Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2021/1437 E. 2022/278 K. 07.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 7. HUKUK DAİRESİ
T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1437
KARAR NO : 2022/278

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :KOCAELİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :10/12/2020
NUMARASI :2020/394 Esas – 2020/554 Karar

DAVACI :… (T.C. NO: …) –
VEKİLİ :Av. … –

DAVALI :… –

VEKİLİ :Av. … –
DAVA TÜRÜ :İstirdat
DAVA TARİHİ :19/06/2013

KARAR TARİHİ :07/02/2022
KR. YAZIM TARİHİ :14/02/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı…’ın davalı banka ile 03/07/2008 tarihinde imzalamış olduğu kredi sözleşmesinde davacının kefil sıfatıyla yer aldığını, asıl kredi borçlusu olan…’ın kredi borcunu ödeyememesi üzerine davalı banka tarafından davacı aleyhinde Kocaeli 5. İcra Dairesi’nin 2010/3912 Esas sayılı dosyasıyla (29.382,79-TL tutarında) icra takibi başlatıldığını ve bir kısım mallarının da icra zoruyla haciz edilerek banka tarafından satın alındığını, bu suretle davalı bankanın davacıdan 69.000,00-TL tahsilat yapmış olduğunu, işbu taşınmazlardan birinin davacının mesken olarak kullanmakta olduğu bir taşınmaz olup, davacının tahliyesine yönelik işlemlerin de başlatıldığını, davacının icra işlemleri sırasında haksız ve dayanaksız takibe ilişkin tüm itiraz sürelerini kaçırdığından hukuki itirazlarını yapamadığını, davacının borçlanmasına sebep teşkil eden 03/07/2008 tarihli sözleşmenin incelendiğinde hukuka uygun bir sözleşmenin var olmadığının anlaşılacağını, davacının kefil sıfatıyla yer aldığı sözleşmede, kefil sıfatıyla imzalanan bölümde borç miktarının yazılmadığını, bu eksikliğin sözleşmenin geçersiz olarak sayılmasına yol açtığını, bu kısmın daha sonra el yazısıyla doldurulduğunu, bu suretle ortada geçerli bir sözleşme olmadığından, bu sözleşmeye dayanılarak açılan icra takibinin de haksız ve hukuka aykırı olacağından, davacının borcundan dolayı yapılan satışlarında geçersiz olması gerektiğini, davacının söz konusu kredi sözleşmesini imzaladığı sırada hata ve yanılgıya uğratılmış olduğunu, ayrıca asıl borçlu yönünden tüm yollar denendikten ve ifa imkansızlığı söz konusu olduktan sonra davacının kefile başvurulabileceğini, asıl borçlu yönünden ifa imkansızlığının da açığa çıkmadığını, tüm bu sebeplerle davacıdan tahsil edilen paranın istirdatı için işbu davayı açmak zorunda kaldıklarını belirterek, öncelikle açmış oldukları işbu davada verilecek karar kesinleşinceye kadar davacıya dava konusu taşınmazdan tahliyesinin önlenmesi konusunda tedbir kararı verilmesine, icra takibi sonucu satılan davacıya ait taşınmazların gerçek değeri olan 101.306,36-TL’nin davalıdan geri alınarak davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı bankanın Karasu şubesi kredi müşterisi olan dava dışı… lehine davalı …’n müşterek borçlu müteselsil kefalet ile genel kredi sözleşmesine istinaden kredi açılıp kullandırıldığını, kullandırılan iş bu kredilere ilişkin olarak mevcut kredi hesapları, dava dışı asıl kredi müşterisinin taksitlerini vadesinde ödemediği için genel kredi sözleşmesi hükümleri doğrultusunda 30/10/2009 tarihinde kat edildiğini ve alacağın muaccel hale geldiğini, hesabın kat edildiği ve borcun ödenmesi gerektiğini, aksi takdirde alacağın tahsili için yasal yollara başvurulacağı hususlarını içerir Karasu Noterliği’nin 07/10/2009 tarih ve 7549 yevmiye numaralı ihtarnamesinin muhataplara gönderildiğini, kredinin geri ödenmesindeki düzensizlik nedeni ile kredi hesapları kat edilen muhataplara usulüne uygun olarak tebliğ edilen ihtarnamede verilen süreye rağmen borcun ödenmemesi üzerine kredi müşterisi ve davacı … kefili aleyhine takip başlatıldığını, davacı tarafın hukuki dayanaktan yoksun ve mesnetsiz taleplerinin reddinin gerektiğini, davacı tarafın davalı bankanın usule uygun şekilde yasal prosedürü takip ederek huzurdaki davaya konu taşınmazı satın aldığını, davacı tarafın taşınmazın tahliye safhasını uzatmak maksadıyla mahkemeyi yanıltmaya çalıştığını ve birtakım mesnetsiz iddialarda bulunduğunu, davacı tarafın taşınmazın tahliye safhasına gelindiği son aşamada haczedilmezlik iddiasında bulunduğunu, haczedilmezlik iddiasının İİK’da belirlenen süreye tabi olduğunu, davacı tarafın 03/07/2008 tarihli sözleşmenin birinci sayfasında yer alan kredi limiti hanesinin sonradan doldurulduğu iddialarının gerçekle bağdaşmayan soyut iddialardan öteye geçemeyeceğini ve reddinin gerektiğini, kredi lehtarı hanesinde yer alan yazı karakterinin gerek sözleşmenin kapak sayfasında yer alan yazı karakteri ile gerekse de sözleşmenin 51. sayfasındaki yazı karakteri ile birebir aynı olduğunu, davacı tarafın tüm bu iddialarının süresinde yapılmadığını, yasal dayanaktan yoksun ve kötü niyetli olduğunu, tüm bu nedenlerle; süresinde yapılmayan haczedilmezlik itirazlarının reddine, genel kredi sözleşmesinin hükümsüzlüğü ve istirdat taleplerinin reddine, hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davanın reddine …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; söz konusu kararın kanuna ve hukuka aykırı olup taraflarınca kabulünün mümkün olmayacağını, söz konusu süreçte davalı banka, davacıdan mesken olarak kullanmış olduğu taşınmaz için tahliye işlemlerine başlamış olduğunu, davacı, icra işlemleri gerçekleşirken itiraz sürelerini kaçırmasından dolayı hukuki itirazlarını yapamamış olduğunu, işbu dava için kefalet durumunu gösteren azami miktarı düzenleyen veya sözleşmedeki miktarın kefalet için söz konusu olduğu anlamına gelebilecek bir ibarenin bulunmamakta olduğunu, bu yönüyle gerekçeli kararda belirtilen kararda bahsi geçen sözleşme ile işbu davaya konu sözleşme arasında fark bulunmakta olduğunu, davacının imzalamış olduğu sözleşmenin hukuka aykırı olduğunu ve bunun kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacının imzalamış olduğu sözleşme için ilk sayfada yazan miktarın kefalet miktarı olarak belirlenmiş olma ihtimali düşünülse dahi, sözleşmeden de anlaşılacağı üzere bu kısımın el yazısıyla sonradan doldurulmuş olduğunu, dolayısıyla davaya konu sözleşmenin; davacının iradesi dışında değişiklik yapılması ve sonradan doldurulması sebebiyle hukuken geçersiz bir sözleşme olduğunu, hal böyleyken hukuka aykırı ve geçersiz bir sözleşmeye dayanılarak açılan icra takibinin haksız ve hukuka aykırı olacağından, davacının borcundan dolayı yapılan satışlar da hukuka aykırı ve geçersiz sayılacağını, davacının söz konusu sözleşmeyi imzalarken hata ve yanılgıya uğradığının açık olduğunu, ancak bu hususun yerel mahkeme tarafından yeterince araştırılmamış ve alınan bilirkişi raporlarında da bu konuya değinilmemiş olduğunu, iddialarının da yeterince araştırılamadan ve gerekli incelemeler yapılmadan işbu kararın verilmesinin kanuna ve hukuka aykırı olduğunu, davalı bankanın davacıya başvurması için ön koşul olan asıl borçlunun açıkça ödeme güçsüzlüğü içerisinde olması şartını gerçekleştirmeden davacının başvurduğunun ortada olduğunu belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dışı asıl kredi müşterisi… aleyhine Kocaeli 5. İcra Müdürlüğü’nün 2010/3913E. Sayılı dosyasıyla menkul rehininin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız takip başlatılmış olduğunu, rehinli taşınırın kaydı üzerine 26/02/2010 tarihinde yakalama şerhi konulmuş ise de sözkonusu aracın filen haczi yapılmak üzere borçlunun adresine gidilmesine rağmen araç bulunamamış olduğunu, dolayısıyla, davacı tarafın, asıl borçlu…’a başvurulmadan davalıya karşı haciz işlemleri yapılmasının ve borcun davalıdan tahsil edilmesinin hukuka ve yasaya aykırı olduğu iddiasının yasal dayanaktan yoksun ve gerçekle bağdaşmamakta olduğunu, 9.06.2011 tarihinde ise davalının banka, rehinli aracın alacaklı vekilince gösterilecek adreslerde fiili haczinin yapılmak suretiyle, satışa esas kıymet takdirinin yapılarak muhafaza altına alınmasını talep etmiş ise de rehinli aracın yakalanması mümkün olmadığını, takibin açıldığı tarihten bu yana yaklaşık 1,5 yıldır davalı bankanın iyiniyetle asıl kredi borçlusundan dosya borcunu tahsil etmek için çaba göstermiş olduğunu, ancak bunun mümkün olmadığını. bunun üzerine davalı bankanın, asıl kredi borçlusu ile müştereken borçlu olan müteselsil kefile başvurmuş olduğunu, davacı tarafın öncelikle asıl kredi borçlusuna başvurulmadığı yönündeki iddialarının mesnetsiz olduğunu, hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı tarafın hukuki dayanaktan yoksun ve mesnetsiz istinaf taleplerinin reddinin gerektiğini, davacı taraf, davalı banka’nın usule uygun şekilde, yasal prosedürü takip ederek davaya konu taşınmazı satın almış olduğunu, davacı tarafın, taşınmazın tahliye safhasına gelindiği bu son aşamada haczedilmezlik iddiasında bulunmakta olduğunu, haczedilmezlik şikayeti icra ve iflas kanunu’nda belirlenen süreye tabi olduğunu belirterek; istinaf başvurusunun reddine, yerel mahkeme kararının onanmasına, karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10/12/2020 tarih, 2020/394 Esas – 2020/554 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, dava dışı borçlu şirket lehine davalı banka ile akdedilen genel kredi sözleşmesinde kefil bulunan davacının açtığı istirdat istemine ilişkindir. istemine yöneliktir.
İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Eldeki uyuşmazlıkta davacı taraf; dava dışı…’ın davalı banka ile 03/07/2008 tarihinde imzalamış olduğu kredi sözleşmesinde müvekkilinin kefil sıfatıyla yer aldığını, asıl kredi borçlusu olan…’ın kredi borcunu ödeyememesi üzerine davalı banka tarafından müvekkili aleyhinde Kocaeli 5. İcra Dairesi’nin 2010/3912 Esas sayılı dosyasıyla (29.382,79-TL tutarında) icra takibi başlatıldığını ve bir kısım mallarının da icra zoruyla haciz edilerek banka tarafından satın alındığını, bu suretle davalı bankanın müvekkilinden 69.000,00-TL tahsilat yapmış olduğunu, davacının borçlanmasına sebep teşkil eden 03/07/2008 tarihli sözleşmenin incelendiğinde hukuka uygun bir sözleşmenin var olmadığının anlaşılacağını, müvekkilinin kefil sıfatıyla yer aldığı sözleşmede, kefil sıfatıyla imzalanan bölümde borç miktarının yazılmadığını, bu eksikliğin sözleşmenin geçersiz olarak sayılmasına yol açtığını, bu kısmın daha sonra el yazısıyla doldurulduğunu, bu suretle ortada geçerli bir sözleşme olmadığından, bu sözleşmeye dayanılarak açılan icra takibinin de haksız ve hukuka aykırı olacağından, ayrıca asıl borçlu yönünden tüm yollar denendikten ve ifa imkansızlığı söz konusu olduktan sonra müvekkili kefile başvurulabileceğini, asıl borçlu yönünden ifa imkansızlığının da açığa çıkmadığını, tüm bu sebeplerle müvekkilinden tahsil edilen paranın istirdatı için işbu davayı açmak zorunda kaldıklarını belirterek, icra takibi sonucu satılan müvekkiline ait taşınmazların gerçek değeri olan 101.306,36-TL’nin davalıdan geri alınarak müvekkiline verilmesine, her türlü yargılama giderinin ve avukatlık ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş,davalı taraf davacı tarafın hukuki dayanaktan yoksun ve mesnetsiz taleplerinin reddinin gerektiğini, davacı tarafın müvekkili bankanın usule uygun şekilde yasal prosedürü takip ederek huzurdaki davaya konu taşınmazı satın aldığını, davacı tarafın 03/07/2008 tarihli sözleşmenin birinci sayfasında yer alan kredi limiti hanesinin sonradan doldurulduğu iddialarının gerçekle bağdaşmayan soyut iddialardan öteye geçemeyeceğini ve reddinin gerektiğini, kredi lehtarı hanesinde yer alan yazı karakterinin gerek sözleşmenin kapak sayfasında yer alan yazı karakteri ile gerekse de sözleşmenin 51. sayfasındaki yazı karakteri ile birebir aynı olduğunu, davacı tarafın tüm bu iddialarının süresinde yapılmadığını beyanla, hukuki dayanaktan yoksun davanın esastan reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece; davacının davaya konu edilen kredi sözleşmesinde yer alan kefaletin, kefalet miktarının belirlenmemiş olması nedeniyle geçersiz olduğundan ve asıl borçluya gidilmeden kefile müracaat edilmesinin yasa ve usule aykırı olduğundan bahisle açmış olduğu istirdat davasının yürütülen yargılaması neticesinde; genel kredi sözleşmesinin imzalandığı dönemdeki mevzuata göre kefaletin geçerlilik şartlarını karşıladığı, genel kredi sözleşmesinin ilk sayfasında yer alan kredi tutarının kefalet limiti olarak kabul edilmesi gerektiği, davalı bankanın kefil aleyhine takip başlatmasında celbedilen Kocaeli 5. İcra Dairesinin 2010/3913 E. saylı takip dosyasında asıl borçlu aleyhine yapılan icra takip işlemlerine rağmen borcun tahsil edilememiş olmasına göre yasa ve usule aykırı bir durum bulunmadığı sabit görülerek davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiş,karara karşı davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Somut olayda davacı; dava dışı…’ın davalı banka ile 03/07/2008 tarihinde imzalamış olduğu kredi sözleşmesinde müvekkilinin kefil sıfatıyla yer aldığını beyan etmiş olup, gerek icra dosyasında gerekse işbu davada imzanın kendisine ait olmadığı yönünde iddiası bulunmamakta, kefil sıfatıyla yer aldığı sözleşmede, kefil sıfatıyla imzalanan bölümde borç miktarı yazılmadığından,sözleşmenin dolayısıyla kefaletinin de geçersiz olduğunu ileri sürmektedir.
Dosyaya sunulan bilirkişi raporlarında; Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesin incelemesinde: …Karasu Şubesi ile… arasında 03/07/2008 tarihinde 3887785 numaralı 20.000,00-TL limitli 57 maddelik sözleşme ve eklerinin imzalandığı, davacı …’ın ise kefil sıfatıyla 51 sahifelik sözleşmenin 1,46,47,48,49,50,51 sayfalarını imzaladığı, davacının 03/07/2008 tarihli genel kredi, böylece davacının kefil sıfatıyla sorumluluk aldığı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1. maddesinde “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir,” denildiği, dolayısıyla Kanun’un yürürlüğe girdiği 01/07/2021 tarihinden önce düzenlenmiş olan kefalet sözleşmeleri Türk Borçlar Kanun ile ilave olarak getirilen şekil şartlarına tabi olmayacağı ancak, alacaklının alacağını elde edememesi ve bu sebeple kefile başvurmak istemesi halinde bu doğrultuda yapacağı işlemler yeni Kanun hükümlerine tabi olacağı, taraflar arasında var olan genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlık 22/02/2010 tarihinde yasal takibe konu edildiğinden ilgili olarak TBK’nın kefalete ilişkin hükümlerine tabi olmayacağı belirtilmiştir.
Sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 483. maddesi ve devamı hükümlerine göre, kefalet limitinin kefil el yazısı ile belirtilmesini zorunlu kılan bir şekil şartına yer verilmediği, iş bu nedenle davacı kefaletinin sözleşmede belirtilen limit ile sınırlı olmak üzere geçerli olduğu, yine sözleşmenin 36. maddesinde;
“Madde 36 – Kredinin Kefalet Karşılığı Kullandırılması ve Kefillerin Sorumluluğu
Müteselsil kefil sıfatıyla işbu sözleşmede imzası bulunan müteselsil kefiller; müşterinin bu sözleşmeler veya gerek yalnız olarak, gerekse diğer kişilerle birlikte asaleten veya müteselsil kefil sıfatıyla krediden borçlandığı veya borçlanacağı (kefalet ve üçüncü kişilerin müşteriden olan alacaklarının Banka’ya temliki nedeniyle doğmuş ve doğacak alacaklar da dahil olmak üzere) bütün meblağları, Banka’ya karşı, işbu sözleşmenin birinci maddesinde yazılı kredi limitine veya limit arttırımı halinde ilgili limit arttırım sayfalarında yazılı tutarlar dahil olmak üzere hesaplanacak toplam tutara kadar müteselsil kefil olarak üstlenirler. Müteselsil kefiller, kefalet miktarının, anaparadan başka ayrıca bunun sözleşmelerde öngörülen şekil ve oranda hesaplanacak akdi faizlerini, komisyonlarını, gider vergilerini ve her türlü masrafları,vekalet ücretlerini, sözleşmelerde belirtildiği şekilde hesaplanacak temerrüt faizlerini de kapsadığını kabul ve beyan ederler. Müteselsil kefiller, Banka ile Müşteri arasındaki kredi sözleşmelerinin taahhütnamelerinin, kefaletin niteliğine aykırı olmayan maddelerinin tamamını kendileri hakkında da aynen uygulanmasını kabul ile, bu maddelerde yer alan hususları aynen taahhüt ettiklerini, Borçlar Kanunun 490. maddesinde kefile tanınan haklardan feragat ettiklerini; Banka alacağı için işlemiş ve işleyecek faizlerin tamamından, bir senelikten fazla olsa dahi sorumlu olduklarını; Borçlar Kanununun 493 ve 494. maddelerindeki kefaletten kurtulma haklarından peşinen feragat ile bu maddelere dayanarak Banka’ya karşı hiçbir istekte bulunmayacaklarını kabul ve beyan ederler.
Müteselsil kefiller, müşterinin ödemelerini tatil etmesi, iflasa maruz kalması, konkordato mehil alması ya da konkordatosunun tasdik edilmesi veya kredilerin kat’ı veya herhangi bir sebeple borcunu ödeme yükümlülüğü doğduğu takdirde, kendilerine herhangi bir ihbarda bulunmaya gerek olmaksızın işbu muaccel olan borcun kendileri için de muaccel olacağını, bu gibi durumlarda Banka’dan Müşteri aleyhine takibata geçilmesini ve kefaletten kurtarılmalarını talep etmeyeceklerini ve bu haklardan feragat ettikleri kabul ve beyan ederler. Müteselsil kefiller, Borçlar Kanunun 502. maddesi ile tanınan haklardan şimdiden feragat ettiklerini, kredi müşteri’sinin iflası veya ölümü sonucunda mirasın iflas hükümlerine göre tasfiyesi halinde teşekkül edecek iflas masasına, konkordato komiserine, tasfiye memurları seçilmesi halinde bu memurlara, müteselsil kefil olmaları sebebiyle doğmuş ve doğacak hakların kaydını yaptırmayı taahhüt ederler, bankanın bu konularda yetkisi olmakla birlikte, bu yüzden hiçbir sorumluluğu olmadığını, İcra ve İflas Kanunu’nun 295. maddesindeki haklardan feragat ettiklerini, asıl borçlunun veya herhangi bir kefilin konkordato mehili alması halinde bankanın konkordatoya, kefillere alacaklılar toplantısını bildirmeksizin, ödeme mukabilinde temlik teklif edilmeksizin, muvaffakat edebileceğini ve buna rağmen kefillere tam olarak rücu edebilme haklarına sahip olmakta devam edeceğini; müşteri tarafından borcunun teminatı olarak rehin tesis edilmiş olsa dahi Banka’nın bu sözleşmeye dayanarak kefillere doğrudan doğruya müracaat edebileceğini, rehinlerin devrini istemekten feragat ettiklerini, alacağın veya kefaletin sağlanması için hangi tarihte olursa olsun verilmiş teminatlar bulunsa bile bunların satışını istemekten bile feragat ettiklerini, muaccel olur olmaz borcu derhal ödeyeceklerini; bankanın rehinlerini dilediği şekilde satmaya hakkı ulunduğunu kabul ve beyan ederler,” hükmünün kararlaştırıldığı, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 493 ve 494. maddeleri hükümleri emredici nitelikte olmadığından kefilin, kredi sözleşmesi kurulurken anılan hükümlerle kendisine kefaletten kurtulma olanağını veren haklardan peşinen feragat edebileceği ve böyle bir feragatin hukuken geçerli olduğu, iş bu nedenle davacının kefaletten vazgeçtiğine dair beyanının davalı bankaya ulaşması ile kefalet sözleşmesinden doğan ve o tarihten sonra asıl borçluya verilen kredilerden doğan alacaktan dolayı kefaletini sona erdirmediği, iş bu nedenle davalı tarafça yapılan icra takibine istinaden davacıdan tahsil edilen miktarların geçerli olan kefalet sözleşmesi limiti ve kapsamı dahilinde kaldığı i hususları birlikte değerlendirildiğinde, yerel mahkemenin kararında usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır.
Sonuç olarak, yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan, yerel mahkeme kararına karşı yerinde olmayan istinaf isteminin HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca; davacının İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından, istinafa gelirken peşin alınan 59,30-TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 21,40-TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK’nın 302/5 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
4-İstinaf eden tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf edene iadesine,
6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Kararın tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
8-Dosyanın mahkemesine gönderilmesine,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda miktarı itibariyle KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi.07/02/2022


Başkan …
¸e-imzalıdır


Üye …
¸e-imzalıdır


Üye …
¸e-imzalıdır


Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*