Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi 2022/1232 E. 2022/1619 K. 15.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
5. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1232
KARAR NO : 2022/1619
KARAR TARİHİ : 15/12/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
DAVA TARİHİ : 19/03/2020
KARAR TARİHİ: 27/05/2022
NUMARASI : 2020/235 Esas – 2022/476 Karar

DAVACI : İZMİT SU VE KANALİZASYON İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ – …
VEKİLLERİ : Av. … – …
Av. … – …
DAVALI : HAKTAŞ DÖKÜM SANAYİ VE TİCARET ANONİM ŞİRKETİ – …
VEKİLİ : Av. … – …

DAVA : Atık su kullanım alacağından kaynaklı alacağa ilişkin yapılan icra takibine itirazın iptali istemi
KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 15/12/2022

Taraflar arasında görülen dava sonucu ilk derece mahkemesince verilen hükme yönelik, davacı vekilince süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;; davalı borçlunun 189847 sicil nolu atıksu kullanıcısı olduğunu, vekil edilen İSU Genel Müdürlüğü kaçak takip ekipleri tarafından davalı-borçlu şirket, vekil edeni kurumun gerçekleştirilen rutin kontrollerde 08.12.2007 tarih ve 007 cilt- 038 sıra no ile kaçak tespit tutanağı ile şirketin abonesiz sayaçsız atıksu kullanımında bulunduğunun tespit edildiğini, firma, tutanağı tutan görevliler tarafından İSU Tarifeler Yönetmeliği gereğince atıksu aboneliği yaptırması için gereken evraklar konusunda da bilgi verildiğini, yine tespit esnasında firmanın 02.02.2006 tarihinde ve sayaç taktırması konusunda uyarıldığını ve abonelik faaliyetine başladığı tutanağa geçirildiğini, 20.11.1981 tarih ve 2560 sayılı Kanuna 3305 sayılı kanunla değişik geçidi 10. Madde ve Bakanlar Kurulunun 2.3.1995 tarih ve 95/6750 sayılı kararı ile İzmit Büyükîehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon Hizmetlerini yürütmek üzere 4.5.1995 tarihinde kurulan İzmit Su ve Kanalizasyon İdaresi İSU Genel Müdürlüğü’nün 95 /..6750…sayılı yasa ile değişik madde hükmü gereği su satışı ve atıksuların uzaklaştırılması hizmetleri ve septik çukurların boşaltılması ile ilgili tarifelerin hangi kriterlere göre hesaplanacağını ve bu şekilde hesaplanan bedellerin hangi usül ve esaslara göre tahsil edileceğini belirlayen 31.07.2003 tarihli İSU Tarifeler Yönetmeliğinin” Kullanılmış Suların Uzaklaştırılması (Atıksu)” başlıklı 60.1.b) iii) “Tutanak tarihinden itibaren 30 gün içerisinde sayaç bağlayıp abonelik işlemlerini tamamlamayanlar; Bunlara abonelik tesis edilinceye kadar tesis edilmişse kullanımın başladığı tarihten itibaren, edilememiş ise bulunduğu bölgenin İSU hizmet sınırlarına dahil olduğu tarihten itibaren, literatür bilgilerinden (kuruluşun ait olduğu sektörün özellikleri,üretimin biçimi, çalışan kişi sayısı ve benzer iş kollarında yapılan incelemeler veya bilirkişi raporları dikkate alınarak) hesaplanan tüketim, ilgili abone grubuna ilişkin yürürlükteki atıksu tarifesi üzerinden 2 katı bedelle tahakkuk ettirilir, ilave olarak (ii) maddesinde belirtilen idari para cezası uygulanır, bu kullanıcılara abone olup sayaç bağlanıncaya kadar bir önceki dönem tüketimi 2 ile çarpılmak suretiyle ait oldukları abone grubunun atıksu tarife bedeli üzerinden arttırılarak tahakkuk yapılır.” dendiğini, abone olmayan ve atıksu kullanımını sayaçlandırmayan yani sayaç takmayan kullanıcı davalı firmaya, yönetmelik hükümleri gereğince 02.02.2006 -29,02.2008 tarihleri arası emsal kullanıcı kullarım ortalamasındarı geriye dönük tahakkuk yapıldığını, gerçekleştirilen bu geriye dönük tahakkuk şeklini gösterir belge dilekçe ekinde mevcut olduğunu, vekil edeni İdare tarafından abonesiz ya da sayaçsız kullanıcıları kayıt ve takip için kullanıcılara bir sicil numarası verilerek sicil dosyası oluşturulduğunu, davalı firmaya da verilen 189847 sicil no ile oluşturulan sicil dosyasındaki Abone Sicil Kartı dökümü incelendiğintle, yönetmelik hükümleri gereğince hesaplanan geriye dönük bedel 10.02.2008 tarihinde toplu olarak tahakkuk ettirildiğini, akabinde firmaya tahakkuk ve borç ilgili bildirimler yapıldığını, abone olunması konusunda tekrar tekrar uyarıldığını, bildirim ve uyarılara rağmen abone olmayan davalı firmaya, aylık tespit edilen ortalama bedel üzerinden tahakkuk yapıldığını, yine bunu izleyen dönemler de yönetmelik hükümleri gereğince arttırılarak cezalı tahakkuk yapılmaya devam edildiğini, 21/01/2015 tarihli İSU Genel Müdürlük oluruyla Gebze 1.İcra Müdürlüğünün 2015/1096 E. sayılı İcra Takip dosyası ile taraflarınca icra takibi açıldığını, takibin ilamsız takip olması ve borçlunun itirazı üzerine icra takibi durduğunu, mevzuat gereğince taraflarınca dava açılmadan önce “arabuluculuk” süreci başlatılmış ise de, dilekçe ekinde sunulan Arabuluculuk Son Oturum Tutanağından da anlaşılacağı üzere taraflar anlaşamadığını, yukarıda açıklanan sebepler ile taraflarınca “itirazın iptali” davası açma zarureti hasıl olduğunu, gerçekleştirilen tahakkuklar üzerine borcunu ödemeyen davalı firmaya karşı 21.01.2015 vekil edeni idare, tabi olduğu kanun ve yönetmeliklere, mevzuata ve Yargıtay içtihatlarına uygun hareket ederek işlem yaptığını, bu itibarla davalının borca itirazının herhangi bir dayanağı bulunmayıp – iptali gerektiğini, kamu alacağını sürüncemede bırakan ve haksız itirazı ile kötüniyeti sabit olan borçlu davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; vekil edeni şirkete yapılan, ‘dava dilekçesinin ve tensip zaptının’ tebliği işleminin usulsüz olduğunu, bilindiği üzere; tebligat, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olduğunu, bu nedenle, tebliğ ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümleri tamamen şekli olduğunu, Kanun ve Yönetmeliğin amacı, tebliğin muhatabına ulaşması, konusu ile ilgili olarak kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususun belgeye bağlanması olduğunu, hal böyle olunca, kanun ve yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunlu olduğunu, vekil edeni şirkete, dava dilekçesi ve tensip tutanağı normal yolla tebliğe çıkarıldığını ve tebliğ mazbatasında ‘adreste tanınmıyor’ gerekçesiyle tebliğ evrakı iade olunduğunu, anılan tebliğ mazbatasına ‘adreste tanınmıyor’ gerekçesi ve tebligatın iadesi gerçeği yansıtmadığını, vekil edeni şirket ile KM Danışmanlık Hizmetleri Temizlik Güvenlik Sistemleri Ltd. Şti. arasında söz konusu işyerinin güvenliği için güvenlik hizmeti sözleşmesi düzenlendiğini, düzenlenen sözleşme gereğince 29.04.2016 tarihinden bu yana vekil edeni şirket işyerinde, KM Danışmanlık firması özel güvenlik görevlileri 7/24 görev yaptığını, vekil edeni şirket, başka bir adrese de taşınmadığını, dolayısıyla, posta memurunun vekil edeni şirkete ait adrese gitmediği ve/veya adresi karışıtırmış olsa gerek farklı yere gittiğinin anlaşıldığını, bu yönde bir sorgulama ve araştırma yapılmaksızın Tebligat Kanunu m.35 hükmüne göre tebligat yapılması da usul ve yasaya aykırı olduğunu, vekil edeni şirket, elde görülen davadan ve daha önce yapılan usulsüz tebligatlardan, elektronik posta adresine yapılan tebligat üzerine 16.02.2021 tarihinde muttali olduğunu, Tebligat Kanunu m.32:” Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur. ” bütün bu nedenlerle, vekil edeni şirkete yapılan tebligat usulsüz olduğundan ve vekil edeni şirket usulsüz tebliği 16.02.2021 tarihinde öğrendiğinden işbu cevap dilekçemizin süresinde verildiği kabul edilmesi gerektiğini, usulsüz tebligat nedeniyle vekil edeni şirket gıyabında yapılan ön inceleme duruşmasının da usul ve yasaya uygun yapılmadığını, icra dosyasının celbedilmediğini, icra dosyasında talep edilen alacağın sebebi ile dava dilekçesinde iddia edilen alacağın sebebi ve dönemi dahi tespit edilmediğini, her şeyden öte, taraflar arasındaki uyuşmazlık açık ve net olarak belirlenmediğini, eksik ve usule aykırı şekilde yapılan ön inceleme duruşmasının yeniden yapılmasına, usulüne uygun ön inceleme duruşması yapılarak taraflar arasındaki uyuşmazlık tespit edildikten sonra tahkikat aşamasına geçilmesine karar verilmesini talep ettiklerini, davalı, en aleyhe yorumla 2008 yılında düzenlediği tespit tutanağı ve tahakkuk makbuzu ve faturalarla tespit ettiğini ve öğrendiğini, hukuki nitelemesi yapılırsa elde görülen dava o tarihte yürürlükte olan 818 Sayılı Borçlar Kanunu m:61 vd. düzenlenen sebepsiz zenginleşme hükümlerine tabi olduğunu, bu nedenle, elde görülen dava ve davaya dayanak icra takibi 818 Sayılı Borçlar Kanunu m:61 hükmünden belirtilen 1 yıllık süre de açılmadığını, dolayısıyla, elde görülen dava zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı def’i dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, davacı, vekil edeni şirket aleyhine Gebze İcra Müdürlüğü’nün, 2015/1096 E. Sayılı icra takibini başlattığını, takip talebinin ve ödeme emrinin tetkikinden de anlaşılacağı üzere; borcun sebebi olarak açıkça ‘null no’lu abonelikte 200802-200808 dönemleri arası kullanılan su bedeli’ gösterildiğini, vekil edeni şirkete tebliğ edilen ödeme emrini ekte sunduklarını, yani, icra takibiyle vekil edeni şirketin su abonesi olduğu ve 2008 Şubat-2008 Ağustos döneminde tükettiği iddiasıyla su bedeli talep edildiğini,Yargıtay kararlarında vurgulandığı üzere; itirazın iptali davası, takip hukuku içinde takip talebiyle sıkı sıkıya bağlı bir dava türü olup, takip talebinde belirtilen borç ve borcun sebebi ile bağlı kalınması gerektiğini, dolayısıyla, davacı, takip talebiyle bağlı kalarak takibe konu ettiği 2008 Şubat-Ağustos dönemi su tüketim bedelini, bu tarihlerde vekil edeni şirket tarafından tüketildiğini, abonelik sözleşmesi olduğunu ispatla yükümlü olduğunu, takip talebi ve takip talebinde gösterilen borcun sebebi dışında başka bir sebeple itirazın iptali davası açılamayacağından davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü iddialar ve istemler tamamen takip talebi dışında olduğundan davanın reddi gerektiğini, takip talebinde belirtildiği gibi, vekil edeni şirket ile davacı arasında bir abonelik sözleşmesi olmadığı gibi, vekil edeni şirketin şebeke suyu tüketimi de söz konusu olmadığını, bütün bu nedenlerle haksız ve dayanaksız davanın reddi gerektiğini, kabul anlamına gelmemek üzere; takip talebindeki istem ve belirtilen borcun kaynağından farklı iddialarla açılan itirazın iptali davasında ileri sürülen iddialarında ise, davacı dava dilekçesinde icra takibindeki borcun sebebinden tamamen farklı olarak, itirazın iptali davasını 02.02.2006-29.02.2008 döneminden kaynaklanan atıksu sebebine dayandırdığını, vekil edeni şirket aleyhine atıksu tahakkuk ettirlen 2006-2008 yıllarında ve halen vekil edeni şirket işyerinin bulunduğu bölgede kanalizasyon ve atık su tesisi bulunmadığını, ayrıca vekil edeni şirketin davalı ile bir su abonmanlık sözleşmesi olmadığı gibi, vekil edeni şirket davalıya ait şebeke suyu da hiçbir zaman kullanmadığını, anılan tarihlerde vekil edeni şirketin işyerinin bulunduğu bölgede davacıya ait kanalizasyon ve atıksu tesisatı ve/veya hizmetinin olmadığını, Yargıtay kararlarından anlaşılacağı üzere; kanalizasyon tesisi bulunan ve kanalizasyon tesisine deşarj edilen atık suların uzaklaştırılması için tarife yapılacağı ve bedel alınacağı, kanalizasyon ve/veya atıksu tesisi bulunmayan yerlerden bu ad altında bir bedel talep edilemeyeceği açıkça vurgulandığını, davaya konu edilen dönemde; vekil edeni şirket işyerinde kullanılan kuyu suyu nedeniyle oluşan bir atık su söz konusu olmadığını, vekil edeni şirket, işyerinde bulunan kuyu suyunu, faaliyet gösterdiği döküm işinde sadece döküm kumunun ıslatılmasında ve bahçede bulunan ağaç ve yeşilliklerin sulanmasında kullanmakta olup, bu kullanımı nedeniyle de atık su oluşmadığını, o tarihte çalışanların el yıkama vs. ihtiyaçları için kullandıkları su içinde kuyu yapılmış olup, su bu kuyuda toplandığını, kuyuda biriken suyu da yan komşu işyeri kendi faaliyetinde kullandığını, dolayısıyla, vekil edeni şirketin faaliyetinden dolayı herhangi bir atıksu deşarjı söz konusu olmadığını, 2008 yılından sonra da vekil edenimiz şirket işyerindeki faaliyetini sonlandırmış olup, işyeri halen de faal olmadığını, davacının iddia ve talepleri bu yönden de haksız ve dayanaksız olduğunu, davacının, %20 icra inkar tazminatı istemi de dayanaksız olduğunu, elde görülen davaya konu uyuşmazlık yargılamayı gerektirir nitelikte olduğunu, davacının, tahakkuk ettirdiği atık su bedelleri de yüksek olduğunu, vekil edeni şirketin yoğun bir faaliyeti o tarihlerde bulunmadığını, emsal olarak alınan yan komşu işyerinin faaliyet yoğunluğu fazla olduğu gibi, faaliyet niteliği de farklı olduğunu, ayrıca, takip talebinde gecikme tazminatı adı altında talep edilen tutar da haksız talep edildiği gibi, yüksek olduğunu, bütün bu nedenlerle, davacının iddia ve istemleri haksız olup, davanın reddi gerektiğini, iddia edilen 2006-2008 döneminde vekil edeni şirketin işyerinin bulunduğu bölgede kanalizasyon ve atıksu tesisi/hizmeti bulunmaması nedeniyle atıksu tahakkuku yapılamayacağından/ atıksu bedeli talep edilemeyeceğinden haksız ve dayanaksız davanın reddine, vekil edeni şirket işyerinde kuyu suyu kullanımı nedeniyle herhangi bir atıksu deşarjı söz konusu olmaması nedeniyle de atıksu bedeli talep edilemeyeceğinden haksız ve dayanaksız davanın reddine, icra takibinde haksız ve kötüniyetli olan davacı aleyhine takip tutarının %20 sinden aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesine, yargılama giderlerinin ve avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Taraflara usulüne uygun olarak tebligat yapıldığı ve taraf teşkilinin sağlandığı, delillerin dosya arasına alındığı görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ”Davanın reddine, asıl alacağın %20’si olan 13.329,15 TL kötü niyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;
-Vekil eden idarenin, 2560 sayılı Kanuna göre Kocaeli sınırları içerisinde su ve kanalizasyon hizmetlerini yürütmek üzere kurulmuş müstakil bütçeli ve kamu tüzel kişiliğini haiz bir kuruluş olduğunu, 872 sayılı Çevre Kanununda da Büyükşehirlerde, Atıksuları toplayan kanalizasyon sistemi ile atıksuların arıtıldığı ve arıtılmış atıksuların bertarafının sağlandığı atıksu altyapı sistemlerinin kurulması, bakımı, onarımı, ıslahı ve işletilmesinden 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunla belirlenen kuruluşların (Su ve Kanalizasyon İdareleri) sorumlu olduğu belirtildiğini, “Üretim, tüketim ve hizmet faaliyetleri sonucunda oluşan atıklarını alıcı ortamlara doğrudan veya dolaylı vermeleri uygun görülmeyen tesis ve işletmeler ile yerleşim birimleri atıklarını yönetmeliklerde belirlenen standart ve yöntemlere uygun olarak arıtmak ve bertaraf etmekle veya ettirmekte olduğu ve öngörülen izinleri almakla yükümlüdürler.” denilmekte olup yine aynı maddede; “atıksu altyapı sistemlerini kullanan ve/veya kullanacaklar, bağlantı sistemlerinin olup olmadığına bakılmaksızın, arıtma sistemlerinden sorumlu yönetimlerin yapacağı her türlü yatırım, işletme, bakım, onarım, ıslah ve temizleme harcamalarının tamamına kirlilik yükü ve atıksu miktarı oranında katılmak zorunda olduğu belirtildiğini,
-Buna göre; atıksu arıtma sistemleri ile ilgil her türlü hizmetin bir bütün olarak değerlendirildiği ve atıksu bedelinin bütün bu hizmetlerin karşılığı olarak alındığı hususunu ve bu yöndeki yargı kararları birlikte değerlendirildiğinde; yerel yönetimlerce beldenin tüm nüfusu ve ihtiyaçları dikkate alınarak atıksu altyapı sistemi kurulduğunu ve hizmete sunulmuşsa da, kuruluşların atıksu altyapı sistemini kullanmaksızın atıksularını kendi arıtma tesisinde arıtmak suretiyle atıksu üreterek ayrı bir boru hattı ile çevreye (alıcı ortama) deşarj etmeleri halinde dahi atıksu bedeli ödenmesinin gerektiğini,
-Davalı borçlu şirketin, vekil edilen kurumun 189847 sicil nolu atıksu kullanıcısı olduğunu, vekil edilen İSU Genel Müdürlüğü şirket, vekil eden kaçak takip kurumun ekipleri tarafından gerçekleştirilen rutin kontrollerde 08.12.2007 tarih ve 007 cilt- 038 sıra noıu kaçak tespit tutanağı ile şirketin abonesiz sayaçsız atıksu kullanımında bulunduğu tespit edilmiştir. Firma, tutanağı tutan görevliler tarafından İSU Tarifeler Yönetmeliği gereğince atıksu aboneliği yaptırması ve sayaç taktırması konusunda uyarıldığını ve abonelik için gereken evraklar konusunda da bilgi verildiğini, tespit esnasında firmanın 02.02.2006 tarihinde faaliyetine başladığı tutanağa geçirildiğini,
-20.11.1981 tarih ve 2560 sayılı Kanuna 3305 sayılı kanunla değişik geçici 10. Madde ve Bakanlar Kurulunun 2.3.1995 tarih ve 95/ 6750 sayılı kararı ile İzmit Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon Hizmetlerini yürütmek üzere 4.5.1995 tarihinde kurulan İzmit Su ve Kanalizasyon İdaresi İSU Genel Müdürlüğü’nün 95 / ..6750..sayılı yasa ile değişik madde hükmü gereği su satışı ve atıksuların uzaklaştırılması hizmetleri ve septik çukurların boşaltılması ile ilgili tarifelerin hangi kriterlere göre hesaplanacağının ve bu şekilde hesaplanan bedellerin hangi usül ve esaslara göre tahsil edileceğini belirleyen 31. 07.2003 tarihli İSU Tarifeler Yönetmeliğinin “Kullanılmış Suların Uzaklaştırılması (Atıksu)” başlıklı 60.1.b) iii) “Tutanak tarihinden itibaren 30 gün içerisinde sayaç bağlayıp abonelik işlemlerini tamamlamayanların; Bunlara abonelik tesis edilinceye kadar; tespit edilebilmişse kullanımın başladığı tarihten itibaren, edilememiş ise bulunduğu bölgenin İSU hizmet sınırlarına dahil olduğu tarihten itibaren, literatür bilgilerinden hesaplanan tüketim, ilgili abone grubuna ilişkin yürürlükteki atıksu tarifesi üzerinden 2 kah bedelle tahakkuk ettirileceğini; İlave olarak (i) maddesinde belirtilen idari para cezası uygulandığını, bu kullanıcılara abone olup sayaç bağlanıncaya kadar bir önceki dönem tüketimi 2 ile çarpılmak suretiyle ait oldukları grubunun atıksu tarife bedeli üzerinden tahakkuk yapılır ”dendiğini,
-Abone olmayan ve atıksu kullanımını sayaçlandırmayan yani sayaç takmayan kullanıcı davalı firmaya yönetmelik hükümleri gereğince 02.02.2006 -29.02.2008 tarihleri arası emsal kullanıcı kullanım ortalamsından geriye dönük tahakkuk yapılmıştır. gerçekleştirilen bu geriye dönük tahakkuk şeklini gösterir belge dilekçe ekinde mevcut olduğunu, vekil eden idare tarafından abonesiz ya da sayaçsız kullanıcıları kayıt ve takip için kullanıcılara bir sicil numarası verilerek sicil dosyası oluşturulduğunu, davalı firmaya da verilen 189847 sicil ile oluşturulan sicil dosyasındaki AboneSici1Kart1 dökümü incelendiğinde, yönetmelik hükümleri gereğince hesaplanan geriye dönük bedel 10.02.2008 tarihinde toplu olarak tahakkuk ettirildiğini, firmaya tahakkuk ve borç ilgili bildirimlerin yapıldığını, abone olunması konusunda tekrar uyarıldığını, uyarılara rağmen abone olmayan davalı firmaya, aylık tespit edilen ortalama bedel üzerinden tahakkuk yapıldığını, bunu izleyen dönemler de yönetmelik hükümleri gereğince arttırılarak cezalı tahakkuk yapılmaya devam edildiğini, gerçekleştirilen tahakkuklar üzerine borcunu ödemeyen davalı firmaya karşı 21.01.2015 tarihli İSU Genel Müdürlük Oluruyla Gebze 1.İcra Müdürlüğünün 2015/1096 E. sayılı İcra Takip dosyası İle tarafca icra takibi açıldığını, takibin ilamsız takip olması ve borçlunun itirazı üzerine icra takibi durduğunu, mevzuat gereğince taraflarınca dava açılmadan önce ” arabuluculuk” süreci başlatılmış ise de, dilekçe ekinde sunulan arabuluculuk son oturum tutanağından da anlaşılacağı üzere taraflar anlaşamadığını,
-Bu sebeplerle; “itirazın iptali” davası açma zaruretinin hasıl olduğunu, vekil eden idarenin, tabi olduğu kanun ve yönetmeliklere, mevzuata ve Yargıtay ictihatlarma uygun hareket ederek işlem yaptığını, davalının borca itirazının herhangi bir dayanağı bulunmayıp iptali gerektiğini, kamu alacağını sürüncemede bırakan ve haksız itirazı ile kötüniyeti sabit olan borçlu davalı aleyhine % 20′ den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatını talep ettiklerini,
-Davanın esas ve usulden kabülü ile, 27.05.2022 tarihli hükmü kabul etmemiz mümkün olmadığından itiraz etme zorunluluğunun hasıl olduğunu, davanın kabulüne karar verilmesini, tehiri icra kararı verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle;
-Vekil eden şirket aleyhine atıksu tahakkuk ettirlen 2006-2008 yıllarında ve halen vekil eden şirket işyerinin bulunduğu bölgede kanalizasyon ve atık su tesisi bulunmadığını, vekil eden şirketin davalı ile bir su abonmanlık sözleşmesi olmadığı gibi, vekil eden şirketin davalıya ait şebeke suyu da hiçbir zaman kullanmadığını, anılan tarihlerde vekil eden şirketin işyerinin bulunduğu bölgede davacıya ait kanalizasyon ve atıksu tesisatı ve/veya hizmeti olmadığını,
-Yerel mahkemenin, konusunda uzman bilirkişi marifetiyle mahallinde keşif yapmış ve tanıklarını dinlediğini, keşifte yapılan incelemelerde de, vekil eden şirket işyerinde atıksu deşarjının olmadığını, vekil eden şirketin işyerinin bulunduğu bölgede davacıya ait kanalizasyon ve atıksu tesisatı ve/veya hizmetinin bulunmadığı açıkça tespit edildiğini,
-Yüksek Heyetinizin de malumu olan aktarıldığı kanun hükmünden ve Yargıtay kararlarından anlaşılacağı üzere; kanalizasyon tesisi bulunan ve kanalizasyon tesisine deşarj edilen atık suların uzaklaştırılması için tarife yapılacağı ve bedel alınacağını, kanalizasyon ve/veya atıksu tesisi bulunmayan yerlerden bu ad altında bir bedel talep edilemeyeceğini açıkça vurgulandığını,
-Bilirkişi raporunda da açıkça tespit edildiği üzere; vekil eden şirket işyerinde o tarihlerde kullanılan kuyu suyu nedeniyle oluşan bir atık su olmadığı gibi, dışarıya vs. herhangi bir açık alana atık su deşarjı da söz konusu olmadığını, vekil eden şirket işyerinin bulunduğu yerde bir kanalizasyon sistemi ve alt yapısı bulunmadığını, davacı idare tarafından kanalizasyon hizmeti verilmediğinin de bilirkişi raporunda açıkça tespit edildiğini,
-Davacının, vekil eden şirketin işyerinin bulunduğu bölgede, kanalizasyon ve atıksu altyapısının/tesisatının ve/veya hizmetinin bulunmadığını ve vekil eden şirket işyerinde dışarıya herhangi bir atık su deşarjının olmadığını bilmesine rağmen atık su bedeli talebinde bulunması ve icra takibi başlatması haksızlığının yanında kötüniyetli olduğunu da açıkça ortaya koyduğunu, davacının, vekil eden şirket aleyhine haksız icra takibi başlattığını, bu hususların davacının, vekil eden şirket aleyhine başlattığının icra takibinde haksız ve kötüniyetli olduğunu açıkça gösterdiğini,
-Tüm bu nedenlerle yerel mahkemenin kararı dosya içeriğine, gerçeğe, usul ve yasaya uygun olup, davacının istinaf talebi ve nedenlerinde haksız olduğunu, yerel mahkemenin kararı dosya içeriğine, gerçeğe usul ve yasaya uygun olduğundan, haksız ve kötüniyetli olan davacının, usul ve yasaya aykırı istinaf talebinin ve istinaf nedenlerinin reddini talep etmiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, yerel mahkeme kararında usul ve yasaya aykırılık bulunup bulunmadığı, kararın eksik incelemeye ve/veya yanılgılı değerlendirmeye dayalı olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
DELİLLER :
Tüm dosya kapsamı
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, atık su kullanım alacağından kaynaklı alacağa ilişkin yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek duruşmasız olarak yapılmıştır.
Davacı vekili, davalı borçlunun 189847 sicil nolu atıksu kullanıcısı olduğunu, davacı kurumun gerçekleştirilen rutin kontrollerde 08.12.2007 tarih ve 007 cilt- 038 sıra no ile kaçak tespit tutanağı ile şirketin abonesiz sayaçsız atıksu kullanımında bulunduğunun tespit edildiğini, abone olmayan ve atıksu kullanımını sayaçlandırmayan yani sayaç takmayan kullanıcı davalı firmaya, yönetmelik hükümleri gereğince 02.02.2006-29.02.2008 tarihleri arası emsal kullanıcı kullanım ortalamasındarı geriye dönük tahakkuk yapıldığını, tahakkuk edilen faturalar için yapılan takibin borçlunun itirazı üzerine icra takibi durduğunu belirterek takibin iptaline ve davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, zamanaşımı definde bulunduğunu, fatura tahakkuk ettirilen tarihlerde işyerinin bulunduğu bölgede kanalizasyon ve atık su tesisinin bulunmadığını, kuyu suyunun ağaçların ve yeşilliklerin sulanmasında kullanıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili istinaf yasa yoluna başvurmuştur.
Belediyelerin yerine getirmekle yükümlü bulundukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği harcamaların karşılığını oluşturan ve büyük bir bölümü kamu hukukuna dayalı olan gelir kaynakları, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu’nda sayılmıştır. Anılan kanunun “Ücrete tabi işler” başlıklı 97. maddenin birinci fıkrası; “Belediyeler bu Kanunda harç veya katılma payı konusu yapılmayan ve ilgililerin isteğine bağlı olarak ifa edecekleri her türlü hizmet ve belediye mücavir alan sınırları içerisinde yer altı sularından kamu ve özel kişiler tarafından elde edilen kullanma ve sanayi suları için belediye meclislerince düzenlenecek tarifelere göre ücret almaya yetkilidir. Belediye’ye tekel olarak verilmiş işler kendi özel hükümlerine tabidir.” hükmünü içermekteydi. Ancak, madde metnindeki “…ve belediye mücavir alan sınırları içerisinde yer altı sularından kamu ve özel kişiler tarafından elde edilen kullanma ve sanayi suları…” ibaresi ve ayrıca “Yer altı sularından kamu ve özel kişiler tarafından elde edilen kullanma ve sanayi sularına ait ücretler İstanbul`da İSKİ, 3030 sayılı Kanunun uygulandığı yerlerde Büyük Şehir Belediyeleri tarafından tahsil edilir.” hükmünü taşıyan ikinci fıkrası, Anayasa Mahkemesinin 31.3.1987 gün ve 1986/20 Esas 1987/9 Karar sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Belediyelerin gelir kaynaklarının büyük bir bölümü kamu hukukuna dayandığından ve üstlenilen kamu hizmetlerinin gerektirdiği harcamaların karşılığını oluşturduğundan, belediyelerin alacakları vergi, resim, harç ve benzerlerinin Anayasa’nın 73. maddesinde öngörülen esaslar dairesinde kanunla konulması zorunludur. Başka bir ifadeyle; belediyeler, kanunla düzenlenmemiş olan herhangi bir gelir kaynağını oluşturamazlar ve kullanamazlar. Aksi takdirde, o gelir kaynağı hukuksal dayanaktan yoksun olur.
Somut olayda, davacı izmit Su ve Kanalizasyon idaresi Genel Müdürlüğü elemanlarınca 08/12/2007 tarihinde Davalı Haktaş Döküm Sanayi ve Ticaret A.Ş yapılan kontrolde şebeke hancı su kullandığı tespiti yapılarak tutanak düzenlenmiş, Haktaş Döküm Sanayi ve Ticaret A.Ş’nın abonelikle ilgili herhangi bir işlem yapılmadığı tespitinden sonra; 02/02/2006 – 29/02/2008 arası dönem için Tarifeler Yönetmeliğinin ilgili maddesi Gereğince emsal kullanici tüketim ortalaması üzerinden atıksu bedeli tahakkuk ettirilmiştir. Gebze 1. icra Müdürlüğüne 2015/1098 Esas nolu 25.02.2015 Tarihinde Haktaş Döküm Sanayi ve Ticaret A.Ş aleyhine icra takibi başlatılmıştır.
Mahkemece yapılan keşif sonucu alınan 14.02.2022 tarihli bilirkişi raporunda sonuç olarak; dava konusu taşınmazın bulunduğu alanda ve firma sınırları içinde olan bahçede kuyu suyu çekildiği, kuyu suyunda sayaç olmadığı, davalı firma sahasında kuyudan çekilen suların fabrikanın arka kısmında buluna depoda toplandığı, davalı firmada bulunan tuvalet foseptık çukurundan yan komşusuna, plastic boru ve pompa yardımıyla deşarjının yapıldığı, davalı firmada alıcı ortama direk atıksu deşarjının olmadığı, dava konusu taşınmazın bulunduğu alanda kanalizasyon hizmetinin verilmediği, fabrikaya herhangi bir kanalizasyon bağlantısını olmadığı mütalaa edilmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere; davacıya ait iş yerinin bulunduğu adreste, davalı idarenin kanalizasyon hattının bulunmadığı, uyuşmazlık konusu değildir. Diğer bir anlatımla, davacı idare, bahse konu yerde bir kanalizasyon hizmeti vermemektedir. Bu durumda, davacı idare tarafından Tarifeler Yönetmeliğindeki düzenleme uyarınca, kanalizasyon hizmeti verilmiş gibi atık su bedeli tahakkuk ettirilmiş olması da, hukuki dayanaktan yoksundur. (HGK’nın 22.01.2014 gün ve 2013/13-508 E. 2014/39 K. ve 20.01.2016 gün ve 2014/13-193 E. 2016/16 K. sayılı ilamları da aynı yöndedir)
Kaldı ki; 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 11. Maddesini değiştiren 5491 sayılı Kanunun 8. maddesi ; “…Atıksu altyapı sistemlerini kullanan ve/veya kullanacaklar, bağlantı sistemlerinin olup olmadığına bakılmaksızın, arıtma sistemlerinden sorumlu yönetimlerin yapacağı her türlü yatırım, işletme, bakım, onarım, ıslah ve temizleme harcamalarının tamamına kirlilik yükü ve atıksu miktarı oranında katılmak zorundadırlar. Bu hizmetlerden yararlananlardan, belediye meclisince ve bu maddede sorumluluk verilen diğer idarelerce belirlenecek tarifeye göre atıksu toplama, arıtma ve bertaraf ücreti alınır. Bu fıkra uyarınca tahsil edilen ücretler, atıksu ile ilgili hizmetler dışında kullanılamaz.” hükmünü içermekte olup, ” kanalizasyon sistemini kullanacak olanlardan ” bağlantı sistemlerinin olup olmadığına bakılmaksızın atıksu ücreti alınması hususunu düzenlemektedir. Davacının işletmesinin bulunduğu yerde kanalizasyon hizmetinin bulunmadığı hususu birlikte değerlendirildiğinde, anılan kanun hükmünün işbu davada uygulama yeri bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; ilk derece mahkemesi dosyasında davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, bu nedenle inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurularının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/05/2022 tarih, 2020/235 Esas, 2022/476 Karar sayılı kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı tarafından istinaf başvurusunda yatırılan harç yeterli olduğundan harç tahsiline yer olmadığına,
3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf kanun yoluna başvuran davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Duruşma açılmadığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
5-Kararın tebliği ve diğer işlemlerin İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine,
6-Dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK.nun 362/1-a maddeleri gereğince KESİN olarak 14/12/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

*

Başkan …
¸e-imzalı

Üye …
¸e-imzalı

Üye …
¸e-imzalı

Katip …
¸e-imzalı