Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/25 E. 2023/348 K. 17.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/11/2022
NUMARASI : … Esas – … Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …

DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …

İHBAR OLUNAN : …
DAVA : Menfi Tespit (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 17/02/2023
YAZIM TARİHİ : 22/02/2023
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan menfi tespit davasında 24/11/2022 tarihinde tesis edilen davanın dava şartı yokluğundan reddine ilişkin karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin enerji sektöründe faaliyet gösteren bir firma olduğunu, davalı şirketin ise elektrik dağıtım şirketi olduğunu, müvekkili şirketin ürettiği elektriği davalı şirketin kurulu tesisleri üzerinden geçirerek devlete sattığını, müvekkilinin, davalı şirketin tesislerini kullanması nedeniyle davalıya dağıtım bedeli katkı payı ödediğini, son dönemde davalı şirketin müvekkili şirketten fahiş ve haksız dağıtım bedeli katkı payı talep ettiğini, davalının 2018 yılı öncesinde devreye alınan güneş enerji santrallerinin dağıtım bedeli katkı payını müvekkili şirkete önceden haber vermeksizin 5 katından fazla artış yaptığını, bu artışın müvekkilinin projelerinin kredilendirilmesinde büyük zorluklara sebep olduğunu, müvekkilinin ürettiği elektriği davalı gibi …’lar yoluyla satmak zorunda olduğundan davalının bu durumu kendisi lehine fahiş ve haksız bir kar elde etmek için kullandığını beyan ederek müvekkilinin fazlaya dair her türlü yasal hakkı saklı kalmak kaydıyla, davalının müvekkilden talep ettiği şimdilik 1.000,00 TL tutarında dağıtım bedeli katkı payı borcunun olmadığının; davalının dağıtım bedeli katkı payında yaptığı artışın yasalara ve sözleşmeye uygun olup olmadığının; günün ekonomik koşulları ve diğer hususlar dikkate alınarak adil bir dağıtım bedeli katkı payı miktarının ne kadar olması gerektiğinin ve bu hususlarla bağlantılı olarak davacının davalıya (…’in dağıtım bedeli katkı payının 5,6882krş/kwh’tan 28,2765krş/kwh’a yükseltildiği tarihten itibaren) fazla ödeme yapıp yapmadığı ile yapmış ise bunun miktarının ne kadar olduğunun tespitine, davacının fazla ödeme yapmasının ve hak kaybı yaşamasının engellenmesi için davacının yapacağı ödeme işlemlerinin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davada idari yargının görevli olduğunu, davacının arabuluculuktan kaçınmak için davasını menfi tespit davası olarak açtığını, davacının görevli tedarik şirketi tarafından yapılan iş ve işlemlere, işlemin kendilere bildirim tarihinden itibaren 3 iş günü içerisinde itiraz edebileceğini, davacının görevli tedarik şirketine itiraz etmeden doğrudan dava açmasının mümkün olmayacağını, davanın … tarafından onaylanan tarifeye dayalı olarak yapılan faturalandırmalara karşı açılmış bulunduğundan husumetin … ‘ya yöneltilmesi gerektiğini, davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesinin mümkün olmayacağını, dava dilekçesinde talep sonucunun açık şekilde gösterilmediğini, mahkemenin … ‘nın yerine geçerek dağıtım bedeli katkı payı belirleyemeyeceğini, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, davacının lisanssız …işletmecisi olduğunu, lisanslı ve lisanssız elektrik üretimi ayrımı olduğunu, dağıtım tarifelerinin sadece birim fiyat karşılığı elektrik bedeli olmadığı, esasen dağıtım faaliyetlerinin ne şekilde finanse edileceğinin … tarafından planlandığını, dava konusu uyuşmazlıkta bağlantı anlaşmalarının … tarafından ve üzerinde değişiklik yapılmamak kaydıyla tip olarak belirlendiğini, bununla birlikte sözleşmenin müzakereye açık bir sözleşme olmadığını, bu sözleşmenin iltihaki sözleşme olduğunu, iltihaki sözleşmelerinin bir kamu hizmeti ifa ettiğini hukuken veya fiili olarak tekel durumu arz eden ve tüketicinin bağlanması gereken standart hükümleri içeren ve tüketicilerin olduğu gibi bağlanmak mecburiyetinde olduğu sözleşme olduğunu, müvekkilinin anılan sözleşmeler üzerinde değişiklik yapma hak ve yetkisinin olmadığını, işlemlerini … kararlarına göre gerçekleştirdiğini, dava öncesinde temerrüdün söz konusu olmadığını, davacının faiz talebinin hukuki bir dayanağının olmadığını, davadan asıl maksadın istirdat olması karşısında arabuluculuğa ve şirkete ön başvuruya ilişkin dava şartlarının yerine getirilmemiş olması, müvekkilinin sadece … kararlarını uygulamış olması ve davacının taleplerinin tümünün haksız olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…açılmış olan davanın menfi tespit davası olduğu anlaşılmış, davacının kısmi olarak davayı açtığı gözlemlenmiş, davalı vekilinin zamanında cevap dilekçesi sunmuş olduğu ve özellikle usule ilişkin itirazlarını öne sürdüğü, öncelikli olarak usuli itirazlarının karşılanmasını talep ettiği anlaşılarak davalının öncelikli olarak yargı yolu uyuşmazlığı itirazı mahkememizce değerlendirilerek Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu, kanaatiyle davalının bu yönündeki usule itirazının reddine karar verilmiştir.
Davalının husumet yönünden itirazı yine mahkememizce incelenerek reddine karar verilmiş olup davalının arabuluculuk başvurusu olmadığına yönelik yapmış olduğu itirazın mahkememizce değerlendirildiğinde menfi tespit davalarında arabuluculuk şartının aranmadığı gerekçesiyle bu yönüyle yapılan itirazın da reddine karar vermek gerekmiştir.
Yine davalı tarafından da hukuki yarar yokluğundan davanın reddini talep etmeye yönelik itirazı mahkememizce değerlendirildiğinde davanın özü itibariyle davacı ile davalı arasında yapılan hizmet sözleşmesinden kaynaklanan davacının davalıya ödemekle yükümlü olduğu, hizmet bedelindeki artışın fahiş olması nedeniyle ortaya çıkan taraflar arasındaki ödemeye ilişkin bedelin artmasına yönelik sözleşmedeki bedeli artırma işlemine yönelik açılan davada … tarihli celsede davacı vekilinin kendi beyanlarıyla söz konusu tarife artışı nedeniyle mevcut bir borçlarının olmadığı kendilerinden daha önce talep edilen zamlı bedelin itirazı kayıtla ödendiği dolayısıyla davalı kuruma herhangi bir borcu olmadığı gibi aynı zamanda söz konusu hizmet sözleşmesindeki tarifenin artırılmasına yönelikte Danıştay’da davalarının mevcut olduğu dikkate alındığında toplanan bütün deliller davacının beyanları göz önüne alınarak öncelikli olarak ortada mevcut bir zararın bulunmaması; bulunmuş ise söz konusu bedelin ödenmiş olması nedeniyle tespit davası yerine istirdat davası açılması gereği dikkate alındığında ve bunlardan daha da önemlisi olarak taraflara arasındaki yapılan sözleşmenin içeriğinde bulunan hizmet bedeli tarifesinin davalı kurumca değil yasal mercilerce düzenlenip talep edildiği , yasamız gereğince geçerli olan bir kanunun iptal edilinceye kadar yürürlüktü olduğu ve karine teşkil ettiği, ve bununla beraber söz konusu tarifeye karşı Danıştayda da iptale yönelik dava açıldığından davacının davasını mahkememizde açmasında hukuki yararın bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda farklı noktalarıyla özellikle eda davası açma imkanı varken tespit davası açması aynı zamanda açılmış bir idari davanın bulunması nedeniyle HMK’nın 114/1 maddesi gereğince dava şartları sıralanmakla söz konusu maddenin h bendi uyarınca dava açmada hukuki yararın bulunmadığı özellikle mahkememizin idari denetime yönelik karar alamayacağı gibi söz konusu idari işlemlerin ve bunlara yönelik iptal ve kabul kararlarının idari mahkemelerince verilen kararlarca tespit olunacağından…” gerekçesiyle davacının davasının HMK’nın 114/1-h maddesi gereğince dava şartı yokluğundan reddine,
karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Tespit davasında mahkemece hukuki yararın varlığına ilişkin inceleme yapılırken müvekkilinin bir hakkı veya hukuki durumunun güncel bir tehlike ile tehdit edilip edilmediği, bu tehdit sebebiyle müvekkilinin hukuki durumunun zarara uğrayıp uğramayacağı ve tespit hükmünün bu tehdidi ortadan kaldırılmaya elverişli olup olmadığı hususlarının değerlendirilmesi gerektiğini, davalı ile yapılan sözleşme gereği ödemekle yükümlü oldukları dağıtım bedeli katkı payının davalı tarafından haksız ve fahiş olarak artırıldığını, müvekkilinin de davalı ile devam eden sözleşmesi gereği olumsuz şekilde etkilenmemek için kendisine fatura edilen bu bedelleri ödemek zorunda kaldığını, açılan davada amaç müvekkilin içinde bulunduğu bu belirsizliğin giderilmesi olduğunu, aksi halde müvekkil her ay davalı tarafa işletme kapasitesine oranla kendisine aşırı yük mahiyetinde olan bir bedeli ödemek zorunda kaldığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun E. 2014/413, K. 2015/2742 sayılı kararında; “Davacının davalıya ait işyerinde belirsiz süreli hizmet akdi ile çalıştığı hususu tespit edildiği takdirde davacı yıllık izin ücreti hakkına kavuşacaktır. Dolayısıyla davacının davalıya ait işyerinde belirsiz süreli hizmet akdi ile çalıştığının tespitine ilişkin tespit davası açmasında güncel hukuki yararı bulunmaktadır.” şeklinde karar verdiğini, ancak mahkemenin davanın reddine ilişkin kurmuş olduğu hüküm gerekçesinin Yargıtay kararına konu bu olaya uygulanması durumunda müvekkilinin işçi alacağı (eda) davası olarak açması gerektiğini, bu davayı açmaktaki asıl maksadın davalı tarafından uygulanmaya başlayan dağıtım bedeli katkı payının sözleşme ve yasalara uygun olup olmadığı dikkate alınarak adil bir dağıtım bedeli katkı payı miktarının ne kadar olması gerektiğinin tespiti olduğunu, ayrıca Mahkemece “aynı zamanda açılmış bir idari davanın bulunması nedeniyle” davanın reddine karar verilmesinin yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin davayı dava şartı yokluğu nedeniyle reddettiğinden davalı vekili yararına AAÜT’nin 7/2 maddesine göre 160 TL vekalet ücretine hükmetmesi gerekirken yanlış değerlendirme ve hesaplama ile 1.000 TL vekalet ücretine hükmettiğini, Mahkeme hükmünün bu yönden de kaldırılması gerektiğini belirterek; davanın kabulü ile; Konya …Asliye Ticaret Mahkemesinin “davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine” kararının kaldırılmasına, Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yüklenmesine, karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, dağıtım bedelinin ne kadar olması gerektiği, davacının fazla ödeme yapıp yapmadığının, dağıtım bedelindeki artışın mevzuata uygun olup olmadığının tespiti taleplerine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre taraflar arasında bağlantı sistem kullanım anlaşması yapıldığı, davacının bu sözleşme kapsamında davalıya dağıtım bedeli katkı payı ödediği anlaşılmakta olup davacı taraf, davalının fahiş ve haksız dağıtım bedeli katkı payı talep ettiğini ileri sürerek dağıtım bedeli katkı payındaki artışın yasalara ve sözleşmeye uygun olup olmadığının, adil bir katkı payı miktarının ne kadar olması gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep etmektedir. Davacının bu talepleri bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, davalı tarafça dağıtım bedeli katkı payı miktarı hususunda muaraza (çekişme) yaratıldığını iddia ederek muarazanın giderilmesini talep ettiği sonucuna varılmaktadır. Hukuk Genel Kurulunun 29.09.2004 tarih, 2004/13-417 E.-2004/442 K.sayılı ilamında da açıklandığı üzere; muarazanın men’i(çekişmenin önlenmesi) davaları, usul hukuku anlamında tespit değil, eda davası niteliğindedir. Bu tür davalarda hem muarazanın(çekişmenin) varlığının tespiti ve hem de onun önlenmesi (men’i) talep edilir. Bu durumda mahkemece davacının talebi hakkında davanın esası hakkında inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile davanın hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Bu nedenle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar vermek gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacının istinaf talebinin KABULÜ ile; Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/11/2022 tarih, … Esas … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4 maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 17/02/2023 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır

D.A.Ç