Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2023/19 E. 2024/5 K. 03.01.2024 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/11/2022
NUMARASI : Esas – Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI :
VEKİLİ : Av

DAVALI :
VEKİLİ : Av.
DAVA : Muarazanın Giderilmesi

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 03/01/2024
YAZIM TARİHİ : 05/01/2024
Davacı tarafından, davalı aleyhine Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin .. Esas sayılı dosyası ile açılan muarazanın giderilmesi davasında 24/11/2022 tarihinde tesis edilen karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendi;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının enerji sektöründe faaliyet gösteren bir firma olduğunu, davacının iştigal alanının kurulu güneş elektrik santralleri vasıtasıyla elektrik üretimi yapmak ve bu elektriği daha sonra elektrik dağıtım firmaları aracılığıyla devlete satmak olarak özetlemenin mümkün olduğunu, davalının elektrik dağıtım şirketlerinden birisi olduğunu, davacı şirketin ürettiği elektriği davalı şirketin kurulu tesisleri üzerinden geçirerek devlete sattığını, bu anlamda davacının davalı şirketin tesislerini kullanması nedeniyle davalıya bir bedel ödediğini, bu bedele kısaca dağıtım bedeli katkı payı denildiğini, işbu davanın konusunu son dönemde davalı şirketin davacıdan talep ettiği fahiş ve haksız dağıtım bedeli katkı payı oluşturduğunu, davalının 2018 yılı öncesinde devreye alınan güneş enerji santrallerinin dağıtım bedeli katkı payını 5 katından fazla bir artış yaptığını, davalının davacıya önceden haber vermeksizin artış yaptığını, bu artışın davacının projelerinin kredilendirilmesinde büyük zorluklara sebep olduğunu, davacının ürettiği elektriği davalı gibi…’lar yoluyla satmak zorunda olduğundan davalının bu durumu kendisi lehine fahiş ve haksız bir kar elde etmek için kullanmaktan çekinmediğini beyan ederek davacının fazlaya dair her türlü yasal hakkı saklı kalmak kaydıyla davanın kabulüne, davalının davacıdan talep ettiği şimdilik 1.000,00 TL tutarında dağıtım bedeli katkı payı borcunun olmadığının; davalının dağıtım bedeli katkı payında yaptığı artışın yasalara ve sözleşmeye uygun olup olmadığının; günün ekonomik koşulları ve diğer hususlar dikkate alınarak adil bir dağıtım bedeli katkı payı miktarının ne kadar olması gerektiğinin; ve bu hususlarla bağlantılı olarak davacının davalıya (güneş enerji santrallerinin dağıtım bedeli katkı payının 5,6882krş/kwh’tan 28,2765krş/kwh’a yükseltildiği tarihten itibaren) fazla ödeme yapıp yapmadığı ile yapmış ise bunun miktarının ne kadar olduğunun tespitine, yapılacak bu tespite kadar davacının fazla ödeme yapmasının ve hak kaybı yaşamasının engellenmesi amacıyla davacının yapacağı ödeme işlemlerinin ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın usule ve yasaya aykırı olduğunu, davada idari yargının görevli olduğunu, davacının arabuluculuktan kaçınmak için davasını menfi tespit davası olarak açtığını, davacının görevli tedarik şirketi tarafından yapılan iş ve işlemlere işlemin kendilere bildirim tarihinden itibaren 3 iş günü içerisinde itiraz edebileceğini davacının görevli tedarik şirketine itiraz etmeden doğrudan dava açmasının mümkün olmayacağını, davanın EPDK tarafından onaylanan tarifeye dayalı olarak yapılan faturalandırmalara karşı açılmış bulunduğundan husumetin EPDK ‘ya yöneltilmesi gerektiğini, davanın belirsiz alacak davası olarak görülmesinin mümkün olmayacağını, dava dilekçesinde talep sonucunun açık şekilde gösterilmediğini, mahkemenin EPDK ‘nın yerine geçerek dağıtım bedeli katkı payı belirleyemeyeceğini, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, davacının lisanssız güneş enerjisi santrali işletmecisi olduğunu, lisanslı ve lisanssız elektrik üretimi ayrımı olduğunu, dağıtım tarifelerinin sadece birim fiyat karşılığı elektrik bedeli olmadığı esasen dağıtım faaliyetlerinin ne şekilde finanse edileceğinin devlet EPDK tarafından planlanması niteliğinde olduğunu, tarifelerin davacının iddiasının aksine sadece belli bir tesisat ya da abone grubunun durumu değil sistemin bütünü nazara alınarak tarifeler belirlendiğini, dava konusu uyuşmazlıkta bağlantı anlaşmalarının EPDK tarafından ve üzerinde değişiklik yapılmamak kaydıyla tip olarak belirlendiğini, bununla birlikte sözleşmenin müzakereye açık bir sözleşme olmadığını, bu sözleşmenin iltihaki sözleşme olduğunu, iltihaki sözleşmelerinin bir kamu hizmeti ifa ettiğini hukuken veya fiili olarak tekel durumu arz eden ve tüketicinin bağlanması gereken standart hükümleri içerin ve tüketicilerin olduğu gibi bağlanmak mecburiyetinde olduğu sözleşme olduğunu, müvekkilinin anılan sözleşmeler üzerinde değişiklik yapma hak ve yetkisinin olmadığını, müvekkilinin hukuka aykırı bir işlemi söz konusu olmadığını, işlemlerini EPDK kararlarına göre gerçekleştirdiğini, dava öncesinde temerrüdü söz konusu olmadığını, davacının faiz talebinin hukuki bir dayanağının olmadığını beyan ederek davacının dayanak idari düzenleyici işlemin iptalini istemeden idari işlemin uygulamasına karşı talepte bulunmasının mümkün olmaması, davaya konu uyuşmazlıkta idari yargının görevli olması, aksi değerlendirildiğinde davadan asıl maksadın istirdat olması karşısında arabuluculuğa ve şirkete ön başvuruya ilişkin dava şartlarının yerine getirilmemiş olması, müvekkilinin sadece EPDK kararlarını uygulamış olması, tavan gelir modeli kapsamında müvekkilinin bu idari düzenleyici işlemi uygulaması sebebiyle fazladan bir maddi yarar elde etmemiş olması, iddia edilen alacağın zaman aşımına uğramış olması, müvekkiline husumet düşmemesi, davanın belirsiz bir alacağa ilişkin olmaması ve davacının taleplerinin esası itibariyle haksız bulunması karşısında davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ: İlk derece mahkemesince “…Yine davalı tarafından da hukuki yarar yokluğundan davanın reddini talep etmeye yönelik itirazı mahkememizce değerlendirildiğinde davanın özü itibariyle davacı ile davalı arasında yapılan hizmet sözleşmesinden kaynaklanan davacının davalıya ödemekle yükümlü olduğu, hizmet bedelindeki artışın fahiş olması nedeniyle ortaya çıkan taraflar arasındaki ödemeye ilişkin bedelin artmasına yönelik sözleşmedeki bedeli artırma işlemine yönelik açılan davada 24/11/2022 tarihli celsede davacı vekilinin kendi beyanlarıyla söz konusu tarife artışı nedeniyle mevcut bir borçlarının olmadığı kendilerinden daha önce talep edilen zamlı bedelin itirazı kayıtla ödendiği dolayısıyla davalı kuruma herhangi bir borcu olmadığı gibi aynı zamanda söz konusu hizmet sözleşmesindeki tarifenin artırılmasına yönelikte Danıştay’da davalarının mevcut olduğu dikkate alındığında toplanan bütün deliller davacının beyanları göz önüne alınarak öncelikli olarak ortada mevcut bir zararın bulunmaması; bulunmuş ise söz konusu bedelin ödenmiş olması nedeniyle tespit davası yerine istirdat davası açılması gereği dikkate alındığında ve bunlardan daha da önemlisi olarak taraflara arasındaki yapılan sözleşmenin içeriğinde bulunan hizmet bedeli tarifesinin davalı kurumca değil yasal mercilerce düzenlenip talep edildiği , yasamız gereğince geçerli olan bir kanunun iptal edilinceye kadar yürürlüktü olduğu ve karine teşkil ettiği, ve bununla beraber söz konusu tarifeye karşı Danıştayda da iptale yönelik dava açıldığından davacının davasını mahkememizde açmasında hukuki yararın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yukarıda farklı noktalarıyla özellikle eda davası açma imkanı varken tespit davası açması aynı zamanda açılmış bir idari davanın bulunması nedeniyle HMK’nın 114/1 maddesi gereğince dava şartları sıralanmakla söz konusu maddenin h bendi uyarınca dava açmada hukuki yararın bulunmadığı özellikle mahkememizin idari denetime yönelik karar alamayacağı gibi söz konusu idari işlemlerin ve bunlara yönelik iptal ve kabul kararlarının idari mahkemelerince verilen kararlarca tespit olunacağından davacının davasının dava şartı yokluğundan usulden reddine karar vermek gerekmiştir….” gerekçesiyle davacının davasının HMK’nın 114/1-h maddesi gereğince dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece tespit taleplerinin niteliği ve amacının yanlış değerlendirildiğini, tespit davasında mahkemece hukuki yararın varlığına ilişkin inceleme yapılırken davacının bir hakkı veya hukuki durumunun güncel bir tehlike ile tehdit edilip edilmediği, bu tehdit sebebiyle davacının hukuki durumunun zarara uğrayıp uğramayacağı ve tespit hükmünün bu tehdidi ortadan kaldırılmaya elverişli olup olmadığı hususlarının değerlendirilmesi gerektiğini, müvekkilinin zorunlu olarak ödediği işletme kapasitesiyle orantısız ve fahiş dağıtım bedeli katkı payının onu hem maliyet olarak büyük bir yük altına soktuğunu hem de bu bedeli ödeyememesi durumunda işletme faaliyetini devam ettirme konusunda belirsizliğe yol açan yakın ve mevcut bir tehdit içerisine koyduğunu, açılan davada amaç müvekkilinin içinde bulunduğu bu belirsizliğin giderilmesi olduğunu, her ne kadar mahkemece eda davası açmak yerine eldeki davayı açmada hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş ise de mevcut durumda eda (istirdat) davası açmak tabiri caiz ise müvekkilinin derdine derman olmayacağını, mahkemece “aynı zamanda açılmış bir idari davanın bulunması nedeniyle” davanın reddine karar verilmesinin de usul ve yasaya aykırı olduğunu, eldeki dava ile idari yargıda açılmış davanın konularının birbirinden tamamen farklı olduğunu, eldeki davada izah edildiği üzere adil bir dağıtım bedeli katkı payı miktarının ne kadar olması gerektiğinin, davalının dağıtım bedeli katkı payında yaptığı artışın yasalara ve sözleşmeye uygun olup olmadığının tespitine ilişkin iken idari yargıdaki davanın konusunu EPDK’nın davacı müvekkilin tabi olduğu statüden kaynaklı YEKDEM süresince almakta olduğu teşvik uygulamasının kaldırılmasına ilişkin idari işleminin iptali istemini oluşturduğunu, mahkeme davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddettiğinden davalı vekili yararına AAÜT’nin 7/2 maddesine göre 160 TL vekalet ücretine hükmetmesi gerekirken yanlış değerlendirme ve hesaplama ile 1.000 TL vekalet ücretine hükmettiğini, hükmün bu yönüyle de kaldırılması gerektiğini, sonuç olarak eldeki davada işin esasına girilerek talepleri doğrultusunda delilleri toplanıp değerlendirilmesi ve bilirkişi incelemesi yaptırılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine dair hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu beyanla kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; muarazanın giderilmesi istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi; Kamu düzenini ilgilendiren konularda resen, diğer yönlerden HMK’nın 355.maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Dosyada mevcut bilgi ve belgelere göre taraflar arasında bağlantı sistem kullanım anlaşması yapıldığı, davacının bu sözleşme kapsamında davalıya dağıtım bedeli katkı payı ödediği anlaşılmakta olup davacı taraf, davalının fahiş ve haksız dağıtım bedeli katkı payı talep ettiğini ileri sürerek dağıtım bedeli katkı payındaki artışın yasalara ve sözleşmeye uygun olup olmadığının, adil bir katkı payı miktarının ne kadar olması gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep etmektedir.Davacının bu talepleri bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının, davalı tarafça dağıtım bedeli katkı payı miktarı hususunda muaraza(çekişme) yaratıldığını iddia ederek bu muarazanın giderilmesini talep ettiği sonucuna varılmaktadır. Hukuk Genel Kurulunun 29.09.2004 tarih, 2004/13-417 E.-2004/442 K.sayılı ilamında da açıklandığı üzere; muarazanın men’i(çekişmenin önlenmesi) davaları, usul hukuku anlamında tespit değil, eda davası niteliğindedir. Bu tür davalarda hem muarazanın(çekişmenin) varlığının tespiti ve hem de onun önlenmesi(men’i) talep edilir. Bu durumda mahkemece davacının talebi ile ilgili, davanın esası hakkında inceleme yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçe ile davanın hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi doğru olmadığından davacının istinaf başvuru talebinin kabulü ile HMK’nın 353/1.a.4 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dava dosyasının esasa ilişkin delillerin toplanmasından sonra değerlendirme yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının istinaf başvuru talebinin KABULÜ ile; Konya . Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/11/2022 tarih… Esas … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4 maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 03/01/2024 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan.
e-imzalıdır

Üye .
e-imzalıdır

Üye .
e-imzalıdır

Katip .
e-imzalıdır