Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2021/2135 E. 2022/1988 K. 11.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/2135
KARAR NO : 2022/1988

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/09/2021
NUMARASI : 2020/565 Esas – 2021/699 Karar

DAVACI : HAYIRLI EL KOZMETİK PAZARLAMA A.Ş. – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : RENK KOZMETİK SANAYİ PAZARLAMA VE TİC. A.Ş. – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 23/09/2020
KARAR TARİHİ : 11/11/2022
KR. YAZIM TARİHİ : 02/12/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili adına davalı yan aleyhine 55.899,37 TL tutarındaki cari hesap alacağının tahsili amacı ile Gebze 4. icra Müdürlüğü nezdinde 2019/48872 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalı borçlu tarafından işbu ödeme emrine karşı itiraz edilmesi üzerine haksız ve mesnetsiz işbu itirazla takibin durdurulmasına sebebiyet verildiğini, mezkur uyuşmazlığın çözümü adına her ne kadar arabulucuya başvuru gerçekleştirilmiş ise de, müzakereler sonucu anlaşmama ile sonuçlandığını, davalı-borçlunun müvekkili nezdinde doğan herhangi bir borcu bulunmadığına ilişkin beyanlarının gerçeğe aykırı olduğunu, müvekkilinin alacaklı olduğu hususunun dosyada mübrez delillerle sabit olduğunu, işbu husus ticari defter ve kayıtlar nezdinde gerçekleştirilecek bilirkişi incelemesi aşamasında bir kez daha teyit edileceğini, müvekkili şirket ile davalı borçlu şirket arasında süregelmekte olan ticari ilişkinin devam ettiği süreç içerisinde taraflarca karşılıklı edimler üstlenildiğini ve müvekkili şirket tarafından işbu kapsam dahilinde tüm edimlerin eksiksiz olarak yerine getirildiğini, müvekkilinin işbu tutumuna karşı davalı borçlu tarafından edimlerin ifasından kaçınıldığını ve huzurdaki dava ve icra takibine konu borcu oluşturan faturalardan oluşan cari hesap bakiyesi kadar müvekkiline borcunun muaccel olduğunu, taraflar arasındaki ticari ilişki neticesinde ekte mübrez cari hesap ekstresi ile sabit olduğu üzere borçlu davalının müvekkili şirkete 55.899,38 TL tutarında borcu bulunduğunu, nitekim Bakırköy 45, Noterliği aracılığı ile davalıya keşide edilen 10.12.2019 tarihli ve 30400 yevmiye numaralı ihtarname ile, işbu alacağın ödenmesi ihtarında bulunulmuş ise de borçtan haberdar olan karşı tarafın gereği gibi ödeme gerçekleştirmeyerek müvekkilinin haklı alacağına kavuşmasını engellediğini, davalı şirkete ihtarname keşide edilmesi ve akabinde huzurdaki davaya konu icra takibinin başlatılması sonrasında davalı tarafça tümüyle hukuk ve hakkaniyete aykırı bir şekilde 12.12.2019 tarihli, RNK2019000001522 no.lu ve 59.000,00 TL bedelli “fiyat farkı” açıklamalı fatura düzenlediğini, ancak müvekkili şirket tarafından taraflar arasındaki ticari ilişkiye konu ürünlere ilişkin düzenlenen faturaların tamamının, taraflar arasında mutabık kalınarak belirlenen fiyatlar kapsamında düzenlenmiş olduğundan mezkur faturanın müvekkili şirket tarafından 13.12.2019 tarihli iade faturası ile iade edildiğini, ancak davalı tarafından tekrar fatura düzenlenerek müvekkile iletilmesi akabinde müvekkili şirket tarafından tekrar iade faturası düzenlenmesi zarureti hasıl olduğunu, davalı tarafça son olarak düzenlenen 26.12.2019 tarihli, RNK2019000001569 no.lu ve 59.000,00 TL bedelli fiyat farkı faturasının, müvekkili şirket tarafından düzenlenen 27.12.2019 tarihli ve HEL2019000000697 no.lu e-fatura ile iade edildiğini, yine müvekkili şirket tarafından tanzim olunan 18.11.2019 tarihli, HEL2019000000629 no.lu ve 20.975,61 TL tutarlı faturaya ilişkin olarak, fatura konusu ürünlerin teslim alınmış olmasına ve müvekkili şirkete herhangi bir ürün iadesi gerçekleştirilmemiş olmasına rağmen 8 günlük faturaya itiraz süresi de geçirildikten sonra 12.12.2019 tarihli ve RNK2019000001S23 no.lu ve 20.975,61 TL bedelli iade faturası düzenlendiğini, işbu faturanın haksız olarak düzenlenmiş olması nedeni ile söz konusu faturanın iadesi amacı ile müvekkili şirket tarafından iade faturası düzenlendiğini ve tarafların tekrar karşılıklı faturalaşma sürecine girdiğini, davalı tarafça son olarak düzenlenen 26.12.2019 tarihli, RNK2019000001570 no.lu ve 20.975,61 TL bedelli iade faturasının, müvekkili şirket tarafından düzenlenen 27.12.2019 tarihli, HEL2019000000696 no.lu e-fatura ile iade edildiğini, işbu duruma son vermek isteyen müvekkili şirketin ayrıca Bakırköy 45. Noterliği aracılığı ile davalıya keşide edilen 03.01.2020 tarihli ve 191 yevmiye numaralı ihtarname ile; davalı tarafça son olarak düzenlenen 26.12.2019 tarihli, RNK2Û19000001569 no.lu ve 59.000,00 TL bedelli fiyat farkı faturası ile 26.12.2019 tarihli, RNK2019000001570 no.lu ve 20.975,61 TL bedelli iade faturasının kabul edilmeyerek iade edildiği, mezkur faturaların içeriğine ve faturalara itiraz edildiğinin ihtaren davalı firmaya bildirilmiş olduğunu, müvekkili şirket ile davalı arasında ticari ilişki söz konusu olmakla, bu ilişki gereği müvekkili şirketin üstlendiği edimi tam ve gereği gibi ifa etmiş olduğunu, fakat davalı-borçlu tarafından taraflar arasında ticari münasebet kapsamında edimlerine riayet edilmediğini ve borcunu ifa etmeyen davalı-borçlunun temerrüde düştüğünü, tüm bu nedenlerle fazlaya ilişkin tüm hakları saklı kalmak kaydıyla; Gebze 4. İcra Müdürlüğü’nün 2019/48872 Esas sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline, takibin devamına, davalı yanın haksız ve mesnetsiz itirazı sebebiyle alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı taraf 2013 tarihinden 2019 tarihine kadar devam eden ticari ilişkiden kaynaklı olarak bakiye cari hesap yönünden 55.899,37 TL alacaklı olduğu iddiası ile huzurdaki itirazın iptali davasını açtığını, davalı şirkete ait cari hesap özetine göre davalı şirketin davacıya borcu bulunmadığını, taraflar arasında ticari teamül olmuş şekilde her yıl sonunda 50.000 TL bedelli hizmet faturası kesildiğini, TTK.’nun 2. maddesine göre “Kanunda aksine bir hüküm yoksa, ticari örf ve âdet olarak kabul edildiği belirlenmedikçe, teamül, mahkemenin yargısına esas olamaz. Ancak, irade açıklamalarının yorumunda teamüller de dikkate alınır”, gerek davacı tarafın, gerekse davalı tarafın cari hesap özetleri incelendiğinde düzenli ve teamül olmuş şekilde her sene sonunda hizmet bedeli faturası kesildiğini ve buna itiraz olmadığını, müvekkili şirketin davacı tarafla çalışması karşılığında sene sonunda karşılıklı memnuniyet sebebiyle bu hizmet faturasını teamül haline getirmiş olduklarını, ancak 2019 yılında tarafların ihtilafa düşmesi neticesinde son kesilen hizmet faturasının haksız şekilde iade edildiğini, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 2004/2462 E. 2004/5190 K. sayılı ilamına göre; “TTK’na göre hakkında ticari hükümler bulunmayan bir hususta mahkeme, ticari örf ve adete, teamüllere göre karar verebilir. Taraflar arasında yapılan işin sözleşmeye bağlanmaması durumunda, işin yapıldığı yerde ticari örf-adet, teamül oluşmuşsa bu ahvalde HUMK m. 293 gereği (Halin icabına ve iki tarafın vaziyetlerine nazaran senede raptı müteamil olmayan muameleler) şahit dinlenmesi kabul edilebilecektir. Konunun sorulduğu Ticaret Odasınca “genellikle sözleşme yapılmadığının” belirtilmesi halinde bu konuda ticari örf ve adet, teamül oluştuğu kabul edilemez. Karşı tarafın muvafakati yoksa şahit dinlenemez” denildiğini, her sene düzenli şekilde kesilen hizmet faturalarının kabul edilmesine rağmen, son sene kesilen faturanın kabul edilmemesinin nedenini davacı tarafın açıklamak zorunda olduğunu, ayıplı ürünlerin iadesine ilişkin faturanın kabul edilmemesinin haksız ve kötüniyetli olduğunu, taraflar arasında yıllardır kozmetik ürünlerin üretimi konusunda fason üretim anlaşması olduğunu, bir kısım ürünlerin bu süreçte ayıplı ve hatalı çıkmasının sıkça yaşanan bir durum olduğunu, cari hesap ekstresi dikkatlice incelendiğinde yüzlerce kez mal iadesi yapılmış olduğunu, bu ürünlerin kozmetik tabanlı ve hijyen ürünleri olduğu dikkate alındığında bunun normal bir durum olduğunu, 18.11.2019 tarih ve 20.975,61 TL bedelli ayıplı ürünlerin yazışma ve ayıp ihbarına rağmen iade alınmadığı gibi değişimi de yapılmamış olduğunu, tüm bu nedenler ve dilekçeleri ekinde ibraz ettikleri belgelere göre davacı tarafın haksız davasının reddi ile kötü niyet inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… davanın kabulüne, davalı borçlunun Gebze 4. İcra Müdürlüğü’nün 2019/48872 sayılı dosyasına yaptığı itirazın 55.899,37.-TL asıl alacak üzerinden iptaline ve takibin bu miktar üzerinden devamına, davalı borçlu itirazında haksız olduğundan takip konusu kabul edilen asıl alacağın %20’si oranında olan 11.179,87.-TL icra inkar tazminatına mahkum edilmesine …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi, dava ile ilgili yaptırılan bilirkişi incelemesi ve raporların aksine müvekkil davalının, davacıya iddia edilen miktarda borçlu olduğuna kanaat getirerek davayı kabul etmiş ve itirazın iptaline hükmetmiştir ancak verilen hüküm, hem davacı tarafın iddiayı genişletme yasağına aykırı hareket etmesi hem de dava malzemesinin gereği gibi irdelenmemiş olması, bir diğer deyişle eksik inceleme teşkil etmesi hasebiyle usul ve yasaya aykırı olduğunu, taraflar arasındaki uyuşmazlık, taraflarca hazırlanan faturalar ve diğer taraftan ödemesi talep edilen alacak miktarlarındaki ihtilaftan kaynaklanmaktadır, davacı tarafın itirazın iptali davasında ileri sürdüğü iddiası ise, cari hesaptan kaynaklanan 55.899,37 TL’lik alacağın müvekkilimiz davalı tarafından ödenmemiş olması olup bununla birlikte dava dilekçelerinde son derece manipulatif şekilde gerçekleri çarpıtarak, taraflar arasındaki ticari ilişki gereği düzenlenmiş olan faturaları, kötü niyetle, sadece ileri sürülen borcu sakıt hale getirmek için düzenlenmiş gibi gösteren ifadelere de yer verdiklerini, dava dosyası kapsamında ayıplı ürünlere ilişkin tüm belgeler ve yazışmalar tomar halinde ibraz edilmiş ancak ilk derece mahkemesi bu belgeleri yeteri kadar incelemediğini, ayıplı ürünlerin iade faturasına konu ürünler olmadığına ilişkin gerekçe hatalı olup bu husus teknik bir konu olduğunu, bu hususta kozmetik sektöründe uzman bir bilirkişiden teknik görüş alarak dosya kapsamındaki yazışma ve belgelere göre ayıplı ürünlerin olup-olmadığı ve bu ürünlerle ilgili mail yazışmaları da dikkate alınarak ayıplı ürünlerin iadesinden sonra yeni ürünlerle değiştirilip-değiştirilmediği hususunda uzman bilirkişi görüşü alınması gerekirken salt ve yüzeysel şekilde ayıp ihbarı usulüne uygun değildir, iade faturasına konu ürünler ile yazışma konusu ürünler aynı değildir şeklindeki gerekçe hukuktan ve bilimsellikten uzak bulunduğunu (YHGK 25.05.2016 T. 2014/19-861 E. 2016/632 K. ve Yargıtay 15. HD 12.06.2017 T. 2016/1037 E. 2017/2513 K.); taraflar arasında ticarii teamül haline gelmiş şekilde her yıl bütçe açıklamalaı hizmet faturası kesilmektedir ancak ilk derece mahkemesi hakimi gerekçesinde zımnen kabul ile bu desteğin her yıl verildiğini ancak 2019 yılında bu durumun sona erdirildiğine yönelik davacı tarafın bildirimde bulunduğu ve yine taraflar arasındaki sözleşmede bu hususta bir madde bulunmadığı gerekçesiyle reddettiğini, bu faturalar, müvekkil davalı tarafından her sene sonunda düzenlenmiş ve davacı tarafından kabul edilerek gereği ifa edildiğini, somut olayda süresinden sonradan ibraz edilen ve hükme esas alınan delilin başından beri davacı tarafın elinde olduğuna şüphe yoktur ama bu delili, süresinden sonra bir bakıma, müvekkil davalının bu yöndeki iddiaları ispatlandıktan sonra ibraz ettiklerini, bu durumun aynı zamanda müvekkil bakımından kazanılmış usulî hakkın gaspı anlamına geldiğini beyan ederek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın reddine karar verilmesini talep ederek, istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı tarafından her ne kadar, yerel mahkeme tarafından dosyada tanzim edilen bilirkişi raporlarının aksine bir şekilde karar verildiği iddialarında bulunmuşsa da, mübrez bilirkişi raporları incelendiğinde davalının davacıya borcu olmadığı yönünde bir kanaat oluşmadığı görüleceğini, davalı borçlu tarafından her ne kadar icra takibine itiraz edilmişse de, işbu itiraz kötüniyetli olup müvekkil şirketin alacağını sürüncemede bırakmak maksadı ile yapıldığını nitekim dosya kapsamında tanzim olunan bilirkişi raporları ile müvekkil şirketin davalıdan cari hesap bakiye alacağı olduğu tespit edildiğini, davalı yanca ürünlerin ayıplı olduğuna ilişkin müvekkile bildirim yapılmadığı gibi bu iddiasını ispatlamaya yarar bir delil dosyaya ibraz edemediği ayrıca ayıplı olduğunu idia ettiği ürünler müvekkil şirkete iade edilmediğini, taraflar arasında davalı tarafın iddia ettiği şekilde her yıl sonunda fiyat farkı faturası kesilmesi gibi bir ticari teamül bulunmamakta olup kaldı ki, davalı yan bu iddiasını ispatlayamamış olup yerel mahkeme tarafından hükmolan karar yerinde olduğunu beyan ederek, davalının istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER:Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi 17/09/2021 tarih, 2020/565 Esas – 2021/699 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; satım sözleşmesi nedeni ile düzenlenen faturalardan doğan cari hesap alacağı için başlatılan takibe vaki itirazın iptali ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosyanın incelenmesinde; davacı tarafından, davalı aleyhine 55.899,37 TL tutarındaki cari hesap alacağının tahsili amacı ile Gebze 4. icra Müdürlüğü nezdinde 2019/48872 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığı, davalı tarafından aleyhine başlatılan takibi itiraz edildiği, itiraz üzerine duran takibin devamı için eldeki davanın açıldığı, ilk derece mahkemesince açılan davanın kabulüne karar verildiği, verilen karara karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Dosya arasında bulunan Gebze 4. İcra Müdürlüğü’nün 2019/48872 Esas sayılı icra dosyasının incelemesinde; davacı alacaklı tarafından, davalı borçlu aleyhine 55.899,37.-TL asıl alacak için ilamsız icra yoluyla takip başlatıldığı, ödeme emrinin borçluya tebliğinin üzerine borçlu vekilinin borca, faize ve fer’ilerine itiraz etmesi üzerine İcra Müdürlüğü’nce takibin durdurulmasına karar verildiği görülmüştür.
6102 sayılı TTK.’nun 23/1-c maddesi hükmüne göre ticari satışlarda; “malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer durumlarda, 6098 sayılı TBK’nın 223. maddesinin 2. fıkrası uygulanır.”
6098 Sayılı TBK’nın 223. maddesinin 2. fıkrasında ise; “Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse satılanı kabul etmiş sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirme ile ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması halinde bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa hemen satıcıya bildirilmelidir. Bildirilmezse, satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.” hükmüne yer verilmiştir.
İhbar ise aynı kanunun 18-(3) maddesi uyarınca, noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemiyle yapılmalıdır.
Dosya arasına alınan 22/03/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; davalı şirketin, davaya konu incelenen 2018 [Kebir Defteri) ile 2019 ve 2020 yıllarına ait yasal ticari defterlerinin açılış tasdiklerini (beratlarını) ve kapanış tasdiklerini (beratlarını-2020/12 ay kapanış beratlarının verilme süresinin daha mevcut olduğu] yasal süresi içerisinde yaptırılmış ve verilmiş olduğu, yasal ticari defterleri üzerinde yapılan usul incelemelerinde kayıtların VUK. 215-219 maddesi hükümleri ile Tekdüzen Hesap Planı Genel Tebliğine genel olarak uygun tutulduğu ve defterlerin birbirlerini teyit ettiklerinin görüldüğü, 6102 sayılı TTK ile HMK’nun 222. maddesi amir hükümlerine göre davalı şirketin davaya konu 2018 yılına ait sadece Kebir defteri incelenmiş olduğu, 2019 ve 2020 yıllarına ait yasal ticari defter/e-defterleri delil kudretine haiz olup olmadığının takdirinin Mahkemeye ait olduğu, davalı şirketin, davaya konu 2018-2019 ve 2019 yıllarına ait yasal ticari defter/e-defter ve muavin defter dökümü kayıtlarına göre; hesapların mahsubu sonrasında 25.12.2019 icra takip tarihi itibariyle davacının davalıda kalan asıl alacak bakiyesi tutarının (607.047,34 TL + 23.515,90 TL – 574.663,07 TL) 55.899.37 TL olarak tespit edildiği, taraflar arasında dönem içinde ve yıl sonunda ticari teamül haline gelmiş, davalı tarafça davacıya 2018 yılında bütçe açıklamalı, 2019-2020 yıllarında ise fiyat farkı açıklamalı faturalarının kesilmesi yönünde bir uygulama bulunduğunun görülüp gözlendiği, taraflar arasında karşılıklı olarak 59.000,00 TL toplam tutarlı fiyat farkı açıklamalı fatura ile muhtelif ürün detaylarının bulunduğu görülen 20,975,61 TL toplam tutarlı faturanın düzenlendiği ve davalı tarafça davacı tarafından kendisine kesilen iade faturalarının da kayıtlara alındığının görüldüğü, bu iki faturanın taraflar arasında ihtilaf konusu olduğu kanaatine varıldığı, davacının icra takip tarihi öncesi için işlemiş faiz talebinde bulunmadığı, takip tarihinden itibaren asıl alacağına avans faiz talebinde ise haklı görüldüğü, taraflar arasında cari hesaba dayalı ticari ilişkinin bulunduğu şeklinde görüş belertildiği görülmüştür.
Dosya arasına alınan 24/05/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle; davacı Hayırlı El Kozmetik A.Ş.’ne ait yasal defterlerin Vergi Usul Kanunun 183-184-185 maddeleri ve 6102 Sayılı TTK’nın 64.maddesinde belirtilen usul ve esaslara uygun olarak tutulduğu, kayıtların usulüne uygun olarak gerçekleştirildiği, Vergi Usul Kanunu 223-224-225 maddeleri ile TTK’nın ilgili hükümlerine uygun olarak noter açılış tasdikleri ile GIB onaylı e-beratların süresi içerisinde alındığı ve dolayısıyla ticari defterlerin delil niteliğine haiz olduğunun anlaşıldığı, dosyaya celp edilen taraf Form BA/BS beyannamelerine göre 2019 yılında davalının davacı adına genel toplamda 516.734,00 TL+KDV tutarlı fatura düzenlediği, aynı yılda davacıdan 866.430,00 TL+KDV tutarlı fatura aldığı, aynı yılda davacının davalı adına 884.203,00 TL+KDV, davalıdan 531.759,00 TL + KDV tutarlı fatura alarak kayıtlarına intikal ettirdiğinin görüldüğü, bu itibarla tarafların birbirleri adına düzenledikleri faturalarla ilgili Form BA/BS beyannamelerinde mutabık kalmadıklarını, takip talebi açıklamasının “55.899,37 TL cari hesap alacağı” şeklinde olduğu, takip talebinde açıkça fatura numarası belirtilmediğinden işbu rapora konu mali incelemenin 25.12.2019 takip tarihli cari hesap bakiyesi üzerinden gerçekleştirildiği, davalının 12.12.2019 tarih, RNK2019000001522 sıra nolu 59.000 TL tutarlı fiyat farkı faturasının davacı nezdinde 12.12.2019 tarihinde kayıtlı bulunduğu, bu faturaya istinaden 13.12.2019 tarih HEL2019000000667 sıra nolu 59.000 TL tutarlı iade faturasının davalı adına düzenlendiği, tek bir işleme konu ilgili bedelin bu şekilde birçok kez taraflar arasında faturalaşmaya konu olduğu, davalı tarafından RNK2019000001523 sıra no ve 20.975,61 TL tutarlı iade faturasının davacı nezdinde 12.12.2019 tarihinde kayıtlı bulunduğu, bu faturaya istinaden davacının 13.12.2019 tarih HEL2019000000668 sıra no ve 20.975,61 TL tutarlı iade faturası düzenlendiği, tek bir işleme konu ilgili bedelin birçok kez taraflar arasında faturalaşmaya konu olduğu, 20.975,61 TL tutarlı ürünlerin ayıplı olması nedeniyle davacıya iade faturası düzenlendiği ve ayıp ihbarının davacıya gerçekleştirildiği yönünde savunmasının bulunduğu, buna karşın davacıya ayıp ihbarının gerçekleştirildiğini gösterir herhangi bir yazışmanın dosya kapsamında görülemediği, davalının davacı adına 2018 Aralık ayında 125.000 TL tutarlı İskonto faturası düzenlediği, faturanın davacı nezdinde usulüne uygun olarak kayıtlı bulunduğu, 2019 Aralık ayında fiyat farkı açıklaması ile 59.000 TL tutarlı bir faturanın daha davalı tarafından tanzim edildiği, söz konusu faturanın davacı tarafından kabul edilmediği ve tarafların ilgili tutarla ilgili olarak birbirleri adına iade faturası düzenlediği, davalının davacı adına 2017 yılında 9 adet karşılığı 650.000 TL tutarlı ve 2019 yılında 2 adet karşılığı 77.700 TL tutarlı Bütçe faturası düzenlediği, anılan bütçe faturalarının hangi amaçla davalı tarafından düzenlendiği hususunun anlaşılamadığı, bütçe faturalarının taraflar arasındaki cari hesap bakiyesini dengeleyebilmek adına düzenlendiği hususunun davalı tarafından ispat edilmesi halinde, taraflar arasında yıl sonu ve yıl içerisinde ticari teamül haline gelmiş davalı tarafça davacıya hizmet faturası kesilmesi yönünde bir uygulama bulunduğu sonucunun çıkarılabileceği, davacının takip ile talep ettiği 55.899,37 TL tutarlı alacak bakiyesinin davacı ticari defterlerinde usulüne uygun olarak kayıtlı bulunduğu ve anılan bedelin davalı tarafından ödenmediği şeklinde görüş bildirildiği görülmüştür.
Eldeki uyuşmazlıkta, ilk derece mahkemesince;6098 sayılı TBK.’nun 223-(1) maddesine göre, alıcı devraldığı satılanın durumunu işlerin olağan akışına göre imkan bulunur bulunmaz gözden geçirmek ve satılanda satıcının sorumluluğunu gerektiren bir ayıp görürse bunu uygun bir süre içinde ona bildirmek zorundadır. Taraflar tacir olduğuna göre bu bildirim yukarıda açıklandığı üzere, 6102 sayılı TTK.’nun 18-(3) maddesindeki usul ile yapılmalıdır. Davalının ayıp bildirimini ihtarname ile yaptığına dair bir delili yoktur. Ayıp bildirimine delil olarak davalı vekili 17/12/2020 tarihli dilekçesi ve eklerinde; bir kısım ürünlerin kendi müşterisi Migros-Watsons- Tshop tarafından iade edildiğini belirterek, kendi müşterileri ve davacı ile yapıldığı anlaşılan bir kısım elektronik posta yazışmalarını sunmuştur. Posta yazışmaları ve iade listesinin incelenmesinde; davalı şirkete yapılan en son iadenin Watson Güzellik ve Bakım Ürünleri A.Ş. tarafından 01/11/2019 tarihinde yapıldığı, 15/06/2016-12/11/2019 arasında farklı tarihlerde ürünlerin tedarik süreci ve sorunlarına ilişkin yazışmalar yapıldığı görülmüştür. Davacı tarafından davalıya satılan 18/11/2019 tarihli faturaya konu ürünlerin gerçekten ayıplı olduğu kabul edilecek olsa dahi, davalının bu ayıptan hangi tarihte haberdar olduğu, bu tarihten sonra davacıya herhangi bir ayıp ihbarı yapıldığına ilişkin delilin davalı tarafça dosyaya ibraz edilemediği anlaşılmıştır. Davalı tarafça dosyaya sunulan deliller ayıplı olduğu iddia edilen 18/11/2019 tarihli faturaya konu ürünlere ilişkin olmayıp taraflar arasında daha önceden satım ve teslimi gerçekleştirilen ürünlere ilişkindir. TBK’nun 223/2 maddesi hükmüne göre derhal bildirim yükümlülüğü bulunan davalı/alıcının, bu yükümlülüğünü yerine getirmediği, dolayısıyla satılanın ayıpla birlikte kabul edilmiş sayıldığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Davalı tarafça cevap dilekçesi ile açıkça yemin deliline dayanılmamış olduğundan süresi içerisinde yapılmış ayıp ihbarında bulunulup bulunulmadığı hususunda yemin teklif edilmemiştir.
Diğer yandan davalı tarafından düzenlenen 59.000-TL bedelli fatura 12.12.2019 tarihli olup, fiyat farkı açıklaması taşımaktadır. Davalının düzenlediği bu faturanın dayanağı yargılama sırasında davacı taraftan satın alınan ürünlerin mağaza içerisinde satılırken ürün reklam tanıtımı için mağaza içerisinde davalı şirkete bağlı uzman çalıştırıldığı, bu uzmanların ücretlerinin davalı şirket tarafından ödendiği ancak davacı üreticinin de teamül olarak bu ücretlerin bir kısmına katlandığı ve her yıl aynı tarihte düzenli olarak hizmet faturası olarak düzenlendiği beyan edilmiştir. Davalı tarafça her ne kadar takip tarihinden sonra davacı adına 59.000-TL bedelli fiyat farkı açıklaması ile fatura düzenlenmiş ve bu faturaların taraflar arasında teamül haline geldiği belirtilmişse de davacı vekilinin 03/12/2020 tarihli beyan dilekçesi ekinde sunduğu, 04/06/2018 tarihinde davacı şirket tarafından davalı şirket yetkilisine, “Mayıs 2018 ödemesi dahil olmak üzere aylık vermekte olduğumuz ve anlaşmamız gereği Aralık 2018 sonuna kadar vereceğimiz yıllık hedef bağlantılı 50.000 TL destekler ile ilgili olarak içinden geçmekte olduğumuz sıkıntılı dönem nedeni ile oluşabilecek vade farkları tarafımızdan karşılanmak üzere 8*50.000=400.000 TL toplam tutar Ocak 2019 tarihinden başlamak üzere 8 eşit çek ile tarafınıza ödenebilecektir…2019 yılı içinde bu aylık desteğin tamamı ile ortadan kalkacağını ve hesabınızı bu yönde yapmanız için şimdiden bilgilendirme yapmakta fayda gördüğümüzü üzülerek bildirmek zorundayım.” açıklaması ile e-mail gönderildiği görülmüştür. Davacıya gönderilen hizmet bedeli ve fiyat farkı faturalarının kabul edilmeyerek noter ihtarnamesi ile iade edildiği, bu durumda işbu faturaların açıklama kısımlarında “fiyat farkı” yazılmakla ispat yükünün faturayı düzenleyen davalıda olduğu, davalı tarafça anılan faturalara dayanak taraflar arasında düzenlenen hizmet bedeline ilişkin sözleşme ve/veya fiyat farkına ilişkin sözleşme ibraz edilmediği gibi ispata yönelik yazılı delil de sunulmadığı, faturanın tek başına alacağın varlığına delil teşkil etmediği, taraflar arasında davacının kabulünde olan ve imzasını taşıyan yazılı bir sözleşme bulunmadığı gibi bu uygulamanın 2019 yılından itibaren sona erdirilmek istendiği ve bu iradeye yönelik olarak davacı tarafça davalıya 04/06/2018 tarihli e-mailin gönderildiği, teamül haline geldiğine ilişkin bir delil de bulunmadığı, bu durumda yazılı sözleşmeye dayanmayan fiyat farkı faturası nedeniyle mahsup yapılmasının mümkün olmadığı değerlendirilmiştir.
Tüm bu nedenler ile; davacı/satıcı cari hesaba konu faturalardaki ürünleri teslim ettiğini ispat etmiş olup, davalı taraf süresinde ayıp ihbarında bulunulduğuna dair herhangi bir yazılı delil ibraz edemediğinden ve açıkça yemin deliline de dayanmamış olduğundan ürünlerin ayıplı olduğu savunması ispata muhtaç kaldığından ve davalının ayıp savunmasının dinlenme olanağı bulunmadığından dava konusu ürünler üzerinde teknik bilirkişi incelemesi yaptırılmasına gerek görülmeyerek, ayrıca davalı tarafça düzenlenen fiyat farkı açıklamalı faturanın dayanağının bulunmadığı ve bu yöndeki uygulamanın sona erdirildiğinin davalı tarafa bildirildiği anlaşılmakla tarafların ticari defterlerinin incelenmesi sonucu hazırlanan bilirkişi raporlarında belirlenen bedel üzerinden davanın kabulüne, davalı taraf itirazında haksız bulunduğundan ve alacak da faturaya dayalı olup likit olduğundan (davalı tarafından hesaplanabilir) kabul edilen asıl alacağın %20’si oranında icra inkar tazminatına mahkum edilmesine şeklinde karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, hukuki değerlendirme ve varılan sonucun yerleşik Yargıtay İçtihatlarına ve Daire’mizin uygulamalarına da uygun olduğu, yapılan tahkikatın yeterli ve ilk derece mahkemesi gerekçelerinin davalının istinaf nedenlerini karşılar nitelikte bulunduğu anlaşıldığından, davalının istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, HMK’nın 355. maddesi uyarınca; kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak, davalının istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353-(1)-b)-1) maddesi uyarınca; davalının istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 3.818,49 TL İstinaf Karar Harcından, istinafa gelirken peşin alınan 955,00 TL’nin mahsubu ile bakiye 2.863,49 TL istinaf karar harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK’nın 302-(5) maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
3-İstinaf Kanun Yoluna Başvurma Harcının hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf kanun yoluna başvuru için yaptığı masrafların, istinaf eden davalı taraf üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf eden davalı tarafından yatırılan, istinaf avansından kullanılmayan kısmın HMK’nın 333. maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesince istinaf eden davalıya iadesine,
6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Gerekçeli kararın tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
8-Dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
İlişkin; Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362. maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 11/11/2022


Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*