Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2021/1302 E. 2022/1029 K. 16.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 7. HUKUK DAİRESİ
T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :2021/1302
KARAR NO :2022/1029

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :KOCAELİ 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :16/04/2021
NUMARASI :2020/51 Esas – 2021/257 Karar

DAVACI :…
VEKİLİ :Av. ….
DAVALI :… –
VEKİLİ :Av. …
DAVA :Alacak
DAVA TARİHİ :20/01/2020

KARAR TARİHİ :16/05/2022
KR. YAZIM TARİHİ :30/05/2022

İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, davalı kooperatife üye iken, kooperatif yönetiminin 29/04/2010 tarihli kararı ile üyelikten ihraç edildiğini, davacının üyelikten ihraç edilene kadarki sürede davalı yönetime ödemiş olduğu miktarın 18.200,00-TL olduğunu, bu miktarın kooperatif yönetiminin üye tahsilat defterleri ve başkaca deliller ile sabit olduğunu, davacının üyelikten ihraç edildiğini, kendisine üyelikten kaynaklı olarak kooperatife yaptığı ödemenin iadesinin söz konusu olmadığını, dolayısıyla davalı kooperatif yönetiminin davacıya borçlu durumda olduğunu, alacağın tahsili amacıyla Körfez Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/209 Esas sayılı dosyasında ”karşı dava” açıldığını, ancak karşı davanın görev yönünden reddedildiğini, kararın temyiz edildiğini, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin temyiz isteminin reddine karar verdiğini, kararın 05.11.2019 tarihinde taraflarına tebliğ edildiğini, alacağın zamanaşımına uğramadığını beyanla 18.200,00-TL’nin ihraç tarihi olan 29/04/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın zamanaşımına uğradığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince; “… Davanın zaman aşımı nedeniyle reddine …” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İlk derece mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; eldeki davanın görevsizlik gerekçesiyle reddedildiğini, 19/11/2019 tarihinde davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, 31/12/2019 tarihinde ise arabuluculuğa başvurulduğunu, arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı durduğundan; başvuru tarihi olan 31/12/2019 ile son tutanağın düzenlendiğini tarih olan 17.01.2020 tarihleri arasında geçen zaman sürelerin hesabında dikkate alınmayacağını, sonuç olarak 19/11/2019 tarihinden itibaren 60 günlük ek süre dolmadan 20.01.2020 tarihinde işbu davanın açılmış olduğunu, ancak buna rağmen gerekçeli kararda, davanın açılmamış sayılması kararının sonuçları doğduğu akabinde yeni dava açıldığını, bu sebeple ihraç tarihi olan 29/04/2010 tarihinden itibaren işleyen 5 yıllık sürenin dolduğundan bahisle iş bu davanın zamanaşımı yönünden reddedildiğinin düzenlendiğini, zamanaşımı hesabında TBK’nın 158. madde ”Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir.” hükmü ve Yargıtay kararları gözetilmemiş olduğunu tüm bu sebeplerle yerel mahkemece zamanaşımı dolduğundan bahisle davalarının reddine ilişkin verilen kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu; kaldırılması gerektiğini belirterek; istinaf taleplerinin kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesi talebiyle istinaf yoluna başvurmuştur.
Davalı tarafça, davacı vekilinin istinaf dilekçesine karşı cevap dilekçesi verilmemiştir.
DELİLLER: Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/04/2021 tarih, 2020/51 Esas – 2021/257 Karar sayılı kararı ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, kooperatiften ihraç edilen ortağın kooperatife ödediği aidatın iadesi talebi istemine yöneliktir.
İlk derece mahkemesince davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurmuştur.
İnceleme; 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Eldeki uyuşmazlıkta davalı Kooperatifin yönetiminin 29/04/2010 tarihli kararı ile üyelikten ihraç edilen davacı; ihraç tarihine kadar ödemiş olduğu 18.200,00 -TL’nin tahsiline karar verilmesini talep etmiş,davalı taraf davanın zamanaşımına uğradığını beyanla davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince toplanan deliller ve yapılan yargılama sonucunda;”… Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde,davacı vekilinin müvekkilinin kooperatiften ihraç edilmiş olması nedeniyle müvekkilinin ihraç tarihine kadar ödemiş olduğu 18.200,00 TL’nin iadesi istemi için 20/01/2020 tarihinde davalı kooperatif aleyhine Mahkememizin 2020/51 Esas sayılı dosyası ile dava açtığı, davalı kooperatif yönetim kurulunun 29/04/2010 tarihli kararı ile davacının kooperatiften ihraç edildiği, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu`nun 17/1 maddesi gereğince, kooperatiften çıkartılan ortağın, bilançonun genel kurulca kabulü suretiyle kesinleşmesinden itibaren bir ay geçtikten sonra hak talebinde bulunabileceği, alacak ve hakların bunları isteyebileceği günden başlayarak beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağı, davacının 29/04/2010 tarihinde ihraç edildiği, Körfez 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/209 Esas sayılı dosyası ile ihraç tarihine kadar kooperatife ödemiş olduğu 18.200,00 TL’nin iadesi için 27/05/2014 tarihli cevap dilekçesi ile karşı dava açtığı, yerel Mahkemenin görevsizlik kararı verdiği, görevsizlik kararının 21/11/2019 tarihinde kesinleştiği, görevsizlik kararının kesinleşmesi müteakiben davacının dosyanın görevli Mahkemeye gönderilmesi isteminde bulunulmadığı ve HMK’nın 20. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılması kararı sonuçlarının doğduğu, davanın açılmamış sayılması kararı ile o dava ile doğan tüm sonuçların ortadan kalktığı (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 23/12/2019 tarih 2018 Esas 2019/12309 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir), 20/01/2020 tarihinde Mahkememizde yeni bir dava açıldığı, işbu davanın Körfez 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/209 Esas sayılı dosyasındaki davanın devamı niteliğinde olmadığı ve o dava ile doğan tüm sonuçların ortadan kalktığı, davacının ihraç edildiği yılın bilançosunun kesinleşmesinden yani davacının ihraç nedeniyle hak ve alacak talep edebileceği günden başlayarak dava açıldığı tarihte beş yıl geçtiği anlaşılmakla davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur…” şeklindeki gerekçeyle davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kamu düzeni yönünden yapılan incelemede;
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesinde yer bulan “Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukukî dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukukî dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir. Bu hak çerçevesinde, tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
Hâkim, Türk Hukukunu re’sen uygular (HMK. 33. madde). Mahkeme Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun emredici düzenlemelerinin gereğini yerine getirmek zorundadır (Yargıtay HGK. 13/03/2013 tarih, 2013/802 Esas – 2013/347 Karar).
İncelenen dosyada davalı vekili 15/04/2021 tarihli mazeret dilekçesi ile; mahkemenin 16/04/2021 tarihli duruşmasında,aynı tarihte Kocaeli 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2020/311 Esas sayılı dosyasının keşif olduğundan hazır bulunamayacağını, mesleki mazeretinin kabulünü beyan ettiği ve yokluğunda karar verilmesini talep etmediği ve Kocaeli 1.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2020/311 E. sayılı dosyanın duruşma tutanağını dilekçe ekinde sunmak suretiyle, mazeretini gerekçelendirdiği halde, yerel mahkemece “Davalı vekilinin iki celsedir mazeret sunduğu anlaşılmakla mazeret talebinin reddine karar verilerek tefhimle açık yargılamaya devam olundu. ” şeklinde ara karar kurarak; Anayasa’nın 36. maddesi ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu 27., 321. maddelerinin açık ve emredici hükümlerine rağmen, davalı tarafın savunma hakkını sınırlar mahiyette, yokluğunda karar verilmesi talebi bulunmadığı halde son beyanı alınmaksızın yokluğunda karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
Kabule göre de;
Anayasanın, “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlığı altında düzenlenen 40. maddesinin ikinci fıkrasında, devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Yine 6100 Sayılı HMK’nın 297. maddesinin “ç.” bendi uyarınca da hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi zorunluluktur.
Kanun yollarına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345 ve 361. maddelerinde düzenlenen süreler, hakim tarafından değil, kanun tarafından tayin edilen süreler olmalarına rağmen, mahkeme kararında bu sürelerin ve başvurulacak merciin belirtilmesi gerekmektedir. Mahkemelerin bunları salt göstermesi yetmez; aynı zamanda doğru olarak da göstermeleri zorunludur. Yargı kararlarına başvurulacak kanun yolu ile süresinin hükümde açıkça ve doğru olarak gösterilmemiş olması, hak arama hürriyetinin ihlal edilmesine sebep olacaktır. (Yargıtay 3. HD 2020/729 E. 2020/2173 K. 10.3.2020 T.kararı)
Bununla birlikte 6100 sayılı HMK’nın “Görevsizlik veya yetkisizlik kararı üzerine yapılacak işlemler” başlıklı 20. maddesinde;
MADDE 20- (1) Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi hâlinde, taraflardan birinin, bu karar verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden, (…) (1) süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerekir. Aksi takdirde dava açılmamış sayılır ve görevsizlik veya yetkisizlik kararı veren mahkemece bu konuda resen karar verilir.”
(2) Dosya kendisine gönderilen mahkeme, kendiliğinden taraflara davetiye gönderir.” hükümleri yer almaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 154. maddesinde ise zamanaşımını kesen sebepler belirlenmiş olup, anılan maddenin 2. fıkrasında alacaklının, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuş olması halinde zamanaşımı süresinin kesileceği düzenlenmiştir.
Kanunun 158. maddesinde ise “Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir. ” hükmü yer almaktadır.
6100 sayılı HMK’nın 372/1.maddesi uyarınca “Yargıtayın bozma kararları ile onama kararları mahkeme yazı işleri müdürü tarafından derhâl taraflara tebliğ edilir.”
6098 sayılı Kanunun 158. maddesinde ek süreden yararlanmak için temyiz isteminin sonucunu bekleyen davacının, temyiz isteminin ne zaman sonuçlandığını bilmesi ancak Yargıtay’ın onama kararının kendisine tebliği tarihinde mümkün olacaktır. Aksinin kabulü, Anayasa’nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracağı gibi bu hakkın bir unsuru olarak 6100 sayılı HMK’nın 27/2-a maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkına da aykırılık teşkil edecektir. (Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2015/6558 esas 2016/2841 karar sayılı ilamı)
Anayasa’nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının korunması ilkesi, 6100 sayılı HMK’nın 372/1.maddesindeki onama kararının tebliğinin zorunlu olduğuna dair düzenleme ile aynı yasanın 27/2-a (Hukuki Dinlenilme Hakkı) maddesi nazara alındığında somut olayda 6098 sayılı TBK’nın 158. maddesinde düzenlenen 60 günlük sürenin Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2016/6118 E. 2019/4055 K. sayılı onama kararının davacı tarafa tebliğ günü olan 05/11/2019 tarihinden itibaren başlayacağı açıktır. Somut uyuşmazlıkta onama kararının tebliği tarihinden itibaren 60 günlük süre içinde arabuluculuk süreci (31/12/2019 tarihinde) başlamış olup mahkemece işin esasına girilerek tarafların iddia ve savunmalarının değerlendirilmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde yanılgılı değerlendirmeyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair hüküm kurulması hatalı olmuştur.
Anayasanın, “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlığı altında düzenlenen 40. maddesinin ikinci fıkrasında, devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Yine 6100 Sayılı HMK’nın 297. maddesinin “ç.” bendi uyarınca da hükümde, kanun yolları ve süresinin gösterilmesi zorunluluktur.
Kanun yollarına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 345 ve 361. maddelerinde düzenlenen süreler, hakim tarafından değil, kanun tarafından tayin edilen süreler olmalarına rağmen, mahkeme kararında bu sürelerin ve başvurulacak merciin belirtilmesi gerekmektedir. Mahkemelerin bunları salt göstermesi yetmez; aynı zamanda doğru olarak da göstermeleri zorunludur. Yargı kararlarına başvurulacak kanun yolu ile süresinin hükümde açıkça ve doğru olarak gösterilmemiş olması, hak arama hürriyetinin ihlal edilmesine sebep olacaktır. (Yargıtay 3. HD 2020/729 E. 2020/2173 K. 10/3/2020 T.kararı)
Somut olayda ise yerel mahkemece her ne kadar; Körfez 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin verdiği, görevsizlik kararının 21/11/2019 tarihinde kesinleştiği, görevsizlik kararının kesinleşmesi müteakiben davacının dosyanın görevli Mahkemeye gönderilmesi isteminde bulunulmadığı ve HMK’nın 20. maddesi gereğince davanın açılmamış sayılması kararı sonuçlarının doğduğu, davanın açılmamış sayılması kararı ile o dava ile doğan tüm sonuçların ortadan kalktığı 20/01/2020 tarihinde Mahkememizde yeni bir dava açıldığı, işbu davanın Körfez 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/209 Esas sayılı dosyasındaki davanın devamı niteliğinde olmadığı ve o dava ile doğan tüm sonuçların ortadan kalktığı, davacının ihraç edildiği yılın bilançosunun kesinleşmesinden yani davacının ihraç nedeniyle hak ve alacak talep edebileceği günden başlayarak dava açıldığı tarihte beş yıl geçtiği anlaşılmakla davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, Körfez Asliye Hukuk Mahkemesinin anılan dosyasında, 20/04/2016 tarihli karar duruşmasında verilen kısa kararda;
” Karşı dava dilekçesinin görev yönünden REDDİNE,” şeklinde karar verildiği,gerekçeli kararda da karşı dava yönünden aynı şekilde hüküm tesis edildiğinin,kararda HMK’nın 20. maddesi uyarınca; süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak, dava dosyasının görevli ya da yetkili mahkemeye gönderilmesini talep etmesi gerektiğinin,aksi takdirde davanın açılmamış sayılacağına yönelik ihtarın yapılmadığının,bu durumun Anayasanın yukarıda anılan 40. maddesi ile 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurduğunun, mahkemece Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin görevsizlik kararının onanmasına dair kararın davalı – karşı davacıya tebliğ tarihi 05/11/2019 tarihinden sonra davanın açılmamış sayılmasına dair bir karar tesisi edilmediğinin, dolayısıyla ortada kesinleşmiş bir açılmamış sayılma kararının da bulunmadığının, davanın açılmamış sayılması kararı sonuçlarının doğduğu ve davanın açılması ile meydana gelen zamanaşımının kesilmesine yönelik hukuki sonuç davanın açılmamış sayılması ile hükümsüz hale geldiği kabul edilse bile, davacının Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin onama kararının 05/11/2019 tarihinden tebliğ edilmesinden sonra, 6098 sayılı TBK’nın TBK 158 düzenlenen 60 günlük ek süre içerisinde 31/12/2019 tarihinde Arabulucuya başvurduğunun, tüm bu açıklamalar karşısında, Anayasa’da güvence altına alınan adil yargılanma ve hak arama özgürlüğü ilkeleri gözetilerek dosyada zamanaşımı durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin anlaşılmasına göre, olaya uygun düşmeyen gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Açıklanan tüm bu gerekçelerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan nedenlerle kabulüne, diğer istinaf nedenlerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, kararın açıklanan gerekçeler doğrultusunda kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince; dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince; yukarıda açılanan hususlara ilişkin olmak üzere ESASTAN KABULÜNE,
2-Kocaeli 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/04/2021 tarih, 2020/51 Esas ve 2021/257 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
5-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-(3) maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 362/1-g maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.16/05/2022


Başkan …
¸e-imzalıdır


Üye …
¸e-imzalıdır


Üye …
¸e-imzalıdır


Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*