Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2022/731 E. 2022/1110 K. 22.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. SAKARYA BAM 5. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/731 – 2022/1110
T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/731
KARAR NO : 2022/1110
KARAR TARİHİ : 22/09/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVA TARİHİ : 20/09/2020
KARAR TARİHİ : 03/03/2021
NUMARASI : 2020/558 Esas -2021/162 Karar

DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALILAR : 1- …
2- ESEROĞLU TURİZM NAKLİYAT OTOMOTİV İNŞAAT SOSYAL HİZMETLER SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ İSTANBUL ŞUBESİ – 0379038416300026- Yenikent Mh. Dicle Cd. No:10D/17 Gebze/KOCAELİ
VEKİLİ : Av….

DAVA : Harici araç satım sözleşmesi nedeniyle ödenen bedelin iadesi istemi
KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 23/09/2022

Gebze Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/558 E. 2021/162 K. sayılı dosyasından verilen 03/03/2021 tarihli karara karşı istinaf talebinde bulunulması ile dosyanın Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesine gönderildiği, Sakarya Bölge Adliye Mahkemesinin 7. Hukuk Dairesinin 12/05/2022 tarih, 2021/1417 Esas, 2022/998 Karar sayılı kararı ile inceleme görevinin 5. Hukuk Dairesi olduğu gerekçesiyle dosyanın Dairemize gönderildiği, taraflar arasında görülen dava sonucu ilk derece mahkemesince verilen hükme yönelik, davacı vekilince süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; üvekkil davalı şirkete ait olan … plakalı aracı satın almak için 2016 yılında görüşmeler yapmıştır. Görüşmeler neticesinde aracın 34.600 TL karşılığında müvekkile satılması hususunda anlaşılmış ve davalı şirket 20.000 TL kapora istediğini, bunun üzerine müvekkil 22.08.2016 tarihinde banka kanalıyla söz konusu bedeli gönderdiğini, dekontun açıklamasında açıkça “… araç kaporası” yazdığını, sonrasındaki süreçte müvekkili aracın teslimine ilişkin diğer davalı (ve aynı zamanda şirket yetkilisi) olan … ile iletişime geçtiğini, Davalı … müvekkile araç üzerinde hacizler olduğunu, aracın satışı için anlaşılan bedelden kalanını gönderdiği takdirde araç üzerindeki hacizlerin kaldırılacağını ve teslimin gerçekleşeceğini, ancak şirket hesaplarında bloke olduğundan kalan bedelin şahsi hesabına gönderilmesi gerektiğini beyan ettiğini, bunun üzerine müvekkil, kalan 14.600 tl’yi davalı …’in hesabına gönderdiğini, anlaşılan tutarın tamamını ödemiş olan müvekkil defalarca şirket yetkililerini arayarak aracın teslimini talep ettiğini, şirket yetkilileri tarafından bir süre oyalanan müvekkile, daha sonra aracın alacaklılar tarafından haczedildiğini ve aracın yakalandığını, aracın bedelinin iade edileceğini söylemişlerdir. ancak üzerinden 4 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen müvekkil ne aracı teslim alabildiğini ne de ödediği bedeli geri alabildiğini, müvekkili hakkı olan parayı geri alabilmek adına 06.08.2018 tarihinde istanbul anadolu 10. icra dairesinde davalı şirkete karşı 2018/23271 sayılı dosya ile; davalı …’e karşı da 2018/23273 sayılı dosya ile ilamsız takip başlattığını, davalıların haksız yere borca itiraz etmesi nedeniyle bu icra takiplerinden de sonuç alınamadığını, icra takiplerine borçlularca itiraz edildikten sonra; mahkemenizin 2018/812 ve 2018/813 esas numaralı dosyaları üzerinden davalar açılmış, ancak yetki bahsi nedeniyle davalar usulden reddedilmiş ve kesinleştiğini, icra takiplerinden sonuç alınamayınca arabuluculuk süreci işletildiğini, ancak arabuluculuk süreci de olumsuz olarak sonuçlandığını, müvekkili yaşadığı yaklaşık 4 yıllık süreçte satın almak istediği aracı alamadığı gibi ödediği bedeli de geri alamadıklarını, davalılar müvekkilini zarara uğratmış ve hakkını alabilmesini geciktirmek adına icra takiplerini durdurduklarını, bütün bu süreçte davalı tarafın kötü niyetli olduğu izahtan vares olduğunu bu nedenlerle davanın kabulü ile müvekkilinin ödediği 34.600,00.-TL’nin ödendiği tarihten itibaren ticari temerrüt faizi ile taraflarına ödenmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı ile müvekkil şirket,müvekkil şirkete ait söz konusu otomobilin 55.000,00.-TL bedel ile satışı hususunda, 2016 yılında anlaşmış olup anlaşma esnasında davacının kendisine ait hukuki gerekçelerle noter satışını istememesi ve paranın tamamını ödememesi sebebiyle resmi satış yapılmadığını, Otomobilin değeri ve anlaşma bedeli, davacının iddia etmiş olduğu 34.600,00.-TL’den daha yüksek olup davacının aksi yöndeki iddialarına kesinlikle itibar edilmesi gerektiğini, 2016 yılının ağustos ayında, anlaşmanın yapılmasının akabinde davacı taraf aracı fiilen kullanmaya başladığını, Süreç içerisinde müvekkil şirket tarafından defalarca noter işlemlerinin yapılması ve bakiye borcun ödenmesi talep edilmiş ancak davacı taraf kendisine ait bazı hukuki işlemlerinin bulunduğunu belirterek noter işlemlerinin yapılmaması hususunda direttiğini, ilerleyen dönemde müvekkil şirkete ait başlatılan icra takipleri neticesinde otomobil üzerine haciz şerhleri işlenmiş olup otomobil 2017 Ağustos ayında davacının yerleşim yerinde evinin önünde yakalandığını, davacının, otomobilin üzerinde hacizler bulunduğunu müvekkil şirket yetkilisinden öğrendiği ve 14.600,00.-TL para gönderiminin bunun sonrasında yapılmış olduğu yönünceki iddiaları aracın yakalanma tarihi ve yeri dikkate alındığında gerçekle bağdaşmadığını, yine söz konusu para gönderiminin yapıldığı dönemde otomobil üzerinde herhangi bir takyidat da bulunmadığını, açıkça anlaşıldığı üzere müvekkil şirketin tüm çabalarına rağmen davacı otomobili resmi olarak satın almamış uzunca bir süre fiilen kullandığını, bu süreç içerisinde ise müvekkil şirket hiçbir şekilde aracı kullanamamış ve davacının yapmış olduğu ödemeler dışında herhangi bir kira veya kullanım bedeli de almadığını, Hatta davacı, haricen edinilen bilgilere göre işbu dava konusu aracı satarak/kiralayarak menfaat dahi elde ettiğini, işbu hususa ilişkin delil sunma hakkını saklı tuttuklarını, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte, önemle belirtilmelidir ki, 2016 yılında 34 KB 5408 plakalı aracın satın alınması adına ödendiği iddia edilen 34.600,00.-TL’nin bugüne kadar hiçbir menfaat elde edilmeksizin talep edilmemiş olması hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu hususun dahi davanın kötü niyetle açılmış olduğunun ispatı olduğunu, davacı beyanlarının kabulü mümkün olmadığını, davacının müvekkil şirketin yetkilisi olduğu söz konusu aracın resmi olarak satışına yanaşmaması, otomobili aylarca fiili olarak kullanmış olması, kullanım süresi içerisinde müvekkil şirketin otomobilden herhangi bir fayda sağlayamaması ve otomobil ile ilgili maddi yükümlülüklerinin devam etmesi nedenleriyle davacının otomobile ilişkin kira ve kullanım bedellerinin mahsubunun gerektiğini, davacının haksız ve kötü niyetli davasının reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.

Taraflara usulüne uygun olarak tebligat yapıldığı ve taraf teşkilinin sağlandığı, delillerin dosya arasına alındığı görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ”davanın reddine”karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinafa başvuru dilekçesinde özetle;
-Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03.03.2021 tarih 2020/558 Esas ve 2021/162 Karar sayısı ile verilen kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu,
-Vekil edilenin ile davalı taraf arasında kurulan anlaşmaya göre; vekil edilenin 34 KB 5408 plakalı aracı satın almak için ilk önce 20.000 TL kapora verecek sonrasında ise aracın teslimiyle birlikte 14.600 TL yani araç için toplamda 34.600 TL şirkete ödeme yapacağını, davalı şirket ise karşılığında arabanın satış ve devir işlemleri gerçekleştireceğini, bu anlaşma nazarında vekil edilenin 22.08.20216 tarihinde 20.000 TL’lik kaporayı davalı şirket hesabına gönderdiğini, daha sonra davalı … müvekkile aracın üzerinde ve şirket hesaplarında hacizler olduğunu, araç satışı için anlaşılan bedelden kalanını şirketin yetkilisi olması nedeniyle şahsi hesabına gönderdiği takdirde araç üzerindeki hacizlerin kaldırılacağını, aracın devir ve tesliminin kendisine yapılacağını beyan etttiğini, bunun üzerine vekil edilenin 09.09.2016 tarihinde kalan 14.600 TL’yi davalı …’in hesabına gönderdiğini,
-Vekil edilenin aracın ödemesini gerçekleştirdikten sonra defalarca davalı ve davalı şirket yetkililerine ulaşmaya çalıştığını, aracın devrini ve noterden satışını talep etmiş lakin davalılar hiç oralı olmayıp vekil eidleni hep oyalamaya çalıştıklarını, davalı şirketin aracı fiili olarak vekil edilene 2016 eylül ayında teslim etmiş olup, teslim edildiği gibi araca polis tarafından el konulduğunu, vekil edilenin aracı daha kullanmadan böyle bir durumla karşı karşıya kalmış ve mağdur olduğunu, bunun üzerine şirket yetkililerine ulaşmaya çalıştıklarını ama davalılar tarafından hep geçiştirildiğini, bir süre bu şekilde oyalanan vekil edilene, daha sonra aracın alacaklılar tarafından haczedildiği ve yakalandığını, aracın bedel iadesini yapacaklarını söylediklerini, üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen vekil edilenin ne aracı teslim alabilmiş ne de ödediği bedelini geri alabildiklerini,
-Vekil edilen ile yapılan anlaşma uyarınca davalılar kendi üstlerine düşen edim borcunu yerine getirmediklerini, Türk Borçlar Kanunu Madde 207/1’de satış sözleşmesi tanımlandığını, satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşme olduğunu, satıcının iki aslî borcu olduğunu, bunlardan biri satılanı teslim, diğeri mülkiyeti geçirme borcu olduğunu, araç üzerindeki mülkiyetin, Karayolları Trafik Kanunu’nun 20 nci maddesi uyarınca noterlikçe düzenlenen satış sözleşmesi ve araç üzerindeki zilyetliğin devri ile başkasına geçeceğini, araç sahipliği sıfatı aracı devralan kişiye geçmiş olacağını, somut olaya bakıldığında vekil edilenin araç ücretini ödeyerek edim borcunu yerine getirmiş olup davalılar ise aracın mülkiyetini ve devrini vekil edilen adına yapmaktan imtina ederek asli edim yükümlülüklerini ifa etmediğini,
-Davalılar aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirmeyerek dürüstlük kurallarına aykırı davranmış ve vekil edilen ile arasında var olan güven ilişkisini ağır şekilde ihlal ettiğini, sözleşme yapma isteğiyle, çeşitli düşünce ve isteklere sahip olan tarafın, yapmak istediği sözleşmenin asli ve önemli hususları hakkında bazı bilgilerden mahrum ise, diğer tarafın bu bilgilere ilişkin bilgi eksikliği bulunan tarafı aydınlatma yükümlülüğü bulunmadığını, bu yükümlülüğü yerine getirmeyen tarafın, dürüstlük kurallarına aykırı davranmış olacağını, bir kimsenin güvendiği bir duruma sebebiyet veren kişinin, sebebiyet verdiği bu güven ilişkisini ihlal etmesi neticesinde, ortaya çıkan zararlardan da sorumlu olması gerektiğini, güven ilişkisinde, aydınlatma yükümlülüğünü kusurlu davranışıyla ihlal eden kişi, bu kusurlu davranışı sebebiyle zarar verdiği kimsenin bu zararını güven sorumluluğu kapsamında tazmin etmekle yükümlü olduğunu, sözleşme yapma amacıyla görüşmeye başlayan tarafların, karşılıklı olarak uyandırdıkları güvene uygun, özenli ve dürüst davranma yükümlülüğü altına gireceğini, davalılar ise hem asli edim yükümlülüklerini yerine getirmeyerek hem de durumla ilgili olarak vekil edilenin oyalayarak vekil edilenin ile aralarında oluşan güven ilişkisini ihlal ettiğini, davalı tarafın, vekil edilenin 20.000 TL’lik ödemeyi yaptıktan sonra araçta haciz olduğunu beyan ettiğini, geri kalan bedeli ödediğinde hacizlerin kaldırılacağını söyleyerek iyi niyetli olan vekil edileni kandırdığını, sonrasında aracı teslim etmesinin akabinde araca polis tarafından el konulmasının ve bunun nedeninin araç hakkında İİK uyarınca yakalama kararı olmasından kaynaklandığını beyan etmeleriyle birlikte aydınlatma yükümlülüğü ve güven ilkesine aykırı hareket ettikleri açıkça ortada olduğunu,
-Gerekçeli kararda vekil edilenin aracı harici almayı kabul ettiği, aracın tescil harici satılmış olmasından ötürü araç üzerindeki haciz veya başka bir işlemden dolayı trafikten men edilmesinden kaynaklı olarak, kurulduğunu ve ifası gerçekleşmiş satım sözleşmesine dayanılarak alacak talep edilmesinin Medeni Kanun 2. Maddesi uyarınca dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ve hakkın kötüye kullanılmasına sebep olacağı belirtilerek haksız ve hakkaniyete aykırı bir sonuca varıldığını, taraflar arasındaki sözleşmenin koşulu ile müvekkilin sözleşmedeki iradesi, davalılar hesabına yaptığı ödemeler ile araç üzerinde bulunan hacizlerin kaldırılması ve aracın şerh ve rehinsiz şekilde müvekkil adına tescili şeklinde olduğunu,
-Vekil edilenin aracı harici almayı kabul etmediğini, vekil edilenin aracın resmi satışı ve devri yapılması için çok çabalamış lakin davalılar asla ilgilenmediğini ve umursamadığını, bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, yerel mahkemece yapılan değerlendirme; vekil edilenin aracın zilyeti olmasıyla sözleşmenin kurulduğu ve tamamlandığının düşünülmesi olduğunu, yerel mahkemece önel olarak alınan bu hüküm hatalı olduğunu, taraflar arasındaki sözleşme araç satış sözleşmesi olup, tarafların edimleri belli olduğunu, bir tarafın arazın sözleşme konusunu alıcıya teslim edeceğini ve adına tescil edeceğini, diğer taraf ise bunun karşılığında bedel ödeyeceğini, somut olayda zilyetliğin devri ile ödeme edimleri gerçekleşmesine rağmen tescil işlemi yapılamadığını,
-Vekil edilenin yapmış olduğu davalı taraflar aralarındaki anlaşmaya uyarak edimde bulunmak ve davalı tarafın edimini gerçekleştireceğine güvenmek ve beyanlarına inanmak olduğunu, davalılar tarafından kandırılıp mağdur edildiğini, asıl davalıların yapmış olduğu eylemlerin dürüstlük kurullarına aykırı olduğunu, davalılar hem arabayı hem bedel ücretini elinde bulundurarak hakkını kötüye kullandığını ve bu durumda haksız kazanç elde ettiğini,
-Bu nedenle taraflarınca bedel iadesi talebinde bulunmasının dürüstlük kurallarına aykırı olacak ve hakkın kötüye kullanılmasına sebebiyet verecek bir husus olmadığının kanaatinde olduklarını, yapılan haksız duruma karşı bu şekilde bir talepte bulunarak adaletin tecellisine vesile olmayı amaçladıklarını,
-Bu nedenlerle; yerel mahkeme ilamının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılmasını ve haklı davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, yerel mahkeme kararında usul ve yasaya aykırılık bulunup bulunmadığı, kararın eksik incelemeye ve/veya yanılgılı değerlendirmeye dayalı olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
DELİLLER :
Tüm dosya kapsamı
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, harici araç satım sözleşmesi nedeniyle ödenen bedelin iadesi istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek duruşmasız olarak yapılmıştır.
Davacı vekili, davalıdan 2016 yılında araç satış sözleşmesi uyarınca 34.600,00 TL bedelle araç satın alındığını, aracın devrinin sonra yapılacağının kararlaştırıldığını, sözleşme uyarınca davacı aracının teslim edildiğini, ödemelerin yapıldığını, ancak davalının araç devrini yapmadığını, aracın başka bir alacaklı tarafından icra dosyasından haciz konularak geri alındığını belirterek ödediği bedelin iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, vekil eden şirketin tüm çabalarına rağmen davacı otomobili resmi olarak satın almadığını, uzunca bir süre fiilen kullandığını, davacının yapmış olduğu ödemeler dışında herhangi bir kira veya kullanım bedeli de almadığından bahisle davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
Trafikte kayıtlı araçların satış sözleşmesinin KTK.’nun 20-(d) maddesine göre, Noterlikçe yapılması geçerlilik şartıdır. Diğer bir ifadeyle, adi yazılı veya sözlü satışlar, daha sonradan Noterlikçe resmi satış yapılmadığı sürece geçersizdir. Harici sözleşme “araç satış vaadi” şeklinde nitelendirilemez. Alıcı, yapılan bu sözleşmeye göre, aracın kendi üzerine tescilini talep edemeyeceği gibi satıcı da satım bedelinin ödenmesini talep edemez. 2918 sayılı Kanun’un 20-(d) maddesi uyarınca, harici satışlar geçersiz olup, herkes sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince verdiğini geri isteyebilir (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 27/11/2018 tarihli 2018/2686 Esas – 2018/6122 Karar sayılı ilamı).
Geçersiz sözleşmelerde; 6098 sayılı TBK.’nun 77-82. maddeleri gereğince, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre, taraflar karşılıklı olarak, ancak verdiklerini geri alma hakkına sahiptirler. Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için, bir tarafın mal varlığının diğer tarafın malvarlığı aleyhine çoğalması gerekir.
Hemen belirtilmelidir ki, sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.
Buna göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir.
Sebepsiz zenginleşme, bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır (Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 02/06/2015 tarihli 2014/4900 – 2015/4147 sayılı ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 05/10/2017 tarihli ve 2016/10983 – 2017/13493 sayılı ilamları).
Kanun’da aksine özel bir düzenleme olmadıkça; taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür, (TMK 6), diğer bir ifadeyle, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafı ispat yükü altındadır. (HMK 190)
6100 sayılı HMK 200. maddeye göre, bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibin beşyüz Türk lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibin beşyüz Türk lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin varlığını ortaya koyan, yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil niteliğindeki ikrar, yemin delilleri ile de sözleşme ilişkisi ispatlanabilir. Tüm bu delillerle de sözleşme ilişkisi ispatlanmış değilse HMK 200. maddedeki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir. Açık muvafakat olmazsa tanıkla sözleşme ilişkisi ispatlanamaz. Bunun da istisnası olan HMK 202. maddeye göre senetle ispat zorunluluğu bulunan hallerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.
Bu açıklamalara ve yargısal içtihatlara göre somut dosya ele alındığında; Dava konusu … plaka sayılı aracın davalılardan Eseroğlu Turizm Nakliyat Otomotiv İnşaat Sosyal Hizmetler Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi adına kayıtlı olduğu, dava konusu aracın satışı konusunda tarafların anlaştığı, aracın davacıya teslim edildiği ve haciz konularak aracın bağlandığı hususları uyuşmazlık konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Uyuşmalık, sözleşme için davacı tarafından davacıya ödenen bedel ve davacının ödediği bedeli sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre isteyip isteyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Davacı sözleşme kapsamında ödediğini iddia ettiği bedelleri geri alabilmek davalı şirkete karşı 2018/23271 sayılı dosya ile; davalı …’e karşı da 2018/23273 sayılı dosya ile ilamsız takip başlattığını, davalıların borca itiraz etmesi nedeniyle takiplerin durduğu, itirazın iptali istemli Gebze Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/812 ve 2018/813 esas numaralı davalarda yetkisizlik nedeniyle davalar usulden reddedilmiş ve kesinleştiğini görülmüştür.
Taraflar arasında trafikte kayıtlı davalıya ait aracın alım satımına ilişkin yapılan sözleşme resmi şekilde yapılmadığı için geçersiz olup bu nedenle taraflar karşılıklı olarak ancak verdiklerini sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri isteyebilirler. Davacıya ait banka hesabından davalı şirket hesabına 22.8.2016 tarihinde gönderilen “… ARAÇ KAPORASI” açıklamalı 20.000,00 TL havale ile davacının araç satış sözleşmesine ilişkin ödemede bulunduğunun kabulü gerekir. Bunun dışında, davacı tarafından davalılardan …’e banka havalesi yoluyla 14.600,00 TL gönderildiği, davalının bu bedelin taraflar arasındaki başka bir ilişkiden kaynaklı olduğuna ilişkin bir savunması bulunmamakla dava dosyası arasına alınan Mahkemenin 2018/812 Esas sayılı dosyada tanık Gülay Alpay’ın araç bedeli olarak ödenen 35.000 TL’nin bir kısmını şirket hesabına bir kısmını da …’in kendi hesabına ödediği, şirket hesabı üzerinden vergi borcundan dolayı işlem yapılamadığından bir kısım parayı davalı …’in kişisel hesabına ödediği şeklindeki anlatımları dikkate alındığında bu bedelinde araç satış sözleşmesine ilişkin ödeme olduğunun kabulü gerekmiştir. Dava konusu araç alım satımı için davacının davalıya 34.600 TL havale yolu ile ödemede bulunduğunu anlaşılmakta olup, davacı tarafça bu miktar para verildiği ispatlanmıştır. Davacı davalıya araç alım satımı nedeniyle yaptığı 34.600,00 TL yi anılan sözleşme geçersiz olduğundan sebepsiz zenginleşme hükümleri gereği geri isteme hakkına sahiptir. Ayrıca, (davalı) satıcı, aracın iadesi koşulu ile satış bedelini davacıya ödemekle yükümlü olup, aldığı bedeli iade etmeyen davalının, karşı taraftan, ayrıca araç kullanım bedeli talep edemez. Bu sebeplerle, davacının istinafı yerinde bulunmuştur.
Diğer yandan, davacının talebin sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak niteliğinde bulunması nedeniyle takip öncesi dönem için temerrüt faizi talep edilmesinin ancak borçlunun temerrüde düşürülmesi halinde söz konusu olacağı, davacı davadan önce dava konusu bedeller için ayrı ayrı icra takibinde bulunduğu, davacı tarafından, davalının icra takip tarihlerinden önce temerrüde düşürüldüğünü gösteren bir belge sunulmadığı, davalının bu icra takiplerinden önce temerrüde düşürülmediği için işlemiş faiz talebinde bulunulamayacağı, tarafların tacir olduğu, davaya konu alacağın ise tacirler arası sözleşmeden kaynaklandığı, davalı tacirin borcunun faizin doğduğu tarihte yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 19/1. madde hükmü uyarınca ticari nitelik gösterdiği, bu davanın aynı Kanun’un 4/1. madde hükmü uyarınca nispi ticari dava olduğu, tacirler arası bu sözleşmenin aynı Kanun’un 3. maddesi uyarınca ticari iş niteliğinde bulunduğu, bu sebeple taraflar arasındaki ilişkinin ticari iş olması sebebiyle talep konusu miktarların takip tarihinden itibaren ticari faize hükmedilmesine karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılması ile yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacının istinaf başvurusunun Kabulü ile, Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03/03/2021 tarih, 2020/558 Esas, 2021/162 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereği KALDIRILMASINA,
2-Davacının davasının KABULÜ İLE, 34.600,00.-TL’nin 20.000,00 TL’sinin 06.08.2018 tarihinden itibaren, 14.600,00 TL’sinin 09.08.2018 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Harçlar Kanunu uyarınca kabul edilen miktar üzerinden alınması gereken 2.363,52-TL karar ve ilam harcı ile dava tarihi itibari ile başvuru harcı olarak alınması gereken 80,70 TL harcın toplamı olan 2.444,22 TL’nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, (harç tahsil müzekkeresinin temyize tabi dosyalarda Dairemizce, temyize tabi olmayan (kesin karar) dosyalarda ilk derece mahkemesince ilgili vergi dairesine yazı yazılmak sureti ile yerine getirilmesine,)
4-Davacı tarafından yatırılan 590,89 TL peşin harç ve 54,40 TL başvuru harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafça tebliğat ve posta masrafı olarak yapılan toplam 67,50 yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 9.200,00 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa verilmesine,
6-Davacı tarafça mahkeme veznesine yatırılan gider avansının arta kalan kısmından gerekçeli kararın tebliği için yapılacak olan giderlerin de mahsubu ile bakiye kalan gider avansının hüküm kesinleştikten sonra davacı tarafça, Adalet Bakanlığı’nca düzenlenmiş olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesi’nin 5. maddesi gereğince davacı tarafından herhangi bir hesap numarasının bildirilmiş olması halinde elektronik ortamda iş bu hesaba aktarılmak suretiyle, davacı tarafından herhangi bir hesap numarasının bildirilmemiş olması halinde ise masrafı avanstan karşılanmak suretiyle PTT merkez ve işyerleri vasıtasıyla adreste ödemeli olarak iadesine,
İstinaf incelemesi yönünden;
7-Davacı vekilinin başvurusu yerinde görüldüğünden yatırılan istinaf karar harcının tarafına iadesine,
8-Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan 220,70 TL başvuru harcı, 65,00 TL posta ve tebliğat masrafı olmak üzere toplam 285,70 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
9-Duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
10-Kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine,
11-Dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine iadesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oybirliği ile HMK.362/1-a maddesi uyarınca 22/09/2022 tarihinde oybirliği ile KESİN olarak karar verildi.

*

Başkan …
¸e-imzalı

Üye …
¸e-imzalı

Üye …
¸e-imzalı

Katip …
¸e-imzalı