Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/87 E. 2021/6 K. 14.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. SAKARYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/87 Esas – 2021/6

T.C.
SAKARYA
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2021/87 Esas
KARAR NO : 2021/6

HAKİM : …
KATİP : …
DAVACI : …
VEKİLİ : …
DAVALI : …

DAVA : Tazminat (Maddi-Manevi Tazminat)
DAVA TARİHİ : 26/04/2018
KARAR TARİHİ : 14/09/2021
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 14/09/2021
Mahkememizde görülmekte bulunan Tazminat (Maddi-Manevi Tazminat) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; …. / Sakarya’dan Tabanlı Yapı Malzemeleri …ne kullandırılan kredi nedeniyle borçlu ve kefiller aleyhine Sakarya …. İcra Müdürlüğü … Esas, Sakarya …. İcra Müdürlüğü … esas, Sakarya … İcra Müdürlüğü … Esas ve Sakarya … İcra Müdürlüğü … Esas sayılı takiplerine konu edilmiş banka alacağının 280.000,00 TL’lik kısmının tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla ve temlik tarihinden sonraki tüm ferileri, hak ve hukuki vecibeleri birlikte borçlar kanununun 162. Ve müteakip maddeleri gereğince davacıya 280.000,00 TL bedel karşılığında … parsel, …. sahife nolu mesken …. ile tapu bilgileri verilen ipoteğin 43.367,00 TL tutarlı Kia marka … model Ceed ticaret adlı … plakalı araç ile bilgileri verilen araç rehinini, temlik miktarı olan 280.000,00 TL bedel karşılığında alacağın varlığından ve borçlunun aczinden sorumlu olmamak koşulu ile Sakarya …. Noteliğinin 17.04.2017 tarihli ve … yevmiye numaralı alacak temlik sözleşmesi ile devir ve temlik edildiğini, davacı adına söz konusu takiplere devam edildiği sırada Sakarya …. İcra Dairesinin kapatılmış olması nedeniyle …. Esas sayılı rehinli dosyanın Sakarya …. İcra Müdürlüğünün …. Esas sayılı dosyası olarak yeni esas aldığını, bu dosya üzerinden rehinli bir şekilde temlik almış oldukları aracın satışına ilişkin gerekli işlemleri gerçekleştirdiklerini ve satış isteme aşamasına geldiklerini, son ilişiklere ilişkin olarak icra takyidat raporu aldıklarında davalı tarafça konulmuş olan rehinin kaldırılmış olduğunu öğrendiklerini, temlik alınan dönemden sonra dosyada çıkarmış oldukları 18.10.2017 tarihli icra takyidat bilgisi raporunda rehinli olarak temlik almış oldukları araç üzerindeki rehinin mevcut haliyle durduğunu görmekte iken satış işlemlerine devam ettikleri sürede son olarak almış oldukları 05.03.2017 tarihli araç takyidat bilgisi raporunda araç üzerindeki rehinin kalkmış olduğunu öğrendiklerini, bu duruma ilişkin olarak davalı banka ile yapılan görüşmede rehinin sehven kaldırılmış olduğunu ve bu nedenle Emniyet Genel Müdürlüğüne başvuru yapıldığını belirtmiş olmalarına rağmen söz konusu araç üzerine rehin şerhi eklenmediğini, bu durumun devam etmesi üzerine talep ve mağduriyetlerini içeren Sakarya …. Noterliği 22.03.2018 tarih ve …. yevmiye numaralı ihtarın taraflarınca keşide edilerek davalı bankaya gönderildiğini, bu ihtara rağmen davalı bankanın davacıya uğratmış olduğu zararı bugüne kadar tazmin etmediğini, mevcut durumda alacak sırasının 4. Sıraya gerilediğini rehin alacaklısı sıfatının kalkmış olması nedeniyle rehin miktarı kadar alacaklarını tahsil edememe durumunda kaldıklarını söz konusu dosyaya ilişkin artık işlem yapamaz durumda bulunduklarını, söz konusu aracın satışı için aracı 12/12/2018 tarihinde yakalayarak yediemin deposunda kıymet takdiri yaptırdıkları, bu kıymet takdirinde aracın değerinin 56.000,00 TL olarak belirlendiğini, yukarıda izah edilen sebeplerden dolayı fazlaya ilişkin olarak haklarını saklı tutmak kaydıyla aracın bedeli ile yapılan masrafların bilirkişilerce belirlendikten sonra arttırılmak üzere şimdilik rehin bedeli olarak 43.367,00 TL belirsiz alacağın işleyecek olan ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın temlik alacaklısı temlik sözleşmesi yapıldıktan sonra temlik sözleşmelerini icra dosyalarına ibraz ederek ilgili Tapu ve Trafik Müdürlüklerine bu temlik sözleşmesini, alacaklı sıfatının kendilerine geçtiğini bildirmesinin gerektiğini, davacı tarafın temlik sözleşmelerini dosyaya ibraz ettiği halde bildirimde bulunmadığını, bu nedenle asli kusurlu olduğunu, temlik sözleşmesinin yapıldığı ve icra dosyalarına ibraz edildiği tarih ile rehnin kaldırıldığı tarih incelendiğinde davacı tarafın bu yükümlülüğünü yerine getirmiş olması halinde böyle bir sorunla karşılaşılmayacağının aşikar olduğunu, bu nedenle davacının asıl kusurlu olup taraflarınca tazminat talebinde bulunması söz konusu olmadığını, aracın böyle bir dava açabilmesi için zararın oluşmuş olması ve miktarının belli olması gerektiğini, söz konusu rehinli araca ilişkin yapılan takibin Sakarya …. İcra Müdürlüğü … Esas sayılı dosyası ile devam ettiğini, henüz aracın satışının yapılmadığını, dolayısıyla zarar oluşmadığını, satış yapıldıktan sonra davacı tarafa para ödemesinin yapılıp yapılmayacağı, aracın ne kadar bedelle satılacağı, diğer haciz alacaklarının haczinin devam edip etmediği, ediyorsa ne kadar ödeme yapılacağının belli olmadığını, aracın satış bedelinin belli olmadığı, dosyadan davacıya para ödemesi yapılıp yapılmayacağı belli değilken davacının bu davayı açmasının hukuken mümkün olmadığını, ayrıca yukarıda belirtildiği üzere rehin kaldırıldığının bildirilmesi üzerine Trafik Müdürlüğüne beyanda bulunulduğunu, rehin temlik edildiğini, işlemin iptali edilmesi gerektiğinin talep edildiğini, kabul edilmemesi üzerine bu konuda dava açıldığını, davanın Sakarya …. Asliye Hukuk Mahkemesi … Esas sayılı dosyasında sürmekte olduğunu davacının sonucunun beklenmesi gerektiğini, ayrıca temlik edilen teminatların içerisinde ipotek de bulunmakta olup Sakarya 3. İcra Müdürlüğü 2016/6697 Esas sayılı dosyası ile devam ettiğini, davacının tüm dosyalardan aciz vesikası alması, rehinli dosyadan aracı satıp, rehin açtığı belgesi alıp bir zarar oluşması halinde bu davayı açması gerektiğini, yukarıda da belirtildiği gibi ortada oluşmuş bir zarar söz konusu olmadığından bu işlemin düzeltilmesi için halihazırda açılmış bir dava varken bu davanın reddi gerektiğini talep etmiştir.
Olaya ilişkin yasal düzenlemeler ve somut olay birlikte değerlendirildiğinde;Dava taraf, davalı banka ile aralarında imzalanan Sakarya 6. Noterliği’nin 17.04.2017 tarih ve … yevmiye sayılı alacak temlik sözleşmesi ile rehinli olarak almış olduğu Kapatılan Sakarya …. İcra Müdürlüğü’nün …. esas (Devredilen Sakarya …. İcra Müdürlüğü’nün …. esas) sayılı dosyasından rehnin davalı tarafından kaldırılması nedeniyle zarara uğradıklarını, uğradıkları zararın tazmini için eldeki davayı açtıklarını beyan etmiş, yargılama devam ederken Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce 06.09.2021 tarih, …. esas, …. karar sayılı ilamı ile mahkememizin 01.09.2021 tarihi itibariyle faaliyete başlaması nedeniyle, davanın 6102 sayılı TTK’nun 4.maddesindeki ticari davalardan olması gerekçe gösterilerek mahkememize gönderilmesine karar verildiği görülmüştür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 21.03.2019 tarih, 2017/11-2630 esas, 2019/328 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere;Borcun kaynağı ne olursa olsun, alacaklının, alacağını bir başkasına (üçüncü kişiye) temlik etmesi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkabilir (Kılıçoğlu, M.A.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. Baskı, Ankara 2012, s. 784). Alacağın temliki, mevcut bir alacağın alacaklısının değişmesi işlemidir. Alacaklının bir borç ilişkisinden doğan alacağını borçlunun rızasına gerek olmadan bir sözleşmeye dayanarak üçüncü bir kişiye devretmesine alacağın temliki adı verilir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 23. Baskı, Ankara 2018, s.1252).
Alacağın temliki, 6098 sayılı TBK m.183 vd maddelerinde düzenlenmiştir. 6098 sayılı Kanun’un rızai temliki düzenleyen 183. maddesinde; “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez.”, Sözleşmenin Şekli başlıklı 184. maddesinde ise; “Alacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Alacağın devri sözü verme, şekle bağlı değildir.” hükümleri mevcuttur.
Şu hâle göre 6098 sayılı BK’nın 184. maddesinde alacağın temliki sözleşmesinin geçerliliği sadece yazılı şekle tabi tutulmuş olup resmî şekle bağlanmamıştır. Dolayısıyla yazılı şekilde düzenlenmiş olması şartıyla, bir kimse bir başkasından olan alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir, böyle bir sözleşme alacağın temliki hükmünde olup, hukuken geçerlidir.
Aynı Kanunun 185. maddesinde; “Alacağın devri kanun veya mahkeme kararı gereğince gerçekleşmişse, bu devir özel bir şekle ve önceki alacaklının rızasını açıklamasına gerek olmaksızın, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir.”
Borçluya ait savunmalar başlıklı 188. maddesi ise; “Borçlu, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları, devralana karşı da ileri sürebilir. Borçlu, devri öğrendiği anda muaccel olmayan alacağını, devredilen alacaktan önce veya onunla aynı anda muaccel olması koşuluyla borcu ile takas edebilir.” hükmünü içermektedir.
Bu hükümlerden de açıkça anlaşılacağı üzere, alacağın temliki; bir alacağın alacaklı tarafından bir başka kimseye devredilmesidir. Bu suretle borç münasebetinde alacaklının şahsında bir değişiklik vuku bulmakta, eski alacaklının (temlik edenin) yerini yeni alacaklı (temellük eden) almaktadır. Aynı zamanda, temlik edilen alacak eski alacaklının malvarlığından çıkarak yeni alacaklının mamelekine dâhil olmakta, alacağı talep etmek hakkı da yeni alacaklıya intikal etmektedir.
Eğer alacaklı, alacağını bir başkası vasıtasıyla tahsil ettirmek isterse, bu kimseye tahsil yetkisi verecek yerde alacağını ona temlik eder ki, bu hâlde alacağın temliki tahsil maksadıyla yapılmış olmaktadır. Alacaklı, mevcut bir borcu için teminat olmak üzere alacağını kendi alacaklısına rehnedeceği yerde ona temlik ederse, bu hâlde alacağın temliki teminat maksadıyla yapılmış olur.
Alacağın temlikin söz konusu olabilmesi için, evvelemirde temlik edilecek bir alacağın mevcut olması gerekir. Kural olarak, bütün alacaklar temlik edilebilir. Böylece hâlen iktisap edilmiş (kazanılmış) bir alacak kadar ileride iktisap olunacak bir alacak da; keza muaccel bir alacak kadar bir vadeye veya şarta bağlanmış olan alacaklar da temlik olunabilir. Alacağın hukukî muameleden, haksız fiilden, sebepsiz zenginleşmeden veya doğrudan doğruya kanundan doğmuş olmasının da bir önemi yoktur.
Alacağın temliki bir tasarruf işlemi olduğu için bunun geçerli olması, her şeyden önce alacaklının temlik ettiği alacak üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmasına bağlıdır. Alacaklının tasarruf yetkisi, ilke olarak temlik işleminin yapıldığı anda mevcut olmalıdır. Alacaklının temlike konu olan alacak üzerinde tasarruf yetkisi yoksa temlik işlemi de hüküm ve sonuç doğurmaz. Bu bakımdan devredilen alacağın birden çok alacaklısı varsa, hepsinin tasarruf yetkisine sahip olması gerekir. Alacaklı adına temlike yetkili iradî veya kanunî temsilcinin de alacak üzerinde tasarruf etmesi mümkündür. Yetkisiz temsilcinin yaptığı devir ancak alacaklının sonradan vereceği onay ile etkili olur. Onay geçmişe etkili sonuç doğurur (Eren, s.1256).
Alacağın temliki soyut (mücerret) sözleşmedir. Binaenaleyh geçerliliği bir hukuki nedene dayanmasına veya dayandığı hukuki nedenin gerçekleşmesine yahut geçerli olmasına bağlı değildir. Fakat, temlikin geçerli bir nedeni bulunmazsa, temlik edilen kimse sebepsiz zenginleşmiş olacağından, temlik eden ona karşı sebepsiz zenginleşme davası açabilir (Von Tuhr, A.: Borçlar Hukuku, C. 1-2, Ankara 1983, C. Edege çev., s.829 vd.; Tunçomağ, K.: Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler C. 1, İstanbul 1976, s.1091).
Alacak, temlik edilmekle temlik edenin malvarlığından çıkarak temellük edenin mamelekine dahil olur; buna karşılık temlik edenin «alacaklı» sıfatı da artık son bulur, onun yerini temellük eden alır. Böylece temlik eden, borçludan edimini ifa etmesini talep edemeyeceği gibi, borçlu tarafından vâki olan ifayı da kabul edemez. Borçlu, edimini bundan böyle «temellük edene», yani «yeni alacaklı»sına ifa etmekle mükelleftir. Ancak, alacağın temliki borçlunun muvafakatini gerektirmediğinden, borçlunun bu temlikten haberi bulunmayabilir. Temlikten habersiz olan borçlu, hüsnüniyetle borcunu temlik edene, yani eski alacaklısına ifa ederse, borcundan kurtulur.
Eğer borçlu, alacağın temlik edilmiş olduğundan haberdar edilmiş bulunuyorsa, borcunu ancak temellük edene ifa edebilir; temlik edene ifada bulunmuş olduğu takdirde, temellük edene karşı da ikinci bir ifada bulunmakla mükellef olur. Borçluya alacağın temlik edilmiş olduğunu temlik eden de, temellük eden de bildirebilir; bu ihbar herhangi bir şekle de bağlı değildir.
Göreve ilişkin yasal düzenlemelere gelince;
Bilindiği üzere, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) yürürlüğe girdiği 01.11.2011 tarihinden sonra 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 5. maddesinde 6335 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmış ve ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp görev ilişkisine dönüştürülmüştür. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olmasının yanında HMK’nın 114. maddesinde açıkça dava şartı olarak düzenlenmiş olduğundan, mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca re’sen dikkate alınması gerekir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
Ticaret mahkemelerinin görevi TTK’nın 5. maddesinde düzenlenmiş ve maddenin 1. bendinde “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” denilmiştir.
Bir davanın ticari dava olup olmadığı ise TTK’nın 4. maddesinde gösterilen ilkelere göre belirlenmekte olup bu maddeye göre:
“(1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;
a) Bu Kanunda,
b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde,
c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,
d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.”
Bu düzenlemeye göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent hâlinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığın ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez.
Ticari davalar, mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın sırf dava konusunun TTK’da düzenlenmesi nedeniyle ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar TTK’nın 4/1. maddesinde bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için taraflarının tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranmaz. TTK’nın 4/1. bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar ise, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. maddesine göre her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hâl böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava hâline getirmez.
Bu genel kuralın yanında TTK’nın 4. maddesinin son cümlesindeki düzenleme nedeniyle yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale ve vedia gibi sözleşmelerden doğan davalarla fikri ve sınai haklara ilişkin davalar da ticari davadır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken, burada sayılan davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması yeterli görülmüştür.
Tüm bu açıklamalar ve ortaya konulan yasal düzenlemeler karşısında somut olay incelendiğinde; davacı ile davalı banka arasında 17.04.2017 tarihli alacağın temliki sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmeye göre davalı şirketin davacıya Kapatılan Sakarya …. İcra Müdürlüğü’nün …. esas (Devredilen Sakarya …. İcra Müdürlüğü’nün … esas) sayılı dosyasındaki alacağı temlik ettiği, daha sonra bu takip dosyasından rehinli olan araç üzerindeki rehini bankanın kaldırdığı anlaşılmaktadır. Davacı ile davalı şirket arasında imzalanan alacağın temliki sözleşmesi bağımsız mahiyette bir sözleşmedir ve taraflar açısından kendi başına hüküm ifade eder. Davacı anılan sözleşmeye dayanarak sözleşmenin karşı tarafı olan davalı aleyhine tazminat davası açmıştır. Davacının temlik sözleşmesine konu yaptığı alacağın borçlusu durumundaki ….. bu davada taraf değildir. Eldeki dava TTK’da düzenlenen mutlak ticari davalardan olmadığı gibi davacının tacir olmadığı da gözetildiğinde her iki tarafın ticari işletmesiyle ilişkili değildir. Bu nedenlerle davaya bakmakla görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesi değil 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi gereğince genel görevli asliye hukuk mahkemesidir. Anılan nedenlerle 6100 sayılı yasanın 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereğince davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:
1-Mahkememizin görevsizliği nedeni ile HMK’nın 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereği davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine,
2-HMK’nın 20. maddesi gereğince, karar verildiği anda kesin ise tebliğ tarihinden, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde mahkememize başvurulduğunda dosyanın görevli Sakarya 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine,
3-HMK’nın 331/2 maddesi gereğince davaya gönderme kararından sonra görevli mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerini görevli mahkeme tarafından hükmedilmesine, davaya görevli mahkeme tarafından devam edilmemiş ise resen mahkememiz tarafından yargılama giderleri hakkında karar verilmesine,
Dair; tarafların yokluğunda dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda verilen kararın taraflara tebliğinden itibaren 2(İki) hafta içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere başka bir yer mahkemesine verilecek dilekçe ile Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere tensiben karar verildi. 14/09/2021

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı