Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2022/338 E. 2022/783 K. 02.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. SAKARYA BAM 5. HUKUK DAİRESİ
T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/338
KARAR NO : 2022/783
KARAR TARİHİ : 02/06/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : SAKARYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVA TARİHİ : 15/02/2018
KARAR TARİHİ : 15/12/2021
NUMARASI : 2021/608 Esas – 2021/181 Karar

DAVACILAR : 1- … – …
: 2- … – … …
3- … – … …
4- … – …
VEKİLLERİ : Av. … –
Av. … –
DAVALI : … – … …
VEKİLİ : Av. … –

DAVA : İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)

KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 02/06/2022

Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2021/608 E – 2021/181 K sayılı dosyasından verilen 15/12/2021 tarihli karara karşı davacı tarafça istinaf talebinde bulunulması üzerine dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşılmakla, dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacılar vekilince menfi tespit ve istirdat istemiyle açılan davanın Sakarya 1 Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/78 esas sırasında yapılan yargılaması sırasında 01/09/2021 tarihi itibariyle Sakarya Ticaret Mahkemesinin faaliyete başladığı gerekçesiyle 03/09/2021 tarihli 2021/321 karar sayılı gönderme kararı ile dosyanın Asliye Ticaret Mahkemesine gönderildiği, Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/10 Esas sırasına kaydedilen dosyada 12/10/2021 tarihli tensip ara kararı ile davacılar vekilinin 841.389,00 TL’nin istirdatı talebiyle açmış olduğu davasının bu dosyadan tefriki ile ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verilmiş, tefrik kararı gereği istirdat istemli dava Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/608 Esas sırasına kaydedilmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalı şirket arasında müvekkili şirkete ait tesisin AVM Dış Cephe Prekast Yapımı İşi, AVM İç Cephe Prekast Yapımı İşi, AVM Çatı Kubbe Bacaları Yapımı İşi, Resepsiyon Prekast Yapımı İşi, Otel Dış Cephe Prekast Yapımı İşinin yapılması için yazılı ve yazılı olmayan sözleşmeler akdedildiğini, her bir sözleşme için anlaşılan iş bedelinin; AVM dış Cephe Prekast Yapımı İşi için 1.600.000,00 TL+KDV, AVM İç Cephe Prekast Yapımı İşi için 300.000,00 TL+KDV, AVM Çatı Kubbe Bacaları Yapımı İşi için 100.000,00 TL+KDV, Resepsiyon Prekast Yapımı İşi için 400.000,00 TL+KDV, Otel Dış Cephe Prekast Yapımı İşi için 1.900.000,00 TL+KDV olduğunu, sözleşmeler uyarınca müvekkili şirket tarafından sözleşmedeki işlerin karşılığı ve sözleşmenin teminatı olarak davalı şirkete senet ve çekler verildiğini, ancak davalı şirket tarafından ilgili sözleşmelerden AVM Dış Cephe Prekast Yapımı İşi, AVM İç Cephe Prekast Yapımı İşi ve AVM Çatı Kubbe Bacaları Yapımı İşinin ifa edildiğini, bu işlerin karşılığı olan 2.000.000,00 TL bedelin de müvekkili şirket tarafından ifa edildiğini, bu işleri zamanında eksiksiz yapan davalı şirketin resepsiyon prekast yapım işini eksik yaptığını, son yüklendiği iş olan Otel Dış Cephe Prekast Yapımı İşini ifa etmediğini ve hatta sözleşmelerin ifasına dahi başlanmadığını, müvekkili şirketin davalı şirkete çekler keşide ederek vermeye devam ettiğini, ancak davalının kendisine sözleşme bedeli olarak verilen senet ve çekleri iade etmesi gerekirken takibe koyduğunu, ciro ederek üçüncü kişilere devrettiğini ve müvekkili şirkete üçüncü kişiler tarafından takipler başlatıldığını, ve işbu takipler, hacizle ve haciz tehditleri sonucunda müvekkilinin karşılığını almadığı hizmet için toplam 841.389,00 TL bedeli alacaklı avukatlarının hesaplarına ve icra dosyalarına ödemek zorunda bırakıldığını, nitekim hala da davalı şirketin elinde iade edilmesi gereken ve icra tehdidi olarak kullanılan kambiyo evraklarının bulunduğunu belirterek icra tehditleri altında ödenen 841.389,00 TL bedelin istirdadı ile müvekkiline ödenmesini talep ve dava etmiştir. (Davacı vekilinin menfi tespit ve manevi tazminat talepleri asıl dava dosyasının konusunu oluşturmaktadır)
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; İİK 72/7.maddeye göre tamamen ödeme yapılmayan dosyaların ,borçların tespiti ile bu kapsamda dava ön şartı yönünden istirdat davalarının reddini, İİK 72/7 maddeye göre yapılan ödemelerin hak düşürücü süre geçtikten sonra istirdadının talep edilmesi nedeniyle bu açıdan davanın usulden reddini, İİK 72/ son maddeye göre Sakarya’da yapılmayan icra takipleri açısından istirdat davasının yetkisiz olması nedeniyle , bu kısımlar yönünden yetkisizlik kararı verilmesini bu kısımların davadan ayrılarak talep halinde bu kısımlar yönünden davanın Eskişehir Mahkemelerine gönderilmesini, Taraklı Termal açısından zaten hiçbir takip bulunmadığından ve Taraklı Termal’in yaptığı bir ödeme de bulunmadığından yetkisizlik kararı verilerek dosyanın da bu kısmının ayrılarak yetkili Eskişehir Mahkemelerine gönderilmesini, ayrıca Taraklı Termal adına bir takip bulunmadığından ve Taraklı Termal bir ödeme de yapmadığından bu davacı yönünden esas açısından da davanın reddini, İstirdat talepleri açısından ödemelerin müvekkiline yapılmaması aksi olsa da senede karşı senetle ispat kuralı gereğince esastan reddini talep etmiştir.
Taraflara usulüne uygun olarak tebligat yapıldığı ve taraf teşkilinin sağlandığı, delillerin dosya arasına alındığı görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; …Davacı vekili verilen kesin süreye rağmen hangi davacı için hangi ödemeye ilişkin olarak hangi miktarla istirdat talebinde bulunduğunu açıklamamış, talep sonucunu açıkça belirli hale getirmemiştir. Her bir davacının davası diğerlerinden bağımsız ayrı mahiyette bulunmakla ayrı ayrı hüküm kurulması ve hüküm kurulurken kabul ihtimalinde hangi davacının ne miktarla istirdat alacağının bulunduğunun belirtilmesi zorunludur. Davacılar vekilinin açıklama mahiyetinde sunduğu dilekçesi de sonuç talebi açık ve belirli hale getirmemektedir. Bu haliyle talep hakkında hüküm kurulması mümkün değildir. Açıklanan gerekçelerle 6100 sayılı HMK’nun 119/1ğ ve 119/2 maddeleri uyarınca istirdat davasının açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; hukuka, esasa aykırı ve haksız olarak, davacı müvekkillerinin istirdat talebine yönelik davasında yerel mahkeme tarafından HMK 119/2 Maddesi gerekçe gösterilerek davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, bu kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, açtıkları davada; müvekkili şirketin davalı şirkete liste şeklinde belittiği senetlerden dolayı borçlu olmadığının tespiti, müvekkili şirket tarafından davalı tarafa verilen senetlerin iptali ile müvekkili şirkete geri verilmesine, takibe konu edilen ve icra takipleri sonucunda ödenen senet bedellerinin istirdatına ve dava sonuçlanıncaya kadar ödeme tarihleri ve bedelleri tarafımızca bildirilen senetlere ilişkin olarak başlatılan takibin durdurulmasına karar verilmesini talep ettiklerini, davanın sonuçlanması için gereken tüm delil ve iddialar dosya kapsamında sunulmuşken, 15/12/2021 tarihli duruşma tutanağında istirdat taleplerine yönelik davanın HMK 119/2 maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına karar verildiğini, bu hükmün kurulması usul ve yasaya aykırı olup kabul etmelerinin mümkün olmadığını, Yargıtay’ın, talep sonucunun açık/anlaşılır olmadığı ihtimallerde madde 119/2’nin uygulanmasına yönelik kararlarının mevcut olduğunu, anılan madde kapsamında eksiklik bulunması hallerinde izlecenecek usulün düzenlendiğini, bu itibarla anılan bentlerde bir eksiklik ya da yanlışlık görülmesi durumunda hakim tarafından bu hususların açıklattırılması için taraflara bir haftalık süre verilmesinin öngörüldüğünü, bu usuli yol izlenmeden yerel mahkeme tarafından davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin yerleşik Yargıtay içtihatları gereğince de maddenin lafzi ve amaçsal yorumuyla bağdaşmadığını ve hukuka aykırı kabul edildiğini, maddede anılan bentlerde bir eksiklik ya da yanlışlıklarının olmadığının dosya kapsamından anlaşılacağını, mahkemece bu hususlar gözetilmeden usul ve yasaya aykırı olarak verilen davanın açılmamış sayılması kararının istinaf incelemesi ile kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm verilmesi gerektiğini beyanla; yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın hukuki dayanaktan yoksun istinaf talebinin reddi ile yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, yerel mahkeme kararında usul ve yasaya aykırılık bulunup bulunmadığı, kararın eksik incelemeye ve/veya yanılgılı değerlendirmeye dayalı olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
DELİLLER :
Tüm dosya kapsamı
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklı istirdat talebine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek duruşmasız olarak yapılmıştır.
Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 03/09/2021 tarihli, 2018/78 Esas, 2021/321 Karar sayılı ilamıyla, HSK Birinci Dairesi’nin 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı müstemir yetkilerin belirlenmesine ilişkin kararı ile Sakarya’da 01/09/2021 tarihinden itibaren Asliye Ticaret Mahkemesi kurulup faaliyetine başlamış olması gerekçesiyle dosyanın görevli ve yetkili Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine kesin olmak üzere karar verilmiştir.
Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/12/2021 tarihli, 2021/608-181 Esas-Karar sayılı ilamıyla, davanın HMK’nın 119/1-ğ ve 119/2. Maddeleri uyarınca açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Hüküm, davacılar vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup, HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukukî ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukukî niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “asliye hukuk mahkemelerinin görevi” başlıklı 2. maddesi; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükümlerini içermektedir.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 1. fıkrası; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmünü, 5. maddesinin 3. fıkrası ise; “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” hükümlerini içermektedir.
Görüldüğü üzere, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, Asliye Hukuk Mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanuni hakim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir.
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O halde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.04.2019 tarihli ve 2017/11-10 E., 2019/401 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile yeni kurulan (Alanya, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Manisa, Muğla, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gebze, İskenderun, İstanbul, İstanbul Anadolu, İzmir, Karşıyaka, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevreleri belirlenmiştir. Ancak halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
Yukarıda açıklanan kanuni hakim ilkesi, doğal hakim ilkesi, usul ekonomi ilkesi bu husustaki Anayasal düzenleme birlikte değerlendirilip yorumlandığında, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile, Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yargı çevresinin ilin mülki sınırları olarak belirlenmesine, işbu kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına ilişkin kararının 01/09/2021 tarihinden sonra açılacak davalar için yetkili ve görevli olduğu, 01/09/2021 tarihinden önce açılan ve halen derdest olan mahkemelerin elindeki Ticaret Mahkemesi’nin görev ve yetkisine giren davaların açıldığı mahkemelerce sonuçlandırılması gerektiği şeklinde yorumlanması gerekmekte olup, (Aynı yönde: Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 21/02/2022 tarihli, 2022/1073 Esas, 2022/1073 Karar sayılı ilamı) Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesince görevsizlik kararı verilmesi gerekmesine karşın yazılı şekilde karar verilmesi isabetli olmamıştır.
Kabule göre de; Dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar 6100 sayılı HMK’nın 119/1. maddesinde gösterilmiş olup, bu unsurların bir kısmı dava dilekçesinde bulunması gereken “zorunlu” unsurlar iken bazılarının dava dilekçesinde bulunması zorunlu olmayıp, ihtiyari niteliktedir. Dava dilekçesindeki bazı ögelerin zorunlu olmasının sebebi, davanın başından itibaren sübjektif ve objektif bakımdan açık bir temeli olmasıdır. Bu husus hukuki güvenlik ve hukuki açıklığa hizmet etmesi sebebiyle kamu yararı taşımaktadır. Böylelikle bir taraftan mahkemenin talep doğrultusunda doğru ve işin esasına uygun bir inceleme yapması ve dolayısıyla karar verebilmesi, diğer taraftan mahkemenin gereksiz ve istenmeyen bir konuda karar vermesini önlemek amaçlanmaktadır. Böylelikle etkili savunma yapılabilmesi de sağlanarak davalı tarafın menfaati korunmuş olmaktadır
6100 sayılı sayılı HMK’nın 119/2. maddesinde belirtildiği üzere, davacı ve davalının ad, soyad veya tarafın tüzel kişi olması hâlinde unvanları, davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa yasal temsilcinin veya vekilin adı, talep sonucu ve davacı veya vekilinin imzası dava dilekçesinde bulunmuyorsa, hâkimin davacıya vereceği kesin süre içinde bunların tamamlamasını istemesi, tamamlanmaması hâlinde davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi gerekmektedir.
Davanın yok yere uzamasına veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle kesin süreye ilişkin ara kararların her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı yapılacak işler teker teker belirtilmelidir bunun yanında verilen süre yeterli emredilen işler gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı tarafları uyarmalıdır. Öte yandan kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından yerine getirilmelidir.
Somut olayda, yukarıda belirtilen yasal hükümler ve açıklamalar çerçevesinde davacıya dava dilekçesinin sonuç kısmını açıklaması için Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 2018/78 Esas sayılı dosyasının 25/09/2018 ve 18/02/2020 tarihli duruşmalarında süre verilmiş ise de, davacıya HMK’nın 119-1ğ-2 maddesi uyarınca bir haftalık süre içerisinde eksikliğin tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılacağına karar verileceği hususunda yasal ihtarat yapılmamıştır. Bu durumda usulünce verilmiş bir kesin mehilden bahsetmek mümkün değildir. Davacının istinaf talebi belirtilen nedenlerle yerindedir.
Yukarıda izah edilen sebeplerle, ilk derece mahkemesince usule aykırı şekilde davanın açılmamış sayılmasına kararı verilmiş olması nedeniyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a.5 maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Davacının istinaf başvurusunun KABULÜNE,
1-SAKARYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 15/12/2021 tarih, 2021/608 E – 2021/181 K sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden karar verilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Davacı tarafça yatırılan istinaf maktu karar harcının (59,30 TL) istek halinde iadesine,
4-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
5-İstinaf kararının ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.6, maddesi gereğince KESİN olmak üzere 02/06/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

*

Başkan

¸e-imzalı

Üye

¸e-imzalı

Üye

¸e-imzalı

Katip

¸e-imzalı

¸Bu evrak 5070 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca E-İMZA ile imzalanmıştır.¸