Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2023/3580 E. 2023/1987 K. 04.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/3580
KARAR NO : 2023/1987
KARAR TARİHİ : 04/12/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ARA KARAR TARİHİ : 18/09/2023
NUMARASI : 2023/644 Esas

DAVACI : MERTUR OTOMOTİV VE TAŞIMACILIK ANONİM ŞİRKETİ ÇAYIROVA ŞUBESİ -…
VEKİLLERİ : Av. … – …
Av. … – …
Av. … – …
Av. … – …
DAVALI : TÜRKİYE CUMHURİYETİ ZİRAAT BANKASI ANONİM ŞİRKETİ – …
VEKİLİ : Av. … – …
ÜÇÜNCÜ KİŞİ : REYSAŞ GAYRİMENKUL YATIRIM ORTAKLIĞI ANONİM ŞİRKETİ – …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVANIN KONUSU : Tapu İptali Ve Tescil (Satın Almaya Dayalı)

Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin tarih, 2023/644 Esas ve null/null Karar sayılı hükmünün, istinaf başvurusu yoluyla incelenmesinin istenilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacı şirketler ile davalı Ziraat Bankası A.Ş.’nin de aralarında bulunduğu bazı bankalar arasında çeşitli kredi sözleşmeleri, finansal kredi sözleşmeleri, taahhütler vs, borç ilişkileri kurulduğunu bu borç ilişkisi sözleşmelerine dayalı olarak ipotek, rehin ve sair teminatlar düzenlendiğini, davacı şirketler ile davalı bankanın da aralarında bulunduğu bankalara olan borçları hakkında teminatlandırma ve yeniden yapılandırılması amacıyla, 7186 sayılı Kanun 19.07.2019 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra ipotekli bir taşınmaza ilişkin vefa hakkı tanınması, ipotekli bir taşınmazın ise takasa konu yapılmasını içerecek şekilde, 11.11.2019 ve 30.12.2019 tarihli yazılar ile davalı Ziraat Bankası A.Ş.’ne yapılandırma başvurusunda bulunduğunu, alacaklı kuruluşlar sıfatıyla T.C. Ziraat Bankası A.Ş., Ziraat Katılım Bankası A.Ş., Türkiye Halkbankası A.Ş., Türkiye Halk Bankası A.Ş., Türkiye İş Bankası A.Ş., QNB Finansbank A.Ş. ile borçlular sıfatıyla Mertur Otomotiv ve Taşımacılık A.Ş. ve Mertrans Gayrimenkul Yatırımları Turizm ve Akaryakıt Tic. A.Ş. arasında, … ile İstiridye Petrol Petrol Ürünleri Satış Pazarlama ve Lojistik Hiz. Tic. A.Ş.’nin kefil olarak kişisel güvence verdiğini, 28.01.2020 tarihinde finansal yeniden yapılandırma sözleşmesi akdedildiğini, böylece Kredi borçluları olan Mertur Otomotiv ve Taşımacılık A.Ş. ile Mertrans Gayrimenkul Yatırımları Turizm ve Akaryakıt Tic. A.Ş.’nin, Türkiye İş Bankası A.Ş. ve QNB Finansbank A.Ş. nezdindeki borçlarına ilişkin alacak haklarını, T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ile Ziraat Katılım Bankası A.Ş. tarafından devralındığını ve borçlar ile borçlara ilişkin güvencelerin yapılandırıldığını, böylece Kredi borçluları olan Mertur Otomotiv ve Taşımacılık A.Ş. ile Mertrans Gayrimenkul Yatırımları Turizm ve Akaryakıt Tic. A.Ş.’nin, Türkiye İş Bankası A.Ş. ve QNB Finansbank A.Ş. nezdindeki borçlarına ilişkin alacak haklarının, T.C. Ziraat Bankası A.Ş. ile Ziraat Katılım Bankası A.Ş. tarafından devralındığını ve borçlar ile borçlara ilişkin güvencelerin yapılandırıldığını, aynı sözlemede Merttrans Gayrımenkul Tur. ve Tic. AŞ’nin Ziraat Katılım Bankası A.Ş. nezdindeki borçlarının Mertur Otomotiv ve Taşımacılık A.Ş.’ne aktarıldığını, bu yapılandırma bağlamında, Merttrans Gayrımenkul Tur. Ve Tic. AŞ’ne ait, … ili, … ilçesinde yer alan, tapuda … ilçesi, … Sok, No:…’de yer alan, tapuda …, … Ada, … parselde, Cilt …, Sayfa …’da kayıtlı, niteliği arsa ve betonarme atölye idari bina ve müştemilatı olarak belirtilen taşınmazın mülkiyetinin, T.C. Ziraat Bankası A.Ş. tarafından 40.900.000 TL’ye devralındığını, bu bedelin bir kısmının QNB Finansbank A.Ş.’nin kredi risklerine ödendiğini, diğer kısmının T.C. Ziraat Bankası A.Ş.’nin kredi anapara, faiz, ve tüm fer’ilerine mahsup edildiğini ve 5 yıl süreyle vefa bedeli olarak 40.900.000 TL’ye %8 faiz oranı uygulanmak suretiyle, Mertur Otomotiv ve Taşımacılık A.Ş.’ye vefa hakkı tanıdığını, Mertur Otomotiv ve Taşımacılık A.Ş. ekonomik durumunu düzeltince, vefa hakkının tanınmasının amacına uygun olarak, 09.03.2023 tarihli yazı ile davalı Ziraat Bankası A.Ş.’ne bakiye borcun tek seferde ödeneceği belirtilerek, kredi borçlarının kapatılarak vefa hakkının kullanılmak istendiğinin iletildiğini ve vefa hakkıyla satılan taşınmazın devri istendiğini, ancak davalı Bankanın vefa (geri alım) hakkının kullanılmasıyla borcun kapatılması ve tapunun devredilmesini sağlaması gerekirken vefa hakkının kullanılmasına aykırı davranarak temerrüde düştüğünü, üstelik dava konusu taşınmazı paraya çevirmek amacıyla satışa çıkardığının öğrenildiğini, bilindiği üzere Vefa (geri alım) hakkının kullanılması ile birlikte taraflar arasında bir satış ilişkisi doğduğunu Vefa hakkını kullanan tarafın, satış ilişkisinin alıcı tarafını oluşturduğunu, gelinen bu aşamada vefa (geri alım) hakkının geçerli olarak doğmasına, geri alım hakkının süresi içinde geçerli bir şekilde kullanılmasına, hakkın kullanılmasıyla artık taraflar arasında satış sözleşmesi ilişkisinin kurulmasına, vefa hakkı sahibinin satış bedelini-geri alım bedelini ödeme borcu altına girmesine, davalı Bankanın taşınmazın mülkiyetini devretme borcu altına girmesine rağmen, davalı bankanın borcunu yerine getirmemesi nedeniyle TMK.m.716’ya dayalı tescile zorlama davası açılarak dava konusu taşınmazın davacı adına hükmen tescilini talep etme zarureti hasıl olduğunu beyanla öncelikle dava konusu … ili, … ilçesinde yer alan, tapuda … ilçesi, … Sok, No:…’de yer alan, tapuda …, … Ada, … parselde, Cilt …, Sayfa …’da kayıtlı, niteliği arsa ve betonarme atölye idari bina ve müştemilatı olarak belirtilen taşınmazın mülkiyetinin üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için karar kesinleşinceye kadar; TMK, 1010 uyarınca “davalıdır şerhi” verilmesine, taşınmaz üzerinde her türlü tasarrufta bulunulmasının engelenmesine, HMK, md.389 vd. uyarınca taşınmazın üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için İHTİYATİ TEDBİR KARARI VERİLMESİNE, … ili, … ilçesinde yer alan, tapuda … ilçesi, … Sok, No:…’de yer alan, tapuda …, … Ada, … parselde, Cilt …, Sayfa …’da kayıtlı, niteliği arsa ve betonarme atölye idari bina ve müştemilatı olarak belirtilen taşınmazın mülkiyetinin vefa hakkına dayalı olarak davacı adına hükmen tescil edilmesine, davanın davacı lehine sonuçlanmasına istinaden İİK m 28 uyarınca işlem tesisine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacı tarafça vefa hakkı ile tanındığına dair bir yazlı delil sunulmadığından ve davalı tarafça bu iddia kabul edilmediğinden, yaklaşık ispatın gerçekleşmediği değerlendirilmiştir. Bu nedenle, ihtiyati tedbire itirazların kabulü ile Mahkememizin17/08/2023 tarihli tensip 13 nolu ara kararı ile verilen ihtiyati tedbirinin kaldırılmasına…” dair karar verilmiştir.
İnceleme konusu karar taraf vekilleri tarafından istinaf edilmiştir. Gerekçeli karar taraf vekillerine 24/09/2023 tarihinde tebliğ edilmiş, taraflar yönünden istinaf başvurusunun süresinde olduğu anlaşılmıştır.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın üçüncü kişilere devri ihtimali bulunduğundan ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasının hatalı olduğunu, bu konuda bir çok emsal Yargıtay kararı bulunduğunu, mahkemece basit bir iddianın yeterli olmadığı ve yazılı delil sunulmadığı gerekçelerinin geçersiz olduğunu, geri alım hakkında davalı banka ile aralarında 08/01/2020 tarihli sözleşme bulunduğunu, davalı bankanın geri alım hakkını inkar etmesinin hatalı olduğunu, dosyada bu konuda bir çok somut delil bulunduğunu, bankaların, işletme ihtiyaçları dışında, gayrimenkul iktisabı kural olarak mümkün bulunmadığını, nitekim davalı Ziraat Bankası A.Ş.’nin de ticari amaçla gayrimenkul ve emtia alım ve satımı ile uğraşmasının esas sözleşmesinde yasaklandığını (Ziraat Bankası A.Ş., Esas Sözleşme m., 5). Müvekkil şirketin 09/03/2023 tarihinde vefa hakkını kullanmak istediğini davalı bankaya bildirdiğini, davalı bankanın ise olumsuz bir cevap vermediğini, ayrıca davalı bankanın dava konusu taşınmazın ilk satış ilanlarına davacının 09.03.2023 tarihinde yaptığı bu vefa hakkı başvurusu sonrası çıktığının öğrenildiğini, vefa (geri alım) hakkı geçerli olarak doğmasına, geri alım hakkının süresi içinde geçerli bir şekilde kullanılmasına, hakkın kullanılmasıyla artık taraflar arasında satış sözleşmesi ilişkisinin kurulmasına, vefa hakkı sahibinin satış bedelini-geri alım bedelini ödeme borcu altına girmesine ve davalı bankanın da taşınmazın mülkiyetini devretme borcu altına girmesine rağmen, davalı bankanın borcunu yerine getirmediğini üstelik geri alım (vefa) hakkı hakkına konu edilen taşınmazı satışa çıkardığını ve hatta satış ihalesini gerçekleştirdiğini, davalı bankanın müvekkil davacının vefa hakkını kullanması üzerine, vefa (geri alım) hakkına uygun olarak tapu kaydını devretmek yerine taşınmazı satışa çıkararak yükümlülüklerinden kurtulmak istediğini, bu sebeple ihtiyati tedbirin kaldırılması kararının usule aykırı olduğunu, Çayırova Tapu Müdürlüğünde tapu kaydına şerh edilmiş bir vefa hakkı bulunmaması, vefa hakkının varlığını ortadan kaldırmadığını, üçüncü kişi Reysaş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.’nin Mahkemenin verdiği ihtiyati tedbir kararına yaptığı itirazın dikkate alınmaması ve reddedilmesi gerektiğini, bu kapsamda, Reysaş’ın davanın esasına yönelik yaptığı açıklamaların hukuken hiçbir geçerliliğinin bulunmadığını, dosyaya sundukları uzman görüşü Prof. Dr. …’un mütalaasında da iş bu dava hakkında bir çok somut açıklama ve emsal kararlar bulunduğunu belirterek, istinaf taleplerinin duruşmalı olarak kabul edilmesine, yerel mahkemenin 18/09/2023 tarihli ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ilişkin ara kararının kaldırılmasına ve taşınmazın devrinin engellenmesi için yeniden ihtiyati tedbir konulmasına, dosyanın kararın uygulanması için mahkemesine gönderilmesine, her türlü yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.
Davalı vekili istinaf ve istinafa cevap dilekçesinde özetle; mürafaa vekalet ücretine hükmedilmesine karar verilmesi gerketiğini, yerel mahkeme tarafından vekalet ücretine hükemedilmemesinin hakka ve adalete aykırı olup yapılacak istinaf incelemesi sonucunda vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, bu konuda bir çok emsal yargıtay kararı olduğunu, davacı tarafın, dava dilekçesinde dava değerini eksik gösterdiğini ve 17.08.2023 tarihli sayman mutemedi alındısından da anlaşıldığı üzere 698.469,75-tl. peşin harç ödediğini, ancak, dava konusu taşınmazın güncel değeri, dava değerinden çok daha yüksek olup, taşınmaz değerinin bilirkişi marifetiyle tespit edilmesi ve ödenmesi gereken nispi harcın da buna göre belirlenmesi gerektiğini, ayrıca, HMK madde 392 hükmü gereğince ihtiyati tedbir talep eden, haksız çıktığı takdirde karşı tarafın ve üçüncü kişilerin bu yüzden uğrayacakları muhtemel zararlara karşılık teminat göstermek zorunda olduğunu, somut durumda teminat tutarı davacı tarafça gösterilen 40.900.000-tlnin %15’i olarak belirlenmiş olsa da esasen dava değerinin dava konusu taşınmazın güncel değeri üzerinden belirlenmesi ve teminat tutarının da bu bedel üzerinden hesaplanması gerektiğini, ihtiyati tedbir şartlarının oluşmadığını, bu sebeple mahkemece verilen ihtiyati tedbirin kaldırılması kararının yerinde olduğunu, taraflar arasında adi veya resmi şekilde kurulmuş bir geri alım sözleşmesi veya tapuya şerh edilmiş bir geri alım hakkı bulunmamakta olup bu itibarla işbu davada, davacının geri alım hakkı olduğuna ilişkin iddialarının mesnetsiz olduğunu, davacının, dava dilekçesinde iddia ettiği gibi bir vefa hakkı/geri alım hakkı olduğunu ispatlar nitelikte herhangi bir tapu kaydı ve bu kayıtlara dayanak resmi sözleşme veya resmi senet sunamadığını ve gerçek dışı bu iddiasını ispat edemediğini, dava dilekçesinde iddia edilen şekilde davacının vefa (geri alım) hakkı bulunmadığını, davalının seçimlik hakkını borç varlık takası yönünde kullanması nedeniyle dava konusu taşınmaz FYY sözleşmesi kapsamında borç varlık takası ile müvekkil tarafından devralındığını, müvekkil bankanın FYY sözleşmesi kapsamında devraldığı taşınmazın bedelini tam ve eksiksiz olarak ödediğini, vefa hakkı tesis edildiği durumda çoğunlukla bedelsiz/cüzi bir bedelle taşınmazın kullanımı vefa hakkı sahibine bırakılmakta iken somut durumda rayiç bedel üzerinden kira sözleşmeleri yapılması dahi davacının vefa iradesi olmadığını ortaya koyduğunu, bugüne kadar gelinen süreçte davacının geri alım hakkı olduğu hususunda herhangi bir iddia ve talepte bulunmadığını, ancak taşınmazın 3. kişiye ihalesi ve satışının ardından kötüniyetli olarak geri alım talebi ile dava açıldığını, davacının vefa hakkı olduğu iddiası ile ikame ettiği işbu dava müvekkil bankanın mülkiyet hakkına saldırı niteliğinde olduğunu, davacının beyanları hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacının dürüstlük kuralına aykırı olarak davranmakta ve basiretli bir tacir gibi davranmadığını, geri alım sözleşmelerinin resmi şekle tabi olduğunu aksi halde geçerli olmadığını, şekil şartına uyulmayan hallerde benimsenen yaptırımın kesin hükümsüzlük olduğunu belirterek, öncelikle ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddine, mürafaa nedeniyle müvekkil lehine vekalet ücretine hükmedilmesine, dava konusu taşınmazın güncel değeri üzerinden harcın ikame edilmesine, ihtiyati tedbir kararı kaldırılmaz ise bu karar için eksik teminat alınmış olduğundan teminatın tamamlatılmasına, her türlü yargılama gideri ile vekâlet ücretinin taşınmazın güncel değeri üzerinden nispi olarak hesaplanarak davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Üçüncü kişi Reysaş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş. Davacı tarafın istinaf dilekçesine karşı cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirket tarafından taşınmazın bedeli ödenerek açık arttırma yolu ile satın alındığını, ancak davalı bankanın ihtiyati tedbirden dolayı edimi yerine getiremediğini ve tapuda müvekkil şirket adına tescilin sağlanamadığını, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun İhtiyati Tedbir Kararına Karşı İtiraz başlıklı 394/3 maddesinde; Md 394/3; “3) İhtiyati tedbir kararının uygulanması sebebiyle menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü kişiler de ihtiyati tedbiri öğrenmelerinden itibaren bir hafta içinde ihtiyati tedbirin şartlarına ve teminata itiraz edebilirler” düzenlemesine yer verildiğini, bu sebeple yerel mahkemenin ihtiyati tedbir kararına karşı itiraz ettiklerini, ilgili durum incelendiğinde ne Tapu ve Kadastro Müdürlüğü ne satış sonrası noter huzurunda tesis edilen bir sözleşme ne de tapu kaydına işlenmiş bir şerh bulunmadığını, davacı taraf İhtiyati Tedbir talebine delil olarak sadece ve sadece yapılandırma talep dilekçesini, ziraat bankası tarafından hazırlandığı iddia olunan ve hiçbir resmi niteliğe haiz olmayan operasyon notlarını ve sözleşmenin 9. madedesinde yer alan ilgili maddeyi gösterdiğini, davacı tarafın yapılandırma talep dilekçesinde vefa hakkı ile yapılandırma yapılmasını talep etmesi ya da ziraat bankası tarafından hazırlandığı iddia olunan ve hiçbir resmi niteliğe haiz olmayan operasyon notlarında vefa hakkından bahsedilmesi taraflar arasında sözleşmenin vefa hakkı tanınarak yapıldığı anlamına gelmediğini, asıl olan taraflar arasında noter huzurunda imzalanan sözleşmedir ki bu sözleşmede de davacı tarafa vefa hakkı tanındığına dair açık bir düzenleme bulunmadığını, davacı tarafça vefa hakkı ile tanındığına dair bir yazlı delil sunulmadığı gibi davalı tarafça da bu iddianın kabul edilmediğini, bu nedenlede iş bu davada yüksek yargının aradığı yaklaşık ispatın gerçekleşmediğini, ne davacı tarafın tüm dilekçelerinde ne de mütalaada hukuki bir gerekçenin yer almadığını, davacı tarafın yukarıda açıklanan unsurlara dayanarak taraflar arasında imzalanan sözleşmenin vefa sözleşmesi olduğunu iddia etmesinin hukuken kabul edilebilir bir durum olmadığını, ne dava dilekeçesinde ne de hukuki mütalaada davalı ziraat bankasının bu saydıkları unsurları içeren bir fiilini ispat eden delil bulunmadığını, davacı taraf davalı ziraat bankasının hakkını kötüye kullandığını gösterir hiçbir delile dava dilekçesinde yer veremediğini, davacı tarafça yatırılan teminat bedelinin de tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini, bu bağlamda sözleşme uyarınca müvekkil şirketin sözleşmeden doğan edimlerini yerine getidiğini, buna karşın davalı tarafın tedbirden dolayı edimini yerine getiremeyeceği hususu göz önünde bulundurulduğunda müvekkil şirketin müspet zararını talep etmesi gerektiğini belirterek, davacı vekilinin usul ve esasa uygun olmayan istinaf talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili üçüncü kişi Reysaş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.’nin istinafa cevap dilekçesine karşı beyan ve itiraz dilekçesinde özetle; öncelikle huzurdaki davada itiraz dilekçesi sunan üçüncü kişi Reysaş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.’nin “menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü kişi sıfatı” taşımaması, davada asli veya feri müdahil bulunmaması nedeniyle; ilk derece mahkemesinin verdiği ihtiyati tedbir kararına yaptığı itiraz ile davacı müvekkilin ihtiyati tedbir kararının kaldırılması kararına karşı sunmuş olduğu istinaf dilekçesine karşı sunduğu cevap dilekçesinin dikkate alınmaması ve reddedilmesi gerektiğini, bir an için Reysaş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.’nin “menfaati ihlal edilen üçüncü kişi” vasfını haiz olduğu kabul edilse bile ihtiyati tedbir kararının uygulanması sebebiyle menfaati açıkça ihlal edilen üçüncü kişiler sadece ihtiyati tedbirin şartlarına ve teminata itiraz edebileceklerini, bu kapsamda, Reysaş’ın davanın esasına yönelik yaptığı açıklamaların hukuken hiçbir geçerliliğinin bulunmadığını, bu kapsamda, sözde menfaati ihlal edilen üçüncü kişi Reysaş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.’nin taraflar arasında mevcut sözleşmenin varlığına, geçerliliğine ve/veya sözleşmenin şekle aykırılığı sebebiyle geçersizliğine yönelik beyanlarının HMK. m. 394/3 uyarınca dikkate alınmaması gerektiğini, müvekkil davacı, vefalı satışa konu taşınmazın geri alım bedelini sözleşmede belirtildiği şekilde %8 faiziyle birlikte davalı Bankaya, Sayın Mahkemenin uygun görülecek süre içinde Borçlar Kanunu’nun 97. maddesi uyarınca depo ederek ödeyeceğini defaatle belirttiğini, bu durumda sözde menfaati ihlal edilen üçüncü kişi Reysaş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.’nin harç ve teminat konusundaki itirazlarının hukuka aykırı olmakla reddi gerektiğinin açık olduğunu, davalı banka, müvekkil davacının vefa hakkını kullanması üzerine, vefa (geri alım) hakkına uygun olarak tapu kaydını devretmek yerine taşınmazı satışa çıkararak yükümlülüklerinden kurtulmak istediğini, Yargıtay kararlarında da açıkça ifadesini bulduğu üzere, taşınmazın elden çıkması halinde bu davanın konusuz kalma durumunun söz konusu olacağını, dava konusu talep ve iddialarının “basit bir iddia” olarak nitelendirilmesinin asla mümkün olmadığını, dava dosyasına sunulu somut delilleri ile ve yine davanın hukuki nitelendirmesi ve dayanakları bir arada değerlendirildiğinde yaklaşık ispat açıkça sağlandığını, vefa hakklarının bulunmadığı ileri sürülmüşse taraflar arasında düzenlenen işbu sözleşmenin, vefa hakkına ilişkin olduğu kuşkusuz olduğunu belirterek, sözde menfaati ihlal edilen üçüncü kişi Reysaş Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.’nin istinafa cevap dilekçesindeki beyanlarının ve içeriğindeki tüm taleplerinin usul ve esastan reddine, istinaf başvurularının duruşma istemli olarak kabulü ile; istinaf dilekçelerindeki sebepler dikkate alınarak Gebze Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.09.2023 tarihli, ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ilişkin ara kararının kaldırılarak (iptali ile), dava konusu yaptıkları şekilde tedbir taleplerinin tamamının kabulü ile dava konusu taşınmazın devrinin engellenmesi yönündeki ihtiyati tedbirin tekrar konulmasına, dosyanın kararın uygulanması için ilk derece mahkemesine gönderilmesine, her türlü yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili davalı vekilinin istinaf dilekçesine karşı cevap dilekçesinde özetle; hukuki nitelik ve dayanakları farklı ihtiyati tedbir kararının kaldırılması nedeniyle oluşturulan kararda bir ihtiyati haciz kararına itiraz davası gibi yargılama giderlerinden olan vekalet ücretine hükmedilemeyeceğini, davalı bankanın bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerektiğini, ihtiyati tedbir taleplerinin kabulü ile, davalı bankanın istinafa cevap dilekçesinde yer vermiş olduğu mesnetsiz iddialarının tamamının reddi gerektiğini, vefa bedeli sözleşmede kararlaştırılan bedel olmakla, tarafımızdan eksik harç ödenmesi söz konusu olmadığını, bu kapsamdaki davalı itirazlarının kabulüne olanak olmadığını, dava konusu talep ve iddialarının “basit bir iddia” olarak nitelendirilmesinin asla mümkün olmadığını, dava dosyasına sunulu somut delilleri ile ve yine davanın hukuki nitelendirmesi ve dayanakları bir arada değerlendirildiğinde yaklaşık ispatın açıkça sağlandığını, hal böyleyken, davalının beyan ve iddialarının aksine sayın mahkemenin davanın konusu olan taşınmaz üzerindeki, “taşınmazın üçüncü kişilere devrinin önlenmesi”ne yönelik ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına karar vermesi, davanın esasını çözecek nitelikte bir karar olup, usule ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, davalı banka bilerek ve isteyerek finansal yeniden yapılandırma sözleşmesiyle adi yazılı şekilde yapmış olduğu vefa sözleşmesinde şekle aykırılığı ileri sürerek kendi lehine çıkar elde etmeye çalıştığını, bu kapsamda, davalı bankanın şekle aykırılık bulunduğu yönündeki itirazı hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmakla, hakim tarafından re’sen dikkate alınmalı ve basiretli tacir ve güven kurumu olan bankaların her gün günlük işlerinden biri olarak yaptıkları bu işlemlerden dolayı sırf borcunu yerine getirmemek amacıyla ileri sürdüğü işbu itirazına itibar edilmemesi gerektiğini, davalının yükümlülüklerinden kurtulmak için sözleşme ile tanınan vefa hakkını inkar etmesi dosyaya sunulu somut deliller karşısında, … İli, … İlçesinde yer alan, tapuda … İlçesi, … Sok, No:…’de yer alan, tapuda …, … ada, … parselde, cilt …, sayfa …’da kayıtlı, niteliği arsa ve betonarme atölye idari bina ve müştemilatı olarak belirtilen taşınmaza vefa hakkı tanınmış olduğu gerçeğini değiştirmediğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, müvekkilin vefa hakkı bulunmadığını kabul etmek demek, borçlu müvekkilin parayı verebilecek duruma geldiğinde mala tekrar malik olma hakkının engellenmesi anlamına geldiği gibi, borçlunun korunmasını öngören lex commissoria yasağına da açıkça aykırılık teşkil edeceğini, mevduat bankalarının borca karşılık taşınmazların devrine ilişkin anlaşmalarının asıl amacı taşınmaz elde etmek değil, alacakları güvence ve teminat altına almak olduğunu, vefa hakkının tapuya şerh verilmemesinin hakkın varlığına bir etkisi olmadığını, eş deyişle, şerh edilmiş bir vefa hakkının bulunmaması, vefa hakkının varlığını ortadan kaldırmayacağını, davalı beyanlarının aksine, vefa konusu malın vefa hakkı sahibine kiralanmış olması vefaen satımın teminat amacıyla yapıldığını ve müvekkilin vefa hakkı bulunduğunu doğruladığını, davalı iddialarının aksine geri alım hakkı sahibi Mertur Otomotiv Ve Taşımacılık A.Ş., ekonomik durumunu düzeltince, vefa hakkının tanınması amacına uygun olarak, vefa hakkını kullanmak istediğini 09.03.2023 tarihinde, muhatap T.c. Ziraat Bankası A.ş.’ye bildirdiğini, söz konusu sürenin 5 yıllık geri alım süresi içinde olduğunu, üstelik davalı banka huzurdaki dava açılıncaya kadar “senin için sözleşmede kararlaştırılmış bir vefa hakkın yok” demediğini, dava açılıncaya kadar müvekkile olumsuz bir cevap vermediğini belirterek, davalı Ziraat Bankası A.Ş.’nin istinaf başvurusunun ve yine istinafa cevap dilekçesindeki beyanlarının ve içeriğindeki tüm taleplerinin usul ve esastan reddine, istinaf taleplerinin duruşma istemli olarak kabulü ile; istinaf dilekçelerindeki sebepler dikkate alınarak Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18.09.2023 tarihli, ihtiyati tedbirin kaldırılmasına ilişkin ara kararının kaldırılarak (iptali ile), dava konusu yaptıkları şekilde tedbir taleplerinin tamamının kabulü ile dava konusu taşınmazın devrinin engellenmesi yönündeki ihtiyati tedbirin tekrar konulmasına, dosyanın kararın uygulanması için ilk derece mahkemesine gönderilmesine, her türlü yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı banka vekilinin davacının cevaba cevap dilekçesine karşı 2. cevap dilekçesinde özetle; davacının ihtiyati tedbir talebinin yerinde olmadığını, kaldı ki yerel mahkeme tarafından tedbirin kaldırıldığını, davacının tekraren tedbir talep etmesi hukuka ve hakkaniyete aykırı olup bu talebinin reddi gerektiğini, davacı tarafından tedbir talebine ve davaya ilişkin harçlar eksik yatırıldığını, harçlar tamamlatılmadan davaya devam olunmasının hukuka aykırı olduğunu, mahkemece harcın re’sen gözetilmesi ve tamamlattırılması gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte ihtiyati tedbir kararı verilmesi halinde, davacı tarafından tedbir talebi ile yatırılan %15 oranında teminat yetersiz olduğunu, 6100 sayılı hmk 389 vd. maddeleri kapsamında ihtiyati tedbirin şartları oluşmadığını, ayrıca bu hususta tekrar yerel mahkemeden yeniden talepte bulunulması da hukuken mümkün olmadığını, dava dilekçesinde ve cevaba cevap dilekçesinde davacı tarafından iddia edilen şekilde davacının vefa (geri alım) hakkı bulunmadığını, davacının seçimlik hakkını borç varlık takası yönünde kullanması nedeniyle dava konusu taşınmaz FYY sözleşmesi kapsamında borç varlık takası ile müvekkil tarafından devralındığını, müvekkil bankanın FYY sözleşmesi kapsamında devraldığı taşınmazın bedelini tam ve eksiksiz olarak ödediğini, davacının seçimlik hakkını borç varlık takası yönünde kullanması nedeniyle vefa hakkından feragat ettiğinin kabul edilmesi gerektiğini, davacının vefa hakkını kullanmak istediğine dair beyanları huzurdaki dava bakımından önem taşımadığını, geri alım sözleşmeleri resmi şekle tabi olup aksi halde geçerli olmadığını, şekil şartına uyulmayan hallerde benimsenen yaptırım, kesin hükümsüzlük olduğunu, taşınmazın güncel değeri dava dilekçesinde belirtilenden çok daha fazla olup, mesnetsiz vefa hakkı iddialarına dayanarak cüzi bir tutar üzerinden taşınmazın tapu iptal ve tescilinin istenmesi hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, vefa hakkı tesis edildiği durumda çoğunlukla bedelsiz/cüzi bir bedelle taşınmazın kullanımı vefa hakkı sahibine bırakılmakta iken somut durumda rayiç bedel üzerinden kira sözleşmeleri yapılması dahi davacının vefa iradesi olmadığını ortaya koyduğunu, bugüne kadar gelinen süreçte davacı geri alım hakkı olduğu hususunda herhangi bir iddia ve talepte bulunmadığını, ancak taşınmazın müvekkilce 3. kişiye ihalesi ve satışının ardından kötüniyetli olarak geri alım talebi ile dava açıldığını, davacının vefa hakkı olduğu iddiası ile ikame ettiği huzurdaki dava müvekkil bankanın mülkiyet hakkına saldırı niteliğinde olduğunu, davacı beyanlarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacının dürüstlük kuralına aykırı olarak davranmakta ve basiretli bir tacir gibi davranmadığını, taşınmaz üzerinde ipotek tesis edilmesi işleminin vefa hakkının olduğuna dair bir karine olmadığını, davacı tarafından FYY sözleşmesi ile lex commisoria yasağına aykırı davranıldığına dair beyanlarının yersiz olduğunu belirterek, öncelikle davacı tarafından tekrarlanan ihtiyati tedbir kararı verilmesi talebinin reddine, dava konusu taşınmazın güncel değeri üzerinden harcın ikame edilmesine, her türlü yargılama gideri ile vekâlet ücretinin taşınmazın güncel değeri üzerinden nispi olarak hesaplanarak davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE :
Dava, vefa (geri alım) hakkına dayalı tapu iptal ve tescile ilişkindir.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5/1. maddesinde, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesinin tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olduğu belirtilmiştir. Buna göre, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunundan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir.
Ticari davalar ise aynı Kanunun 4/1 maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969. maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580. maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen, uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nın 3. maddesi hükmüne göre bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir. Bir işin ticari veya adi olması, farklı kuralların uygulanmasını gerektirir. Bir işin ticari olup olmadığını kanunda öngörülen kurallar uyarınca saptamak gerekir. Eğer iş ticari ise özel ticari kuralların uygulanması zorunlu olur. Ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işler, yani, haklı veya haksız fiil yahut işletmeyi ilgilendiren her iş ayrık durumlar dışında, ticari iş sayılır. Bu işler, eğer bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari iş sayılmazlar (ERİŞ Gönen, Gerekçeli- Açıklamalı- İçtihatlı 6335 Sayılı Kanunla Güncellenmiş Yeni TTK Hükümlerine Göre Ticari İşletme ve Şirketler Ticaret Sicili Yönetmeliği ve İlgili Tebliğler, Seçkin Yayınevi, 1. Baskı, Mart 2013, 1. Cilt, Sh, 323).
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür.
Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 Sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 1. maddesine göre, göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkindir. İhtiyati tedbirde hangi mahkemenin görevli olduğu 6100 sayılı HMK’nın 390. maddesinde açıkça gösterilmiştir.Bu maddeye göre ihtiyati tedbirin, dava açılmadan önce ihtiyati tedbir talep edilmişse esas hakkında görevli ve yetkili mahkemeden, dava açıldıktan sonra ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilebilir.
6102 sayılı TTK’nun 4/1-a maddesi uyarınca bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan uyuşmazlıklar ticari dava olup, TTK’nun 5/1 maddesi uyarınca ticari davalara bakma görevi Ticaret Mahkemesi’ne aittir.
Bu açıklamalara göre; davacı ile davalı banka ve bir kısım bankalar arasında daha önce kullandırılan ticari krediler sonucu davacı tarafından ödenmesi gereken borçların yapılandırılması amacıyla imzalanan 28/01/2020 tarihli sözleşmeye istinaden vefa hakkına dayalı tapu iptal ve tescil isteminden ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Vefa (geri alım) hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davası B.K’nun 237 ve TMK’nın 716 maddesine dayanmakta olup bu hak ayrıntısıyla borçlar kanununda düzenlenmemiştir. Ancak, tıpkı ön alım ve alım davaları gibi taşınmazın aynına ilişkin olup şahsi hakka dayalı bir davadır.
Yukarıdaki paragraflarda yapılan açıklamalar ışığında, TTK’nun 4. ve 5.maddesine göre davanın mutlak ticari davalardan olması veya her iki tarafın tacir ve açılan davanın tarafların ticari işletmeleri ile ilgili bulunması halinde açılan davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevi içinde olacağı, ancak, taraflar arasında imzalanan 28/01/2020 tarihli sözleşmeye göre açılan vefa hakkına dayalı tapu iptali ve tescil davasının ise TMK ‘dan kaynaklanan tapu iptali ve tescil istemine ilişkin kişisel hak doğuran davalardan olduğu, mutlak veya nispi ticari davalardan olmadığı, dolayısıyla davaya bakmakla görevli mahkemelerin Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğu aşikardır.(Yargıtay 14 Hukuk Dairesinin 2014/16065 E-2016/3031 K sayılı ilamı)
Yukarıda ayrıntısı ile izah edildiği üzere; ticari dava niteliğinde olmayan uyuşmazlığın çözümünde HMK’nın 2. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu, bu itibarla ilk derece mahkemesince öncelikle görev hususu üzerinde durularak görevsizlik kararı verilmesi gerekirken davacı tarafın ihtiyati tedbir talebi hakkında karar verilmesi doğru olmamıştır.
He ne kadar davalı vekili tarafından ihtiyati tedbire itiraz sonucunda itirazın kabulüne karar verilerek davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş ve bahsi geçen kararda davalı vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle istinaf başvurusunda bulunmuş ise de, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ve AAÜT tarifesinin II. kısım I. bölümünde belirtildiği gibi, görülmekte olan bir davada yapılan duruşma sonucu tesis edilen tedbire veya tedbirin kaldırılmasına ilişkin ara karara karşı taraf vekilleri lehine maktu vekalet ücretine hükmedilemeyeceğinden davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun yerinde olmadığı görülmüştür.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin vekalet ücretine yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine, ihtiyati tedbirin reddine itiraz eden davacı vekilinin istinaf başvurusunun esası incelenmeksizin mahkemenin görevsiz olması sebebiyle kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-b-3 maddesi gereğince kaldırılarak yeniden hüküm kurulması gerektiğine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A)1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun REDDİNE,
2-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile,
3-Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/09/2023 tarih, 2023/644 Esas sayılı ara kararının HMK’nun 353/1-b-3 maddesi uyarınca KALDIRILARAK, buna göre YENİ HÜKÜM TESİSİNE,
B) Esasa ilişkin aşağıdaki şekilde yeni hüküm tesisine;
1)-İhtiyati tedbire itiraz eden davacı vekili tarafından yapılan istinaf başvurusunun esası incelenmeksizin mahkemenin görevsiz olması nedeniyle KABULÜNE,
2)-6100 sayılı HMK’nun 353/1-a-3 maddesi gereğince Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/09/2023 tarih, 2023/644 Esas sayılı ara kararının KALDIRILMASINA,
3)-HMK’nın 353/1-a-3 maddesi gereğince davaya bakmaya Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olmasına ve Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olmamasına rağmen davaya bakmış olması nedeni ile görev konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’ne GÖNDERİLMESİNE,
C) İstinaf yargılaması açısından;
1-Davacının istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmiş olduğundan, davacı tarafın yatırdığı istinaf karar ve ilam harcının, 492 sayılı yasanın 31. maddesi gereğince talep halinde iadesine,
2-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 2/2. maddesi gereğince ve Dairemizce dosya hakkında duruşma yapılmaksızın karar verilmesi nedeniyle vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
3-Davacı tarafından karşılanan 234,00-TL istinaf yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Kesin olan işbu kararın taraflara tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
5-İstinaf başvurusu ile birlikte yatırılan gider avansından, kullanılmayan kısmın HMK.nın 333. maddesi gereğince karar kesinleştiğinde yatıran ilgili tarafa iadesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda H.M.K’nın 362-1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 04/12/2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 04/12/2023


Başkan


Üye


Üye


Katip

¸Bu evrak 5070 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca E-İMZA ile imzalanmıştır