Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 2022/3325 E. 2022/1922 K. 25.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
4. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/3325
KARAR NO : 2022/1922
KARAR TARİHİ : 25/11/2022

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : SAKARYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/03/2022
NUMARASI : 2021/1192 Esas 2022/759 Karar

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : SAPANCA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ SIFATIYLA)
TARİHİ : 16/09/2021
NUMARASI : 2019/425 Esas 2021/352 Karar

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … – …- …
VEKİLİ : Av. …-…
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)

Taraflar arasında görülen davada Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi ve Sakarya Asliye Ticaret Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı yerinin belirlenmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının Ümraniye vergi dairesinin 5170059628 sicil numarası ile tekstil sektöründe Karaman Tekstil adı altında ticari faaliyetine devam eden gerçek kişi tacir olduğunu, davacı ile davalı arasında imzalanan protokole istinaden davalının pijama ve gecelik fason dikimi, paketlenmesi ve müşteriye teslimi ediminin yüklendiğini, davacının protokol gereğince kumaş alımları ve diğer maliyetler için Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Bağlarbaşı şubesine ait, 2452357 hesap, 396155 seri nolu, 15/11/2006 tarihli, 20.000,00-TL ve Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Bağlarbaşı şubesine ait, 2452357 hesap, 396156 seri nolu, 30/11/2006 tarihli, 20.000,00-TL bedelli 2 adet çeki keşide ederek verdiğini, 04/08/2006 tarihinde protokolde yazılı 5.000,00-TL’yi nakit olarak ödediğini, bunların yanı sıra toplam 56.995,00-TL’nin davalıya ödendiğini, davalının bu parayı 31/12/2006 tarihine kadar geri ödemeyi taahhüt ettiğini, sözleşmede davalının kar elde etmesi halinde artan kar gelirlerinin eşit bölüneceğinin, sözleşme gereği davacının 8 adet dikiş makinesi ile 1 adet kazanı el ütüsünün davalıya teslim edildiğini, davalının 31/12/2006 tarihinde iade edeceğini taahhüt ettiğini, davalının elde ettiği karı paylaşmadığını, taahhüt ettiği 56.995,00 TL’yi ödemediğini, dikiş makinelerini de kaçırarak kayıplara karıştığını, davacıdan aldığı çekleri danışıklı biçimde ciro ettirdiğini, son hamilinin çekleri icra takibine koyduğunu, davacı bu çekler için 46.500,00 TL yatırdığını, geri kalanını icra dosyasına yatırarak çek bedellerini icra masraflarıyla birlikte ödemek zorunda kaldığını, davacı icra takibine karşı istirdat – alacak davası açtığını, mahkemenin davanın reddine karar verdiğini, davanın kesinleştiğini, davacı davalının ödemesi gereken 56.995,00 TL için ilamsız icra takibi başlattığını,132.767,49 TL toplam alacak üzerinden takip başlatıldığını, davalının tebligat usulsüzlüğü gerekçesi ile şikayette bulunduğunu, aynı gün borca itiraz dilekçesi verdiğini, mahkemenin ödeme emri tebligatının iptaline karar verdiğini, davacı tarafından bu karara istinafa başvurulduğunu, istinaf başvurusunun reddedildiğini, kararın kesinleştiğini, gecikmiş itiraz nedeniyle takibin durdurulduğunu, davalının alacağının ödemediğini, davalının malları üzerine teminatsız olarak ihtiyati haciz konulmasına, davanın kabulü ile, 119.705,12 TL kısım yönünden iptali ile bu miktar üzerinden takibin devamına %20 icra inkar tazminatı ödemeye mahkum edilmesini taleple dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesi ve dosyadaki eklerin incelendiğinde aradan 10 yıldan fazla zaman geçmiş olduğunu, alacağın zamanaşımına uğramış olduğunu, davacının alacağının 5 yıllık süreye tabi olduğunu, davalının adresinin sakarya olduğunu, İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkisine itiraz ettiklerini, davacı tarafından aynı konu ve aynı sözleşme nedeniyle Kadıköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açıldığını, davanın reddedildiğini, ortada kesin hüküm bulunmamakta olduğunu, aynı sebep ve konu ile ikinci bir davanın açılmasının mümkün olmadığını, ilamsız takibe itiraz edilerek takibin durdurulduğunu, davacının itirazın iptali davasını 1 yıl içinde açmasının gerektiğini, davanın 2018 tarihinde açıldığını, tazminat isteme hakkının olmadığını, davacının 63.655 TL ana para alacağına 69.112,40 TL vade tarihinden itibaren faiz istemiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalının ana paranın ödenmesi için ihtar edilmesi veya temerrüde düşürülmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını, çeklerin vade tarihinden itibaren faiz talep etmesinin mümkün olmadığını, davacının sözleşme gereğince ödemesi gereken çekleri ödemediği için ortaklığın yürümediğini, çekleri ödemediği gibi istirdat davası açtığını, davacının kötü niyetli olduğunu, davalının işlerinin bozulmasına sebep olduğunu, davacı tarafın çeklerin bedeli olarak mal alımı yapılmadığını, alınmış olsaydı malın faturasının bulunması gerektiğini, sözleşmeye göre işin takibi , fason diktirilmesi, paketlenmesi, müşteriye tesliminin …’e ait olacağını, tahsilat kısmının tamamen …’a ait olacağını, davacının bahsettiği çeklerin ve ödemelerin …e verildiğinden bahsedilmediğini, davacının çekleri davalıya teslim etmediğini, teslim etmiş ise buna ilişkin belgesini ibraz etmesi gerektiğini, davacının çeklerin bedelinin davalıdan talep edemeyeceğini, ortaklığı davacının sona erdirdiğini, çeklerin bedeli olan malın teslim edilmemiş olduğunu, davacının çeklerin bedelini ödemediği için üçüncü şahısların malı teslim etmediklerini, istirdat davası açıldığını, davasının reddedildiğini, davanın reddine, %20’den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde özetle; davalı tarafın yasal süre içinde cevap vermediğini, davanın süresinde açılmış olduğunu, davalının süresinde ileri sürmediği definin dinlenemeyeceğini, davalının itiraz dilekçesinde ileri sürmediği itiraz ve defilerini itirazın iptali davasında ileri süremeyeceğini, zamanaşımı defisinin süresinde olmadığından reddi gerektiğini, davaya konu alacağın 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, davacının davalıya ödemelerini bir kısmını çekle bir kısımın nakit yaptığını, davalının salt çeklerin tarihlerini ileri sürerek ortaya attığın zamanaşımı definin dinlenemeyeceğini, itirazın iptali davasında icra takibinin açıldığı tarihin dikkate alındığını, itirazın iptali davasının açıldığı tarihi esas alarak yaptığı zamanaşımı defisinin dinlenemeyeceğini, itirazın iptali davasına bakmaya yetkili mahkemenin icra takibinin yapıldığı yer mahkemesi olduğunu, davalının itiraz dilekçesinde yetki itirazında bulumadığını, itirazın iptali davasında mahkememizin yetkili olduğunu, süresinde olmayan yetki itirazının reddini, itirazın iptali davası için 1 yıllık sürenin borca itiraz tarihinden değil, icra dosyasında borca itiraz dilekçesi ile icra müdürlüğünün itiraz üzerine takibin durdurulmasına ilişkin kararının alacaklıya tebliğ tarihinden itibaren başladığını, davalının borçlu icra dosyasındaki borca itiraz dilekçesi ile takibin durdurulmasına ilişkin icra müdürlüğü kararının usulüne uygun olarak taraflarına tebliğ ettirmediğinden 1 yıllık sürenin işlemeye başlamadığını, itirazın iptali davasının süresinde açıldığını, davalının çekleri davacıdan teslim aldığının protokolde kayıt altına alındığını, davalının çekleri almadığı, davacıya borcunun olmadığı şeklindeki iddialarının yersiz olduğunu, tarafların her ikisinin de tacir, yapılan işin de ticari bir iş olduğunu, asıl alacağa faiz işletilmesinin doğru olduğunu, protokolde vade tarihinin belli olduğundan davalının faiz başlangıcına , faiz oranına ve icra inkar tazminatına yönelik iddialarının yersiz ve hukuka aykırı olduğunu, davalının yetkiye , zamanaşımına ve davanın esasına yönelik tüm iddialarının reddini, davanın kabulünü talep etmiştir.
Davalı vekili ikinci cevap dilekçesinde özetle; cevaplarının yasal süresi içinde olduğunu, ilk itirazların HMK’da sayılı olup zamanaşımı definin bunlardan biri olmadığını, davacının alacağının zamanaşımına uğramış bulunduğunu, davacının alacağının 5 yıllık süreye tabi olduğunu, İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkisine itiraz ettiklerini, davacı tarafından aynı konu ve sözleşme ile dava açıldığını, davanın reddedildiğini, aynı konu ve sebep nedeniyle ikinci bir davanın açılamayacağını, itirazın iptalı davası zamanında açılmadığından tazminat hakkı bulunmadığını, davacının 63.655 TL ana para alacağına 69.112,40 TL vade tarihinden itibaren faiz istemiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalının ana paranın ödenmesi için ihtar edilmesi veya temerrüde düşürülmesi gibi bir durumun söz konusu olmadığını, çeklerin vade tarihinden itibaren faiz talep etmesinin mümkün olmadığını, davacının sözleşme gereğince ödemesi gereken çekleri ödemediği için ortaklığın yürümediğini, çekleri ödemediği gibi istirdat davası açtığını, davacının kötü niyetli olduğunu, davalının işlerinin bozulmasına sebep olduğunu, davacı tarafın çeklerin bedeli olarak mal alımı yapılmadığını, alınmış olsaydı malın faturasının bulunması gerektiğini, sözleşmeye göre işin takibi , fason diktirilmesi, paketlenmesi, müşteriye tesliminin …’e ait olacağını, tahsilat kısmının tamamen …’a ait olacağını, davacının bahsettiği çeklerin ve ödemelerin …e verildiğinden bahsedilmediğini, davacının çekleri davalıya teslim etmediğini, teslim etmiş ise buna ilişkin belgesini ibraz etmesi gerektiğini, davacının çeklerin bedelinin davalıdan talep edemeyeceğini, ortaklığı davacının sona erdirdiğini, çeklerin bedeli olan malın teslim edilmemiş olduğunu, davacının çeklerin bedelini ödemediği için üçüncü şahısların malı teslim etmediklerini, istirdat davası açıldığını, davasının reddedildiğini, davanın reddine, %20’den aşağı olmamak üzere tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARLARININ ÖZETİ
Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi’nce (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) ; “…Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 08/07/2021 tarihli müstemir yetkilerin belirlenmesine ilişkin 568 sayılı kararnamesi ile Sakarya’da 01/09/2021 tarihinden itibaren Ticaret Mahkemesi kurulup faaliyetine başlamış olduğu, 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararı ile de Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yargı çevresinin Sakarya ilinin mülki sınırları olarak belirlendiği dikkate alındığında mahkememizin davaya bakmakta görevsiz olduğu anlaşılmış bu nedenle davanın görevsizlik sebebiyle usulden reddine” dair hüküm kurulmuştur.
Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nce; “…Hakimler ve Savcılar Kurulu 1.Dairesi’nin 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı kararında derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığından mahkememizin kurulup faaliyete geçtiği 01/09/2021 tarihinden önce açılmış olan eldeki davanın yargılamasına açıldığı (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesince devam edilmesinin gerektiği düşüncesiyle mahkememizin görevsizliğine” dair karar verilmiştir.
Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) ile Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi arasında verilen görevsizlik kararlarına istinaden dosya dairemize görevli mahkemenin belirlenmesi için gönderilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ SEBEPLER VE GEREKÇE
HMK 23/1 maddesinde yargı yerinin belirlenmesine ilişkin incelemenin dosya üzerinden yapılabileceği düzenlenmektedir. Bu nedenle dairemizce dosya üzerinden yapılan incelemede:
Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi’nce (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla), Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 08/07/2021 tarihli ve 568 sayılı kararı ile 01/09/2021 tarihi itibariyle Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nce ise, mahkemelerinin kurulup faaliyete geçtiği 01/09/2021 tarihinden önce açılmış olan eldeki davanın yargılamasına açıldığı, Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesince (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) devam edilmesinin gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, dosya yargı yerinin belirlenmesi için Dairemize gönderilmiştir.
Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup, HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukukî ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukukî niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “asliye hukuk mahkemelerinin görevi” başlıklı 2. maddesi; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükümlerini içermektedir.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 1. fıkrası; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmünü, 5. maddesinin 3. fıkrası ise; “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” hükümlerini içermektedir.
Görüldüğü üzere, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir. Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanuni hakim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir. Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir. O halde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.04.2019 tarihli ve 2017/11-10 E., 2019/401 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile yeni kurulan (Alanya, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Manisa, Muğla, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gebze, İskenderun, İstanbul, İstanbul Anadolu, İzmir, Karşıyaka, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevreleri belirlenmiştir. Ancak halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O halde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmadığından, Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun, 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile müstakil asliye ticaret mahkemelerinin görev sınırlarının belirlenmesi kararı öncesinde asliye ticaret mahkemesi olmayan ilçelerde asliye hukuk mahkemesinin asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların görülmeye devam edilmesi gerekir.
Açıklanan nedenlerle; Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01/09/2021 tarihi itibariyle Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin faaliyete geçirildiği, davanın 19/02/2018 tarihinde açıldığı, 07/07/2021 tarihli ve 608 sayılı kararda derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından, dosyanın Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi’nce (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) görülerek sonuçlandırılması gerekmektedir. (Emsal; Yargıtay 5. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 2022/1760 E – 2022/2689 K sayılı ilamı) 6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) yargı yeri olarak belirlenmesi gerektiğine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
6100 sayılı HMK’nın 21 ve 22. maddeleri gereğince Sapanca Asliye Hukuk Mahkemesi’nin (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) YARGI YERİ OLARAK BELİRLENMESİNE,
Dosyanın merci tayini talebinde bulunan Mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 23/1 ve 362/1-c maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 25/11/2022 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 25/11/2022


Başkan


Üye


Üye


Katip

Bu evrak 5070 Sayılı Kanun hükümleri uyarınca E-İMZA ile imzalanmıştır