Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2022/761 E. 2023/486 K. 29.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
SAKARYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/761
KARAR NO : 2023/486

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/12/2021
NUMARASI : 2021/420 Esas – 2021/1023 Karar

İSTİNAF YOLUNA
BAŞVURAN DAVACILAR : 1-… – …
2-… – …
TEMSİLCİ : … – -…; …
VEKİLİ : Av. …

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av. …-…

DAVALI : … – … – …
VEKİLİ : Av. … – …

DAVANIN KONUSU : Ticari Şirket Hisse Devri Sözleşmesinin Muvazaa Nedeniyle İptali (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
BAŞVURU TARİHİ : 14.02.2022
İSTİNAFA GELİŞ TARİHİ : 22.04.2022
KARAR TARİHİ : 29.03.2023
YAZIM TARİHİ : 29.03.2023

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyadaki tüm belgeler ve dairemiz üyesi tarafından hazırlanan raporlar incelendi. Davanın dairemizin görev alanına girdiği, ilk derece mahkemesi kararının kesin olmadığı, istinaf başvurusunun süresi içinde yapıldığı, başvuru şartlarının yerine getirildiği anlaşılmakla;

GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili dava dilekçesinde, davacıların murisi …’nın 09.02.2017 tarihinde vefat ettiğini, murisin vefatından önce Hilal Petrol ve Yalçınkaya Nak. Paz. Ltd. Şirketinde yer alan hisselerini 09.03.2015 tarihinde satış göstermek suretiyle öz oğlu olan davalıya muvazaalı olarak devrettiğini, bunun davacılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığını beyan ederek şirket hisse devrinin muvazaa nedeni ile iptali ile davacıların hisseleri oranında hisse değerinin hesap edilerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000,00 TL’nin en yüksek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili davanın reddini talep etmiştir.
İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur.
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde, ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, yargılama sırasında dinlenen tanıkların davalı ile husumetlerinin bulunmadığını, mahkemenin red gerekçesine dayanak olan husumetli tanık gerekçesinin hatalı olduğunu, mahkeme tarafından devredilen 4000 adet hisse için inceleme yapılarak hüküm kurulduğunu, ancak ıslah dilekçelerinde talep ettikleri gibi sonradan öğrendikleri toplam 8000 adet nominal hissenin muris tarafından davalıya devredildiğini, hisselerin piyasa değerinin 36.000.000,00 TL olduğunu, gerçek değeri 18.058.203,78 TL olan bir şeyin 1.000.000,00 TL gibi bir değere devrinin yapılmış olması (ki bu değerinde ödendiğine dair banka makbuzu bulunmamaktadır.) karşısında buradaki gerçek saikin bağış ve muvazaalı devir olduğunu gösterdiğini, kaldı ki bu 1.000.000,00 TL’nin sadece bu hisseler için değil, tüm mal varlığı için verildiğini ve kendisinden de bu yönde borç alındığını davalının kendi tanığının beyan ettiğini, bu durumda söz konusu bedelin hiç ödenmediği sadece ödenmiş gibi gösterildiğinin ortaya çıktığını, murisin vefatında bu bedelin aktifinden çıkmadığını, davalı tanığının tüm mal varlığı için 1.000.000,00 TL ödendiğini beyan ettiğini, murisin mal varlığının ise bu davanın konusu olan rayiç değeri 36.000,000,00 TL olan şirket hisseleri, Kocaeli İli Gebze İlçesinde bulunan 1 adet villa, Kocaeli İli Gebze İlçesinde bulunan 1 adet arsa, İstanbul İli Tuzla ilçesinde bulunan 1 adet arsa, İstanbul İli Ataşehir ilçesinde bulunan 1 adet dükkan, İstanbul İli Ataşehir ilçesinde bulunan 2 adet daire, İstanbul İli Fatih ilçesinde bulunan 1 adet süpermarket olan dükkan, İstanbul İli Fatih ilçesinde bulunan1 adet otopark ve oto yıkama dükkanları, İstanbul İli Küçükçekmece İlçesinde bulunan 1 adet dükkanda dahil olmak üzere tüm bu malvarlığı için ödendiği iddia edilen miktarın sadece 1.000.000,00 TL olduğunu ki bu bedelinde murisin aktifinde çıkmadığını, mahkemenin tenkis taleplerini hükmüne esas almadığını, murisin önceleri bir kısım hisselerini davalıya devir etmiş iken, daha sonra kalan hissesinin tamamını ve tüm taşınmazlarını aynı yıl içerisinde davalıya devrettiğini, murisin torunları ve gelinine miras kalmaması için kendisi öldüğünde davacı torunlarının kendisine babalarından kaynakları olacaklarını bildiğinden kötü niyetli olarak B.K’nun 19.maddesi uyarınca tüm gayrimenkullerini ve dava konusu şirkete ait hisselerini davalıya yani oğlu …’ya muvazaalı bir şekilde devrettiğini, TMK m.6’da yer alan genel ispat yükü kuralının, burada uygulama alanı bulan fiili karine ile ters döndüğünün kabul edilmesi gerektiğini, böylece muvazaayı iddia eden kişiden, TMK m.6’daki genel kuralın aksine, bu iddiasını kanıtlaması beklenmemeli, bilakis burada bu iddianın doğru olmadığına ilişkin ispat yükünün karşı tarafa geçtiğinin benimsenmesi gerektiğini beyan ederek ilk derece mahkemesi kararının kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Dava, muvazaa nedeniyle şirket hisse devri sözleşmesinin iptali ile tescil, olmadığı takdirde bedel, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Davanın açıldığı tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) yürürlüktedir. 6100 sayılı HMK’nun altıncı ayrımı olan “ıslah ve maddi hataların düzeltilmesi” başlığı altında 176 ile 182. maddeleri arasında ıslah düzenlenmiştir. Islah, iddia ve savunmayı genişletme ve değiştirme yasağının istisnası olup iddia ve savunmayı genişletme ve değiştirme sayılmayan hallerde yahut karşı tarafın buna rıza gösterdiği hallerde ıslaha başvurulmasına gerek yoktur. (PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, B.2, Ankara, 2014, s.346)
HMK’nın 176. maddesi gereğince taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir ve aynı davada taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir. Islah tamamen veya kısmen olabilir. Maddenin gerekçesinde de, davacının dava dilekçesinde belirttiği dava sebebini değiştirebileceği, örneğin; daha önce belirttiği ödünç sözleşmesi sebebini değiştirip, sebepsiz zenginleşme sebebine dayanabileceği, daha önce istediği Ellibin Türk Lirasını Yüzbin Türk Lirasına çıkarması mümkün olduğu gibi, aynen talep ettiği otomobilden vazgeçip, ıslah yolu ile değerini isteyebileceği yahut otomobilden tümüyle vazgeçip, ıslah yolu ile bilgisayar istemesinin mümkün olduğu belirtilmiştir.
Davacının, davasını değiştirmek için tam ıslah yoluna başvurmak suretiyle talep sonucunu yahut dava sebebini değiştirmesi mümkündür. Talep sonucunun veya dava sebebinin kısmen genişletilmesi yahut değiştirilmesi tam ıslah olmayıp HMK 181. madde kapsamında kısmen ıslahtır. (KURU, Baki, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 2016)
HMK’nın davanın tamamen ıslahını düzenleyen 180. maddesine göre, davasını tamamen ıslah ettiğini bildiren taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Aksi halde, ıslah hakkı kullanılmamış sayılır ve ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.
Islahın etkisi HMK 179. maddesinde düzenlenmiş olup ilk fıkraya göre; ıslah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren, bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğurur. Usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunun doğmasına yönelik kuralın istisnaları ise ikinci fıkrada sayılmıştır. Buna göre ikrar, tanık ifadeleri, bilirkişi rapor ve beyanları, keşif ve isticvap tutanakları, yerine getirilmiş olan veya henüz yerine getirilmemiş olmakla beraber, karşı tarafın yerine getirebileceğini ıslahtan önce bildirmiş olması koşuluyla, yemin teklifi, reddi veya iadesi ıslah ile geçersiz kılınamaz. Ancak ıslahtan sonra yapılacak tahkikat sonucuna göre, bu işlemlerin göz önünde tutulması gerekmiyorsa, bunlar da yapılmamış sayılacaktır.
Davanın tamamen (kamilen) ıslah edilmesi halinde dava dilekçesi dahil, yapılmış olan bütün usul işlemleri yapılmamış sayılır. ( mülga HUMK m.87/1). Bunun doğal sonucu olarak, dava dilekçesinde yer alan ilk talep içeriği değil, ıslah yoluyla açıklanan talep içeriği nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve mahkemece verilecek hükümde de ıslahla ileri sürülen istemin karşılanması gerekir (HGK, 29.06.2011 gün ve 2011/1-364 E., 453 K.).
Davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava ilk dava gününde açılmış sayılır. Islah edilen dava eski davanın devamı niteliğinde olduğundan, yeni dava dilekçesi veren davacıdan yeniden başvurma harcı ile peşin karar ve ilam harcı alınmaz. (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt:IV, İstanbul 2001, s. 3999).
Somut olaya gelince; davacılar vekili, 29.11.2021 tarihli ıslah dilekçesinde tam ıslah yaptıklarını belirterek şirket hisselerinden muvazaalı devredilenlerin iptali ile ortaklık pay defterine kaydedilmesi ile ticaret siciline müvekkilleri üzerine tesciline, iptal mümkün değilse 1.000.000,00 TL’nin devir tarihinden ticari faiziyle birlikte ödenmesine; muvazaa davası kabul görmediği halde müvekkillerinin hissesi oranında tenkis hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, ıslah dilekçesinde dava sebebinin ve talep sonucunun değiştirilmediği gerekçesiyle tam ıslah yapılmamış kabul edilerek davaya devam edilmiştir. Ancak; davacı vekilinin dava dilekçesindeki talebinin hisse bedelinin müvekkillerine ödenmesi, ıslah dilekçesindeki talebinin ise iptal ve tescil olduğu, bu durumda talep sonucunun değiştiği ve verilen tam ıslah dilekçesinin içeriğine göre de yeni bir dava dilekçesi verilmesine gerek olmadığı anlaşıldığından mahkemece davacının tam ıslah dilekçesinin kabulü ile yargılamaya buna göre devam edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile ıslah dilekçesi yokmuş gibi yargılamanın sürdürülmesi hatalı olmuştur. Davacılar vekilinin bu husustaki istinaf isteminin kabulü gerekmiştir.
Kabule göre de;
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide “muris muvazaası” olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu’nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 01.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, bizzat mirasbırakanın üzerinde tapuda kayıtlı olan taşınmazların miras bırakan ya da vekili (temsilcisi) tarafından aslında bağış olduğu halde satış biçiminde temlik edilmesi durumunda uygulama olanağı bulur.
İçtihadı birleştirme kararları kapsamları ile sınırlı gerekçeleri ile yol gösterici ve sonuçları ile bağlayıcı kararlar olduğundan tapuda yapılan temlikler dışındaki işlemler yönünden belirtilen içtihadı birleştirme kararı uygulanamaz. Ancak, böyle hâllerde genel muvazaa hükümlerinin uygulanması gerekir. Gerçekten, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 19. maddesi hükmünde genel muvazaa düzenlenmiş olup, “…..tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” hükmü getirilmiştir. Mirasçı sözleşmenin tarafı olmadığından sözleşmenin muvazaalı olarak yapıldığı iddiası her türlü delille kanıtlanabilir. Özellikle, resmi sicillere bağlı tutulan malların muvazaalı devrinde TBK’nın 19. maddesinin uygulanabileceği ve muvazaa iddiasının araştırılacağı yasal ve yargısal uygulama gereğidir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.05.2009 günlü ve 1999/4-286 esas, 1999/293 karar sayılı kararında da aynı görüş benimsenmiştir.
Somut olayda, dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan …’nın Gebze 15.Noterliği’nin 09.03.2015 tarih 2857 yevmiye nolu limited şirket pay devri sözleşmesi ile Hilal Petrol ve Yalçınkaya Nakliyat Pazarlama Tic. Ltd.Şti ünvanlı şirketteki 4.000 payını 1.000.000,00 TL bedelle davalı öz oğlu …’ya sattığı anlaşılmıştır.
Şirkete ait hisse devri sözleşmesi ile temlik işleminin 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca muris muvazaasına konu olamayacağı açık olmakla birlikte ticaret sicillerine resmi olarak yazıldığından TBK’nun 19. maddesi uyarınca genel muvazaa kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmıştır. (Yargıtay 1. H.D. 2020/1271E., 2021/2484 K.)
Eldeki davada, bilirkişi raporları, tanık anlatımları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın ekonomik durumu itibariyle varlıklı olduğu, şirket hisselerini satmaya ihtiyacı olmadığı, geçimini fazlasıyla sağlayacak gelirlerinin bulunduğu, dava konusu şirket hisselerinin gerçek değerleri ile muvazaalı olduğu iddia edilen hisse satış bedeli arasında oransızlık bulunduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın dava konusu şirket hissesini satması için geçerli ve makul sayılabilecek bir sebebinin bulunmadığı, davalı tarafından da temlik nedeniyle yapılan bir ödemenin ispat edilmediği, murisin hastalığı döneminde dava konusu şirket hissesini davalıya devrettiği göz önüne alındığında davaya konu şirket hissesinin davalıya temlikinin muvazaalı ve mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmıştır. Bu durumda, dava konusu Hilal Petrol ve Yalçınkaya Nakliyat Pazarlama Tic. Ltd.Şti şirketindeki pay devrinde Türk Borçlar Kanunu 19. maddesi gereğince genel muvazaa şartlarının oluştuğu anlaşıldığından ilk derece mahkemesince ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddi kararı da hatalıdır. Davacılar vekilinin bu husustaki istinaf isteminin de kabulü gerekmiştir.
İlk derece mahkemesinin yaptığı yargılamada yukarıda belirtilen eksiklik ve hatalar, dairemizce H.M.K’nun 353/1-a-6 maddesi kapsamında “uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli bazı delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması” olarak nitelendirildiğinden davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve tam ıslah yapıldığının kabulüyle yargılamaya devam edilerek yeniden karar verilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.

H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE, Gebze Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.12.2021 tarih ve 2021/420 Esas, 2021/1023 Karar sayılı kararının HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın Gebze Asliye Ticaret Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Peşin alınan istinaf karar harcının talebi halinde davacıya iadesine,
4-İstinaf yoluna başvuran davacının istinaf başvurusu için yaptığı giderlerin esas hakkında verilecek kararda değerlendirilmesine,
5-Harcanmayan istinaf gider avansının yatırana iadesine,
6-Karar tebliği, harç ve avans iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK.362/1-g maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 29.03.2023

Başkan …
e-imzalıdır

*Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır

*İşbu evrak 5070 sayılı Kanunun 5. Maddesi gereğince Güvenli Elektronik İmza ile imzalanmıştır*