmelerinin iptali davasının kabulüne, 10 Ağustos 2011 tarihli, 17211110007 referans nolu ve 30 Haziran 2011 tarihli, 17211110006 referans nolu akreditif sözleşmelerinin ayrı ayrı iptaline, Davacının davalı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. aleyhine açtığı banka nezdinde bulunan teminatların iadesine (ipoteklerin kaldırılması) ilişkin davasının, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d ve 115/2. maddeleri gereğince usulden reddine …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalılar vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. vekili istinaf dilekçesinde özetle; aktedif ilişkisi üçlü bir yapıda olup, iptali tüm tarafların talimatına bağlı olduğunu, banka tarafından yapılan işlemler mevzuata uygun olduğunu, bu sebeple davalı banka aleyhine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesinin mesnetsiz olduğunu, davalı bankanın akreditif ilişkisinin doğası gereği işbu davanın açılmasında hiçbir kusurunun bulunmadığının açık olduğunu, bu sebeple istinaf incelemesi sonucunda yerel mahkemenin davalı banka aleyhine hükmedilen yargılama giderleri, harçlar ve vekalet ücretine ilişkin kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekli olduğunu belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Dahili Davalı Euchemy Industry Co Ltd. Şti. vekili istinaf dilekçesinde özetle; akreditiflere hakim olan kurallar doğrultusunda hukuka uygun bir şekilde yerine getirilmiş olan akreditiflerin iptalini talep etmek abesle iştigal etmekte olduğunu, akrediflere ilişkin bu davanın çözümünde milletlerarası ticaret odasının 600 sayılı uluslararası yeknesak kurallarının uygulanmasının zorunlu olduğunu, euchemy GBS’nin talebine uygun ifada bulunmuş ve akreditiflere ilişkin yükümlülüklerini zamAnında ve eksiksiz bir şekilde yerine getirmiş olduğunu, belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; Yapı ve Kredi Bankası A.ş.’ye cevaben davalı akreditif sözleşmelerinin iptalinin hukuka uygun olduğunu, ancak iptalinde davacının kusurunun olmadığını, yargılama giderlerinden, harçlardan ve vekalet ücretinden davalı kendisini sorumlu tutma demekte olduğunu, ancak akreditif sözleşmelerinin iptalinin gerektiğini bu derece bilen davacının 10 yılı aşkın süre boyunca süren yargılama sürecini, kesinleşmiş menfi tespit kararını, keşide edilen ihtarnameleri ve dava öncesi yürütülen arabuluculuk görüşmelerini görmezden gelerek kusurunun bulunmadığını ve dürüstlük kuralına aykırı hareket etmediğini iddia etmesi abesle iştigalden başka birşey olmadığını, herşey bir yana uyuşmazlıkların hızlı ve daha az giderle çözümü amaçlayan arabuluculuk süreçlerinde haklı olduğunu bildiği taleplerini kabul edebilir ve işbu dava sebebiyle ödemek zorunda kalacağı yargılama giderlerini, harçları ve vekalet ücretini ödeyemeyebileceğini belirtiğini ve davacı vekili dahili davalı Euchemy Industry Co Ltd. Şti. cevaben Akreditif Sözleşmelerinin temelinde yatan borcun kesinleşmiş mahkeme kararı ile ortadan kalktığı ve işlem temelinin çöktüğünün tartışmasız olduğunu, buna rağmen dahili davalının akreditif sözleşmelerinin iptali talebini dürüstlük kuralına aykırı şekilde kabul etmemekte olduğunu, dahili davalının haksız ve hukuka aykırı menfaat temin etmeye çalışmakta olduğunu, hiçbir hukuk siteminde hiçbir hukuk normunun kötüniyetli tarafa haksız kazanç sağlayacak şekilde yorumlanamayacağının tartışılmaz olduğunu, buna rağmen dahili davalının dürüstlük kuralına aykırı şekilde kesinleşmiş yargı kararı ile ortadan kalkmış bir borcu tahsil etmeye çalışmakta olduğunu, yerel mahkeme tarafından akreditiflerin iptaline karar verilmesinde herhangi bir hukuka aykırılık olmadığını, dahili davalının gerçek dışı beyanda bulunduğunun dosya kapsamı ile sabit olduğunu, dahili davalının açıkça dürüstlük kuralına aykırı hareket ettiğini, hileli davranışlarda bulunduğunun ve akreditifin verdiği ödeme güvencesini kötüye kullandığının tespit edilmesi ve davalı bankanın da davacı şirkete karşı akreditiften kaynaklanan makul özeni gösterme dâhil yükümlülüklerini yerine getirmediğinin tespit edilmesi karşısında, İşlem temelinin çökmüş akreditif sözleşmeleri ile davacı şirketin bağlı tutulması ve akreditif sözleşmesinin mücerret olduğundan bahisle ödeme talep edilmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu belirterek; davalıların haksız istinaf başvurularının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Gebze Asliye Ticaret Mahkemesinin 09/09/2021 tarih, 2021/236 Esas – 2021/660 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; 10 Ağustos 2011 tarih 17211110007 referans numaralı ve 30 Haziran 2011 tarih 17211110006 referans numaralı akreditif sözleşmesinin feshi, davalı banka nezdinde bulunan ipoteklerin fekki (teminatların iadesi) istemine yöneliktir.
İlk derece mahkemesince verilen, davacının davalı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Gebze Şubesi aleyhine açtığı akreditif sözleşmesi iptali davasının kabulüne; 10 Ağustos 2011 tarihli, 17211110007 referans nolu akreditif sözleşmesi ile 30 Haziran 2011 tarihli, 17211110006 referans nolu akreditif sözleşmesinin iptaline, ihtiyati tedbirin karar kesinleşinceye kadar devamına, davacının davalı banka nezdinde bulunan teminatların iadesi (ipoteklerin kaldırılması) ilişkin davasında, HMK’nın 114/1-d maddesinde düzenlenen taraf ehliyetine ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan HMK’nın 115/2. maddesi gereğince davanın usulden reddine dair 2019/352 E, 2020/145 K. sayılı karar, davalı Yapı Kredi Bankası A.Ş. tarafından istinaf edilmesi üzerine, Dairemizin 03/02/2021 tarihli ve 2020/1057 E. ve 2021/199 K. sayılı ilamı ile;”… davacı tarafından davalı banka nezdinde gayrikabili rücu şeklinde açılan akreditiflere yönelik akreditif koşullarını içeren bildirimlerin satıcı Euchemy Industry Co Limited şirketine, China Construction Bank Corporation tarafından bildirildiği, bu hali ile amirin (davacının) davalı banka aracılığı ile yaptığı icap sonrası yapılan bildirim ile icap ve kabul aşamasının tamamlandığı üçlü ilişkinin kurulduğu, bu ilişkinin sonucu olarak akreditif sözleşmelerinde dava dışı satıcının hak sahipliği, taraf ilişkisinin bulunduğu, dolayısıyla eldeki davada, satıcı (lehtar) ile akreditif bankası (Yapı Kredi Bankası A.Ş.) arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunduğundan davanın satıcı-lehtara da yöneltilmesi gerektiği sonucuna varılmakla, taraf teşkili sağlanmaksızın aksine dair değerlendirme ile davanın esası hakkında karar verilmesi yerinde görülmemiş ve kararın bu nedenle kaldırılması gerektiği değerlendirilmiştir.
Bunun yanında; davacı tarafından dava açılmadan önce arabuluculuğa müracaat edilmiş ve arabuluculuk son tutanağı tanzim edilmiştir. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/13, 18/14 ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği 26/2. maddeleri, 6100 sayılı HMK’nın 297/1-ç, 326. maddeleri uyarınca, arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaşamamaları halinde iki saatlik ücret tutarı tarifenin birinci kısmına göre ileride haksız çıkan taraftan tahsil olunmak üzere Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenir. Bakanlık bütçesinden ödenen arabuluculuk ücreti yargılama giderlerinden sayılır. Bu nedenle arabuluculuk ücretinin devlet tarafından ödenen kısmı belirlenerek davanın niteliğine göre haksız olan taraftan tahsili ile hazineye irat kaydına dair bir karar verilmesi gerekirken bu yönde karar verilmemesi yasal düzenlemelere aykırıdır.
Bu hali ile mahkemece yapılacak iş, dava dışı satıcı-lehtar ile davalı akreditif bankası arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunduğundan, satıcı – lehtarın davaya dahil ettirilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra, satıcı-lehtarın var ise delilleri toplanarak yargılamaya devam edilmesi ve karar vermekten ibarettir….” şeklindeki gerekçelerle kaldırılarak, dosya yerel mahkemesine gönderilmiştir.
Yerel mahkemece kaldırma ilamından sonra yapılan yargılama sonunda,”…Mahkememizce istinaf kaldırma ilamı doğrultusunda davacıya, davalı lehtarı davaya dahil etmesi için süre verilmiş, dahili dava dilekçesi feri müdahil olarak dosyada vekille temsil edilen dahili davalının vekiline tebliğ edilmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama, toplanan deliller, tüm dosya kapsamı, Mahkememizin 12/02/2016 tarih, 2015/332 E. 2016/95 K. ve 02/05/2019 tarih ve 2019/211 E. 2019/44 K. sayılı dosyaları hep birlikte değerlendirildiğinde;
Davacının, Mahkemenin 2015/332 Esas sayılı dosyasında Euchemy Industry Co. Ltd. aleyhine açtığı davada, 12 Ağustos 2011 tarihli, 102.000,00 USD bedelli yasal fatura ile 30 Temmuz 2011 tarihli, 97.625,00 USD bedelli yasal fatura da belirtilen mal satışından dolayı borçlu olmadığının tespitine, davalı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Gebze Şubesi aleyhine açılan davanın kabulüne, 10 Ağustos 2011 tarihli, 17211110007 referans nolu 102.000,00 USD bedelli akreditif sözleşmesi ile 30 Haziran 2011 tarihli, 17211110006 referans nolu 97.625,00 USD bedelli akreditif sözleşmesinin iptaline karar verildiği, Mahkememizin 2015/332 Esas, 2016/95 Karar sayılı kararının davalılar vekillerince temyizi üzerine Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2018/2416 – 6669 Esas ve Karar sayılı, 18/12/2018 tarihli kararında; mahkemece davanın kabulüne karar verildiği halde davalıya ait malların iadesine karar verilmemesinin doğru görülmediğini, akredidif sözleşmelerinin iptali isteminin ve davalı Yapı ve Kredi Bankasına açılan menfi tespit isteminin reddi gerektiği gerekçesi ile bozma kararı verildiği, Euchemy Industry Co. Ltd. Şirketi vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildiği, bozma kararı üzerine dosyanın mahkememizin 2019/211 esasına kaydının yapıldığı, yargılama sonucunda verilen 02/05/2019 tarihli karar ile; Mahkememizin 12/02/2016 tarih, 2015/332 Esas ve 2016/95 Karar sayılı kararının 1 nolu hükmünde, davalı Euchemy Industriy Co. Limited hakkında verilen menfi tespit hükmü kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği..”, davacının feri müdahil Euchemy Industriy Co. Limited’ne karşı açtığı menfi tespit kararının kesinleştiği, böylelikle davacının akreditiflerin temelini oluşturan satış ilişkisinden dolayı feri müdahil Euchemy Industriy Co. Limited’e karşı borçlu olmadığı anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin bu kez Mahkememizde işbu davayı davalı bankaya karşı açarak; davacının, Euchemy Industry Co. Ltd.’ne karşı satış ilişkisinden kaynaklanan herhangi bir borcu olmadığı mahkeme kararı ile kesinleştiğinden, akreditiflerin temelinde yer alan borcun ortadan kalktığını, akreditif sözleşmesi açısından işlem temelinin çöktüğü belirtilerek 10 Ağustos 2011 tarih ve 172 11110007 referans numaralı ile 30 Haziran 2011 tarih ve 172 11110006 referans numaralı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’nin akreditif sözleşmelerinin feshini, akreditiflerin iptalini, davalı banka nezdinde bulunan teminatların (ipoteklerin) iadesine karar verilmesini talep ettiği, istinaf kaldırma kararı gereğinde akreditif sözleşmesi lehtarı Euchemy Industry Co. Ltd.’nin davaya dahil edildiği anlaşılmıştır.
Akreditif, mal satın almış bir kimsenin banka ile yapmış olduğu anlaşma üzerine o bankanın belli belgelerin satıcı (lehtar) tarafından ibrazı karşılığında, bu satıcıya satış parasının ödenmesini hedef tutan bir akittir. Akreditif, genelde ithalatçı ile akreditif bankası arasında yapılan bir sözleşmedir. Akreditifte üçlü bir ilişki doğmakta ise de; sözleşme alıcı ile banka arasında kurulmaktadır. Akreditif bankası, genellikle ithalatçının ülkesinde bulunan ve müşterisi olduğu bir bankadır. Bu banka da, üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmek için ihracatçının ülkesinde bulunan bir banka ile anlaşır.
Akreditif özel bir borç ilişkisi olmasına rağmen, yasal bir düzenlemesi yoktur. Akreditifler hakkında Milletlerarası Antlaşmalar da yapılmamıştır. Milletlerarası ticarette, tüm dünyada uygulanan kurallar Milletlerarası Ticaret Odası (MTO) tarafından yürürlüğe sokulan ve 1994 yılından beri uygulanan 600 Sayılı Akreditifle İlgili Yeknesak kurallardır. Satıcı akreditifte belirlenen belgeleri ibraz etmekle kural olarak akreditif bedelini tahsil etme hakkına sahip olmaktadır. 600 Sayılı Kuralların 3. maddesi akreditifin bağımsızlığını ve lehtara karşı belgelere bağlı olarak mücerret borç ikrarını, 4. maddede de akreditifin mallarla ilgisinin olmadığı vurgulanmaktadır. Gönderilen malların satış sözleşmesi koşullarına uygun olmaması, düşük kaliteli, ayıplı, hasarlı, eksik olması veya başka mal gönderilmesi halinde bankanın ödeme yükümlülüğü kural olarak devam eder.
Somut olayımızda, davacının akreditif amiri, dahili davalının lehtar, davalının ise akreditif bankası konumunda bulunduğu, davacının akreditif açma teklifleri üzerine, Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. tarafından, dahili davalı Euchemy Industry Co. Ltd. şirketinin 12 Ağustos 2011 tarihli, 102.000 USD bedelli yasal faturası için 10 Ağustos 2011 tarihli, 172 11110007 referans nolu 102.000 USD bedelli akreditif sözleşmesi, 30 Temmuz 2011 tarihli fatura için ise Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. tarafından 30 Haziran 2011 tarihli, 172 11110006 referans nolu 97.625 USD bedelli akreditif sözleşmelerinin düzenlendiği, Mahkememizin 2015/332 Esas ve 2016/95 Karar sayılı dosyasında, akreditif sözleşmelerinin düzenlenmesine sebep olan satış ilişkisi ve faturalardan dolayı davacının, dahili davalı lehtara karşı borçlu olmadığının tespitine karar verildiği, davacının lehtara karşı borçlu olmadığının kesinleşmiş Mahkeme kararı ile belirlendiği, böylelikle akreditifin temel ilişkisinin ortadan kalktığı, anlaşılmıştır.
TMK’nın 2. maddesi “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır.” hükmünü içermektedir.
Satıcının akreditifte belirlenen belgeleri ibraz etmesi ile akreditif bankası olan davalı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş.’nin, Milletlerarası Ticaret Odası’nın 600 sayılı Uluslararası Yeknesak Kuralları gereğince temel ilişkiden ayrı ve bağımsız olarak, mücerret borç ikrarı olarak ödeme yapması gerekmekte ise de; TMK’nın 2. maddesi gereğince davalı Bankanın borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorunda olduğu, bu kuralın emredici mahiyette olduğu, davacının akreditif sözleşmesinin temelini oluşturan satış sözleşmesinden dolayı lehtar dahili davalıya borcunun olmadığının kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit olduğu, davalının bu haliyle lehtara ödeme yapmasının ve lehtarın bu ödemeyi talep etmesinin dürüstlük kuralına aykırı düşeceği, lehtar satıcı ile ve alıcı arasındaki temel ilişkide, alıcının borcu bulunmadığı belirlendikten sonra, akreditif sözleşmesinin yerine getirilmesinin emredici mahiyetteki dürüstlük kuralına aykırılık sebebiyle istenemeyeceği anlaşılmakla, akreditif sözleşmelerinin iptaline karar vermek gerekmiştir.
Davacı tarafın dava dilekçesinde, davalı Bankaya verilen teminatların iadesini talep ettiği, davacı vekilinin 19/12/2019 tarihli dilekçesi ve davalı banka vekilinin dosyaya sunduğu belgelerden davacının, teminatlardan kastının ipotekler olduğu, ipoteklerin de davacı dışında üçüncü şahıslar (… … ve … …) tarafından davalı tarafa verildiği, davacının üçüncü şahısların verdiği/tesis ettiği ipotekleri kaldırma talep hakkının yani aktif dava ehliyetinin bulunmadığı anlaşılmakla, davacının davalı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. aleyhine açtığı banka nezdinde bulunan teminatların iadesine (ipoteklerin kaldırılması) ilişkin davasının, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d ve 115/2. maddeleri gereğince usulden reddine karar vermek gerekmiştir. ….” şeklindeki gerekçeyle, davacının davalılar aleyhine açtığı akreditif sözleşmelerinin iptali davasının kabulüne, 10 Ağustos 2011 tarihli, 17211110007 referans nolu ve 30 Haziran 2011 tarihli, 17211110006 referans nolu akreditif sözleşmelerinin ayrı ayrı iptaline, davacının davalı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. aleyhine açtığı banka nezdinde bulunan teminatların iadesine (ipoteklerin kaldırılması) ilişkin davasının, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d ve 115/2. maddeleri gereğince usulden reddine, karar verilmiş karara karşı davalılar vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bilindiği üzere, Türk Medeni Kanunun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Diğer yandan,akreditif milletlerarası ticari ilişkilerde ve özellikle mal satışına konu olan sözleşmelerde, alıcı ile satıcının borcunu gereği gibi ifa etmesine, her iki tarafın da alacağını güvence altına almasına hizmet eden bir hukukî ilişki olup,akreditif ilişkisi
milli hukuklarda düzenlenmemiş, Milletlerarası Ticaret Odası tarafından ortaya çıkması muhtemel farklıkların ortadan kaldırılması için Birörnek Kuralları (UCP 600)
oluşturularak, uygulamada birlik sağlanmaya çalışılmıştır.
Akreditifte bir temel ilişki (satış sözleşmesi), bir de bu ilişkiden doğan borcu ifa etmeyi amaçlayan akreditif ilişkisi bulunmaktadır. Bu iki ilişki aralarındaki ekonomik bağlılığa rağmen hukuken birbirinden bağımsızdır. Bundan dolayı temel ilişkinin veya akreditif ilişkisinin geçersiz olması diğerinin geçerliliğini etkilemediği gibi, temel ilişkiden doğan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi de kural olarak bankanın ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldırmamaktadır. Diğer bir ifadeyle bir bankanın akreditif bedelini ödeme yükümlülüğü, alıcının (amirin) akreditif bankasıyla veya satıcıyla (lehtarla) olan ilişkilerinden kaynaklanan hak taleplerine veya savunmalarına tâbi değildir.

Gerek yargı uygulaması gerekse öğretide her ne kadar temel ilişki ile akreditif ilişkisi birbirinde bağımsız olsa da temel ilişkiden doğan borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hallerinde akreditif ödemesinin durdurulabileceği kabul edilmektedir. Akreditifi açan banka ile akreditif lehtarı arasındaki ilişki, doğrudan, muhabir banka veya teyit bankası aracılığıyla akreditifi açtığını lehtara bildirmesi ile kurulur. Alıcının, akreditif açılmasına yönelik olarak banka ile sözleşme imzalaması, bankaya akreditif açma talimatı vermesi veya bankanın akreditif açmayı kabul etmesi, banka ile lehtar arasında herhangi bir ilişki kurulmasına yol açmaz. Bankanın akreditif açılmasına ilişkin bildirimi tek taraflı varması gerekli bir irade açıklamasıdır. Bildirim ile bankanın lehtara karşı ödeme yükümlülüğü doğmakta olup, banka ile lehtar arasında ayrıca sözleşme yapılmasına gerek yoktur. Ancak bankanın tek taraflı bildirimi ödeme yükümlülüğünün doğması için yeterli olmayıp, lehtarın da bunu kabul etmesi gerekir. Akreditif bankası ile lehtar arasındaki ilişkiden bir kısım def’iler doğabilir ve bu durum akreditif bankasına ödeme yapmaktan kaçınma hakkı verir. Takas, belgelerin süresi içinde ibraz edilmemesi, yenileme bu niteliktedir. Alıcı ile banka arasındaki sözleşme geçerli olsa bile, bankanın lehtara ödeme yapma yükümlülüğünün söz konusu olabilmesi için aralarında geçerli bir hukukî ilişkinin bulunması gerekir. Akreditif bankası ile lehtar arasındaki ilişkinin geçerli bir şekilde kurulmadığı hallerde, akreditif bankası, bu ilişkiden doğan itiraz ve def’ileri ileri sürerek ibrazı karşılamaktan kaçınabilecektir. Çünkü akreditif bankası ile lehtar arasındaki ilişkinin geçerliliği genel hükümlere bağlıdır.

Akreditif ilişkilerinde en çok karşılaşılan sorunlardan biri satıcının kararlaştırılandan başka bir şey teslim etmesi (aliud ifa) veya gönderilen şeylerin ayıplı olmasıdır. Borçlunun borçlanılan edimden başka bir şey teslim etmesi, öğretide aliud ifa (yanlış edim) olarak adlandırılmaktadır. aliud ifa, taraflarca kararlaştırılan edimin yerine başka çeşit ve nitelikte bir şeyin verilmesidir. Diğer bir ifadeyle aliud ifada, borçlanılmış olan şeyden başka bir şeyin teslimi söz konusudur. Ayıp ise satılanın
satıcının bildirdiği nitelikleri taşımaması veya satılanın nitelik veya niteliğini etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukukî ya da ekonomik eksikliklerin bulunmasıdır (TBK m. 219)41. Uygulamada aliud ifa ile ayıplı ifa ile sıklıkla karıştırılmaktadır. aliud ifada borçlu sözleşmede kararlaştırılandan başka bir şey verdiğinden bu halde ifa hiç gerçekleşmemekte, borçlu ifa etmemenin sonuçlarından sorumlu olmaktadır. Oysa ayıplı
ifada satıcı, sözleşmede kararlaştırılan şeyi teslim etmekte, ancak teslim edilen şey satıcı tarafından bildirilen veya satılanın objektif olarak taşıması gereken nitelikleri taşımamaktadır. aliud ifada borcun hiç ifa edilmemiş olduğu kabul edildiğinden, borçlu TBK m. 112 vd. hükümlerince alacaklıya karşı sorumlu olmaktadır. Ancak akreditif ilişkisinde borcun hiç ifa edilmemesiyle aliud ifası arasında fark bulunmaktadır. Şöyle ki, hiç ifa etmemede, satıcı ifayı gerçekleştirdiğine ilişkin belgelere sahip olamadığından bankaya başvurup akreditif bedelini alamayacaktır. Oysa aliud ifada, teslim edilen şey, kararlaştırılandan farklı olsa bile, şeklen ifa gerçekleştiğinden, satıcı (lehtar) ifanın gerçekleştiğine ilişkin belgeleri ibraz ederek akreditif bedelini talep edebilecek, bankalar da bu belgeleri şeklen inceleyip, belgelerin akreditif sözleşmesindeki koşulların taşınması halinde ödemeyi yapabilecektir. Bununla birlikte,akreditif ilişkisinin temel ilişkiden bağımsız olması ilkesi gereği satıcının aliud veya ayıplı ifası kural olarak bankanın ödeme yükümlülüğünü etkilemez. Lehtarın öngörülen belgeleri şeklen ibraz etmesi, bankanın ödeme yükümlülüğünün doğması için yeterlidir. Alıcı, aliud veya ayıplı ifa sebebiyle bankaya başvurarak ödemeye engel olamaz. Akreditif sözleşmesinde temel ilişkiye değinilmiş olup olmaması akreditif sözleşmesini etkilememekte, akreditif sözleşmesinin tarafı olan bankalar sadece akreditif sözleşmesiyle bağlı olarak hareket etmektedir. Banka akreditif sözleşmesinden doğan borcunu ifa ederken temel ilişkiyi değil, akreditifin koşullarını esas almakla yükümlüdür. Bu durum UCP 600’ün “Sözleşmeler Karşısında Akreditifler” başlığı altındaki 4/a maddesinde “Doğası itibariyle bir akreditif, dayandırılabileceği satış sözleşmesinden veya diğer bir sözleşmeden ayrı bir işlemdir. Akreditifte her ne şekilde olursa olsun bir sözleşmeye değinilmiş olsa bile bankalar böyle bir sözleşmeyle ilgilenmezler ve onunla bağlı değillerdir. Bu nedenle bir bankanın akreditif altındaki ibrazı karşılama, iştira etme veya diğer herhangi bir yükümlülüğünü yerine getirmesine ilişkin taahhüdü, amirin amir bankayla veya lehtarla olan ilişkilerinden kaynaklanan hak taleplerine veya savunmalarına tabi değildir.” şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre, temel ilişkinin bankanın akreditif bedelini ödeme yükümlülüğünün hukukî temelini oluşturmaması, temel ilişkiden doğan borcun ayıplı ifası, başka bir mal teslimi (aliud), malın hiç teslim edilmemiş olması, temel ilişkiye ilişkin irade bozukluğuna veya aşırı yararlanmaya dayanarak sözleşmenin iptal edilmiş olması kural olarak ibrazı karşılamaktan kaçınmak için haklı sebep oluşturmaz. Bankaların akreditif bedelini ödeme konusunda itibar edecekleri kıstas, münhasıran akreditif işlemine konu belgelerdir. Belgeler akreditif şartlarına uygun olarak ibraz edilmiş ise banka ibrazı karşılamakla yükümlüdür59. Banka ödeme yükümlülüğünü ancak “temel ilişkiden bağımsız gerekçelerle” yani bizzat kendisine ait def’i ve itirazlar ile ifa etmeyebilir. Belgeler dışındaki hiçbir husus, alıcı ile satıcı arasındaki sözleşme şartları, taraflar arasındaki uyuşmazlıklar, malın akreditif şartlarına uygun olmaması, ayıplı olması, malın cinsi, miktarı, kalitesi ve hatta mevcut olup olmadığı gibi sebepler bankaların ödeme yapmasına engel olmaz. Lehtar borcunu gereği gibi ifa etmiş olsa bile akreditif şartlarına uygun belgeler ibraz edilmezse yine bankanın ödeme yükümlülüğü yoktur. Görüldüğü üzere borcun gereği gibi ifa edilip edilmemesi bankaya bağlamamakta, banka ibraz edilen belgelere göre ödeme yapmakta veya yapmamaktadır. Amir, kural olarak, borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmediği gerekçesiyle bankaya başvurarak ya da dava açarak ödemeyi engelleyemez veya ihtiyati tedbir kararı alamaz. Akreditif, avantajlarına rağmen alıcı bakımından bünyesinde önemli bir risk de barındırmaktadır. Bu risk ise “gönderilen malların akreditif belgeleri ile uyumlu olmaması” ihtimalidir. Akreditifte banka, ibraz edilen belgelerin ilgili olduğu “malları”değil, “belgeleri” göz önünde bulundurarak işlem yapar. Bankanın lehtara akreditif bedelini ödemesi için tek şart, satıcı tarafından ibraz edilen belgelerin banka tarafından akreditif koşullarına uygun bulunmuş olmasıdır. Bundan dolayı sözleşmeye konu malların belgelerde belirtilen özelliklerde olmaması (aliud veya ayıplı ifa) riskini akreditif amiri olan alıcı taşımaktadır. Lehtarın dürüstlük kuralına aykırı hareket ettiği ve akreditif bankası tarafından bu durumun tespiti halinde banka akreditif bedelini ödemekten kaçınabilir. Dürüstlük kuralına aykırılığın tespit edildiği hallerde bankanın ibrazı karşılamaktan kaçınması için bu yönde alınmış bir mahkeme kararının (ihtiyati tedbir) bulunması zorunlu olmamakla birlikte, uygulamada çoğu durumda ihtiyati tedbir yoluna başvurularak bankanın ödeme yapması engellenmektedir. Akreditif ilişkisinin temel ilişkiden bağımsız olması ilkesini katı bir şekilde uygulamak bazı hallerde adaletsiz sonuçların doğmasına sebep olabilir.Banka yargı merci olmadığından, kendisine ibraz edilen belgelerden hareketle ödeme talebinin haksızlığını ve dürüstlük kuralına aykırılığını açıkça ve tereddüte yer vermeyecek tarzda kanıtlayabilmelidir. Öğretide bunun için likit kanıt deyimi kullanılmaktadır. Likit kanıt ile kastedilen, bankanın, kendi yorumunu, kanaatini, değerlendirmesini eklemeden, lehtarın ödeme talebinin dürüstlük kuralına aykırılığını açıkça ortaya koyan kanıttır. Likit kanıta dayanarak ödemenin engellenebilmesi için temel ilişkiden doğan eksikliğin önemli, belli bir ağırlıkta olması gerektiği kabul edilmektedir. Öğretide bankanın doğrudan ödemeden kaçınabilmesi için likit kanıt kapsamında değerlendirilmesi gereken delillerin belgelerle ispat edilebilir nitelikte olması gerektiği belirtilmektedir. Bankanın ibraz edilen kanıtı likit kabul etmemesi, başka kanıtlar veya ihtiyati tedbir kararı istemesi mümkündür. Ancak bu talebin haksız ve gereksiz olduğunun ispatlanması halinde banka akreditifi açtırana karşı sorumlu olur. Öğretide, resmi dairelerin yazılarının, polis veya gümrük evrakının, malların eksik ve ayıplı olduğunu gösteren bilirkişi veya diğer uzman raporlarının, satıcının veya istihdam ettiği kişilerden bazılarının tutuklanmış olmasının banka tarafından göz önüne alınacak önemli olgular olduğu kabul edilmektedir.Ödeme talebinin hakkın kötüye kullanılması sayılan hallere banka doğrudan ödeme yapmaktan kaçınabileceği gibi, amir (alıcı) ihtiyati tedbir yoluna başvurarak ödemenin durdurulmasını da isteyebilir. Ülkemizde açılan bir uyuşmazlıkta hâkim hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını ülke hukukuna göre takdir edecektir.
Öğretide, hakkın kötüye kullanılmasının unsurlarını belirlemenin akreditif hukuku açısından hem güç hem de sınırlama tehlikesi doğuracağı için gereksiz olduğu ileri sürülmüştür. Öğreti ve yargı kararlarında hakkın kötüye kullanılmasına, satıcının süprüntü mallarla borcunu ifa etmesi, teslim edilen malların kalitesinin çok düşüp olduğunun belirlenmesi, malların ayıplı olduğunun tespiti, kararlaştırılandan başka bir mal teslim edilmesi, temel ilişkinin kanuna ve ahlâka aykırı veya suç oluşturan bir nitelik taşıması, temel ilişkinin kesin hükümsüz olması veya iptal edilmesi ya da dönmek suretiyle ortadan kalkmış olması ile UCP 600 m. 15 anlamında uygun olmayan ibraz halleri örnek verilmektedir. (Emsal;İzmir BAM 17.HD 2022/347/, 2022/1145E E/K sayılı ilamı)
Verilen bilgiler ışığında somut olayda; davalı Euchemy Industry Co Limited şirketi ile davacı arasında kurulan ticari alım satım ilişkisi kapsamında; davacı tarafından davalıdan 12.08.2011 ve 30.07.2011 tarihli faturalara konu edilen demiroksit toz boyalarının, davalı Yapı Kredi Bankası A.Ş. aracılığı ile 10 Ağustos 2011 tarihli, 17211110007 referans nolu ve 30 Haziran 2011 tarihli, 17211110006 referans nolu akreditif sözleşmeleri ile ödenmek üzere satın alındığı, faturalara konu emtianın istenilen nitelikte olmadığı, demiroksit değil kalsit mineral gönderildiği iddiası ile Gebze Ticaret Mahkemesinin 2015/332 esası üzerinden açılan menfi tespit davası neticesinde; mahkemenin 12/02/2016 tarih ve 2016/95 sayılı kararı ile 12.08.2011 tarihli (102.000,00 USD bedelli) ve 30.07.2011 tarihli faturalar (97.625,00 USD bedelli) sebebiyle davacının davalı Euchemy Industry Co Limited şirketine borçlu olmadığının tespitine karar verildiği, söz konusu kararın temyiz incelemesinin yapıldığı Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 18/12/2018 tarih ve 2018/2416 Esas, 2018/6669 Karar sayılı ilamı ile menfi tespit istemine yönelik hükmün “davaya konu malların davalıya ait malların iadesine karar verilmemesi” gerekçesi ile bozulduğu, bozma sonrası mahkemenin 2019/211 esasına kaydedilen davanın yargılaması neticesinde menfi tespit davasına yönelik 02/05/2019 tarih ve 2019/444 Karar sayılı ilam ile; “Mahkememizin 12/02/2016 tarih, 2015/332 Esas ve 2016/95 Karar sayılı kararının 1 nolu hükmünde, davalı Euchemy Industriy Co. Limited hakkında verilen menfi tespit hükmü kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına,” karar verildiği ve kararın temyiz inceleme aşamasında bulunduğu,Yargıtay 19. Hukuk Dairesininin anılan ilamında, özellikle teslime konu malların aluid teslim niteliğinde olduğunun tespit edildiği anlaşılmıştır.
Bu durumda, her ne kadar akreditif ilişkisi satım sözleşmesinden bağımsız ise de, sözleşmenin ayıplı ifa nedeniyle ortadan kalkması nedeniyle davalının ödeme yapılması ve akreditif ilişkisinin devamı talebinin dürüstlük kuralına, hakkın kötüye kullanılması niteliğine aykırılık taşıyacağı ve bu durumun da hukuk düzenince korunamayacağı açık olduğundan ilk derece mahkemesince verilen, akreditif sözleşmelerinin ayrı ayrı iptaline dair karar isabetli görülmekle,davalıların istinaf itirazların reddi gerekmiştir.
Davalı Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Vekili istinaf dilekçesinde,müvekkil banka aleyhine vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesinin mesnetsiz olduğunu ileri sürmüş ise de,davacı şirket tarafından davalı bankanın Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/211 E. 2019/444 K. sayılı menfi tespit kararının ihtaren bildirilmiş olmasına rağmen davalı banka davaya konu akreditifleri iptal etmeyerek davanın açılmasına sebebiyet verdiğinden, bu yöne ilişkin istinaf itirazlarına itibar edilmemiştir.
6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılan inceleme sonucunda, Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ile gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, Dairemiz kaldırma kararı gerekleri yerine getirilerek verilen kararın usul ve yasaya uygun bulunduğu anlaşıldığından, davalıların yerinde bulunmayan istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353-(1)-b)-1) maddesi uyarınca; Davalıların İSTİNAF BAŞVURULARININ ESASTAN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 80.921,05 TL İstinaf Karar Harcından, istinafa gelirken peşin alınan 20.290,30 TL’nin mahsubu ile bakiye 60.630,75 TL istinaf karar harcının davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK’nın 302-(5) maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
3-İstinaf Kanun Yoluna Başvurma Harçlarının hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf kanun yoluna başvuru için yaptıkları masrafların, istinaf edenlerin üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf edenler tarafından yatırılan, istinaf avansından kullanılmayan kısmın HMK’nın 333. maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesince istinaf edenlere iadesine,
6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Gerekçeli kararın tebliği işlemlerinin kararın temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemiz tarafından yerine getirilmesine,
İlişkin; Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren (2) hafta içerisinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi’ne TEMYİZ yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.29/12/2022

… …
Başkan …
¸e-imzalıdır.
… …
Üye …
¸e-imzalıdır.
… …
Üye …
¸e-imzalıdır.
… …
Katip …
¸e-imzalıdır.

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*