Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi 2020/1701 E. 2021/1395 K. 10.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 7. HUKUK DAİRESİ
T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
7. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1701
KARAR NO : 2021/1395

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :… (…)
ÜYE :… (…)
ÜYE :… (…)
KATİP :… (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ :05/03/2020
NUMARASI :2018/371 Esas – 2020/202 Karar

DAVACI :……
VEKİLİ :……
DAVALILAR :……
:……
VEKİLİ :……
DAVA :Genel Kurul Kararının ve Pay Devrinin Yokluğunun Tespiti İstemli
DAVA TARİHİ :22/05/2018

KARAR TARİHİ :10/09/2021
KR. YAZIM TARİHİ :10/10/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekilinin dava dilekçesinde özetle; davacı …’nın ticaret sicil kayıtlarından da görüleceği üzere Kırma-Taş İnşaat Madencilik Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin uzun süreden beri hissedarı olduğunu, davacı ile … arasında görünüşte gerçek olmayan bir pay devir sözleşmesi akdedildiğini, akabinde Mehmet Trabzon tarafından 07.07.2013 tarihinde sermaye artışına ilişkin olağanüstü genel kurul toplantısı düzenlenerek sermaye artışı yapıldığını, sermayenin 1.550,000 TL’ye çıkarılarak bunun 828.710,92 TL’sinin …’a devredildiğini, bu kararın 17.07.2013 tarihinde ticaret siciline tescil edildiğini, her ne kadar davacı ile … arasında görünüşte bir pay devri sözleşmesi bulunsa dahi davacının sermaye artışına ilişkin olağanüstü genel kurul toplantısına çağrılmadığını, bu toplantıya katılmadığını, oy kullanmadığını ve sermaye artışı ve pay devrine ilişkin karara imza atmadığını, kısacası 07.07.2013 tarihli sermaye artış kararının usulsüz olduğunu, yok hükmünde ve batıl olduğunu, bununla birlikte artış akabinde …’a yapılan pay devrininde yok hükmünde olduğunun açık olduğunu, bu toplantıda ve 09.02.2015 tarihli ticaret sicil gazetesi kayıtları incelendiğinde, görünüşte yapılan pay devir sözleşmesinin, pay defterine davacının talebi veya dilekçe olmadan kaydedilerek devir işlemlerinin yapıldığı ve 09.02.2015 tarihli sicil kaydında şirketin tamamen …’a devredildiğini, 1 ay sonra 04.03.2015 tarihinde ise diğer hissedar Hakan Özkanca’ya payının iade edildiğinin görüldüğünü, ancak tüm bu usulsüz ve yok hükmündeki işlemlere rağmen müvekkilinin payının iade edilmediğini, üstelik davacının şirket hisse değerinin çok altında kalacak miktarda gerçekte kar payı olan ancak hisse devir bedeli olarak kısmı ödemeler yapıldığını, sırf şirketin o tarihteki değeri dahi 10 milyon Türk Lirasının üstünde olduğunu, pay devrinin usulsüz olduğunu, davacının böyle bir iradesinin mevcut olmadığını, nitekim usule aykırı devir yapılmış olup yok hükmünde olduğunu, yok hükmündeki işlem neticesinde davalı payının mevcut olmadığını, hisseye bağlı haklarını kullanmasının da mümkün olmadığını, sermaye artırım işlemi meydana gelen pay devrinin yok hükmünde olduğunu, davacı …’nın paylarının mevcudiyetinin tespiti gerektiğini, bu sebeplerle davalı şirketin 07.07.2013 tarihli sermaye artışı kararı ile pay devrinin yokluğunun tespitine, davacının davalı şirkette hissesinin bulunup bulunmadığının, hisse devri konusunda herhangi bir belge elde edilir ise bu belgelerin gerçeğe uygun olup olmadığının, hissesi mevcut ise miktarının ve değerinin tespit edilmesine ve bu hususun Ticaret Sicili ile şirket kayıtlarına işlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilinin sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; Kırma-Taş İnşaat Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin 21.05.2013 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında hisse devri gerçekleştiğini, olağanüstü genel kurul toplantısının çağrısının da kanunda öngörülen şekilde yapıldığını ve Ticaret Sicili Gazetesi’nin 06.05.2013 tarih, 8313 sayılı nüshasında ilan edildiğini, ayrıca nama yazılı pay sahiplerine taahhütlü mektupla ve elden imza karşılığı çağrı, toplantı ve gündemin bildirilmesi suretiyle süresi içinde yapıldığını, 21.05.2013 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul toplantısında hisse devri kararı alındığını, divan başkanlığına da davacı …’nın oy birliği ile seçildiğini, 21.03.2015 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul toplantısına Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcisi Meryem Pehlivan’ın da katıldığını ve tutanağa imza attığını, Kırma-Taş İnşaat Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş’nin 07.06.2013 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul toplantısında ise sadece sermaye artırımının gerçekleştiğini, hisse devrinin söz konusu olmadığını, 17 Haziran 2013 tarihli ticaret sicili gazetesi sunduklarını, iş bu toplantıya bakanlık temsilcisi Muazzer Temel’in de katıldığını, açılışın davacı … tarafından yapıldığını, divan başkanlığı’na davacı …’nın seçilmesine oybirliği ile karar verildiğini, 07.06.2013 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul toplantısında sermaye artırımının gerçekleştirildiğini, tüm bunlarla birlikte şirketin yönetim kurulu üyeliğine, 3 yıl görev yapmak üzere davalı …’ın seçilmesine oy birliğiyle karar verildiğini ve divan başkanı sıfatıyla da davacı …’nın genel kurul toplantı tutanağını imzaladığını, davacı …’nın 05.09.2013 tarihli taahhütname ile Kırma-Taş İnşaat Madencilik Sanayi ve Ticaret A.Ş’de bulunan hisselerini davalı …’a devretmiş olduğunu ve devrettiği hisselerden olan borçları faiz ve ferileri ile hiçbir ihtar ve ihbara gerek kalmaksızın ödeyeceğini gayrı kabil-i rücu olarak kabul ve taahhüt ettiğini, davacının dava dilekçesinde bahsettiği gibi 07.03.2013 tarihli sermaye artışı kararının olmadığını, davacının hangi kararın yokluğunu istediğini somutlaştırması gerektiğini, bir an için yokluğu istenen kararın 07.06.2013 tarihli karar olduğu düşünülse dahi iş bu karar sermaye artışına ilişkin olduğunu, pay devrinin bulunmadığını,davacının dava dilekçesindeki beyanlarının ve talepleri tamamen kötü niyetli olduğunu, davacının kendi iradesi ile imzaladığı taahhütnamenin de bulunduğunu, pay devrinin usulsüz, batıl olmasının mümkün olmadığını, davacının tüm bunlara rağmen kötü niyetli olarak iş bu davayı açtığını belirterek davalılara açılan davanın davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; ” … Davacı tarafın davalı şirketin 07/06/2013 tarihli Genel Kurul Kararının yokluğunun tespiti davasında dava açmakta hukuki yararı bulunmadığından HMK’nun 114/1-h, 115/2. Maddesi gereğince USULDEN REDDİNE,
2-Davacı tarafın diğer tüm taleplerinin reddine … ” karar verilmiştir.
Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece ve davalılar tarafından usulüne uygun olduğu iddia edilen pay devri sahte pay defterine kayıt edildiği açık bir şekilde anlaşıldığını, bir an için devrin hukuken geçerli olduğu düşünülse bile üçüncü kişiler açısından hüküm ifade etmesi ve mahkeme tarafından davalı …’ın pay sahibi sayılması açıkça TTK md. 499 aykırı olduğunu, davalı şirket bir anonim şirket olduğunu, TTK’ya bakıldığında (TTK’nın 490’ıncı maddesi) pay/hisse devrinin tescilinin zorunlu olduğuna dair veya noter onayına dair herhangi bir hüküm bulunmadığını, Mahkeme kararında da yazılı pay devri sözleşmesinden değil yönetim kurulu kararından bahsettiğini, Yönetim Kurulu Kararı pay devir sözleşmesi olmadığını, iddia edilen bu devrin gerçek pay defterine kayıt edilmemesi nedeniyle ortaklığa karşı hüküm ifade edemeyeceğini, geçerli bir pay devrinden söz etmenin mümkün olmadığını, davalı dosyaya sahte pay defteri sunmuş ayrıca geçerli bir pay devir sözleşmesi ibraz edemeyerek, payın kendisine devredildiğini ispat edemediğini, gerçek pay defteri ve pay devri sözleşmesi ibraz edilmeden verilmiş olan hüküm açıkça usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının ortaklıkta paydaş olduğu davayı açmakta da hukuki yararı bulunduğunun açık olduğunu, davacı 07.06.2013 tarihli sermaye artışına ilişkin toplantıya katılmadığını, hazirun cetveli ve karara ilişkin belgelere ilişkin imza davacıya sonradan attırılmış olsa da davacı bu toplantıya katılmadığını, divan başkanlığı yapmadığını, bu hususun tespiti için gerçek kayıtların sunularak evrakların aslı ile inceleme yapılması gerekmekte iken davanın usulden reddi kararı usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek; yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, karar verilmesini talep ederek, istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Davalılar vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacının 07.06.2013 tarihli sermaye artışına ilişkin olağanüstü genel kurul toplantısının yok hükmünde olduğunun tespitinde hiçbir hukuki yararı bulunmadığı gibi, bu genel kurul toplantısının yokluğunun tespitinin kabulü halinde dahi davacının şirkette hissedar olamayacağının açık olduğunu, çünkü yapılan tüm işlemler hukuka ve usule uygun olarak yapılmış olup geçerli olduğunu, bu devrin muvazaalı olduğunu, gerçek bir devir olmadığını, geri iade edilmek üzere devredildiği iddia edilmiş ise de davacı yanca bu konuda dosyaya kesin bir delil sunulamadığını, yine, Yerel Mahkeme dosyasında bulunan ve imzası davacı tarafça kabul edilen davacının davalıya verdiği 05.09.2013 taahhütname ve davacının İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/170758 soruşturma sayılı dosyasında, 11/01/2017 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu ifadesine göre; davalı şirketteki hisse devrinin gerçek bir devir olduğunun ikrar ettiğini, tüm bunlara rağmen davacının işbu huzurda görülen davayı ikame etmesi kötüniyetli olduğunun açık bir göstergesi olduğunu belirterek; istinaf başvurusunun reddine, karar verilmesini, talep etmiştir.
DELİLLER: Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/371 Esas sayılı dosyası ve tüm dosya kapsamı.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; genel kurul kararının ve pay devrinin (muvazaa nedenli) yokluğunun tespiti ile davacının davalı şirkette hissesinin mevcut olup olmadığının tespiti talebi istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince, genel kurul kararının yokluğu istemine yönelik davanın usulden reddine, diğer taleplerin esastan reddine karar verilmiş, karara karşı, davacı vekili süresi içerisinde istinaf yoluna başvurmuştur.
İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Somut olayda; davacı, davalı Kırma- Taş İnşaat Madencilik Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nde ortak olduğunu, artan borç ve haciz baskı nedeniyle paylarının davalı …’a muvazaalı olarak devrettiğini, sermaye artırımına yönelik genel kurula katılımı olmadığı halde yokluğunda usulsüz yapılan genel kurul ile davalının hakim ortak haline geldiğini belirterek sermaye artırımına yönelik genel kurul kararının ve pay devrinin yokluğunun tespiti ile şirket ortaklık paylarının belirlenmesini talep etmiş, davalı, pay devrinin usulüne uygun gerçekleştirildiğini, sermaye artırımına yönelik 07/06/2013 tarihli genel kurulun davacının divan başkanı olarak katılımı ile gerçekleştirildiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, mahkemece, 11/06/2013 tarih, 2013/41 sayılı yönetim kurulu kararı ile ortaklar pay defterindeki kayıtlar uyarınca pay devrinin usulüne uygun gerçekleştiği, pay devirlerinin gerçekleşmesi sonrası davacının şirkette payının kalmadığı bu nedenle, davaya konu genel kurul kararının yokluğunu talep etmekte, davacının hukuki yaranın bulunmadığı gerekçesi ile davaya konu istemlere dair karar yerinde yazılı şekildeki kararların verildiği anlaşılmıştır.
Bu kapsamda; davacının payların muvazaalı devrine yönelik iddiası taraf muvazaası niteliğinde olup, kural olarak hiç kimse kendi muvazaasına (“taraf muvazaası”) dayanarak bir hak talep edemez. Kaldı ki böyle bir hak talebi, herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunamayacağını belirten 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2’nci maddesine de aykırıdır. Ancak Yargıtay içtihatlarında  yer aldığı üzere “taraf muvazaası”nın ispatına bir istisna getirilmiş ve “yazılı delil” şartı aranmıştır.
Buna göre, devrin muvazaalı olduğunun TMK’nın 6. maddesi gereğince iddia sahibi/davacı tarafından kesin deliller (yemin, ikrar, senet, kesin hüküm) ile ispat edilmesi gerektiği halde, bu nitelikte bir delilin bulunmaması, davacının pay devir iradesine yönelik; 11/06/2013 tarih, 2013/41 sayılı yönetim kurulu kararı, ortaklar pay defterinde devre ilişkin kayıtlar, davacının devrin varlığına yönelik beyanları ile 05/09/2013 tarihli taahhütname başlıklı belge içeriği ve pay devrinin noter onayı gerektirmemesi karşısında, ilk derece mahkemesince; davacının, davalı şirketteki ortaklık paylarını yöntemince devrettiğinin ve devirler sonrası şirkette payının kalmadığı yönündeki kabulde isabetsizliğin bulunmadığı, aksine dair davacı istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı değerlendirilmiştir.
Öte yandan, yukarıdaki olgulara göre davacı tarafından usulünce yapılan pay devirleri sonrası davalı şirkette ortaklık payı kalmamıştır. Bu nedenle, sermaye artırım kararının alındığı 07/06/2013 tarihli olağanüstü genel kurulunun yokluğunu istemekte davacının hukuki yararının bulunması gerekmektedir. Hukuki yararın varlığı dava şartı olduğundan ve şirket ortaklığı bulunmayan davacının genel kurul kararının yokluğunu talep etmekte hukuki yararı bulunmadığından bu istem yönünden davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinde de usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, HMK’nın 355. maddesi uyarınca; kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak, davacının istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-HMK’nın 353-(1)-b)-1) maddesi uyarınca; davacının İSTİNAF BAŞVURUSUNUN ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf kanun yoluna başvurma harcının hazineye gelir kaydına,
3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından, istinafa gelirken peşin alınan 54,40 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 4,90 TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK’nın 302-(5) maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
4-İstinaf eden tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf edene iadesine,
6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-(3) maddesi uyarınca temyizi kabil kararın Dairemizce taraflara tebliğine,
İlişkin; Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, 6100 sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren (2) hafta içerisinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesi’ne TEMYİZ yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.10/09/2021


Başkan …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Üye …
¸e-imzalıdır

Katip …
¸e-imzalıdır

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak elektronik imza ile imzalanmıştır.*