Emsal Mahkeme Kararı Sakarya Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/507 E. 2023/156 K. 07.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. SAKARYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ Esas-Karar No: 2021/507 Esas – 2023/156
T.C.
SAKARYA
ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ TÜRK MİLLETİ ADINA
GEREKÇELİKARAR
ESAS NO : 2021/507 Esas
KARAR NO : 2023/156

HAKİM : …
KATİP : …

DAVACI : …
VEKİLLERİ : …

DAVALI : 1- …
VEKİLİ : …

DAVALI : 2- …
DAVA : Tespit
DAVA TARİHİ : 23/09/2021
KARAR TARİHİ : 07/03/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH : 13/03/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davacının borçlusu … A.Ş’ye karşı Sakarya …. İcra Müdürlüğünün …Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ancak icra işlemleri neticesinde borçlu olan şirketin malvarlıklarında herhangi bir aktife rastlanılmadığını, rastlanan aktifler üzerinde de başka hacizler işlemiş olduğundan borç tahsil edilemediğini, …A.Ş’nin kurucusu olan …un 31/10/2020’ye kadar Yönetim Kurulu üyesi ve başkanı olarak seçildiğini, davalı şirketin tek ortaklı olduğunu, davalı şirketin borcu ödememesi, şirkete ulaşılamaması şeklindeki haksız ve hukuka aykırı davranışlarının kötü niyetli olduğunun ikrarı niteliğinde olduğunu bu kapsamda HMK 389. Maddesi gereğince davalıların ve özellikle …’un taşınır/taşınmaz tüm malvarlığı hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesini, davalı şirketin tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak şirket yetkilisi ve şirketin tek ortağı olan davalı …’un da Sakarya …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasındaki borçtan birlikte sorumlu tutulmalarını, icra takibinin her iki davalı açısından devamını talep ve dava etmiştir.
Davalı …vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu şirketin 2013 ila 2018 yılları arasında faaliyette bulunduğunu, müvekkili …’un adı geçen şirketin işleri iyi gitmediğinde şirketi kapattığını, şirketin birden fazla borcu olmakla bir kısım alacaklıların şirket üzerine kayıtlı malvarlıklarını satarak icra kanalı ile alacaklarını tahsil edebildiklerini, müvekkilinin alacaklılardan mal kaçırmak gibi bir amacı olmadığını, bu sebeple tüzel kişilik perdesinin kaldırılması için gerekli şartların oluşmadığını, açıklanan nedenlerle yasal şartları oluşmadan haksız ve hukuka aykırı olarak açılan davanın esastan reddini talep etmiştir.
Sakarya …. İcra Müdürlüğü …Esas sayılı dosya aslı dosyamız arasına alınarak incelenmiştir.
Mahkememizin … tarihli celse ara kararı gereği dosyanın muhasebeci bilirkişiye tevdine karar verilmiştir ve mali müşavir bilirkişiden rapor aldırılmıştır.
Bilirkişi 27/12/2022 tarihli raporunda; Davacı şirket ile davalı şirketin ticari ilişkisinin defter kayıtlarına göre 2014 yılında başladığını, (2014
mali yıl sonu kayıtlarına göre Satıcılar Hesabı 26.685,19 TL olarak görülmektedir.) dava konusu faturaların
2015 yılına ait olduğunu 2015 mali yıl sonunda ise davacının alacağının Satıcılar Hesabında 47.605,63 TL
olarak kayıt edildiğini, 2018 yıl sonu bilançosu incelendiğinde ise davacı alacağının tamamının tahsil
edilmiş gibi (Kasadan ödeme) kayıt yapıldığının görüldüğünü,
Davalı şirketin; Devlete ödenmesi gerektiği halde ödenmeyen vergi ve diğer bir takım borçlara taksitle ödeme imkânı getirilmesi, kayıtlardaki uyuşmazlıkları barışçıl yollarla sonlandırmak, vergi incelemesine konu olabilecek işletmelerin tuttuğu ya da tutması gerektiği halde tutulmayan kayıtların fili durumlarının gerçeğe uygun hale getirilmesini sağlamak, kayıt dışı ekonomiyi azaltıp kayıtlı ekonomiye kazandırmak olan 6736 sayılı Kanundan faydalanarak 2016 yılında 2013-2014-2015 yıllarına ilişkin 991.531,96 TL matrah ve vergi artırımında bulunduğu, Maliye Bakanlığı tarafından yayınlanmış olan genel tebliğde söz konusu silinecek tutarların doğrudan gider yazılmayarak aktifte geçici bir hesapta tutulmasına imkân verildiği halde davalı şirket tarafından, Matrah artırımından kaynaklanan kanunen kabul edilmeyen bu gideri şirketin aktifinde herhangi bir Geçici Hesaba almayarak 689 olağandışı gider ve zararlar hesabına atıldığı bu nedenle 2016 yılında 1.813.291,60 TL şirketin zarar etmesine yol açıldığı, üretimden de kar edemeyen şirketin bu zararın etkisiyle 2016 ve izleyen yıllarda sermayesini tamamıyla kaybettiği şirketin teknik olarak iflasa sürüklendiğinin görüldüğünü, davalı şirketin tüzel kişilik perdesinin aralanmasına ilişkin hukuki değerlendirme ve takdirin Sayın Mahkemeye ait olduğunu rapor etmiştir.
Olaya İlişkin Yasal Düzenlemeler Değerlendirilecek Olursa;
1- 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 125. maddesi gereğince ticaret şirketleri tüzel kişiliği haiz olup, kanuni istisnalar haricinde 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 48. maddesi kapsamında bütün haklardan yararlanabilir ve borçları üstlenebilirler. Ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahip olduklarına göre, istisnalar hariç olmak üzere, şirket malvarlığının, aktif ve pasifiyle birlikte, sahibi tüzel kişidir (Poroy, Reha/ Tekinalp, Ünal/Çamoğlu, Ersin: Ortaklıklar Hukuku I, İstanbul, 2019, s.105).
2- Tüzel kişiliğin bu malvarlığı, kendine özgü, bir amaç birliği içinde ve kendisini oluşturan kişilerin malvarlığından bağımsız bir malvarlığı olarak ortaya konulmalıdır. Tüzel kişiliğin bu malvarlığının onu oluşturan kişilerin malvarlığından da bağımsız olması gerektiğini belirten bu temel ilkeye “mal varlığının bağımsızlığı” veya “mal ayrılığı” ilkesi denilmektedir (Antalya, Gökhan: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 146.). Ayrılık ilkesi gereğince, tüzel kişilik çatısı altında bir araya gelen, başka bir deyişle tüzel kişiliği oluşturan gerçek veya tüzel kişiler, oluşturdukları tüzel kişiliğin borçlarından sorumlu olmazlar.
3- Tüzel kişi ile üyeleri arasındaki bu ayrılık ilkesinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması bazı haksız durumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Öğreti ve uygulamada, özellikle borç ve sorumluluktan kurtulabilmek amacıyla tüzel kişiliğin bir araç olarak kullanıldığı hâllerde, tüzel kişi ve üyeleri arasındaki bu ayrılığın kaldırılarak üyelerin sorumluluğuna gidilebileceği kabul edilmektedir (Pulaşlı, Hasan: Şirketler Hukuku Şerhi, C. I, Ankara, 2011, s. 468.). Bu durum öğreti ve uygulamada “tüzel kişilik perdesinin aralanması” olarak ifade edilmektedir.
4- Gerçekten de hukuk kuralları dolanılmak suretiyle kanuna karşı hile yapılması, ayrı tüzel kişilik kavramına sığınarak onun ardında yer alan kişilerin taraf oldukları sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, sonra da tüzel kişilik kavramının ardına gizlenmeleri dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince de korunamaz. Bu gibi durumlarda TMK’nin 2/2 maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması söz konusu olduğu için tüzel kişilik perdesi aralanmalı ve perdenin ardında yer alan kişiler gerektiğinde sorumlu tutulmalıdır (Sağlam, İpek: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanmasına Genel Bir Bakış, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 146.). Başka bir deyişle tüzel kişiye hukuk hayatında ayrı bir hukuki varlık tanınması ancak TMK’nin 2. maddesi kapsamında kurallara uygun hareket edilmesi ve tüzel kişiliğin ortakları veya yöneticileri tarafından kötüye kullanılmaması hâlinde söz konusu olabilir. İyi niyet kurallarına riayet edilmemesi ve tüzel kişiliğin kötüye kullanılması hâllerinde tüzel kişilik perdesi aralanarak, tüzel kişilik perdesinin arkasındaki gerçek duruma göre bir sonuca varılması gerekmektedir (Battal, Ahmet: Bir Alan Araştırması Işığında Sermaye Şirketlerinin Sorumluluğu Konusundaki Hukuki Bilgi Eksikliğinin Olumsuz Sonuçları ve Perdenin Kaldırılması Teorisi Yardımıyla Giderilmesi, Yargıtay Dergisi, C. 24, Ekim 1998, s. 659.).
5- Öğreti ve uygulamada kabul edilen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi; bazı şartların varlığı hâlinde, tüzel kişilik ve mal ayrılığı ilkesi dikkate alınmadan, mevcut tüzel kişiliğin arkasına saklanan gerçek veya tüzel kişinin borçtan sorumlu tutulmasını ifade etmektedir. Bu teori, yalnızca ticaret hukukunda değil iş hukuku, vergi hukuku, icra ve iflas hukuku ve diğer hukuk dallarında da uygulama alanı bulmuş; hatta 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve 5941 sayılı Çek Kanunu gibi kanunlarda kamu yararı gibi özel menfaatlerin korunması amacı güdülerek gerektiğinde bu teorinin uygulanması ve sorumluluğa karar verilebilmesi için bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Elbette, kanundan kaynaklanan bu gibi durumlarda tüzel kişilik perdesinin aralanmasına ilişkin tartışmaya gerek bulunmamaktadır. Yine muvazaa, kanuna karşı hile gibi durumlarda da bazen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi uygulanmadan da sorumluluğa hükmedilebilmektedir (Akıncı, Şahin: Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ Kavramlarının Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 27, S. 3, 2019, s. 653.).
6- Hemen belirtilmesi gerekir ki, öğreti ve uygulamada özellikle vurgulandığı üzere; mal varlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda titizlikle uygulanması gereken bir teoridir. Bu teoriye ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı; istisnai bir teori olduğundan mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. Zira tüzel kişilik perdesinin aralanması, tüzel kişilerin borçlarından dolayı başkalarının sorumlu tutulamayacağı ilkesinin, özellikle şirketlerin sadece sermayeleri ile sorumlu olacakları ve tüzel kişilerin borçlarından dolayı ortakların sorumlu tutulamayacağı kuralının önemli bir istisnasını teşkil etmektedir (Çamoğlu, Ersin: Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması, BATİDER, C. 32, S. 2, 2016, s. 12.).
7- Görüldüğü üzere tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmeli ve TMK’nin 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılma yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı incelenmelidir. Bununla birlikte öğretide; tüzel kişi ile ortakların alanlarının organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortağın kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli (kötü niyetli) olarak üçüncü kişileri zarara uğratması hâllerinde perdenin aralanması gerektiğinden bahsedilmektedir (Öztek, Selçuk/Memiş, Tekin: Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, Erol Ulusoy (Editör), I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008, s. 205 vd.;Akıncı, s. 662.).
8- Öğreti ve uygulamada tüzel kişilik perdesinin aralanmasının genel olarak üç değişik durumda mümkün olabileceği ifade edilmektedir. Birinci durum perdenin düz aralanması olarak ifade edilen şirketin borcu için şirkete ilave olarak ortakların da borçtan sorumlu tutulmasıdır. İkinci durum perdenin ters çevrilerek aralanması olarak ifade edilen ortağın borcu için ortağın yanında şirketin de borçtan sorumlu tutulmasıdır. Nihayet üçüncü durum ise perdenin çapraz aralanması olarak ifade edilen, borçlu şirketin yanında aynı ana şirkete bağlı bir kardeş şirketin sorumluluğu cihetine gidilmesidir (Öztek/Memiş, s. 199.). Perdenin çapraz aralanması sadece ana ve kardeş şirket için değil, aynı zamanda grup veya holding sistemi içinde yer alan kardeş şirketler arasında da söz konusu olmaktadır (Tekinalp, Gülören/Tekinalp, Ünal: Perdeyi Kaldırma Teorisi, Reha Poroy’a Armağan, 1995, s. 399.). (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2019/11-808 esas 2020/504 karar sayılı ilamı )
Somut olay Yukarıdaki açıklamalar ile birlikte değerlendirilecek olursa;
9-Davacı taraf davalılardan …Tic. A.Ş. hakkında Sakarya …İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası ile takip başlatmış, alacağını tahsil edememesi üzerine, şirketin tek ortapı ve yetkilisi olan diğer davalı …yönünden, tüzel kişilik perdesinin aralanarak, anılan borçtan sorumlu tutulması için eldeki davayı açmıştır.
10-Öncelikle dava dilekçesinde dava değeri gösterilmediği anlaşılarak davacı tarafa dava değerini bildirmesi ve harcını ikmal etmesi için muhtıra çıkartılmış, davacı taraf 13.10.2021 tarihi itibariyle dava değerini bildirip eksik harcı ikmal etmiş ve eksiklik bu şekilde giderilmiştir.
11-Dosyaya gelen 25.10.2021 tarihli Sakarya Vergi Dairesi Başkanlığı cevabına göre; davalı şirketin vergi kaydının re’sen terkin edildiği, yine 19.11.2021 tarihli Sakarya Ticaret Sicil Müdürlüğü kayıtlarına göre davalı şirketin aktif olduğu, davalı şirketin kuruluş ilanının yapıldığı 20.03.2013 tarihinden 18.09.2014 tarihlerinde diğer davalı …’un tek ortak olduğu, 18.09.2014 tarihinde davalı payların tamamını dava dışı …p’a devrettiği ve bu hususun 24.09.2014 tarihli Ticaret Sicili Gazetesinde ilan olduğu, 13.10.2014 tarihinde ise davalı şirketin tüm paylarının yeniden davalı …’a devredildiği ve bu hususun 30.10.2014 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği, davacının takibe dayanak yaptığı fatura tarihlerinde davalının şirketin tek ortağı ve yetkilisi olduğu anlaşılmıştır.
12-Yukarıda 7 numaralı paragrafta detaylandırıldığı üzere, tüzel kişilik perdesinin aralanması yönünde yapılacak araştırmada davalıların mal varlıklarının birbirlerine karışıp karışmadığı, şirketin malvarlığının azaldığı dönemde ortağın mal varlığında artış olup olmadığının da tespiti gerektiğinden, davalıların mal varlıklarının tespiti için ilgili kurumlara müzekkere yazılmış, davalıların mal varlıkları UYAP sisteminden araştırılmış ve ilgili kayıtlar dosyaya alınmış, davalının mal varlığında artış olduğu dönemlerde şirketin mal varlığında azalma olup olmadığı, şirketten davacıya para aktarılıp aktarılmadığı değerlendirilmediği gibi mal varlıklarının karışma durumundan hiç bahsedilmediği hususları da değerlendirilerek dosyanın yeni bir muhasebeci bilirkişiye tevdi edilerek davalı şirket kayıtları incelenmek suretiyle şirketin mal varlığının kuruluştan itibaren neler olduğunun tek tek tespit edilerek anılan mal varlıklarının veya nakit paranın devredilip devredilmediği, devredildiyse hangi tarihte kime hangi sebeple devredildiği şirketin yaptığı alımların şirketin faaliyet alanında kalıp kalmadığı, yaptığı alımlara ilişkin ödeme yapıp yapmadığı, yapmış ise yapılan ödemelerin ve alımların yıllara göre tespiti şirketten davalı asile olağan dışı para, menkul veya gayrimenkul aktırımı olup olmadığı varsa tarihi ve miktarları, şirketin gelirlerinin nelere harcandığı veya aktarıldığı, şirketin mal varlığında azalma olduğu tarihlerde davalı asil mal varlığı olağan dışı artışların olup olmadığı, kısaca şirket ile davalı yetkilinin mal varlıklarının birbirine karışıp karışmadığı, yetkilinin şirket yokmuşcasına şirkete ilişkin işlemler yapıp yapmadığı, faaliyetlerde bulunulan dönemlerde şirket sermayesinin yeterli olup olmadığı, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilip edilmediği, edilmiş ise hangi tarihten itibaren faaliyete devam edildiği hususlarının tespiti için dosya bilirkişiye gönderilmiş, bilirkişi…’ın dosyaya sunduğu 21.04.2022 tarihli kök raporu ve 23.06.2022 tarihli ek raporlarının mahkememizce istenilen hususları kapsamadığı ve hüküm vermeye elverişli olmadığı anlaşılarak dosya farklı bir bilirkişiye verilerek yeniden rapor aldırılmıştır.
13- Dosyaya sunulan 27.12.2022 tarihli bilirkişi …’nun raporu dosyaya sunulmuş, anılan raporun mahkememizce istenen tüm hususları barındırdığı anlaşılarak bu rapor hükme esas alınmıştır.
14- Dosyaya sunulan 27.12.2022 tarihli bilirkişi raporu, mal varlığı kayıtlarına ilişkin araştırma evrakları, ticaret sicil kayıtları ve diğer deliller birlikte değerlendirildiğinde; davalı …un mal varlığı değerlerinin tarafların ticari ilişkisinin başladığı 2014 yılından önceye ait olduğu, davalı şirketin mavarlığının azaldığı dönemlerde davalı ortağın malvarlığında bir artışın bulunmadığı, davalı şirketin taşınmaz ve taşınır malvarlığı değerlerinin davalıya devredilmediği, dava dışı üçüncü kişilere satışlarının yapıldığı, satış bedellerinin şirketin kayıtlarına işlendiği, satışlardan gelen paraların borç ödemelerinde kullanıldığı, davalı ortağın davalı şirkete 2016 yılında 1.470.234,28 TL borç verdiği, taşınmaz satışından sonra bu parayı 1.846.500,00 TL olarak tahsil ettiği, fazladan aldığı 253.105,72 TL’yi ise 10.11.2017 tarihinde şirkete iade ettiği, dolayısıyla davalı ortağın davalı şirketten taşınır veya taşınmaz bir malvarlığı almadığı, yine aynı nedenle davalı ortağın davalı şirketten olağan dışı bir para aktarımı yapmadığı, davalı şirketin sadece 2014 yılında yüzde 2, 2015 yılında ise binde 2 oranında kar yaptığı, diğer yıllarda karının bulunmadığı, faaliyet gösterdiği sektördeki pazarını koruyamadığı, şirketin faaliyet gösterdiği dönemlerde genelde borç alarak diğer borçlarını kapattığı ve neticesinde 2016 yılından sonra pasifinin aktifini geçtiği ve şirketin borca batık hale geldiği, 2015-2016 yıllarında öz sermayesi nominal sermayesinden fazla olduğundan sermaye kaybının bulunmadığı, 2015 yılından sonra verimli çalışmadığından ve pazarını koruyamadığından borca batık hale geldiği, 2015 ve 2016 yıllarında şirketin iş avansı hesabında görünen ve 323.651,93 TL’nin muhtemelen davalı ortağa kullandırıldığı, yine 2018 yılı kasa hesabında görünen 669.019,12 TL’nin de muhtemelen davalı ortakta olduğunun bilirkişi tarafından tespit ediliği anlaşılmıştır.
15- Yukarıdaki 1-8 numaralı paragraflarda ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2019/11-808 esas 2020/504 karar sayılı ilamında detaylandırıldığı üzere; ticaret şirketleri tüzel kişiliğe sahip olduklarından istisnalar hariç olmak üzere, şirket malvarlığının, aktif ve pasifiyle birlikte, sahibinin tüzel kişi olduğu, bunun mal ayrılığı ilkesinin doğal sonucu olduğu, tüzel kişilik perdesinin düz aralanması yoluna gidilebilmesinin istisnai bir durum olduğu ve dar yorumlanmasının gerektiği, tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmesinin gerektiği ve TMK’nin 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılma yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığı, tüzel kişi ile ortakların alanlarının organizasyon ve malvarlıklarının birbirine karışması, ortağın kendi fiil ve işlemleriyle üçüncü kişilere karşı sanki tüzel kişilik ile kendisi arasında bir ayrım yokmuşçasına işlemler yapması ya da ortağın kendi malvarlığı ile şirketin malvarlığı birmiş gibi davranması, yetersiz sermaye ile faaliyete devam edilmesi özellikle şirket tüzel kişiliğinin bilinçli (kötü niyetli) olarak üçüncü kişileri zarara uğratması hâllerinde ancak söz konusu olabileceği, 14 numaralı paragrafta detaylandırıldığı üzere; davalı …’un mal varlığı değerlerinin tarafların ticari ilişkisinin başladığı 2014 yılından önceye ait olduğu, davalı şirketin mavarlığının azaldığı dönemlerde davalı ortağın malvarlığında bir artışın bulunmadığı, davalı şirketin taşınmaz ve taşınır malvarlığı değerlerinin davalıya devredilmediği, davalı ortağın davalı şirketten olağan dışı bir para aktarımı yapmadığı, davalı şirketin sermayesinin 2016 yılına kadar yeterli olduğu bu tarihten sonra yetersiz hale geldiği, bunun sebeplerinin ise davalı şirketin pazarını koruyamamasından, üretimin talep görmemesinden vb sebeplerden kaynaklandığı, yine davalının borçlardan kurtulmak için şirketin arkasına saklandığına dair bir tespitin de bulunmadığı, dolayısıyla tüzel kişilik perdesinin aralanması şartlarının oluşmadığı, 2015 ve 2016 yıllarında şirketin iş avansı hesabında görünen ve 323.651,93 TL’nin muhtemelen davalı ortağa kullandırıldığı, yine 2018 yılı kasa hesabında görünen 669.019,12 TL’nin de muhtemelen davalı ortakta olduğunun bilirkişi tarafından görüş olarak bildirilmiş ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2019/11-808 esas 2020/504 karar sayılı ilamında tüzel kişilik perdesinin aralanması ilkesinin dar yorumlanması gerektiği bildirildiğinden, anılan paraların davalı ortağa aktarıldığı da net bir şekilde tespit edilmediği gibi bu hususun tek başına da tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerektirmediği anlaşılarak davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar kanunu gereğince alınması gereken 179,90-TL harcın mahsubu ile fazladan alınan 2.234,40-TL’nin yatıran tarafa iadesine,
3-Davalı … kendisini vekil ile temsil ettirdiginden A.A.Ü.T göre hesaplanan 21.677,00-TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı … vekiline verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5- Fazla yatan gider avansı var ise karar kesinleştikten sonra yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekillerinin ve davalı …vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda verilen kararın, taraflara tebliğinden itibaren 2(iki) hafta içerisinde mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere başka bir yer mahkemesine verilecek dilekçe ile Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere, 6100 sayılı yasanın 321/2. Maddesi uyarınca gerekçeli kararın en geç bir ay içinde re’sen tebliğe çıkarılacağı hususu da bildirilerek verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.
07/03/2023

Katip …
e-imzalı

Hakim …
e-imzalı