Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2022/3503 E. 2022/1933 K. 25.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2022/3503
KARAR NO : 2022/1933
KARAR TARİHİ : 25/11/2022
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : SAKARYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/03/2022
NUMARASI : 2021/1142 Esas 2022/803 Karar

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : SAKARYA 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/10/2021
NUMARASI : 2020/442 Esas 2021/474 Karar

DAVACI :… – … – …
VEKİLLERİ : Av. …- …, Av. …-…, Av. … – …, Av. … -…
DAVALILAR : 1 -… – …- …
2 -ÖZŞEKER GIDA MADDELERİ TİCARET VE SANAYİ LİMİTED ŞİRKETİ – Erenler 260 Erenler/SAKARYA
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)

Taraflar arasında görülen davada Sapanca 1. Asliye Sulh Hukuk Mahkemesi ve Sakarya Asliye Ticaret Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekilinin mahkememize verdiği dava dilekçesinde; müvekkilinin iş insanı olduğunu, ticari işleri dolayısıyla gerektiğinde çekler ile ödemeler yaptığını, ödemeler aldığını, işler normal seyrinde devam ederken çek koçanı ortadan kaybolduğunu, müvekkilinin kaybolan -ki muhtemelen çalınan- çeklerin iptali için gerekli yasal yollara derhal başvurulduğunu, Karasu Asliye Hukuk Mahkemesi 2018/300 E sayılı dosya ile çek iptali davasının açıldığını, 18/10/2018 tarihli ara kararı ile ödemeden men yasağı kararı alındığını, Karasu Cumhuriyet Başsavcılığı’na 2018/3409 sor numarasıyla suç duyurusunda bulunduğunu, Sakarya 1. Ağır ceza Mahkemesi 2019/185 esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, yine soruşturma neticesinde savcılık bazı bilgilere ulaşıldığını ve müvekkilinden sonra çeki cirolayan kişi … işbu çekleri piyasaya sürüldüğünü, halbuki müvekkilinin ne … isimli şahısla ne de iş bu davanın davalısı ile bir ticari ilişkisi yada alacak-borç ilişkisi bulunmadığını, çekleri ele geçirerek piyasaya süren şahıstan sonra yetkili hamiller ardı ardına icra takipleri başlatıldığını, başlatılan bu takiplere karşılık müvekkilinin Karasu İcra Hukuk Mahkemesi’nde 2018/53 E, Sakarya 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nde 2018/455 E sayılı dosyaları ile icra takibinde borca itiraz davaları açmış ve geçici durdurma kararları alındığını, müvekkilden alınan bilgiler ve bankalardan anılan dosyalara gelen yazı cevapları doğrultusunda çekler piyasaya sürüldüğünü, müvekkinin elinden çekler tüm unsurları müvekkilden sadır olacak şekilde yazılmış bir biçimde çalınmış değil sadece çek koçanı yazılabilir şekilde çalındığını, bu koçanın içinde ise 7 adet yazılabilir çek kağıdı bulunmadığını, çalan kişi çek kağıtlarının üzerine miktarlarını yazıp piyasaya süreceğini, çalınmaktan bahsettiklerini çünkü bankadan gelen yazı cevabında bazı çeklere müvekkilinin yerine imza atıldığının açıkça görüldüğünü, imzasının müvekkilden sadır olmayan çeklerden dolayı başlatılan takipler için imzaya itiraz edildiğini ancak işbu davaya konu çekte ise durum farklı olduğunu, müvekkilinin hakimiyet alanından çalınan çeklerden yalnızca biri imzalı iken bazıları keşideci imzası boş olarak çalındığını, davalıya geçen çekte de müvekkiline ait imza bulunmadığını, müvekkilinin tek çekin üzerine miktarını yazmadığını, sadece imzaladığını, bazılarının ise miktarlarını yazmadığını ve imzalarını hiç atmadığını, bu imzaladığı çeki ise yakın tarihte ticaret yaptığı kişiye verme amacı ile hazır tuttuğunu, imzası atılmayan çekleri çalan kişi tarafından müvekkili adına düzenlenip imzalanarak piyasaya sürdürüldüğünü, ancak 27.09.2018 tarihinde İş Bankasından gelen yazı cevabında imza uymadığından ödeme talebinin reddedildiği belirtildiğini, müvekkilinin yerine imzalanan 2022425 ve 2022427 numaralı çekler bankadan geri döndüğünü, 2022430 numaralı çek ise müvekkilimce imzalanmış miktarı ise çalan kişi tarafından yazılıp piyasaya sürülmüş olabileceğini, müvekkiline ait çekleri incelenirse bu çekler hamiline çekler olduğunu, ciro silsilesi içinde kimlerin elinden geçtiğini, kimlerin devrettiği belirli ve belirlenebilir bir ciro silsilesi olmadığını, zaten ciro silsilesi hamiline çeklerin varlık sebebine aykırılık teşkil edeceğini, müvekkiline ait çekler müvekkilince imzalansa dahi miktar kısımları boş olduğunu, müvekkilinin çeklerin kaç para üzerinden piyasaya sürüldüğünü veya ne kadar bir miktar yazılacağını -tahmin edersiniz ki- bilemediğini, takip konusu çek üzerindeki miktara ve icra takip konusundaki asıl alacağa, faize, çek tazminatına, komisyon miktarına ve diğer tüm unsurlara ve borca açıkça itiraz ettiklerini, müvekkilinin takibe konu çek üzerindeki hiç bir unsuru kendisi doldurmadığı gibi miktarını yazmadığını, bu imzası atılan ancak diğer unsurları boş bırakılan çek, çalan kişi tarafından müvekkil adına düzenlenip piyasaya sürüldüğünü, zaten dava konusu olan çekin seri numarası 2022430 olduğunu, müvekkilinin takip alacaklısına herhangi bir borcu bulunmadığını, kaldı ki bizler çek üzerinde ciranta olarak görünen kişilerin iyiniyetinden şüpheli olduklarını, çek hamiline yazılı olmasına rağmen ciro yoluna gittiklerini, bu ise cirantaların nasıl bir telaş ve aceleyle çeki piyasaya sürme ve iyiniyetli hamil sıfatını kazanma uğraşı içinde olduklarını göstermediğini, aslında bu cirolama uğraşının bir başka amacı ise 2004 sayılı kanunda düzenleme alanı bulan ve alacaklının kötü niyetli ve ağır kusurlu olduğu takdirde senede dayanan takip konusu alacağın %20 sinden aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın %10 oranında para cezasına mahkûm edilmesi yaptırımından kurtulma uğraşıdır. Ancak sayın mahkeme yapacağı tetkik ve araştırmalar neticesinde alacaklının ağır kusurunu ve kötüniyetini açıkça göreceğini, müvekilinin takip alacaklısına anılan çekten veya başka herhangi bir ticari ilişkiden borcun olmadığını, alacaklı kötüniyetli ve ağır kusurlu olduğunu, alacaklı taraf kesinlikle kötü niyetlidir. çeki cirolayan diğer kişilerle bir oluşum içinde yer aldıklarını ve müvekkilinden bu yolla tahsilat yapmaya çalıştıkları ortada olduğunu, normalde hamiline olan bir çekte çeki cirolamak anlamsız kaçacağını, çeki cirolamalarının nedeni kendisinden öncekilerden çeki borç ilişkisi içinde aldığını belirterek iyiniyetli 3. kişi olma uğraşından başka bir şey olmadığını, alacaklının ağır kusurlu olduğunu, çünkü tacir basireti taşıyan kimse bu kadar yüklü miktardaki bir çeki bankaya kontrol ettirmediğini, ibraz günü çekteki imza ile keşideci imzası uyuşmamasına rağmen çeki icraya koyması ise bir diğer ağır kusur hali olduğunu, davalı ile çeki kendisine cirolayan şahıs arasında ceza yargılamasına konu olacak uyuşmazlıklar yaşandığı taraflarınca öğrenildiğini, aralarında iş sözleşmesi ilişkisi olduğu takdirde bir çalışan işverenine neden çek cirolayıp versin davalı ve dava dışı cirolayan ciranta arasında bir ticari ilişki veya alacak-borç ilişkisi olmadığını, müvekkilinin bu kadar yüksek miktarda borçlanma altına girmesi kendi mali yapısıyla çelişmekte olduğunu, gerek doktrinde ve gerekse yargıtay içtihatlarında ispat yükünün paylaşılması konusunda “hayatın olağan akışı” ölçütüne dayandığını, davalının bu kadar yüksek miktarda alacaklı olduğunun iddiası 2 no.lu paragrafta anlatılanlar ve aşağıdaki yargıtay kararları çerçevesinde hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, hemen bütün ilim adamlarının birleştiği ve Yargıtay uygulamasında kararlılık ifade eden ölçüte göre “ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer”. Yargıtay çeşitli içtihatlarında “Bir kimsenin, kendi mali durumu ile izah edilemeyecek olan yüksek miktarda borç vermesinin/borç almasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını” ,”Davacının belgede belirtilen miktarda parayı borç olarak verecek mali gücünün bulunmadığı, davalıların miras bırakanının, bu miktarda borç almasını gerektirecek herhangi bir durumun mevcut olmadığı da savunulmuş olduğundan, davacının davalıların miras bırakanına, 01.08.1997 tarihinde 10 milyar TL borç para vermesinin hayatın olağan akşına uygun düşmediğini” , “Alacak-borç ilişkileri ispat hukuku yününde irdelenirken, dava konusu olaylara karışan kişilerin mali durumunun gözönünde tutulması ve tartışılan olayların hayatın olağan akışına uygun düşüp düşmediğinin düşünülmesi gerektiğini” (HGK. 20.03.2002 T. E:13-77, K:206:) “Davacı şirketin mal varlığının senette yazılı miktar kadar borçlanmaya, davalının da mali ve sosyal durumunun bu miktar borç para vermeye müsait olmadığının anlaşılması halinde, dava konusu senetlerden dolayı davacının borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesi gerekeceğini”, “…Mahkemece, senetler altındaki keşide imzalarının şirket yetkililerine ait olduğu, tetkik mercii kararı ile belirlenmiş, davalı hakkında asliye ceza mahkemesinde açılan bedelsiz senedi işleme koymak suçu ile ilgili davada beraat etmiş ise de, bilirkişi raporuna göre, davacı şirketin malvarlığının bu tür borçlanmaya, davalının da mâli içtimai durumunun bu miktar borç para vermeye müsait olmadığı anlaşıldığından ve senetlerin tanzim ve vade tarihleri ile takip tarihlerine göre davanın kabulü ile senetlerden dolayı borçlu bulunulmadığının tespitine, senetlerin iptaline karar verilmiş, davacı şirket kayıtlarında böyle bir borç ilişkisinin yer almadığının saptanmış olması hali de gözetildiğinde ve deliller tüm olarak değerlendirildiğinde, davanın kabulünde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına, ilgili çekten dolayı davacı müvekkilinin davalıya karşı bir borcunun olmadığının ve hukuki bir sorumluğunun doğmadığının yüce mahkemece tespitini, İİK gereğince icra takiplerinin ihtiyaten durdurulmasını, davalının dava değerinin %20 sinden aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava dilekçesi davalıya tebliğ edilememiş, davalı 23/02/2021 tarihli ön inceleme duruşmasına katılarak “Ben söz konusu davayı e devletten öğrendim. Bana dava dilekçesi tebliğ edilmedi. Ben dava içeriğinden haberdarım. Açılan davayı kabul etmiyorum. Davanın reddine karar verilsin” şeklinde beyan bulunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARLARININ ÖZETİ
Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce; “…davanın mutlak ticari dava olduğunu…Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 08/07/2021 tarih ve 568 sayılı yetki kararnamesi ile Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi faaliyete geçirilmiştir. Sakarya İlinde müstakil Asliye Ticaret Mahkemesi bulunduğu için davanın anılan mahkemede görülmesi gerektiği anlaşıldığından mahkememizin görevsizliğine” dair hüküm kurulmuştur.
Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nce; “…Hakimler ve Savcılar Kurulu 1.Dairesi’nin 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı kararında derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığından mahkememizin kurulup faaliyete geçtiği 01/09/2021 tarihinden önce açılmış olan eldeki davanın yargılamasına açıldığı (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesince devam edilmesinin gerektiği düşüncesiyle mahkememizin görevsizliğine” gerekçelerine yer verilerek, ”Mahkememizin görevsizliği nedeni ile HMK’nın 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereği davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine” dair karar verilmiştir.
Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) ile Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi arasında verilen görevsizlik kararlarına istinaden dosya dairemize görevli mahkemenin belirlenmesi için gönderilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE
HMK 23/1 maddesinde yargı yerinin belirlenmesine ilişkin incelemenin dosya üzerinden yapılabileceği düzenlenmektedir. Bu nedenle dairemizce dosya üzerinden yapılan incelemede:
Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı kararı ile 01/09/2021 tarihi itibariyle Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nce ise, mahkemelerinin kurulup faaliyete geçtiği 01/09/2021 tarihinden önce açılmış olan eldeki davanın yargılamasına açıldığı, Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) devam edilmesinin gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, dosya yargı yerinin belirlenmesi için Dairemize gönderilmiştir.
Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup, HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukukî ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukukî niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “asliye hukuk mahkemelerinin görevi” başlıklı 2. maddesi; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükümlerini içermektedir.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 1. fıkrası; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmünü, 5. maddesinin 3. fıkrası ise; “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” hükümlerini içermektedir.
Görüldüğü üzere, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir. Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanuni hakim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir. Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir. O halde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.04.2019 tarihli ve 2017/11-10 E., 2019/401 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile yeni kurulan (Alanya, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Manisa, Muğla, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gebze, İskenderun, İstanbul, İstanbul Anadolu, İzmir, Karşıyaka, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevreleri belirlenmiştir. Ancak halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O halde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmadığından, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun, 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı öncesinde asliye ticaret mahkemesi olmayan ilçelerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerekir.
Açıklanan nedenlerle; Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği, davanın 15/12/2020 tarihinde açıldığı, 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararda derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir. (Emsal; Yargıtay 5. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 2022/1760 E – 2022/2689 K sayılı ilamı) 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) yargı yeri olarak belirlenmesi gerektiğine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Sakarya 1. Asliye Hukuk (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nin YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,
Dosyanın merci tayini talebinde bulunan Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 23/1 ve 362/1-c maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/11/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 25/11/2022


Başkan


Üye …


Üye


Katip

¸Bu evrak 5070 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca E-İMZA ile imzalanmıştır