Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/320 E. 2023/840 K. 14.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : … (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. …
KATILMA YOLU İLE
İSTİNAF EDEN DAVALI : … (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. …
DAVA : İpoteğin Fekki
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 14/04/2023
YAZIM TARİHİ : 18/04/2023
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … esas sayılı dosyası ile açılan ipoteğin fekki davasında … tarihinde tesis edilen karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karara karşı tarafların istinaf kanun yoluna başvurması üzerine üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin … ile 29/09/2011 tarihli sözleşme ile … İli, … İlçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel, … Blok … Kapı No… nolu bağımsız bölüm’ün satışı için 125.000 TL bedel ile anlaştığını, anlaşmaya istinaden müvekkili tarafından 45.000,00 TL elden nakit olarak, 40.000 TL şirket ortağı davalının eşi …’ın … Hesabına, 40.000 TL’lik kısım ise 30/10/2011 vadeli … keşideli senet ile yapılması hususunda anlaşıldığını, her ne kadar sözleşme içerisinde 30/10/2011 vade tarihli 40.000 TL senet denilmişse de müvekkili tarafından 01/11/2011 vade tarihli 27.000 TL bedelli ve 03/11/2011 vade tarihli 13.000 TL bedelli 2 adet senet bedeli ile ödendiğini, müvekkilinin dava konusu olan icra takiplerinin dayanağı olan taşınmazları …’den satın aldığı sırada taşınmaz üzerinde …’a ait 20.000.000 USD ipotek bulunduğunu, ipotek resmi senedi 21/09/2006 tarih ve … yevmiye no ile … Tapu Sicil Müdürlüğü … ile … Bankası arasında yapıldığını, davalının söz konusu ipoteğin inşaat projesindeki tüm gayrimenkuller üzerinde bulunduğunu ve satışlar yapıldıkça kaldırılacağını belirttiğini, davalı şirket adına kayıtlı tüm taşınmazlar üzerine ipotek tesis ettirildiğini, bu ipoteklere ilişkin tüm belgelerin Ankara… İcra Müdürlüğünün …esas sayılı dosyasında mevcut olduğunu, …’ün …’a borcunu ödememesi üzerine banka tarafından Beşiktaş … Noterliğinin … tarih ve …yevmiye numaralı ihtarnamesi ile hesap kat ihtarı üzerine ipotek bulunan tüm maliklere ihtarname gönderildiğini, müvekkilinin bu ihtarnameden kıymet takdir raporu geldiğinde haberdar olduğunu, ihtarname içeriğinde davalının da borçlu olduğunun anlaşıldığını, bankanın 2013 yılında gönderdiği kat ihtarına rağmen banka tarafından ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takip başlattığını, protokolün 6. Maddesi ile mülkiyeti 3. Şahıslara ait taşınmazlar üzerindeki diğer ipotek haklarının ise ilgili tapu müdürlüğü nezdinde davalı …’a temlik edileceği taahhüt eder düzenlemesine istinaden temlikname imzalandığını, anılan temliknamenin temlik şartlarına istinaden davalı tarafından müvekkiline ait bulunan … blok … nolu dairenin …’a temlik edildiğini, davalı tarafından Ankara … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamlı takip başlatıldığını, … şirketinin geçmiş tarihli yönetim kurulu başkanlığının davalının eşi … olduğunu, yine davalının şirket ortaklarından olduğunu, davalının hisselerini …’a devrettiğini,…’ın hisselerini …’ın kardeşi …’a devrettiğini, …’ın yetkili olduğu … hakkında kendi borçlandığı döneme ait olan borçları … bankasından temlik almak suretiyle alacaklı sıfatı ile muvazaalı bir şekilde icra takibi başlattığını, dürüstlük kuralını açıkça ihlal ederek yasanın tanıdığı bir hakkı açıkça kötüye kullanmak suretiyle yani eşinin ve hatta kendisinin gizli ortağı olduğu şirketin bankaya olan borçlarını ödeyip bu alacakları temlik almak suretiyle müvekkili hakkında ve eski ortağı olduğu şimdi ise eşinin kardeşine ait şirkete karşı müteselsilen icra takibi başlamasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; iş bu davaya bakmakla görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, zamanaşımı ve yetki itirazında bulunarak müvekkilinin temlik yoluyla satın aldığı kredi borçlarına konu kredi sözleşmelerinden taraf olmadığını, müvekkilinin temlik tarihi olan 22/10/2018 tarihinde diğer davalı …’de bir ortaklığı bulunmadığını, ipoteğin kaldırabilmesinin tek şartının davacı tarafından ipotek bedelinin ödenmesi ile olacağını, söz konusu ipotek bedelinin ödenmediğinden kaldırılmasının mümkün olmadığını savunarak davanın reddine, icra takibinden sonra açılan menfi tespit niteliğinde olması nedeniyle kötü niyetli davacı hakkında % 20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince; Türk Medeni Kanunu 883. Maddesi kapsamında ipoteğin fekki davasının taşınmazın malikleri tarafından açabileceği, Ankara … İcra Müdürlüğünün … Esas nolu dosyası üzerinden mahkememize yazdığı 22.11.2021 tarihli cevap yazısından anlaşıldığı üzere; davaya konu taşınmazın satılması nedeniyle, taşınmaz mülkiyetinin el değiştirdiği dikkate alınarak davanın konusuz kaldığının değerlendirildiği, ayrıca dava dosyasında mülkiyetin el değiştirmesi sonucu herhangi bir ıslah dilekçesinin de sunulmadığı gerekçesiyle davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki beyanlarını tekrarla davanın öncelikle Konya … Asliye Hukuk Mahkemesinin … E sayılı dosyası ile açıldığını, yapılan yargılamada görev yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle HMK’nın 115/2.maddesi gereğince davanın usulden reddine karar verildiğini, mahkemenin vermiş olduğu bu kararın yerinde olmadığını, bu nedenle öncelikle … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görevsizlik kararının kaldırılmasını talep ettiklerini, davanın ilk açıldığı tarihte müvekkiline ait olan taşınmazın daha sonra icrai satış ile müvekkilinin elinden çıktığını, davaya tazminat davası olarak devam edeceklerini sözlü olarak beyan ettiklerini, celse sırasında açıkça ifade edildiği üzere, taraflarınca dava konusu ipoteğin fekki talep edilen taşınmazın rızai bir şekilde elden çıkarılmamış olması nedeniyle haksız ipoteğin fekki amacıyla açılan davanın, tazminat davası olarak devamına ilişkin ıslah niteliği taşıyan beyanları mevut olmasına rağmen; ilk derece mahkemesi tarafından “herhangi bir ıslah dilekçesinin de sunulmadığı gözetilerek” denilmek suretiyle davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına ilişkin kararın hatalı olduğunu, müvekkilinin taşınmazı bankadan kredi kullanarak satın almadığını, davalı …’ın, …’ün … Bankasına ipotek verdiği tarihte şirket ortağı olduğunu, dava dilekçesi ile ilk derece mahkemesinden davalı … ile …’ın aile nüfus kayıtlarının celp edilmesini, gelen kayıtlar üzerinde tüm kişilerin ortak olduğu şirketlerin araştırılmasını talep ettiklerini, ancak yalnızca davalı ve eşinin kayıtlarının celp edildiğini, çocuklarının ve kardeşlerinin kayıtlarının celp edilmediğini, Ankara İcra Müdürlüklerine müzekkere yazılarak, davalı tarafından alacaklı sıfatıyla başlatılmış ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takiplerin bilgilerinin celp edilmesinin talep edildiğini, ancak bu hususun da yerine getirilmediğini ileri sürerek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı …’ın Medeni Kanunun 2 ve 3. maddeleri gereğince hakkın kötüye kullanımı ve kötüniyetli olması sonucu alacaklı sıfatını kazanmış olması, müvekkilin taşınmazdan kaynaklı herhangi bir borcunun bulunmaması nedeniyle, davanın sözlü olarak 1 ve 2 nolu celselerde tazminat davası olarak devam edileceği hususundaki beyanlarının da nazara alındığında zararın tespiti için taşınmazın değerinin bilirkişi marifeti ile belirlenmek suretiyle dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte bu bedelin davalıdan alınarak müvekkile verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili katılma yolu ile istinaf dilekçesinde özetle; davanın görevsizlik sonrası Konya … Asliye Ticaret Mahkemesine gelmiş olup hem görevsiz Mahkeme(AHM) hem Konya … ATM dosyasına ilişkin vekalet ücreti takdir edilmesi gerekirken, müvekkili lehine vekalet ücreti takdir edilmemesinin hatalı olduğunu, tarafların vekil ile takip ettiği dosyalarda mahkemelerin Avukatlık Asgari ücret Tarifesini uygulamama, taraf vekillerinin lehine ya da aleyhine vekalet ücreti takdir etmeme hakkı bulunmadığını, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin açık olduğunu, davanın konusuz kalması ve/veya görevsizlik halinde halinde hükmedilecek vekalet ücreti tek tek gösterildiğini, davanın konusuz kalması halinde vekalet ücreti takdir edilmeyeceğine dair bir hüküm bulunmadığını ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması ve müvekkili lehine gerek görevsiz Asliye Hukuk Mahkemesi gerekse görevli Asliye Ticaret Mahkemesi açısından vekalet ücreti takdir edilmesi talebiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, ipoteğin fekki talebine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Somut olayda davacının, dava konusu taşınmaz üzerine konulan ipoteğin hile ve muvazaalı olarak davalı …’a temlik edildiğini belirterek ipoteğin fekkini talep ettiği, söz konusu taşınmazın … Şirketi (önceki unvanı … Şirketi) adına kayıtlı iken, davalı … Şirketi (önceki unvanı … Şirketi)’nin … Bankasında kullandıkları ve kullanacakları kredilerin teminatı olmak üzere ipotek verildiği, 22/10/2018 tarihinde … Bankası’nın alacağını ve ipotek hakkını davalı …’a temlik ettiği, davalı …’ın ipoteğin davacıya karşı ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yaptığı, davanın devamı sırasında ipotekli taşınmazın paraya çevrildiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun U 2017-(19)11-1644 Esas, 2021/1017 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukukî ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz kalan bir kimsenin (borçlunun) gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava, menfi tespit olarak adlandırılmaktadır. Menfi tespit davası 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 72. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu bulunmadığını ispat için menfi tespit davası açabilir. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde on beşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesini isteyebilir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere menfi tespit davasında amaç bir hukukî ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitidir. Başka bir deyişle hukukî bir yarar bulunması koşuluyla sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlanır. Dayanılan hukukî ilişkinin gerçekten mevcut olmadığı icra takibine maruz kalmadan önce ileri sürülebileceği gibi, icra takibinden sonra da ileri sürülebilir. Borçlunun icra takibinden önce veya sonra menfi tespit davası açabilmesi için borçlu olmadığının tespitinde hukukî yararının bulunması şarttır. Buna rağmen borçlunun, alacaklının harekete geçmesini beklemeden borçlu olmadığının tespitinde korunmaya değer bir yararı bulunabilir. Bu tür bir yararının bulunması hâlinde de borçlu, borçlu olmadığının tespiti için dava açabilir. Bunun dışında icra takibi taraflar arasındaki maddi ilişkiyi tespit edecek nitelikte olmadığından, alacaklının takibe girişmesinden sonra, hatta takip kesinleştikten sonra da borçlunun, borçlu olmadığının tespitini mahkemeden istemesi mümkündür. Borçlu belirtilen şekilde takipten önce veya sonra alacaklıya karşı bir menfi tespit davası açar; bu davayı kazanırsa, hakkındaki icra takibi dayanaksız kalır ve borcu ödemekten kurtulur. İcra ve İflâs Kanunu’nun 72. maddesinin beşinci fıkrası gereğince borçlunun açmış olduğu menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı almamış veya verilmiş olan ihtiyati tedbir kararının herhangi bir sebeple kaldırılmış olması nedeniyle dava konusu borcu alacaklıya ödemiş olursa açılmış olan menfi tespit davasına istirdat davası olarak devam edilir. Bu durumda borçlunun menfi tespit davasının istirdat davasına dönüştürülerek devam edilmesi için bir talepte bulunmasına gerek yoktur. Borcun ödenmiş olduğunu öğrenen mahkemenin yukarıda yazılı yasa hükmü gereğince davaya kendiliğinden istirdat davası olarak devam etmesi gerekir (Çavdar, S.: İtirazın İptali, Borçtan Kurtulma, Menfi Tespit ve İstirdat Davaları, Ankara, 2007, s. 803). Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 24.11.2020 tarihli ve 2017/(19)11-948 E., 2020/933 K.; 18.12.2018 tarihli ve 2017/3-1526 E., 2018/1948 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Ayrıca ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile ilamsız icra takibi ile ilgili “Ödeme emrine itiraz” başlıklı İİK’nın 150. maddesinde “…Borçlu veya üçüncü şahıs ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabilirler. Ancak rehin hakkı itiraz konusu yapılamaz. İpoteğin iptali hakkında dava açılması hâlinde İİK’nın 72. madde hükümleri kıyasen uygulanır.” şeklinde belirtilmektedir. Borçlunun ipoteğin iptali için menfi tespit davası açabileceği bu hâlde, ipotekli taşınmazın malikinin üçüncü kişi olması hâlinde üçüncü kişi de ipoteğin iptali için menfi tespit davası açabilir. Bu hâlde asıl borçlu da gerek yalnız başına gerekse üçüncü kişi ile birlikte ipoteğin iptali için menfi tespit davası açabilir. Taşınmaz rehninin bir çeşidi olan ipotek ise, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 881 ilâ 897. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Söz konusu maddelerde ipoteğin tanımı yapılmaksızın, ipoteğin amacı ve niteliği (m. 881), kurulması ve sona ermesi (m. 882- 887), hükümleri (m. 888- 891) ve kanuni ipotek hakları (m. 892- 897) ile ilgili hususlar ele alınmıştır. Doktrinde ipotek kavramı, kişisel bir alacağı güvence altına alma amacını güden, kıymetli evraka bağlı olmayan ve bir taşınmazın değerinden alacaklının alacağını elde etmesi olanağını sağlayan sınırlı ayni hak olarak tanımlanmaktadır (Akipek, J.G/Akıntürk,T.: Eşya Hukuku, 2009, s. 786; Gürsoy, K./Eren, F./Cansel, E.: Türk Eşya Hukuku, 1984, s. 1032). Taşınmaz rehninin temel ilkelerinden biri olan belirlilik ilkesi gereğince, ipoteğin kurulmasında, taşınmazın ne miktar alacak için güvence teşkil edeceği tapu kütüğünde açıkça gösterilmelidir. Bu husus, TMK’nın 851. maddesinde “Taşınmaz rehni, miktarı Türk parası ile gösterilen belli bir alacak için kurulabilir. Alacağın miktarının belli olmaması hâlinde, alacaklının bütün istemlerini karşılayacak şekilde taşınmazın güvence altına alacağı üst sınır taraflarca belirtilir.” şeklinde ifade edilmiştir. Türk Medeni Kanunu’nun 851. maddesindeki düzenlemeden de anlaşıldığı üzere ipotek, güvence altına alınması düşünülen alacağın miktarının belirli olup olmamasına göre iki şekilde kurulabilir. Buna göre, ipotekle güvence altına alınması düşünülen alacağın miktarı belirli ise anapara ipoteği, belirli değilse üst sınır ipoteği kurulur. Türk Medeni Kanunu’nun 881/1 maddesinde ise, “Halen mevcut olan veya henüz doğmamış olmakla beraber doğması kesin veya olası bulunan herhangi bir alacağın ipotekle güvence altına alınabileceği…”, Kanun’un 883. maddesinde de “Alacak sona erince ipotekli taşınmazın malikinin, alacaklıdan ipoteği terkin ettirmesini isteyebileceği” düzenlenmiştir. Yasa’nın 881/1. maddesinde ifade edilen hâlen mevcut olan bir borç için tesis edilen ipotek bir anapara (kapital, kesin borç) ipoteği olmakla birlikte, ileride doğacak ve doğması muhtemel olacaklar için kurulacak ipotek ise üst sınır (azami meblağ-maximal) ipoteğidir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava dilekçesinde ipoteğin terkini talebinde bulunulduğu, bu talep ileri sürülürken davalı tarafından alacağı temlik eden bankaya yapılan ödemenin borçlu adına yapıldığı, davalının borçlu ile birlikte hareket ederek alacağı muvazaalı olarak devraldığı iddiasına dayanıldığı görülmektedir. Davacının iddiası dikkate alındığında davanın TMK’nın 883. maddesi uyarınca ipoteğin terkini davası olarak değil, İİK’nın 150. maddesi uyarınca borçlu bulunmadığının tespiti davası olarak nitelendirilmesi ve buna göre çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Belirtmek gerekir ki, İİK’nın 150. maddesinin eldeki davaya uygulanması, HMK’da belirtilen tasarruf ilkesinin bir görünümü olan taleple bağlılık ilkesine aykırılık oluşturmaz. Ayrıca, Türk Borçlar Kanunu’nun 19. Maddesi gereğince, hukuken korunması gereken bir hakkı bulunan üçüncü kişiler görünüşteki hukukî işlemin muvazaa nedeniyle geçersiz bulunduğu iddiasını ileri sürebilirler. Çünkü muvazaalı bir hukukî işlem ile üçüncü kişinin zarara uğratılması, ona karşı işlenmiş bir haksız fiil niteliğindedir. Mahkemece, davacının talebinin İİK’nın 150. maddesi uyarınca borçlu bulunmadığının tespiti davası olduğu, İİK 72/5 maddesi gereğince dava sırasında borcun ödenmesi halinde davaya istirdat davası olarak devam edileceği gözetilerek davacının gösterdiği tüm delillerin eksiksiz toplanması ve davalı ile davalının temlik aldığı alacağın borçluları arasında muvazaalı işlemler yapılıp yapılmadığı, borcun kredi borçlusu tarafından ödendiğini gizlemeye yönelik bir muvazaa yapılıp yapılmadığı hususlarının değerlendirilmesinden sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, yukarıda belirtildiği şekilde işlem yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerektiği, kaldırma nedenine göre davalı vekilinin istinaf nedenlerinin incelenmesine gerek bulunmadığı sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile Konya … Asliye Ticaret Mahkemesinin … tarih … Esas … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-Kaldırma nedenine göre davalı vekilinin istinaf taleplerinin incelenmesine yer olmadığına,
4- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
5- Katılma yolu ile istinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
6- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
7- İstinaf başvurusunda bulunan taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
8- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4 maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 14/04/2023 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır

O.B.