Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/266 E. 2023/835 K. 14.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … – -…
VEKİLİ : Av. …

İSTİNAF EDEN DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 08/03/2023
YAZIM TARİHİ : 10/03/2023
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan menfi tespit davasında … tarihinde tesis edilen karara karşı davalının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı bankanın … Şubesi ile dava dışı … ve … nin asıl borçlusu oldukları 27/03/2013 tarihli 1.000.000,00 TL bedelli genel kredi sözleşmesine müvekkilinin kefil olarak 1.000.000,00 TL kefalet limiti ile imza attığını ayrıca kredi sözleşmesi kapsamında asıl borçluların keşidecisi oldukları müvekkilinin de avalisti olduğu 1.000.000,00 TL bedelli 29/03/2013 tanzim tarihli bonoyu imzalayıp bankaya verdiklerini, zaman içinde …. ve grup şirketlerin asıl borçlusu … nun da kefili olduğu yeni kredi sözleşmelerinin bankanın bir başka şubesinde imzalandığını, müvekkilinin imzasının olduğu sözleşme ve bonoya konu kredinin zamanında ve gününde ödenerek tüm borcun kapatılarak söndürüldüğünü, sonradan başka şubeden kullandırılan kredilerin borçlu olan şirket ve kefilinin … Mahkemelerinde konkordato davaları açtıklarını, davalı bankanın müvekkilinin imzaladığı bononun boş olan vade kısmını 26/09/2019 şeklinde doldurarak Konya …. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası üzerinden icra takibine giriştiğini, takip konusu bononun sonradan kullandırılan kredilerle ve kredi sözleşmeleriyle hiçbir ilgisinin olmadığını, kaldı ki kredi sözleşmesi ve bonoya müvekkilinin eşinin rızasının alınmadığını, eş rızasının olduğuna ilişkin eş imzalarının sahte olduklarını, sözleşmenin ve bononun geçersiz sayılmaları gerektiğinden bahisle müvekkilinin Konya … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasından dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine ve davalının %20 oranından az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; takip ve dava konusu senedin bono niteliğinde kambiyo senedi olduğunu, kambiyo senetlerinin alacaktan mücerret olmaları nedeniyle davacının iddialarını yazılı delillerle ispatlaması gerektiğini, bononun ödendiğine ilişkin herhangi bir belge sunulmadığını, bonoda avalist olan davacının imzasının kendisini bağladığını, bononun teminat bonosu olduğu hususunu yazılı ve kesin delillerle ispatlaması gerektiğini, 27/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesinin kefalet miktarının 1.000.000,00 TL olduğunu, başka bir şubelerinden başka bir kredi çekilmesinin söz konusu olmadığını, … Şubesinin zaman içinde … Şubesine devredildiğini, 12/07/2018 tarihli sözleşmenin dava dışı şirketlerle müvekkili banka arasında yeni bir kredi sözleşmesi olmayıp 27/03/2013 tarihli sözleşme ile ilgili limit artışı niteliğinde olduğunu, davalının kefaletinin hem 27/03/2013 tarihli sözleşmeyi hem de sonraki sözleşmeleri kapsadığını, davacının kefalet sözleşmesine eşinin yazılı ve imzalı rızasının olduğunu, bonoya avalist olarak imza atılması sırasında eşin rızasına gerek olmadığından bahisle davanın reddine ve davacının %20 oranından az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “….Davalı bankanın … Şubesince düzenlenen 27/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesi 1.000.000,00 TL limitli olup davacı … ‘ın bu miktar limit ile müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak sözleşmeyi imzaladığı ve eşinin de işbu kefalete imzalı rızasının olduğu ancak davacı vekilinin eş imzasının sahte olduğuna ilişkin imza inkarında bulunduğu anlaşılmış ise de aşağıda anlatılan nedenlerle usul ekonomisi gereği imza incelemesi yaptırılması sonuca etkili olmadığından bu husus tartışma konusu yapılmamıştır. Salt bankanın farklı şubelerinde işlem yapılmış olması işlemlere etki etmeyeceğinden işin esasının incelenmesi gerekmiştir. Davalı bankanın … Şubesi ile …., …., …. arasında 20.000.000,00 TL limitli 12/07/2018 tarihli genel kredi sözleşmesinin imzalandığı, bu sözleşmede sadece … ‘nun kefil olarak imzasının olduğu, davacı … ‘ın bu sözleşmede herhangi bir kefalet imzasının olmadığı, kredi kullanan şirketlerden …. nin 19/09/2013 tarihli, …. nin ise 23/05/2014 tarihli ticaret sicili gazetelerinde kuruluşlarının yayınlandıkları, 27/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığında bu iki şirketin henüz kurulmamış oldukları anlaşılmıştır. Davacının kefalet imzasının olduğu 27/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesinde, sonradan imzalanacak kredi sözleşmelerinden veya limit artırımlarından davacının sorumlu olacağına ilişkin bir hükmün olmasının mümkün olmadığı ve zaten bu yönde bir hükmün de olmadığı anlaşılmıştır. Sözün özü davacı, imzasının olduğu 27/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesinden ve temerrüdü halinde sonuçlarından sorumludur. Sonradan imzalanmış 12/07/2018 tarihli genel kredi sözleşmesinde davacının imzası olmadığından (ki bu sözleşme ile ilgili düzenlenmiş bonoda da davacının herhangi bir imzası olmadığından ve böylelikle her sözleşme için ayrı bir bono düzenlendiği anlaşıldığından) bu sözleşmeden dolayı davacı sorumlu tutulamaz. Davacının imzasının olduğu 27/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesinde imzası var diye sonradan düzenlenen yeni bir kredi sözleşmesi olan 12/07/2018 tarihli sözleşmeden dolayı davacı sorumlu tutulamaz. Davacının kefalet imzasının olduğu 27/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesi nedeniyle takip ve dava konusu bononun davalı bankaya verildiği çekişmesiz olup, bankalar kredi vererek ve verdiği krediler nedeniyle kredi sözleşmesi düzenleyerek müşterilerinden ipotek, rehin, keşide edilmiş veya ciro edilmiş kambiyo senetlerini alarak veya kefalet alarak müşterilerine kredi kullandırır. Bankaların kambiyo senedi alması için başka bir gerekçesi olamaz. Sözün özü sözü geçen kredi sözleşmesinin teminatı olarak dava konusu bono düzenlenerek davalı bankaya verilmiştir. Nitekim bu hususlar kapsam ve sonucuna itibar edilen bankacı bilirkişi raporunda da ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Zaten bononun tanzim tarihi ile kredi sözleşmesinin tarihi birbiri ile uyumludur (birbirine yakın tarihlidirler). İleride 2018 yılında kullandırılacak kredinin 2013 yılında kambiyo senedinin önceden alınması düşünülemez. Zaten 2018 yılının kredisinin borçlularından iki şirket 2013 yılındaki kredi tarihinde faaliyette bile değil idiler. Yine dosya kapsamı deliller ve bankacı bilirkişi raporu ve banka kredi dosyasından da açıkça anlaşılacağı üzere davacının kefalet imzasının ve ayrıca bonoda avalist imzasının olduğu 27/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesine konu kredinin tüm ferileriyle birlikte eksiksiz bir şekilde 29/09/2014 tarihinde ödenerek borcun kapatıldığı, bu sözleşme gereğince davalı bankanın başkaca herhangi bir riskinin kalmadığı, 2018 yılındaki sözleşmenin limit artırımı sözleşmesi olmayıp farklı bir kredi sözleşmesi olduğu ve davalı tarafın aksine savunmalarının banka kayıt ve belgeleri ile örtüşmediği anlaşıldığından davalı bankanın tamamen ödenmiş kredi sözleşmesi gereğince alınmış olan dava konusu bonoya dayalı olarak icra takibine girişmesi hukuka uygun olmadığı gibi ödenmiş bononun yeniden tahsili için icra takibine konu edilmesi davalı bankanın kötü niyetli olduğunu da gösterdiğinden davacının davasının kabulüne ve davalının kötü niyet tazminatına mahkumiyetine ilişkin aşağıdaki hükmün kurulması gerekmiştir.” gerekçesiyle davanın kabulü ile; Konya… İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takip dosyasından dolayı davacı … ‘ın davalı …’ye borçlu olmadığının tespitine, davalı banka, ödenmiş borcu icra takibine konu ederek haksız ve aynı zamanda kötü niyetli olduğundan kabul edilen 1.007.471,13 TL nin %20 ‘si oranı olan 201.494,22 TL kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacı tarafın dava konusu senette aval veren olarak imzası bulunmakta olup, TTK’nın ilgili hükümleri uyarınca iddiaları borçtan sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını, takibe konu edilen senet bir kambiyo senedi olup, davacı teminat senedi iddiasını yazılı ve kesin delillerle ispat edemediğini, davacının borçlu olmadığı iddiasıyla davaya konu ettiği senet bir kambiyo senedi olduğunu, bilinen üzere kambiyo senetleri illetten mücerret olduğunu, kamu güvenine mazhar senetler olup, kayıtsız şartsız borç ikrarını içerdiğini, teminat senedi iddiası kesinlikle kabul edilmemekle birlikte, bir an için öyle düşünülse dahi; davacının limitle kefil olarak imzaladığı sözleşme bir çerçeve sözleşme olup, kullandırılan krediler ödense de tekrar kullandırılan kredilerde kefil, kefalet miktarı ile yine sorumlu olacağını, imzalanan genel kredi sözleşmesi niteliği itibariyle müşteriye belli miktarda tek bir kredi verilmesi için akdedilen sözleşmeler olmayıp, müşteriye belirlenen limit dahilinde banka bünyesinin merkez ve şubelerinden kullanılan ve kullanılacak tüm kredileri kapsadığını, mahkemece, kredileri kullanan ve davacının kefil olduğu şirketlerin aynı grup şirketleri olmasına rağmen davacı yanın yanıltıcı beyanıyla şirketlerin faaliyette olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırılık teşkil ettiğini, yerel mahkeme gerekçesinde sonraki krediyi kullanan şirketlerden ikisinin ilk kredi tarihinde faaliyette olmadığı tespiti son derece hatalı olduğunu, bir an için davacının davaya konu takipten borçlu olmadığının kabul edilmesi gerektiği düşünülse dahi, müvekkili aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin hukuka ve yasaya aykırı olduğunu, bir an için takibe konu senedin teminat senedi olduğu ve davacının imzaladığı kredi-kefalet sözleşmelerinde açıkça ileride kullandırılacak kredilerden de limiti oranınca sorumlu olduğu belirtilmesine karşın, ikinci kredi nedeniyle sorumlu olmadığı kabul edilse dahi müvekkil banka aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, dava dosyası incelendiğinde bononun ödendiğine dair hiçbir bilgi belgenin de bulunmadığının anlaşılacağını beyanla ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak davanın reddini, aksi takdirde müvekkili bankanın kötü niyetli olduğu davacı tarafından ispatlanmamış olduğundan aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmemesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; menfi tespit istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Dairemizce yapılan inceleme sonucunda; dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklara ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın somut olayın özelliklerine uygun olarak belirlendiği, yargılamanın Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda belirtilen usullere uygun olarak yürütüldüğü, taraflarca gösterilen hükme etki edecek delillerin usulüne uygun olarak toplandığı, toplanan delillere ve özellikle Dairemizce de usul ve yasaya uygun görülen bilirkişi raporuna göre davacının kefili olduğu 27/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredinin 29/09/2014 tarihinde ödenerek kapatıldığı, davacının kefaleti bulunmayan 12/07/2018 tarihli 20.000.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesinin ayrı bir sözleşme olduğu, limit artırımına ilişkin olmadığı, davacının aval veren olarak imzaladığı 1.000.000,00 TL bedelli takibe konu bononun 27/03/2013 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredinin teminatı olarak alındığının sabit olduğu, davalının mücerretlik savunmasının somut olayda dinlenemeyeceği, bu nedenlerle davacının borçlu olmadığı yönünde verilen ilk derece mahkemesi kararınında bir isabetsizlik olmadığı, davalının bu yöne ilişkin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
Davalının, aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmemesi gerektiğine yönelik istinaf sebebi incelendiğinde de; Davalının kötüniyetli takip yaptığından bahisle davacı lehine tazminata hükmedilmiştir. Menfi tespit davasında dava borçlu lehine hükme bağlandığında borçluyu menfi tespit davası açmaya zorlayan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, davacının talebi üzerine tazminata hükmedileceği İİK’nın 72/5. maddesinde hükme bağlanmıştır. Bu durumda, davalı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilebilmesi için, davalının yaptığı icra takibinin haksız olması yeterli olmayıp aynı zamanda bu icra takibinin kötüniyetli olarak yapıldığının ispat edilmesi gerekir. Davacının davalıya borcu olmadığı halde davacı hakkında takip yapılması nedeniyle davalının kötüniyetli olarak icra takibi yaptığı kanıtlandığından davacının kötüniyet tazminatı talebinin de kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik olmadığından ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davalının istinaf başvuru talebinin HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalının istinaf başvuru talebinin ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 68.820,35 TL harçtan peşin alınan 17.205,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 51.615,25 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4-İstinafa başvuran davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince; kararın tebliği işlemlerinin dairemiz tarafından yapılmasına,
7-Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde; dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince; taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 08/03/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır

Üye … e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır

A.Ç