Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/1483 E. 2023/1323 K. 12.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2023/1483
KARAR NO : 2023/1323

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08.05.2023
NUMARASI : 2023/359 Esas – 2023/435 Karar

İSTİNAF YOLUNA
BAŞVURAN DAVACI : … -…
VEKİLİ : Av. … – …

DAVALI : OTOYOL YATIRIM VE İŞLETME ANONİM ŞİRKETİ …-…

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
BAŞVURU TARİHİ : 06.07.2023
İSTİNAFA GELİŞ TARİHİ: 28.09.2023
KARAR TARİHİ : 12.10.2023
YAZIM TARİHİ : 12.10.2023

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyadaki tüm belgeler ve dairemiz üyesi tarafından hazırlanan raporlar incelendi. Davanın dairemizin görev alanına girdiği, ilk derece mahkemesi kararının kesin olmadığı, istinaf başvurusunun süresi içinde yapıldığı, başvuru şartlarının yerine getirildiği anlaşılmakla;

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde; 18.03.2023 tarihinde davacı adına kayıtlı, şoför …’un sevk idaresinde bulunan … plakalı aracın Yalova istikametinden Bursa istikametine doğru otoyol üzerinde seyir halindeyken, Kuzey Gişelerine geldiği esnada havanın yağışlı, zeminin ıslak ve kaygan olması nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybederek beton bariyerlere çarparak yan yatması sonucu maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, söz konusu Kaza Tespit Tutanağına göre yolun bakımı ve işletmesinden sorumlu G.İ.B. OTOYOL A.Ş.’nin Karayolları Trafik Kanununun 13. Maddesini (Karayolunun yapımı, bakımı ve işletmesi ile görevli oldukları karayollarında karayolu yapısını trafik güvenliğini sağlayacak durumda bulundurmakla yükümlüdür.) ihlal ettikleri kanaatine varıldığını, kazanın meydana geldiği otoyolun ilgili bölümünün araç geçiş güvenliğine uygun olmayacak şekilde kaygan olması işbu kazanın meydana gelmesinin ana sebebi olduğunu, davacıdan hemen sonra başka bir aracında zeminin kaygan ve bakımsız olması nedeniyle kaza yaptığını, söz konusu kazanın davalının onarım ve bakım yükümlülüklerini yerine getirmemesi sebebiyle meydana geldiğini, işletmeci firmanın sorumluluklarını yerine getirilmemesi sebebiyle oluşan kazanın bir idari dava olmadığı, uyuşmazlığın özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğunu, trafik kazasından sonra davacının işlerinin daha fazla aksamaması ve aracın amaca matuf bir şekilde çalışması için aracını 18.03.2023 tarihinde Gülen Dorse Metal Nak. İnş. Tic. Ltd. Şti. isimli firmaya getirdiğini, davacının gereken tüm masrafları kendisinin karşılayarak aracı tamir ettirdiğini, fiyat listesinde sunulan ve aynı zamanda faturalandırılan masraflar 95.300,00 TL + KDV olduğunu, davacının bu masraflara ek olarak kaza sonucu kullanılamayacak hale gelen Adblue Deposu’nun değişimi için 11.865,00 TL + KDV harcama yaptığını, davacının kaza sonrası oluşan maddi zararının, ekte sundukları faturalarda yer alan rakamlar ile sınırlı olmadığını, söz konusu aracın 18.03.2023 tarihinden 23.03.2023 tarihine kadar serviste kalarak, fiili olarak çalışamaması sebebiyle de zararı oluştuğunu, kazaya karışan vidanjör aracı normal kullanımında günlük asgari 8.000,00 TL tutarında kazanç sağladığını, aracın 6 gün boyunca fiili olarak çalışamaması sebebiyle davacının asgari 48.000,00 TL tutarında kazanç kaybına uğradığını, bu nedenle faturalandırılan hasarlar sonucu araçta oluşan değer kaybının davalı tarafça tazmini gerektiğini, araç, kazanın gerçekleştiği olay yerinden, Dilovası\Kocaeli’ne servise çekici ile getirilmiş olduğunu, çekiciye ödenen bedele ilişkin dekont ekte bulunduğunu, zararların kusur oranında paylaştırılması gerektiğini, davacı ile davalı arasında arabulucuk görüşmesi gerçekleştiğini ve taraflar anlaşamadığını belirterek fazlaya dair ve kullanılmayan hak ve alacakları saklı kalmak kaydıyla; hasarın giderim bedeli için 500 TL, araçta yer alan değer kaybına karşılık 500 TL, aracın tamir süresince kullanılamaması nedeniyle oluşan kazanç kaybına yönelik 500 TL olmak üzere şimdilik toplam 1.500 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesni talep ve dava etmiştir.
İlk derece mahkemesinin 05.05.2023 tarihli kararı ile “davaya bakma görevi Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ait olduğundan mahkemenin görevsizliğine, davanın HMK’nun 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereğince usulden reddine karar verilmiştir.
Yerel mahkemenin bu kararına karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; davacının davaya konu kazaya karışan vidanjör aracının kendi şahıs şirketine kayıtlı ticari araç olduğunu ve ticari faaliyetini ifa ederken kaza olayının meydana geldiğini, bu nedenle davacının tacir sıfatına haiz olup şahıs şirketi adına işbu davayı açtığını, yerel mahkemece eksik inceleme sonucunda verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesince görevsizlik nedeniyle verilen davanın usulden reddine dair kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, haksız fiilden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Eldeki dava, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra 29.12.2022 tarihinde açılmıştır.
Bir davanın ticaret mahkemesinde görülebilmesi için taraflardan bir tarafın tacir olması yetmediği gibi, iki tarafın da tacir olması gerektiği ve ayrıca uyuşmazlığın da tarafların ticari işletmeleriyle ilgili olması gerekir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre; bir davanın ticari dava sayılması için, uyuşmazlık konusu işin, taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da taraf ların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Yine, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir.
6335 Sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5 inci maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemeleri’nce görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir.
Ticari davalar TTK’nın 4/1 maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969. maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu guruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür
6102 sayılı TTK’de esnaf işletmesi tanımına yer verilmemiş olması ve ticari işletmeye ilişkin olarak 11 inci maddenin ikinci fıkrası ve esnafı tanımlayan 15 inci maddesi dikkate alındığında ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınırın Cumhurbaşkanı kararı ile belirlenmesi gerekir. TTK’nin Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 10 uncu maddesine göre, TTK’nin 11 inci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen Cumhurbaşkanı kararı çıkarılıncaya kadar yürürlükte bulunan düzenlemeler uygulanır[1].
Resmi Gazetenin 21.07.2007 tarih ve 26589 sayısında yayınlanan Bakanlar Kurulu’nun 2007/12362 Karar sayılı Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayicinin Ayrımına İlişkin 18.6.2007tarihinde alınan kararının “Esnaf ve sanatkâr ile tacir ve sanayicinin ayrımı” başlıklı 1 inci maddesi aynen“ .. (1) 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi ve 63 üncü maddesi ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 12 nci ve 17 nci maddelerinin uygulaması bakımından; 1. a) Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunun tespit edeceği ve Resmî Gazete’de yayımlanacak esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dâhil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunanlardan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 177 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve sanatkâr sayılmaları ile esnaf ve sanatkâr siciline ve dolayısıyla esnaf ve sanatkârlar odalarına kaydedilmeleri,
Ancak, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı iken, daha sonraki yıllarda yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı, esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerini aşanların kendileri istemedikçe ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bünyesindeki odalara kayıt için zorlanmaması, yıllık alış veya satış tutarları ya da gayri safi iş hasılatı esnaf ve sanatkâr sayılma hadlerinin altı katını aşanların ise kayıtlarının, esnaf ve sanatkâr sicili marifetiyle ticaret siciline aktarılması,1. b) 213 sayılı Vergi Usul Kanununa istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve bu Kararın (a) bendinde belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları ile ticaret siciline ve dolayısıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin bünyesindeki odalara kaydedilmeleri,….” şeklindedir.
Bakanlar Kurulu kararının hem TTK hem de 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanun’un uygulaması amacı ile düzenlendiği görülmektedir. Konumuz bakımından nispi ticari davanın TTK m.4/1’de düzenlendiği dikkate alındığında TTK’ye göre tacir ve esnaf kavramlarının açıklığa kavuşturulması gerekir. Bakanlar Kurulu’nun 2007/12362 Karar sayılı kararı ile iki ayrı kanunda düzenlenen esnaf ve tacir için ortak belirleme kriterleri düzenlenmiştir.
Bakanlar Kurulu’nun 2007/12362 Karar sayılı kararı, iki kriter dikkate alınarak hazırlanmıştır. Hem Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayici Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenecek esnaf ve küçük sanatkâr kollarından birinde faaliyette bulunmak hem de vergilendirme esasları dikkate alınmıştır. Vergiden muaf olan veya basit usulde vergilendirilen kişi esnaftır. İşletme hesabına göre defter tutan kişi ise VUK’nin 177 inci maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (3) numaralı bentlerinde yer alan nakdi limitlerin yarısını, (2) numaralı bentte yazılı nakdi limitin tamamını aşmaması koşulu ile esnaf sayılır.
Yargıtay kararlarına baktığımızda tacir-esnaf ayrımı yapılırken değişik kriterlerden yararlanıldığı görülmektedir. Yargıtay kararlarına göre tacir-esnaf ayrımı yapılırken vergilendirme usulü ve oda kayıtlarına göre belirleme yapılmaktadır. Yargıtay 20 HD’nin bir kararı aynen “…Dosya kapsamından; taraflar arasında işyeri abonelik sözleşmesinin bulunduğu, kaçak elektrik bedeli tahakkuk ettirilen yerin çorap imalatı yapılan işyeri olduğu, davacıların bilanço usulü defter tutmadığı, potansiyel vergi mükellefi olduğu, esnaf vasfında bulundukları anlaşılmaktadır. Bu durumda davacıların tüketici ve tacir sıfatı bulunmadığından taraflar arasındaki ilişkinin 6102 ve 6502 sayılı kanunlar kapsamında kaldığı söylenemez….”[3]şeklindedir. Yargıtay 20 HD’nin bir başka kararında ise “…Somut olayda; davalının tacir olmadığı, esnaf olduğu, esnaf işletmesi işlettiği, dosyaya celp edilen abone dosyası içerisinde bulunan esnaf ve sanatkar sicil tasdiknamesi ve Ankara Yenimahalle Vergi Dairesi Müdürlüğünün 21.01.2014 tarihli müzekkere cevabı ve tüm dosya kapsamı ile sabit olmakla ve uyuşmazlığın TTK’nin 4/2. maddesinin “a-f” bentlerindeki hususlara ilişkin olmadığı anlaşılmakla görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir…”[4] şeklindedir.
Hukuk uyuşmazlıklarında davanın taraflarının tacir ya da esnaf olup olmadığının belirlenmesi görevli mahkemenin belirlenmesi bakımından son derece önemlidir. Görev hususunun dava şartı olması sebebi ile bu belirleme yapılırken mahkeme tarafların beyanı ve kabulü ile bağlı olmayıp bu hususu kendiliğinden araştırmak zorundadır. Esnaf ile tacir arasında bir hukuk uyuşmazlığı çıktığında açılacak dava, ticari dava olarak kabul edilemez. Dava, ticari dava olarak kabul edilemeyeceğinden görevli mahkemeler ise asliye hukuk mahkemeleri olacaktır.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 1. maddesi gereğince göreve ilişkin düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olduğundan, ilk derece mahkemesi, istinaf ve temyiz aşamasında re’sen incelenir.
Yapılan bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı tacir , davacı ise gerçek kişi olup; dosya içinde ticaret sicil kayıtları bulunmadığı gibi tacir araştırması da yapılmamıştır.
Buna göre; öncelikle, davaya konu aracın ruhsat kayıtları getirtilerek aracın cinsi ve kullanım amacı belirlenmeli, mahkemece davacının bağlı bulunduğu ticaret sicil kayıtlarının, esnaf oda kayıtlarının, vergi kayıtları ve vergi matrahlarının getirilmesi, hangi usule göre defter tuttuğunun, Bakanlar Kurulu kararnamesindeki gelir sınırına göre işletmelerinin esnaf işletmesi veya ticari işletme kapsamında kalıp kalmadığının araştırılması, buna dair delillerin toplanarak karar yerinde tartışılması, neticede; davacının tacir vasfı taşıması ve uyuşmazlığın davacının ticari işletmesinden kaynaklanması halinde davalının tacir olduğu hususunda tereddüt bulunmadığından; davanın açıldığı Asliye Ticaret Mahkemesi görevli olduğundan işin esasına girilerek karar verilmesi, davanın davacının ticari işletmesinden kaynaklanmadığının anlaşılması halinde davanın genel hükümlere göre genel mahkemede görülmesi için görevsizlik kararı verilerek dosyanın Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesi, gerekirken hiç bir araştırma yapılmadan görevsizlik kararı verilmesi hatalı bulunduğundan, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yukarıda belirtilen eksiklikler giderilerek davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08.05.2023 tarih ve 2023/359 Esas, 2023/435 Karar sayılı kararının HMK’nun 353/1-a-3 maddeleri uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’ne GÖNDERİLMESİNE,
3-Peşin alınan istinaf karar harcının talebi halinde yatırana iadesine,
4-İstinaf yoluna başvuran davacının yaptığı giderlerin esas hakkında verilecek kararda değerlendirilmesine, harcanmayan istinaf gider avansının yatırana iadesine,
5-Karar tebliği, harç ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK.362/1-g maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 12.10.2023

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
*Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır

*İşbu evrak 5070 sayılı Kanunun 5. Maddesi gereğince Güvenli Elektronik İmza ile imzalanmıştır*