Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2023/625 E. 2023/1462 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/625
KARAR NO : 2023/1462
KARAR TARİHİ : 05/10/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : DR. … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KOCAELİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/12/2022
NUMARASI : 2022/257 Esas 2022/589 Karar

DAVACI :MÜLKÜN GAYRİMENKUL ANONİM ŞİRKETİ- …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVALI : ŞEKERBANK TÜRK ANONİM ŞİRKETİ – GENEL MÜDÜRLÜĞÜ – …
VEKİLLERİ : Av. … – …
Av. … – …

DAVANIN KONUSU : Tapu İptali ve Tescil (Satın Almaya Dayalı)

Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/12/2022 tarih, 2022/257 Esas ve 2022/589 Karar sayılı hükmünün, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin istenilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı banka arasında müvekkili şirketin bankaya olan yasal takipteki kredi borçlarının tespiti ile ödeme suretiyle tasfiyesi amacıyla akdedilen 01/11/2021 tarihli borç tasfiye protokolü ile kredilerin teminatı olarak davalı bankaya ipotekli bulunan … İli, … İlçesi, … Mahallesi, … Mevkiinde kain ve tapunun … Ada, … Parsel sayısında kayıtlı ana taşınmazda yer alan müvekkili şirkete ait 33 adet mesken vasıflı taşınmazın davalı banka tarafından yapılacak cebri ihalede alacağa mahsuben alınması ve ihalesinin kesinleştirilerek davalı banka adına tescili halinde ve bunun ertesinde 01/11/2021 ile 30/04/2022 tarihleri arasındaki 6 aylık sürede kullanılmak şartı ile müvekkili şirkete Vefa (geri alım) hakkı tanındığını, müvekkili şirket tarafından vefa süresinin sona erme tarihi olan 30/04/2022 tarihinden önce 20/04/2022 tarihinde davalı bankaya Kartal 10. Noterliğinden gönderilen “Vefa hakkı-Geri alım hakkı kullanımına dair ihtardır” başlıklı 20/04/2022 tarih 08370 yevmiye sayılı ihtarname ile 01/11/2021 tarihli protokol tahtında müvekkili şirkete tanınan vefa hakkı ile mukayyet olarak davalı banka adına tescil edilen 22 adet meskenden 20/04/2022 tarihi itibariyle (Protokol sürecinde vefa hakkı kullanımı sonucu üçüncü kişilere satışı yapılan 4 adet meskenden sonra) halen davalı bankanın mülkiyetinde bulunan 29 adet meskenin tümü bakımından vefa hakkının kullanıldığını, vefa hakkı kullanım tarihi itibariyle 01/11/2021 tarihli protokolde öngörülen vefa bedelinin güncel tutarının hesaplanarak 30/04/2022 tarihine kadar taraflarına bildirilmesi, bu bildirimin yapılması halinde güncel bakiye vefa bedelinin derhal nakten ve defaten davalı bankaya ödeneceğinin bildirildiğini, vefa hakkı kullanımının bildirimi ve vefa bedelinin ödenmesini takiben protokolün 4.7 maddesi uyarınca ödemeyi takip eden 7 gün içerisinde vefa hakkı kullanılan 29 adet meskenin protokol uyarınca davacı şirket veya bildireceği alıcı adına tescili için Karamürsel Tapu Müdürlüğü’ne gerekli başvurunun yapılması gerektiğinin davalı bankaya ihtar edildiğini, ihtarnamenin 20/04/2022 günü davalı bankanın UETS adresine teslim edildiğini, müvekkili şirketin vefa hakkı kullanımına dair bildirimine davalı bankanın Gümüşssuyu Şubesi tarafından Beyoğlu 7. Noterliğinden gönderilen 27/04/2022 tarihli ihtarname ile cevap verildiğini, bankanın cevabında ihtarnamede güncel vefa bedelinin hesaplanarak bildirilmediğini, buna karşılık “banka kayıtlarında yapılan incelemede Protokol uyarınca bankaya ödenmesi taahhüt edilen ödemelerin taahhüt edilen sürelerde ödenmediği, Protokol uyarınca herhangi bir ödemenin yapılmaması halinde Protokolün kendiliğinden geçersiz hale geleceğinin taahhüt / kabul edildiği; 01/11/2021 tarihli Protokol geçersiz olduğundan 30/04/2022 tarihine kadar (vefa hakkı) süre uzatımı yapılmadığı” belirterek taleplerinin reddedildiğini, davalı bankanın somut bir gerekçe ve dayanak içermeyen cevabi ihtarnamesinden davalı bankanın 01/11/2021 tarihli protokol ile müvekkili şirkete tanınan vefa hakkına bu hakkın kullanımı için süresinde ve geçerli şekilde yapılan bildirime rağmen vefa bildirimine konu 29 adet taşınmazın geri satışı / satışından imtina etmesi üzerine işbu dava açılma zorunluluğunun hasıl olduğunu belirterek davalı banka adına kayıtlı … İli, … İlçesi, … Mahallesi, … Mevkiinde kain ve tapunun … Ada, … Parsel sayısında kayıtlı (7 Adet 7 Katlı ve 6 Adet 6 Katlı Betonarme Apartman ve Arsası) vasıflı ana taşınmazda A-3 Blok (10); A-4 Blok (2) – (5) – (9)- (11); A-5 Blok (1) – (3) – (11); A-7 Blok (1) – (3) – (11); A-8 Blok (1); B-1 Blok (2) – (6) – (8) – (10); B-2 Blok (1) – (5 ) – (7) – (9); B-3 Blok (1) – (3) – (5) – (8) – (10); B-4 Blok (1) – (3); B-5 (1) – (3) bağımsız bölüm nolu toplam 29 adet mesken vasıflı taşınmazın davalı banka adına olan tapuların iptali ile taşınmazların davacı müvekkili şirket adına kayıt ve tesciline, dava konusu vefa hakkı 01/11/2021 tarihli protokolün 4.7 maddesindeki şart nedeniyle tapuya şerh edilmiş olmadığından dava ikamesi üzerine veya yargılama sürecinden taşınmazların davalı banka tarafından üçüncü şahıslara satışı devri nedeniyle yeni davalara ve uyuşmazlıklara neden olmaması ve müvekkili şirket mali geleceği açısından hayati önem haiz dava konusu taşınmazların üçüncü şahıslara satış devir nedeniyle müvekkili şirket bakımından oluşacak telafisi imkansız zararların önlenmesi bakımından HMK 389 maddesi uyarınca taşınmazların davalı banka tarafından üçüncü kişilere satışının / devrinin önlenmesi amacıyla ihtiyati tedbir karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesi ile; Davalı itirazını davacı ve davalı yan arasında akdedilen 01/11/2022 tarihli protokolde yer alan ve uyuşmazlıkların çözümünde İstanbul Çağlayan Mahkemelerinin yetkili olacağına dair yetki şartına dayandırmış ve taraflar tacir olduğundan yetki şartında belirtilen mahkemenin münhasır yetkili olduğu iddia edildiği ve bunun doğru olmadığını, dava açılışında harca esas değer olarak 1.000.000,00 TL olarak ifade edildiği, 01/11/2021 tarihli protokolde saptanmış vefa bedelinin davacı müvekkil tarafından vefa hakkının kullanıldığı 20/04/2022 tarihi itibariyle güncel tutarının tahkikat sürecinde bilirkişi marifetiyle tespitini takiben harcın tespit olunacak dava değeri üzerinden derhal ikmal edileceğinin bildirildiği, davalı bankadan hem 20/04/2022 tarihli vefa hakkı kullanımına ilişkin noterden yaptıkları bildirimde hem de takip eden günlerde dava tarihine kadar müteaddit kez ve defaatle vefa bedelinin güncel tutarını bize bildirmeleri bildirdiklerini, ihtiyati tedbire itiraz dilekçesinde de bu yönde bir izahat ve telaffuz edilen rakam bulunmadığını, itiraz dilekçesinde dava değeri olarak birçok rakam telaffuz edilmesine rağmen davacı müvekkilinin derhal ödemeye hazır olduğunu bildirdiği güncel vefa bedelinin ifade edilmediğini belirterek dava konusu taşınmazların üçüncü kişilere devrinin önlenmesi yönünde ihtiyati tedbir konulmasına dair 09/05/2022 tarihli ihtiyati tedbir kararına yönelik haksız maddi ve hukuki dayanak içermeyen itirazlarının reddi ile ihtiyatı tedbir kararının devamına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…geri alım hakkı TBK nun 237. Maddesine göre resmi şekilde düzenlenmediği gibi tapuya da şerh verilmediği,(Yargıtay 1 HD nin E:2019/4149 K: 2020/565 sayılı ilamı) yasa hükmü uyarınca vefa sözleşmesinin resmi şekilde yapılması zorunlu olduğundan, resmi şekilde yapılmayan dava konusu bu protokole göre davacı tapu iptal isteyemeyeceğinden davanın reddine…” dair karar verilmiştir.
İnceleme konusu karar davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Gerekçeli karar davacı vekiline 10/01/2023 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı yönünden istinaf başvurusunun süresinde olduğu anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasında imzalanan protokolün varlığından taraflar açısından herhangi bir husumet olmadığını, Türk Medeni Kanunu’nun 873. Maddesinin 2.fıkrasında öngörüldüğü üzere; borcun ödenmemesi hâlinde rehinli taşınmazın mülkiyetinin alacaklıya geçeceğine ilişkin sözleşme hükmünün geçersiz olduğunu, davalı bankanın bu şekilde sözleşme hükmünün geçersiz olacağını düzenleyen yasa hükmünü ihlal ettiğini, bunun yanı sıra taşınmazın devrine ilişkin satış sözleşmesinin ifasından sonra kurulacak bir geri alım sözleşmesi geri alım değil, alelade bir alım sözleşmesi teşkil ettiğini, bu durumda rollerin değişeceğini, satış sözleşmesi gereğince taşınmazın mülkiyetini devreden tarafın, alım hakkının sahibi olacağını, çoğunlukla geri alım sözleşmesinin temel gayesini oluşturan teminat işlevi ancak taşınmazın mülkiyetinin alıcıya geçmesinden önce satıcıya tanınacak bir geri alım hakkıyla yerine getirilebileceğini, alım hakkının şekle bağlanmadığını, medeni kanunda alım hakkının kullanım süresinin olmadığını, borçlar kanununda alım hakkı için 10 yıllık zaman aşımı süresi getirildiğini, alım sözleşmesine ilişkin, delil dilekçemizde de sundukları ve davalının yine cevap dilekçesinde ikrar ettiği üzere müvekkil şirket ile davalı banka avukat ve yetkililerince yapılan yazışmalar sözleşmenin hala ayakta tutulduğunun göstergesi olduğunu, WhatsApp yazışmaları incelendiğinde sözleşmenin kesin vadeli bir sözleşme olmaktan çıktığını ve yine bu hususta müvekkili temerrüte düşürmek adına davalı banka tarafından herhangi bir ihtarname de çekilmediğini, bunun yanı sıra ödenen bedeller üzerinden sözleşmenin belirlenen kesin vadede ödenmemesi haline müvekkil şirketin bankaya kalan meblağ üzerinden faizi ile birlikte ödeme yapacağının açık hüküm halinde belirtildiğini, kalan meblağın faiziyle birlikte ne kadar olduğunun müvekkilce hesaplamasının yapılmasının mümkün olmadığını, yapılan ödeme tarihlerinden sonra kalan meblağların ödenmesi için WhatsApp yazışmaları ile ek süre verildiğinin açık olduğunu, ancak kalan meblağ üzerinden aylık mı toplam da mı %20 faiz işletileceğinin açıkça belirtilmediğini, bu durumda bankanın güncel bakiye üzerinden müvekkile bildirimde bulunma yükümlülüğünün ortada olduğunu, ancak yerel mahkemece yeterli inceleme ve araştırma yapılmaksızın delilleri incelenmeksizin ön inceleme aşamasında davanın reddine karar verildiğini belirterek, mürafaa taleplerinin kabulü ile yerel mahkeme kararının bozularak davalarının kabulüne, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; taşınmazların protokol uyarınca bankalarına devredilmediğini, bankalarının söz konusu taşınmazları cebri icra ihalesiyle aldığını, lex commissoria yasağının ihlalinin söz konusu olmadığını,
davacı tarafa 30.04.2022 tarihine kadar geri alım hakkı tanınmadığını, protokolde belirtildiği üzere 31.12.2021 tarihine kadar tutarın tamamının bankaya ödenmesi esas olup davacı taraf protokolde belirtilen vadeye kadar edimini yerine getirmediğini, 12 milyon TL’yi ödemediğini, davacı taraf protokolün 4.2 maddesindeki ödemeyi yapamaz ise davacının 4.3. maddesindeki şartları yerine getirmesi gerektiğini, bu madde uyarınca geri alım hakkının 30.01.2022 tarihine kadar uzayabilmesi için gerekli ödeme ve şartların yerine getirilmediğini, protokol uyarınca geri alım hakkının 30.03.2022 tarihine kadar uzayabilmesi için de protokolün 4.4 maddesindeki şartların yerine getirilmesi gerektiğini, bu madde uyarınca geri alım hakkının 30.03.2022 tarihine kadar uzayabilmesi için gerekli ödeme ve şartlar yerine getirilmediğini, bu madde uyarınca geri alım hakkının 30.04.2022 tarihine kadar uzayabilmesi için borçlu gerekli edimlerini ifa etmediğini,
Bankalarının yetkili kurullarının da onayı alınmak üzere geri alım hakkının kullanabilmesi için ödemesi gereken toplam tutarın son kez borçluya e-posta ile bildirildiğini, bankamızca davacıya gönderilen 07.04.2022 tarihli e-postada ödenmesi gereken toplam tutarın tablo halinde son süre yazılı olarak net bir şekilde bildirildiğini, bu e-postada ödenecek meblağların “en geç” 08.04.2022 tarihinde ödenmesi gerektiğine yer verildiğini, ancak davacı tarafça bu e-posta ilgi tutularak kendilerine verilen sürenin 30.04.2022 tarihine kadar uzatıldığı iddiasında bulunulmasının açıkça hakkaniyete, dürüstlük kuralına ve hukuka aykırı olduğunu, ne var ki davacı taraf zorunda olmalarına rağmen bankalarının iyi niyetli şekilde protokolü ayakta tutma girişimini sarfı nazar ederek belirtilen kesin vadede dahi borcunu ödemediğini, hem protokoldeki kesin vadede hem de bankalarınca iyi niyetli olarak tanınan 08.04.2022 tarihli kesin vadede protokole bağlı bakiye borcun halen ödenmemiş olması nedeniyle bozucu şart gerçekleştiğini ve protokolün kendiliğinden fesih olduğunu,
davacının ihtarname gönderdiği tarihten önce protokol kendiliğinden infisah olduğundan ihtarnamenin hukuki hiçbir sonuç doğurmayacağını, geri alım hakkı süresinin 31.04.2022 tarihine kadar uzatıldığına dair bankalarının ya da vekillerinin hiçbir zımni hareketi olmadığını,
davacı tarafın protokole dayalı olarak ferağa icbar talep edemeyeceğini, davanın reddine karar veren ilk derece mahkemesinin gerekçesinin yerinde olduğunu, dolayısıyla davanın ve mahkemenin gerekçesini hatalı kılacak herhangi bir durumun bulunmadığını, Yargıtay 14. HD’nin 2019/1879 esas 2019/5115 karar sayılı ilamının konuyla ilgili birebir emsal niteliğinde olduğunu belirterek, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE :
Dava, vefa (geri alım) hakkına dayalı tapu iptal ve tescile ilişkindir. Ticaret mahkemesince esasa ilişkin karar verilmesi nedeniyle öncelikle mahkemenin görevli olup olmadığı hususunun incelenmesi gerekmekle:
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir. Buna göre, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunundan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir.
Ticari davalar ise aynı Kanunun 4/1 maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969. maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen, uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nın 3. maddesi hükmüne göre bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı- İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Bu açıklamalara göre; davacı ile dava dışı Şeker Finansman A.Ş. arasında daha önce imzalanan 01/01/2017 tarihinde ticari kredi sözleşmesi dolayısıyla davacının, davalıya temlik edilen borçlarının tasfiyesi hususunda davacıya vefa hakkı tanıyan 01/11/2021 tarihli sözleşmenin imzalandığı, davanın da 01/11/2021 tarihli sözleşmeye istinaden vefa hakkına dayalı tapu iptal ve tescil isteminden ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Vefa (geri alım) hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davası B.K’nun 237 ve TMK’nın 716 maddesine dayanmakta olup bu hak ayrıntısıyla borçlar kanununda düzenlenmemiştir. Ancak, tıpkı ön alım ve alım davaları gibi taşınmazın aynına ilişkin olup şahsi hakka dayalı bir davadır.
Yukarıdaki paragraflarda yapılan açıklamalar ışığında, TTK’nun 4. ve 5.maddesine göre davanın mutlak ticari davalardan olması veya her iki tarafın tacir ve açılan davanın tarafların ticari işletmeleri ile ilgili bulunması halinde açılan davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevi içinde olacağı ancak, taraflar arasında imzalanan 01/11/2021 tarihli sözleşmeye göre açılan vefa hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasının ise TMK ‘dan kaynaklanan tapu iptali ve tescil istemine ilişkin kişisel hak doğuran davalardan olduğu, mutlak veya nispi ticari davalardan olmadığı, dolayısıyla davaya bakmakla görevli mahkemelerin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğu aşikardır. (Yargıtay 14 Hukuk Dairesinin 2014/16065 E-2016/3031 K sayılı ilamı)
Yine vefa hakkına dayalı tapu iptal ve tescil davası şahsi hakka dayalı olsa da taşınmazın aynına ilişkin olup HMK’nın 12/1 maddesine göre taşınmazın bulunduğu yer mahkemeleri kesin yetkili olup bu hususun ayrıca görevli mahkeme tarafından değerlendirilmesi gerekir.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz.
O halde mahkemece, Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı şekilde bir karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan HMK 353/1-a-3 bendi uyarınca kararın kaldırılarak davanın görevli mahkemece yeniden görülmesi için İlk Derece Mahkemesine iade edilmesi gerektiğine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 07/12/2022 tarih, 2022/257 Esas ve 2022/589 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a/3 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmiş olduğundan, davacı tarafın yatırdığı istinaf karar ve ilam harcının, 492 sayılı yasanın 31. maddesi gereğince talep halinde kendisine iadesine,
4-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 2/2. maddesi gereğince ve dairemizce dosya hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilmesi nedeniyle vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-İstinaf kanun yoluna başvuran davacının yaptığı istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek yeni hükümde dikkate alınmasına,
6-Kesin olan işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda H.M.K’nın 353/1-a/3 maddesi gereğince 05/10/2023 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 05/10/2023

Dr. …
Başkan


Üye


Üye


Katip

¸Bu evrak 5070 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca E-İMZA ile imzalanmıştır