Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/738 E. 2023/1647 K. 15.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/12/2022
NUMARASI : …… Esas…. Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI :
VEKİLİ :

DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin)

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 15/09/2023
YAZIM TARİHİ : 18/09/2023
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …… esas sayılı dosyası ile açılan ticari şirket davasında 13/12/2022 tarihinde tesis edilen davanın usulden reddine ilişkin karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı asil dava dilekçesinde özetle; kendisinin, ………’nin kurucusu olduğunu, 2008 yılında hafif bir depresif rahatsızlık geçirdiğini, bu dönemde eşi olan davalı …’ın, fabrikada işlerin yürütülmesi ve müşterilerle iletişimin kesilmemesi gerekliliğinden bahsederek kendisine “Şirket hislerini bana devret ben de sonra sana iade ederim” diyerek kendisinin tedavi gördüğü dönemde şirket hisselerini kendi üzerine aldığını, söz konusu hisse devri için şahsına tek bir kuruş dahi ödemediğini, davalı …’ın, kendi içinde bulunduğu rahatsızlıktan da istifade ederek hiçbir bedel ödemeksizin şirketi tamamen kendi üzerine geçirdiğini, davalı …’ın, ev hanımı olup hiçbir meslek ve zanaat ile alakası olmayan ve özellikle devre konu şirketin faaliyet alanıyla ilgili en küçük bir bilgi birikimi olmayan birisi olduğunu, sadece bu durumun bile yapılan devrin gerçek bir devir olmadığını ispat ettiğini, müvekkili davacı …’tan ısrarla hisselerini iade etmesini talep etmiş ise de şimdiye kadar davalı …’ın, asla ama asla şirketi hisselerini kendisine iade etmediğini, kendisinin hisselerinin kendisine iadesi konusunda ısrar edince davalı …’ın kendisine kumpas kurduğunu ve kendisini kendine vasi tayin ettirdiğini, Konya …. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin kendisini dinlemeksizin duruşmaya çağırmaksızın ……. E. sayılı dosyada eşi …’ı kendisine vasi tayin ettiklerini, Prof. Dr…….. tarafından verilen epikriz raporunda ruh sağlığında herhangi bir problem olmadığının tespit edildiğini, yine Konya… Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından hakem hastane vasfında olan (raporuna itiraz yolu kapalı olan hastane) Ankara ……. Hastanesine sevk edildiğini ve oradan da şahsına vasi tayinine gerek olmadığı yönünde rapor çıktığını, Sulh Hukuk Mahkemesi hakem hastane vasfında olan Ankara …….. Hastanesinin şahsına vasi tayin edilmesine gerek olmadığı yönündeki raporundan sonra şahsı hakkındaki vesayeti kaldırılacağını, kendisine bu şekilde kumpas kurarak şirket hisselerimi devralan ve kendisini vasi tayin ettiren davalı …’a karşı boşanma davası açtığını, söz konusu boşanma davası Konya …. Aile Mahkemesi…….. E. sayılı dosyasında derdest olduğunu, Bu nedenle de kendileri ile arasında husumet ortaya çıktığını, buna istinaden Konya…. Aile Mahkemesinin talebi ile Konya ….. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin eşi …’ı vasilikten aldığını ve onun yerine Konya Barosu Avukatlarından Av. … (….. Sicil Numaralı) isimli avukatı şahsına vasi tayin ettiğini, davalı …’ın, şirket hisselerini iade etmeyeceğini ve şirketi oğlu ……’a veya güvendiği bir başka şahıslara devredeceğini beyan ettiğini ileri sürerek davalı …’a yapılan şirket hisse devrinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının Konya…..Sulh Hukuk Mahkemesi’nin …… Esas sayılı dosyası ile kısıtlandığını, kısıtlı davacının dava ehliyetinin bulunmadığını, hal böyle iken yargı makamları nezdinde bir davanın yöneltilmesinin mümkün olmadığını, davanın usulden reddinin gerektiğini, davacı tarafın, müvekkiline karşı aynı konuyu ve taleplerini içerir davayı ve dahi aynı mahiyette bir dilekçe ile Konya ….Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …… Esas sayılı dosyası ile yöneltildiğini, davacı tarafça dava açılmadan önce zorunlu arabuluculuk yoluna başvurulmadığını, bu eksikliğin giderilmesinin de mümkün olmadığını, davanın usulden reddinin elzem olduğunu, davacı tarafın eşi olan müvekkiline 23.06.2008 tarihinde sattığını, işbu satışın Konya …Noterliği’nin …… yevmiye numaralı ortaklar kurulu kararı olarak onandığını, hakeza yine Konya …Noterliği’nin aynı tarihli …… yevmiye numaralı onamı ile müvekkili …’ın 20 yıl süre ile şirket yetkilisi olarak atandığının oy birliği ile karar alındığını, ………’nin ortaklık paylarına ilişkin yürütülen bu devir sürecinin şekli şartlar yönü ile tam ve eksiksiz olduğunu, davanın zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, davacı tarafın şirket hisselerini müvekkiline emaneten devrettiğini, sonradan iade alacağını iddia ettiğini, bu iddiaların hiçbir şekilde kabul edilebilir olmadığını, devir sözleşmesinde bu hususa ilişkin bir ibarenin de bulunmadığını, davacının, davalı müvekkili olan eşinin kendisine kumpas kurduğunu, bu vesile ile kendisine vasi tayin edildiğini, rehin tutulduğunu, esasında sağlıklı bulunduğunu ifade ettiğini, bu iddiaların dava dosyası ile alakasının bulunmadığını, zira devrin 2008 yılında yapıldığını, vesayet dosyasının ise 2021 yılında açıldığını, müvekkilinin hiçbir şekilde davacıya kumpas kurmadığını, eşinin iyileşmesi için çabaladığını, elinden gelen tüm maddi manevi imkanları da bu yönü ile seferber ettiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince; Dava konusu edilen hisselerin limited şirket pay defterine 23/06/2008 tarihinde kaydının yapıldığı, dava tarihi itibariyle BK.nun 126.maddesinde ( TBK. 147m.) düzenlenen 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği, davalının zamanaşımı def’inin yerinde olduğu, ancak HMK’nun 142. Maddesi gereğince hakdüşürücü sürenin dava şartı olup zamanaşımı def’inden önce incelenmesi gerektiği, davacı tarafın dava dilekçesinde; davalının “şirket hisselerini bana devret ben de sana iade ederim” diyerek hisseleri üzerine aldığını, davalının kendisine kumpas kurduğunu, şirket hisselerinin iadesini istediğinde kendisine vasi atandığını iddia ettiği, davacının bu iddiası değerlendirildiğinde davacı tarafın kendi muvazaasına değil, hile hukuksal nedenine dayalı dava açtığı, mülga BK’nun 20.ve devam eden maddelerinde düzenlendiği(6098 sayılı TBK’nun 30.vd. Eden maddeleri), Mülga BK’nun 31.(TBK’nun 39.) maddesi dikkate alındığında davacının 2021 şubat ayında kendisi İstanbul’a götürdüklerini beyan ettiği tarih bile öğrenme tarihi olarak dikkate alınsa dahi dava tarihinden geriye doğru 1(bir) yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, hak düşürücü sürenin taraflarca ileri sürülmese bile mahkemece re’sen dikkate alınması gerektiği, davanın bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle davanın hakdüşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla TBK. md. 39/1 hükmüne göre, iradesi sakatlanan tarafın 1 yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını karşı tarafa bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse sözleşmeyi onaylamış sayılacağını, müvekkilinin bu anlamda süresi içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını davalılara beyan ederek verdiği şirket hisselerini geri istemiş ve sözleşmeye onay vermemiş olduğunu, ancak bu noktada genellikle karıştırılan bir meselenin de sanki aldatılan kişinin bir yıl içinde dava açması zorunluluğu var gibi yanlış bir kanaat yerleştiğini, TBK. md. 39/1 açık bir şekilde dava açılmasından bahsetmemekte olduğunu ve Yargıtay kararlarında da dava açılması zorunluluğu kabul edilmediğini, mahkemenin bir yıllık süre içerisinde dava açılmamış olması sebebiyle ilk duruşmada davanın reddine karar verdiğini, yerel mahkemenin bu kararının açık ve net bir şekilde TBK. md. 39 hükmüne Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına aykırı olduğunu, bu nedenlerle yerel mahkeme kararının bozulması gerektiğini, aldatılan kişinin sözleşme ile bağlı olmadığını karşı tarafa bildirmesinin hiçbir şekil şartına da tabii olmadığını, aldatılan kişinin sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmek için dava açmak zorunda da olmadığını, müvekkilinin süresi içinde davalı tarafa sözleşme ile bağlı olmadığını bildirdiğinin tanık anlatımları ile de net bir şekilde ispat edilecekken mahkemenin davanın reddine karar verdiğini, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması talebi ile istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davacı taraf, ………….’nin davacıya ait paylarının davacının depresif bir rahatsızlık geçirdiği bir dönemde davalının davacıyı aldatması sonucu davalıya devredildiğini ileri sürerek pay devrinin iptalini talep etmekte, davalı taraf ise davacının iddialarının gerçek dışı olduğunu savunmaktadır.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Bir davada, maddi olayları açıklamak taraflara, hukuki niteleme ise hakime aittir. Davacı taraf dava dilekçesinde şirket hisselerinin devri sırasında depresif bir rahatsızlık geçirdiğini ileri sürdüğüne göre davacının öncelikle ehliyetsizlik nedenine dayalı olarak sözleşmenin iptali talebinde bulunduğunun kabulü gerekir. Ehliyetsizliğin ileri sürülmesi herhangi bir hakdüşürücü süreye tabi değildir. Mahkemece öncelikle dava konusu şirket hisselerinin devri sırasında davacının fiil ehliyetinin bulunup bulunmadığının araştırılması gerekirken bu hususta herhangi bir araştırma yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Kabulü göre de; hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunu’nun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir. Bir yıllık hak düşürücü süre hileye maruz kalan kimsenin bunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Öğrenme tarihi işlem tarihi olabileceği gibi, somut olayın özelliğine göre işlem tarihinden ileri bir tarihin de olabilecektir. Bir başka ifadeyle işlem tarihinde fark edilemeyen bir hilenin çeşitli nedenlerle sonraki bir tarihte öğrenilebileceği açıktır. Bu durumda, hak düşürücü sürenin hesabında davacının öğrenme tarihi olarak ileri sürdüğü tarihin esas alınması gerekir. Diğer tarafın, öğrenmenin hileye maruz kalanın beyan ettiği tarihten önce olduğunu iddia etmesi durumunda, bu iddiasını ispat etmesi gerekir. (Yargıtay 1. HD 2021/6599 Esas, 2021/7978 Karar sayılı kararı)
Dava konusu somut olayda davacı, şirket hisselerinin davacının depresif rahatsızlık geçirdiği bir dönemde hile ile devralındığını, hileyi öğrendikten sonra davalıdan şirket hisselerinin iadesini talep ettiğini, hatta bu hususta davalı tarafa ihtarname gönderildiğini ileri sürmektedir. Yukarıda açıklandığı üzere, iptal hakkının dava yoluyla kullanılması zorunluluğu bulunmamakta olup davacı taraf öğrenme tarihinden itibaren bir yıllık hakdüşürücü süre içerisinde iptal hakkını davalı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması yoluyla da kullanabilir. Aldatmaya dayalı olarak sözleşmeden dönülmesinden sonra kayıt düzeltmeyi sağlayacak şekilde dava açma yönünde kanunda bir süre bulunmamaktadır. (Yargıtay 1.Hukuk Dairesi’nin 2021/2602 Esas, 2021/5167 Karar sayılı kararı) Mahkemece bu hususlar gözetilerek öncelikle davacının şirket hisselerinin devri sırasında fiil ehliyetine sahip olup olmadığının araştırılması, davacının ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde davacının şirket pay devri hususunda aldatılıp aldatılmadığı, aldatılmış ile davacının iptal hakkını bir yıllık süre içerisinde kullanıp kullanmadığı hususlarının taraflarca gösterilen tüm deliller toplandıktan sonra değerlendirilmesi gerekirken taraflarca gösterilen deliller toplanmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. Bu nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a.6 maddesi uyarınca kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının istinaf talebinin KABULÜ ile Konya ….. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/12/2022 tarih,…….. Esas, …….. Karar, sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 179,90 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/09/2023 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır

O.B