Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2022/1010 E. 2023/854 K. 26.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1010
KARAR NO : 2023/854

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :KOCAELİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :16/07/2020
NUMARASI :2016/87 Esas – 2020/264 Karar

DAVACI :… (T.C. No: …) – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVALI :YAPI VE KREDİ BANKASI A.Ş. – …
VEKİLİ :Av. … – …
DAVA :Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ :23/11/2016

KARAR TARİHİ :26/05/2023
KR. YAZIM TARİHİ :09/06/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Rakabet Kurulu’nun 08/03/2013 tarihli kararına dayanarak davalının da içerisinde bulunduğu toplam on iki bankanın oluşturduğu kartelin yol açtığı rekabet ihlalinden kaynaklanan uğramış oldukları zararın tespit edilmesi 4057 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 57 ve 58’inci maddelerine dayanılarak tespit edilen zararın üç katının ve haksız fiilin gerçekleştiği andan itibaren en yüksek ticari gecikme faizinin hesaplanarak ilgili tutarın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalıdan talep edilmesine, davacının ihlalin vuku bulunduğu 21/08/2007 ve 22/09/2011 tarihleri arasında davalı bankadan toplamda yaklaşık 185.000,00-TL bedelli taksitli ticari kredisi 550.000,00-TL borçlu cari kredisi kullandığını, yüksek faiz oranları işletildiğini, kartel faiz sebebiyle çok büyük zarara uğradığını belirterek şimdilik 500,00-TL üzerinden üzerinden açtıkları davanın alacak miktarının açık olarak belirlendiğinde eksik hacın tamamlanması için süre verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; bankacılık sektöründe faaliyet gösteren on iki teşebbüsün mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri konularında uyumlu eylem içerisinde bulunmak suretiyle 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesini ihlal ettikleri iddiası ile Rekabet Kurulu tarafından başlatılan inceleme neticesinde on iki bankaya değişen oranlarda idari para cezası tahakkuk ettirildiğini, kurulun kararının iptali için davalı banka gerekli yasal müracaatlar yaptığını, henüz idari yargı kanun yolu aşamasının tamamlanmadığını, dolayısıyla işbu dava tarihi itibariyle Rekabet Kurulu’nun idari para cezası tahakkukuna ilişkin idari işlemin hukuken kesinleşmediğini, bankaca hiçbir hususun araştırılmasına hacet olmaksızın henüz hukuken kesinleşmemiş bir idari işleme dayanılarak açılan işbu davanın öncelikle usule ilişkin hükümler nedeniyle, mahkeme aksi kanaatte ise bu kez de açıklanan nedenlerle esastan reddinin gerektiği, davacı şirket tarafından davalı banka aleyhine açılan dava yetkisiz mahkemede açıldığını ve yetki itirazında bulunduklarını, davaya konu taleplerin tamamının zamanaşımına uğradığını, Rekabet Kurulu Kararının iptali için idari yargıda açılan davanın bekletici mesele yapılmasını talep ettikleri belirterek yetki itirazının kabulü ile dosyanın görevli ve yetkili İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesini, Rekabet Kurulu kararına karşı İdari Yargı’da açılmış olan ve henüz kesinleşmemiş iptal davasının bekletici mesele yapılmasına, ispatlanmayan davanın gerek zamanaşımı ve esasa ilişkin yaptıkları savunma gerekse mahkemenin resen takdir edeceği sair nedenlerle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davanın REDDİNE …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasında sözleşme ilişkisi mevcut ise, zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğunu, (TBK m.146) bu sürenin alacağın muaccel olması ile başlayacağını, (TBK m.149) özellikle bankacılık işlemleri konusunda haksız rekabet ihlali yapılması durumunda, bankayla sözleşme ilişkisi bulunan davacının kendi akidine 10 yıl içinde dava açılabileceğini, davacının basiretli bir tacir olarak hareket ettiğini, ancak, davalı bankanın kartel faizi uygulaması yapabileceğini hesap edemediğini, böyle bir durumun ortaya çıkmasından sonra davalı banka ile çalışmadığını, davalı banka ile ticari ilişkinin devamı sırasında davacının tamamen iyi niyetli davrandığı ve vadesi bile gelmeden kredilerini kapattığını, kredileri kapatırken de davalı bankanın kapama cezası aldığını, her türlü davacının zarara uğradığını, buna karşılık davalı bankanın ise, Rekabet Kurulu kararı ile de ortaya konulduğu üzere, bahsi geçen 12 banka hakkında buna davalı banka da dahil, ticari krediler hakkında da anlaşma ve/veya uyumlu eylem içerisinde bulundukları tespit edilerek kötü niyetli davrandıklarının sabit olduğunu, davalının, Rekabet kurulu kararı ile sabit olan kartel faiz uygulaması söz konusu olduğundan davanın reddine dair kararın kaldırılmasını belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının davasına dayanak yaptığı rekabet kurulu kararının iptali gerektiğinden davasının dayanaksız kaldığını, davacının haksız istinaf başvurusunun reddinin gerektiğini, yerel mahkeme gerekçesinde rekabet kurulu kararının ticari nitelikteki krediler ile ilgili olmadığını ve davacının kullandığı kredilerin ticari nitelikte olması dolayısıyla davanın reddine karar verdiğini, davacının ikrar ettiği üzere de davacı tarafın tacir olduğunu ve basiretli tacir gibi davranma zorunluluğu bulunduğunu, davaya konu taleplerin tamamının zaman aşımına uğradığını, davalı bankanın iddia edilen zarar bakımından haksız fiil sorumluluğunun olmadığını belirterek; haksız istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/07/2020 tarih, 2016/87 Esas – 2020/264 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunu’un 57. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince toplanan deliller ve yapılan yargılama sonunda; “…Tüm dosya kapsamı değerlendirildiğini; , davanın kullanılan ticari kredilerden dolayı,Rekabet Kurulunun 08.03.2013 tarihli kararına dayanarak , davalının da bulunduğu toplam 12 bankanın oluşturduğu kartelin yol açtığı rekabet ihlalinden kaynaklanan uğramış oldukları zararın tespit edilmesi ve 4057 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 57 ve 58’inci maddelerine dayanılarak tespit edilen zararın üç katının ve haksız fiilin gerçekleştiği andan itibaren en yüksek ticari gecikme faizinin hesaplanarak ilgili tutarın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalıdan talep ettiği, Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 15/01/2019 tarihli 2018/1597 E 2019/38 K sayılı ilamında ”… Rekabet Kurulu kararında, bankaların anlaşmalı olarak yüksek faiz belirledikleri tespit edilen kredilerin tüketici kredileri olduğu, ticari kredilerin bu kapsamda değerlendirilemeyeceği anlaşıldığından, mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı kanaatine varılarak davacı vekilinin istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiş…” belirttiği gerekçe de Rekabet Kurulu kararının ticari nitelikteki krediler ile ilgili olmadığı belirtilmiş söz konusu karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 08.01.2020 tarihli 2019/1496 E 2020/163 K sayılı ilamı ile onanmış olmakla, davacının kullandığı kredilerin de ticari krediler olmasından dolayı davanın reddine karar verilmiş karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
Bilindiği üzere; iddia ve savunma hakkı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hukuki dinlenilme haklı başlıklı 27. maddesi ile usul hukukumuza yansıtılmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK);
-27. maddesinde; ” (I) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.”
Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla; “iddia ve savunma hakkı” olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
Bunlardan ilki; “bilgilenme hakkı”dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.
Bu hakkın ikinci unsuru; “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum “silahların eşitliği ilkesi” olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinin 1. bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre; mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle; silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dahil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü; ancak, hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru; “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi”dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK’nın hükümet gerekçesi madde 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenilmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
Hâkim, Türk Hukukunu re’sen uygular (HMK. 33. madde). Mahkeme Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun emredici düzenlemelerinin gereğini yerine getirmek zorundadır (Yargıtay HGK. 13/03/2013 tarih, 2013/802 Esas – 2013/347 Karar).
Diğer yönden,Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve kanun yolu mercilerinin hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. (Mülga HUMK’nın 388.) maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Verilen bilgiler ışığında somut dosyada davalının davaya yönelik yetki itirazı ve zaman aşımı def’inin gerekçelendirilmeksizin reddi ayrıca; davalı vekilince davanın 16/07/2020 tarihli karar duruşmasına,”Ülkemizde ve dünyada etkinliğini gösteren Covid-19 pandemesinin etkilerinin halihazırda ortadan kalkmamış olması ve kamu sağlığı gözetilerek, aynı tarihte saat 09:35:00’da Gebze 6. İş Mahkemesi’nde ve saat 11:25:00’da İstanbul 7. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde duruşmamız olması nedeniyle mahkemenizde görülmekte yukarıda esas numarası verilen dava dosyasının 16/07/2020 tarihli 11:30:00 saatli duruşmasına katılamayacağımızı bildiririz. Mazeretimin kabulü ile Rekabet Kurulu Kararının akıbetinin beklenmesine, verilen ara kararların tarafıma tebliğine ve sürelerin tebliğden itibaren başlamasına, duruşma gününün tarafıma tebliğine veya UYAP kanalı ile öğrenmeme karar verilmesini arz ve talep ederiz” şeklinde mazeret dilekçesi sunulduğu halde,.Anayasa’nın 36. maddesi ile Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27. maddelerinin açık ve emredici hükümlerine rağmen, söz konusu mazeret gerekçesiz reddedilip, yoklukta yargılamaya son verilip, kısa kararın açıklanması suretiyle savunma hakkının kısıtlandığı ve hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği görüldüğünden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzeni nedeniyle re’sen görülen sebeplerle kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince istinaf incelemesine konu ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kaldırma sebebine göre sair istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince; yukarıda açılanan hususlara ilişkin olmak üzere ESASTAN KABULÜNE,
2-Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/07/2020 tarih, 2016/87 Esas ve 2020/264 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, sair istinaf itirazlarının incelenmesine yer olmadığına
3-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
5-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359/4 maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.26/05/2023


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*