Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2021/1304 E. 2021/1828 K. 26.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 7. HUKUK DAİRESİ
T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1304
KARAR NO : 2021/1828

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/04/2021
NUMARASI : 2020/574 Esas – 2021/258 Karar

DAVACI : … (T.C. No: …) –
VEKİLİ : Av. … –
DAVALI : … (T.C. No: …) –
VEKİLİ : Av. … –
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
DAVA TARİHİ : 02/12/2020

KARAR TARİHİ :26/10/2021
KR. YAZIM TARİHİ :08/11/2021

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili aleyhine davalı tarafından Gölcük 1. İcra Müdürlüğü’nün 2019/ 3077 Esas sayılı dosyası dosyası ile takip başlatıldığını, icra takibine konu alacağın hiç bir hukuki dayanağının olmadığını, müvekkilinin böyle bir borcunun bulunmadığını, takip talebinde borcun sebebi olarak 31.03.2018 tarihli faturanın gösterildiğini, bu faturanın davalı tarafından haksız bir şekilde icraya verildiğini, müvekkilinin Yükselen İnşaat olarak davalı ile ticari iş kapsamında şantiyeye yemek servisi yapması konusunda anlaştıklarını, bu yemek servisleri kapsamında yemek şirketine karşı 18.05.2018 nakit 30.000 elden verilmiş olduğuna dair tahsilat makbuzu kesildiğini, 30.000 TL olarak 25.07.2018 tarihli çek verildiğini, ayrıca her yapılan işlemin müvekkili tarafından faturalandırıldığını, müvekkillinin davalıyla iş yatığı süreçte tüm işlemlerini basiretli tacir olarak faturalandırdığını, yükümlülükleri yerine getirdiğini, davalıya karşı hiçbir borcunun bulunmadığını, aynı zamanda müvekkilinin orada yaptıkları inşaat bittiğinde “Yükselen İnşaatın bütün esnaflara ve Doğuş’a olan borcunun tamamını 02.06.2018 tarihi itibariyle tamamı ödenmiştir” yazılı olan belgede köy muhtarının, MBC İnşaatın ve müvekkilinin imzalarının bulunduğu hiçbir borç kalmadığına dair bir belge imzaladıklarını, faturada müvekkilinin imzasının bulunmadığını, bununla birlikte 25.07.2018 tarihli çeki müvekkilinin davalının eşi olan …’ e verdiğinde davalının bu çeki kendince başka yaptığı ticaret alanlarında kullandığını ve müvekkilinden aldığı bu çekin karşılığını başkaca ticaret yaptığı kişilerden tahsil edemediğini ve bu sorumluluğu telefonda sözlü olarak müvekkiline yüklediğini bu talep doğrultusunda müvekkilinin tekrardan ödeme yapmaktan geri durduğunu, davalının yalnızca kendisinin düzenlediği faturaya dayanarak alacağını ispat edemeyeceğini, müvekkilinin bu durumda ödediği borcu davalı tarafından kötü niyetli haksız bir şekilde tekrar ödemeye zorlandığını, bu nedenle icra takibinin durdurulması gerektiğini beyanla teminatsız olarak tedbiren Gölcük 1. İcra Daires’inin 2019/3077 esas sayılı icra dosyasında vezneye giren paranın alacaklıya ödenmemesine ve icra takibinin durdurulmasına, davanın kabulüne ve Gölcük 1. İcra Müdürlüğü’nün 2019/3977 Esas sayılı icra takibinin iptaline, takip konusu alacağın %20’den az olmamak kaydıyla davalının kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davacı …’den olan 31.03.2018 tarihli 004582 sayılı 45.230,94 TL bedelli fatura alacağı için Gölcük İcra Müdürlüğü’nün 2019/3077 Esas sayılı icra dosyası ile takibi başlatıldığını, takibin kesinleştiğini, tarafların ödemelerin müvekkilinin Ziraat Bankası Dumlupınar şubesindeki hesabına yapılacağı konusunda anlaştıklarını ancak hesaba davacı tarafından yatırılan bir ödeme bulunmadığını, davacının fatura borcunu ödemediğini, fatura alacağının içeriği borç miktarının davacı tarafın dava dilekçesinde ikrar edildiğini, fatura borcunun içeriğine yönelik bir uyuşmazlık bulunmadığını, davacının borcun 30.000 TL’sinin ödendiğini iddia ettiğini, dosyaya sunulan 18.05.2018 tarihli tahsilat makbuzlu başlıklı belgedeki imzanın müvekkiline ait olmadığını, imzaya itiraz ettiklerini, davacı tarafın dosyaya sunduğu senet suretinde üçüncü kişi (…)in ismi ve imzasının mevcut olduğunu, işbu belge ile müvekkilinin ilgisinin bulunmadığını, müvekkilinin vergi mükellefi olup işletmesinin tek yetkilisi olduğunu, müvekkilinin borca karşılık çek almadığını, çekin kimler tarafından ciro edildiği, kimin bankaya ibraz edip bedelini aldığı hususunun bankaya yazılacak müzekkere sonucu tespit edilebileceğini, müvekkilinin borca karşılık davacının davacı dilekçesi ekinde sunduğu çeki almadığını, davacının üzerinde…’ in, köy muhtarının, MBC inşaatın imzalarının bulunduğu belgeyi delil göstererek esnafa ve Doğuş firmasına olan borcunun tamamının ödediğini iddia ettiğini, müvekkilinin imzası olmayan belgenin içeriğini kabul etmediklerini, tarafların ticareti ile ilişkisi bulunmayan üçüncü kişilerin müvekkiline ait alacağı ibra etme yetkisinin olmadığını, dava dilekçesinin ilk paragrafında faturanın içeriğinin ve borcun varlığının ikrar edildiğini, ihtilaf konusunun faturanın içeriği değil, borcun ödenip ödenmediği yönünde olduğunu beyanla davanın reddine, karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARAR ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… açılan davada mahkememiz görevsiz olmakla dava dilekçesinin dava şartları yokluğu nedeniyle usul yönünden reddine, görevli mahkemenin Kocaeli Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğuna …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; TTK m.19/2 “Taraflardan yalnızca biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır” hükmü uyarınca açık olduğu üzere davanın ticari iş sayılması için taraflardan birinin tacir olması yeterli olup görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi olmakla, Yasa ve Kanuna aykırı karar verildiğini beyan ederek, Yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına ve görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olarak belirlenmesine karar verilmesini talep ederek, istinaf taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı tarafça dosyaya ibraz edilen istinaf başvuru dilekçesi yasal sürenin bitiminden sonra sunuldu, zamanaşımı süresinin bitiminden sonra yapılan başvurunun reddi gerektiği ve “Kocaeli Bölge Adliye Mahkemesine” hitaben yapılmakla, mahkeme yasal süre yönünden usule aykırılık olmadığı kanaatinde ise bu hususun gözetilmesini, taraflarına tebliğ edilen gerekçeli karar içeriğinde mezkur davada görevli mahkemelerin Kocaeli Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğu bildirilmiş, 2 haftalık süre geçmiş ve yetkili mahkemeye göndermek için sürelerinin başladığından yasal süresi içerisinde sunmuş oldukları işbu dilekçe ile dosyanın görevli Kocaeli Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesini talep ve beyan ederek, davalı yanın istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi 16/04/2021 tarih, 2020/574 Esas – 2021/258 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKÇE:
Dava; menfi tespit istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince; “… açılan davada mahkememiz görevsiz olmakla dava dilekçesinin dava şartları yokluğu nedeniyle usul yönünden reddine, Görevli mahkemenin Kocaeli Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğuna…” karar verilmiş, karara karşı davalı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi gereğince kamu düzeni yönünden ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) yürürlüğe girdiği 01.11.2011 tarihinden sonra 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 5. maddesinde 6335 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmış ve ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp görev ilişkisine dönüştürülmüştür. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olmasının yanında HMK’nın 114. maddesinde açıkça dava şartı olarak düzenlenmiş olduğundan, mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca re’sen dikkate alınması gerekir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
Ticaret mahkemelerinin görevi TTK’nın 5. maddesinde düzenlenmiş ve maddenin 1. bendinde; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” denilmiştir.
Bir davanın ticari dava olup olmadığı ise TTK’nın 4. maddesinde gösterilen ilkelere göre belirlenmekte olup, öğretide benimsenen görüşe göre de ticari davalar kendi aralarında mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Mutlak ticari davalar için tarafların sıfatlarına ve dava konusunun ticari işletme ile ilgili olup olmadığına bakılmazken, nispi ticari davalarda dava konusunun ticari işletme ile ilgili olup olmadığı kriter olarak kabul edilmiştir.
Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “ticari işletme,” “ticari iş,” “tacir” ve “ticari dava” kavramları üzerinde kısaca durulmasında yarar vardır.
Belirtmek gerekir ki; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun hazırlanmasında esas itibariyle “ticari işletme” temelinden hareket edilmiş ve ticaret hukukunun önemli kurumları ticari işletme kavramı ile bağlantı kurularak tanımlanmıştır. Bu hususa TTK’nın 11. maddesinin gerekçesinde de değinilmiş ve “…ticari işletme kanunun temelidir; yani merkez kavramıdır; bu niteliği ile belirleyici, hatta tanımlayıcıdır…” denilmiştir.
Ticari işletme, TTK’nın 11-(1) maddesindeki tanıma göre; esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir. Esnaf işletmesi ile ticari işletme arasındaki sınırın ise Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak kararname ile belirleneceği hükme bağlanmıştır. Görüleceği üzere ticari işletmenin unsurları; esnaf işletmesi için öngörülen sınırın üzerinde bir gelir sağlamayı hedef tutan faaliyet, devamlılık ve bağımsızlık olarak düzenlenmiştir. Buradaki faaliyet iktisadi faaliyet olup, amacı gelir elde etmektir. Kanunda ticari işletme için herhangi bir miktarda gelir değil, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşar düzeyde gelir sağlama amacı aranmıştır.
TTK’nın 3. maddesinde “ticari iş” kavramı açıklanmış ve “Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir” denilmiştir.
Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılmıştır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa ticari iş sayılmazlar (Eriş, G.: Ticari İşletme ve Şirketler, Ekim 2014, C. I, s.292).
Ticaret hayatının temel süjesi olan “tacir” de yine işletme kavramı bağlamında tanımlanmış ve “bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten kişi”ye tacir deneceği TTK’nın 12-(1) maddesinde belirtilmiştir. Maddenin devam eden bentlerinde; bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimsenin, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılacağı ve bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyi niyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olacağı hüküm altına alınmıştır.
Türk Ticaret Kanunu tacir kavramını gerçek kişiler ve tüzel kişilerde ayrı ayrı ele almış, gerçek kişilerde tacir sıfatının kazanılması bir ticari işletmenin mevcut olması, bir ticari işletmenin işletilmesi ve ticari işletmenin kısmen de olsa o kişi adına işletilmesi unsurlarına bağlanmıştır. Tüzel kişi tacir kavramının kapsamı ise TTK’nın 16-(1) maddesinde düzenlenmiştir.
TTK’nın “tüzel kişiler” başlıklı 16. maddesi, ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılacaklarını belirlemiştir.
Aynı maddenin 2. bendi Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendilerinin tacir sayılmayacakları hükmünü içermektedir.
Tacir sıfatının ticari işletmeye bağlı olduğu düşünüldüğünde, adlarına ticari işletme işletilen tüzel kişilerin kural olarak tacir sayılacağı açıktır.
Tacir sıfatına bağlanan hüküm ve sonuçları ise; iflasa tabi olmak, ticaret unvanı kullanmak, işletmesini ticaret siciline tescil ettirmek, gerekli ticari defter ve kayıtları tutmak, basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek, ticari örf ve adetlere tabi olmak, kanunda öngörülen ihtar ve ihbar şekillerine uymak, ticari iş karinesi, ticari işletmeyle ilgili görülen iş ve hizmetlerde kararlaştırılmamış olsa bile ücret isteyebilmek, avanslar ve giderler için faiz talep edebilmek, fatura vermek, faturaya ve teyit mektubuna süresinde itiraz etmemenin neticelerine katlanmak, ücret ve cezai şartın indirilmesini isteyememek, ticari yargı konusu olmak, ticari satış ve mal değişiminde özel hükümler, mal ve hizmet tedarikinde geç ödemenin özel sonuçları ve hapis hakkı bakımından özel düzenlemelerdir.
Bu açıklamalardan sonra “ticari dava” konusuna gelindiğinde ise TTK’nın 4. maddesinde ticari davalar sayılmış olup bu maddeye göre her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medeni Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun mal varlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu düzenlemeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent hâlinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Az yukarıda açıklandığı gibi ticari davalar, mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın sırf dava konusunun TTK’da düzenlenmesi nedeniyle ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar TTK’nın 4-(1) maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar ise, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4-(1) maddesine göre her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19-(2) maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez.
Somut olayda; ilk derece mahkemesince taraflar için tacir araştırması yapıldığı, tarafların tacir olmadıklarının ve ikinci sınıf tüccar yani esnaf olduklarının tespit edildiği, davanın tarafların sıfatına ve davanın niteliğine göre nispi ya da mutlak nitelikte ticari dava olmadığı, bu nedenle davaya bakmakla Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevli olmadığı ve yerinde gerekçelerle yazılı olduğu şekilde karar verildiği, davalı vekilinin göreve yönelik istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı değerlendirilmiştir.
Dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, HMK.’nun 355. maddesi uyarınca; kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak; davalının istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden; istinaf başvurusunun esastan reddine, karar verilmesi gerektmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353-(1)-b)-1) maddesi uyarınca; davalının İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
2-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken harç peşin alındığından, yeniden alınmasına yer olmadığına,
3-İstinaf Kanun Yoluna Başvurma Harcının hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf kanun yoluna başvuru için yaptığı masrafların, istinaf eden davalı taraf üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf eden davalı tarafından yatırılan, istinaf avansından kullanılmayan kısmın HMK’nın 333. maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesince istinaf eden davalıya iadesine,
6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Gerekçeli kararın tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
8-Dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
İlişkin; Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 362. maddesi uyarınca KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 26/10/2021


Başkan-…
¸e-imzalıdır

Üye-…
¸e-imzalıdır

Üye-…
¸e-imzalıdır

Katip-…
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*