Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2022/3908 E. 2023/713 K. 13.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/3908
KARAR NO : 2023/713
KARAR TARİHİ : 13/04/2023

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : SAKARYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/10/2022
NUMARASI : 2022/825 Esas 2022/1416 Karar

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARASU 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/07/2022
NUMARASI : 2022/311 Esas 2022/148 Karar

DAVACI : İSTANBUL VARLIK YÖNETİM ANONİM ŞİRKETİ – …
VEKİLİ : Av. … -…
DAVALILAR :1-… – … …
:2-KASİL TARIM VE İNŞAAT SANAYİ TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ – …

DAVANIN KONUSU : Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı)

Taraflar arasında görülen davada Karasu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Sakarya Asliye Ticaret Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili mahkememize sunduğu dava dilekçesinde özetle, temlik eden Türkiye İş Bankası tarafından, Kocaeli İcra Müdürlüğü’nün 2022/54073 (eski esas 2019/99867) Esas sayılı dosyası ile davalı borçlu … aleyhine 13.06.2019 tarihinde icra takibi başlatıldığını, söz konusu kredi alacağı/icra takip dosyaları müvekkil İstanbul Varlık Yönetim A.Ş’ye temlik edildiğini, borcun tahsili amacı ile yapılan icra takibi ve icra takip işlemleri kapsamındaki harici tespitlerinde borçlu şahsın borcun doğum tarihinden bu yana yakın akrabalık bağı / organik bağ bulunan kişi adına kurduğu şirket ile nam’ı müstear ilişkisi kurmak suretiyle alacaklılardan mal kaçırdığını, perdeli şekilde grup şirketi aracı kullanarak krediden faydalandığını ve kurduğu iç ilişki ile borcun ödenmesi yollarını engellediğini tespit ettiğini, borçlunun / davalının alacaklılardan mal kaçırma saikiyle hareket ettiğini, nam-ı müstear aracılığı ile ticari faaliyet esnasındaki işlerinin semerelerini başka bir kişiye/şirkete yaptırılmasını sağladıklarını, izah edilen sebepler uyarınca, huzurdaki işbu nam-ı müstear davasını ikame etme zaruretinin hasıl olduğunu, borçlu …’ın dosyanın şahsi borçlusu olduğunu, davalı (Namı Müstear) Kasil Tarım Ve İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi ‘nin borçlu …’ın kardeşi … tarafından borcun doğumundan ve hatta takip tarihinden sonra kurulduğunu, davalı (Namı Müstear) …’ın Borçlu …’ın kardeşi olduğunu, Davalı Kasil Tarım Ve İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi’nin tek kurucu ortak ve yetkilisi olduğunu, uygulamada sıklıkla borca batık kişilerin, alacaklıların takibinden kurtulabilmek amacıyla farklı şirketler adı ve çatısı altında faaliyetlerini sürdürdüklerinin görüldüğünü, borca batık kişilerin aynı zamanda yeni şirketler kurduğunu, yeni şirket borca batık tarafla aynı iş kolda faaliyetini sürdürmekte olduğunu ve hatta aynı müşteri çevresi ile ticaret yapmakta olduğunu, kardeş şirketler/işletmeler çapraz perdelerle ticari faaliyetlerine devam ettiğini, Paravan şirket olarak tanımladığımız davalı şirket ile davalı/borçluların arkasında gizlenen ve yasal yollar kullanılarak hukuksal korunma sağlamaya çalışılan perdenin kaldırılması gerektiğini, paravan şirket niteliğindeki davalı Kasil Tarım Ve İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi ile davalılar / borçlular arasındaki bu perde kalktığında, aslında paravan şirketin davalı/borçlulardan bir farkı olmadığını, bilakis borçlu ile yapışık olduğu ve bu nedenle müvekkil şirketin işbu davaya konu ettiği alacaklarını, adı geçen davalıdan da tahsil etmekte haklı olduğunu, davaya konu edilen alacak tahsilini teminen müvekkil finans şirketi olması da dikkate alınarak teminatsız olarak, davalılar Kasil Tarım Ve İnşaat Sanayi Ticaret Limited Şirketi Ve …’ın menkul, gayrimenkul malları ile 3. Kişilerdeki hak ve alacakların İhtiyaten Haczine karar verilmesini, teminat oranının ölçülülük ilkesine uygun olarak belirlenmesini, tazminat alacaklarının (dava değeri) tamamına dair talepleri dikkate alınarak teminat mukabilinde ihtiyati haciz kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARLARININ ÖZETİ
Karasu 1. Asliye Hukuk Mahkemesince; “Dosyanın incelnemesinde, görülmekte olan davanın Asliye Ticaret Mahkemeleri’nin görevine giren dava ve işlerden olduğu, Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih 608 sayılı kararı gereğince” Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Sakarya ilinin mülki sınırları” olarak belirlenmiştir. Eldeki davada mahkememizin davaya bakmakla görevli olmadığı, Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğu anlaşılmakla davanın 6100 sayılı HMK’nın 114/1-c ve 115/2.maddeleri uyarınca görev dava şartı yokluğu nedeni ile reddine” dair, görevsizlik kararı verilmiştir.
Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesince; “Somut uyuşmazlıkta dava, TBK’nın 19. maddesi gereğince açılmış muvazaa hukuksal nedenine dayalı olarak şahsi nitelikte ve borçlunun tasarruflarına yönelik tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğuna göre, açılan dava TTK’nın 4/1. maddesi kapsamında mutlak ticari dava değildir. Tarafların tacir olması ve davanın çözümlenmesinde tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesinin uygulanması da davayı mutlak ticari dava haline getirmeyecektir. Esasen davacı alacağını tahsil etmek gayesi ile borçlunun tasarrufunun iptalini talep ettiğinden dava, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin içtihatlarında açıklandığı üzere asliye hukuk mahkemelerinin görevine girmektedir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan TTK’nun 5/3. maddesi gereğince Asliye Hukuk Mahkemesi ile Asliye Ticaret Mahkemesi arasında iş bölümü değil, görev ilişkisi bulunduğu göz önüne alındığında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi” olduğuna dair, karşı görevsizlik kararı verilmiştir.
Karasu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi ile Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi arasında verilen görevsizlik kararlarına istinaden dosya dairemize görevli mahkemenin belirlenmesi için gönderilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE
HMK 23/1 maddesinde yargı yerinin belirlenmesine ilişkin incelemenin dosya üzerinden yapılabileceği düzenlenmektedir. Bu nedenle dairemizce dosya üzerinden yapılan incelemede:
Geyve Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nce, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı ile Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nce ise, mahkemelerinin kurulup faaliyete geçtiği 01/09/2021 tarihinden önce açılmış olan eldeki davanın yargılamasına açıldığı (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Geyve Asliye Hukuk Mahkemesince devam edilmesinin gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, dosya yargı yerinin belirlenmesi için Dairemize gönderilmiştir.
Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup, HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukukî ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukukî niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “asliye hukuk mahkemelerinin görevi” başlıklı 2. maddesi; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükümlerini içermektedir.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 1. fıkrası; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmünü, 5. maddesinin 3. fıkrası ise; “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” hükümlerini içermektedir.
Görüldüğü üzere, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir. Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanuni hakim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir. Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir. O halde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.04.2019 tarihli ve 2017/11-10 E., 2019/401 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile yeni kurulan (Alanya, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Manisa, Muğla, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gebze, İskenderun, İstanbul, İstanbul Anadolu, İzmir, Karşıyaka, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevreleri belirlenmiştir.
Ayrıntıları Bursa BAM 5. Hukuk Dairesi’nin 2022/819 esas 2022/1046 karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; Nam’ı müstear davasında borçlu ile nam’ı müstear arasında temsil ilişkisi olup, bu ilişki üçüncü kişilerden saklanmaktadır. Yani nam’ı müstear kendi adına borçlu namına hareket etmektedir. Yani görünürde hukuki ilişkiyi kendi adına yapmakta, üçüncü kişilere bu şekilde görüntü vermekte, iç ilişkide ise; borçlu namıma hareket etmekte, yani hukuki ilişki ile elde ettiği menfaati namına hareket ettiği borçluya devretme mükellefiyeti altına girmektedir. Bu ilişki alacaklılardan mal kaçırmak için uygulanmaktadır. Borçlu ile üçüncü kişi arasında hukuki ilişki bulunmadığı için tasarrufun iptali davası açılamamakta, muavaza nedeni ile iptal davası açılmaktadır. Borçlanma parası ile mal edinilmesinde borcunun dolaylı devri olarak değerlendirildiğinden, tasarrufun iptali davasına konu olmaktadır. Muavaza nedeni ile iptal davası ile tasarrufun iptali davaları arasında takibin kesinleşmesi, aciz vesikası alınması gibi farklılıklar vardır. Bu nedenle muavaza nedeni ile iptal davasında tasarrufun iptali davasının hükümleri kıyas yolu ile uygulanmaktadır.
Tüzel kişiliğin perdesinin aralanması teorisinde ise; tüzel kişiliğin sağladığı korumanın kaldırılması amaçlanmaktadır. Örneğin; tüzel kişiliğin borcundan dolayı ortakların sorumluluğuna gidilmesi veya kardeş şirket yönünden çapraz olarak perdenin kaldırılması yoluna gidilmektedir. Perdenin kaldırılmasında tüzel kişilik perdesi aralanmakta, borçtan ortaklar veya kardeş şirketin sorumluluğuna karar verilmektedir.
Davacı, her iki dava türüne de dayanmaktadır. Hukuki nitelendirme mahkemeye aittir.
Davacı, hukuki tasarrufun iptalini istememekte, borçlu şirketin borcundan davalı şirket ile davalı gerçek kişilerin de sorumlu olduğunu belirterek, alacağın davalılardan tahsilini talep etmektedir. Buna göre, davada muavaza ve nam’ı müstear iddialarına dayanılmış ise de, perdenin kaldırılması amaçlanmaktadır.
Perdenin kaldırılması davası da nispi nitelikte ticari davadır. Davacı ve davalı şirket tacir olduğundan, dava ticari davadır. Diğer davalılar gerçek kişi ise de, davanın özel yetkili mahkemede görülmesi gerektiğinden, tüm taraflar yönünden davaya bakmaya ticaret mahkemesi görevlidir.
Açıklanan nedenlerle; Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği, davanın 28/07/2022 tarihinde açıldığı anlaşıldığından, dosyanın Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesinde görülerek sonuçlandırılması gerektiğine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,
Dosyanın merci tayini talebinde bulunan Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 23/1 ve 362/1-c maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 13/04/2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 13/04/2023


Başkan


Üye …


Üye


Katip

¸Bu evrak 5070 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca E-İMZA ile imzalanmıştır