Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/807 E. 2022/1257 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: … – …
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : …
ÜYE : …
ÜYE : …
KATİP : …

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/03/2022
NUMARASI : … Esas – … Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … – …

DAVALI : … – (T.C. Kimlik No: … )
VEKİLİ : Av. … – …
DAVA : Tazminat
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 15/09/2022
YAZIM TARİHİ : 19/09/2022
Taraflar arasında görülen davada Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas – … Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içerisinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten ve üye hakimin görüşleri alındıktan sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
DAVA: Davacı vekili, taraflar arasında 06/09/2016 tarihinde ” … Dedikleri” ve ” … Kahvesi” eserlerine ait yayım sözleşmesi akdedildiğini ve yine bu sözleşmeye istinaden Süreli Olmayan Yayınları Çoğaltma ve Yayma Yetki Belgesi düzenlendiğini, sözleşme hükümlerine göre eserin 1200 adet basımının yapılması kararlaştırılmış olup, 1000 adet eserin yazara teslimi, 200 adet eserin ise, yayınevi imtiyaz sahibi olan müvekkilinde kalacağının belirtildiğini, yine sözleşmede yazara ait 1000 eserden 500 adet eserin yazar tarafından satışa sunulacağı, 500 adedinin ise yayınevi tarafından pazarlanacağının belirtildiğini ancak, davalının sözleşmeyi haksız olarak 26/06/2020 tarihinde tek taraflı olarak feshettiğini, fesih üzerine davalıya ihtarname gönderildiğini, bunun üzerine müvekkili tarafından pazarlaması yapılacak olan eserler dahil tüm eserleri aldığını, davalının adına kayıtlı kişisel web sitesi üzerinden müvekkilinin dizgi, edisyon ve tasarımını yaptığı esere ait kopyayı yayınladığının da tespit edildiğini, bu durumun müvekkilinin haklarının davalı tarafından ihlal edilmesine yol açtığını, davalının haksız feshi nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını, birçok firmaya müvekkilinin itibarını zedeleyecek yazılı beyanlarda da bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 3.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesine, davalı şahsi internet sitesi olan ve ihlalin hali hazırda devam etmesine sebebiyet verilen “…net” adresine erişimin engellenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, görev ve yetki itirazında bulunmuş, taraflar arasında 08.08.2016 tarihinde basın ve yayın hakkı sözleşmesi akdedildiğini, anılan sözleşme uyarınca basım bedeli müvekkili tarafından nakden ödenmiş olan ”…Kahvesi” isimli kitaptan 1.000 adet basılarak müvekkiline teslim edileceğinin kararlaştırıldığını ancak, adı geçen kitaptan 80 adedinin müvekkiline teslim edilmediğini, sözleşme konusunu teşkil etmeyen ve müvekkilinin bilgi ve rızası dışında sözleşme ile kararlaştırılmamış olmasına rağmen ”…Kahvesi” isimli kitabın 1.000 adet ikinci baskısının davacı tarafından yapılarak piyasada ve internet sitelerinde satışı yapılıp gelir elde edildiğini ayrıca, müvekkilinin izni ve muvafakatı dışında ”…dedikleri- … günlüğünden” isimli kitabın da baskısının yapıldığını ve piyasaya satışının sunulduğunu, sözleşme uyarınca bu kitaptan 1250 adet basılacak olup, her bir kitap satışından 8.50 TL’nin müvekkiline ödeneceğini, davacının kitapların basımı ve satışından dolayı müvekkiline hiçbir bedel ödemediğini, bunun üzerine müvekkili tarafından telif hakları ile basın ve yayın hakkını iptal ettiğine ilişkin ihbarın gönderildiğini ve yine aynı ihbar ile kitapların internet üzerinden satışlarının durdurulmasının da talep edildiğini, davacının 5846 sayılı FSEK hükümlerine aykırı olarak müvekkilinin bilgi ve rızası dışında basım, yayım ve internet sitelerinden satış işlemlerini sürdürüp ticari kazanç elde etmesinin hukuka aykırı olduğunu, FSEK 70. madde uyarınca müvekkiline yapılması gereken ödemenin yapılmadığını, davalının sözleşme hükümlerine uymamasının FSEK 66 vd. hükümlerine göre hukuki ve cezai yaptırımlara tabi olduğunu yine FSEK 70 m. uyarınca müvekkilinin davacıdan telif hakkı olarak maddi ve manevi tazminat isteme hakkının da olduğunu, davacının sözleşmeye aykırı davrandığını ayrıca, sözleşme konusu olan ve olmayan kitaplarını müvekkilinin rıza ve bilgisi dışında basıp satarak haksız kazanç elde ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, “…Dava, “Alacak (Yayımlama Sözleşmesinden Kaynaklanan)” davasıdır.
İncelenen dosya kapsamı ve toplanan deliller bir bütün halinde değerlendirildiğinde; davacı ile davalı arasında 06/09/2016 tarihinde … ilinde ” … Dedikleri” ve ” … Kahvesi” eserlerine ait Yayım Sözleşmesi akdedildiğini, bu sözleşmeye istinaden Süreli Olmayan Yayınları Çoğaltma ve Yayma Yetki Belgesi düzenlendiğini, sözleşme hükümlerinde eserin 1200 adet basımının yapılmasının kararlaştırıldığını, 1000 adet eserin yazara teslimi, 200 adet eserin ise yayınevi imtiyaz sahibi olan …’da kalacağının belirtildiğini, yine sözleşmede yazara ait 1000 eserden 500 adet eserin yazar tarafından satışa sunulacağı 500 adetin ise yayınevi tarafından pazarlanacağının belirtildiği, ancak davalının sözleşmeyi 26/06/2020 tarihinde tek taraflı olarak feshettiğini, fesih üzerine davalıya Konya … Noterliği’nin … yevmiye nolu ihtarnamesi gönderildiğini, bunun üzerine davacı firma tarafından pazarlaması yapılacak olan eserler dahil tüm eserleri aldığını, dava öncesinde arabuluculuğa başvurulduğunu ancak anlaşma sağlanamadığını, sözleşme kapsamında elde kalan tüm eserlerin davalı tarafından davacı firmanın deposundan firma yetkililerin izni ve haberi olmaksızın aldığını, davacının fesih sebebiyle zarar ettiğini iddia ederek davanın kabulüne, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 3.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmesine, 30.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesine, davalı şahsi internet sitesi olan ve ihlalin hali hazırda devam etmesine sebebiyet verilen “…net” adresine erişimin engellenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
7251 sayılı kanunun 61. Maddesine göre “2/12/2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanununun 156’ncı maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.“(1) Bu Kanunda öngörülen davalarda görevli mahkeme, fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi ile fikri ve sınai haklar ceza mahkemesidir. Bu mahkemeler, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun olumlu görüşü alınarak, tek hâkimli ve asliye mahkemesi derecesinde Adalet Bakanlığınca lüzum görülen yerlerde kurulur. Bu mahkemelerin yargı çevresi, il ve ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir. Fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmamış olan yerlerde bu mahkemenin görev alanına giren dava ve işlere, asliye hukuk mahkemesince; fikri ve sınai haklar ceza mahkemesi kurulmamış olan yerlerde bu mahkemenin görev alanına giren dava ve işlere, asliye ceza mahkemesince bakılır. Bu dava ve işlere bakacak asliye hukuk ve asliye ceza mahkemeleri ile bu mahkemelerin yargı çevresi, il ve ilçe sınırlarına bakılmaksızın Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir.” şeklinde düzenlemeler yapıldığı ayrıca “… Ticari davalar TTK’nın 4/1 maddesinde tanımlanmıştır. Bu maddeye göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işleri ve tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın Türk Medenî Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969. Maddelerinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447 yayın sözleşmesine dair 487 ila 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ila 519 komisyon sözlemesine ilişkin 532 ila 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ima 554 havale hakkındaki 555 ile 560, saklama sözleşmelerinin düzenleyen 561 ila 580 inci maddelerinde; fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta; borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde ve bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurulara ve ödünç ara verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu maddeye göre bir davanın ticari dava sayılabilesi için tarafların her ikisinin tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın tacir işletmesiyle ilgili hususlardan doğması veya ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi olması veyahut da açılan davanın maddede altı bent halinde sayılan davalardan olması gerekir. Taraflardan biri tacir değilse veya tacir olmasına rağmen uyuşmazlığını ticari işletmeyle ilgisi yoksa ticari davanın varlığından söz edilemez. Ticari davalar, mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve yalnızca bir ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır. Mutlak ticari davalar, TTK’nın 4/1. Maddesinde bentler halinde sayılmıştır. Bunların yanında kooperatifler Kanununu (m.99), İcra İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu(m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalarda bulunmaktadır. Bu gruptaki davaların ticari dava sayılabilmesi için tarafların tacir olması veya ticari işletmeleriyle ilgili olması gibi şartlar aranaz. TTK’nın 4/1. Bendinde sınırlı olarak sayılan davalar arasında yer alması veya özel kanunlarda ticari dava olarak nitelendirilmesi yeterlidir. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır. Nispi ticari davalar; her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgimi olması halinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK’nın 4/1. Maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır. Bu hükme göre bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Bu şartlar birlikte bulunmadıkça, uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olması veya ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılması davanın ticari dava olması için yeterli değildir. Ticari iş karinesinin düzenlendiği TTK’nın 19/2. Maddesi uyarınca taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğer için de tacir iş sayılması, davanın niteliğinin ticari hale getirmez. TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez. Üçüncü grup ticari davalar, yanızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak bu mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yanızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK’da yeterli görülmüştür…”(Y. Hgk 10.02.2016, 2014/17-2389 E, 2016/129 Sayılı İlamı) ile 6335 S.Y. ile değişik 6102 sayılı TTK. nun 5/3.maddesinde; “Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk ve diğer Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” şeklinde düzenlemenin yapıldığı, ayrıca Hakimler ve Savcılar Kurulunun ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarına ilişkin 24/03/2005 tarih, 188 sayılı kararı ile yine Hakim ve Savcılar Kurulunun 26/03/2014 tarih, ve 141 sayılı kararı ile düzenlemeler yapıldığı ve yine Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 30/05/2018 tarih, 839 sayılı kararı ile “… Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesinin görev alanına giren dava ve işlere; a) Bir asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bu mahkemenin, b) İki asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde 1 numaralı asliye hukuk mahkemesinin, c) İkiden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan yerlerde ise 3 numaralı asliye hukuk mahkemesinin bakmasına…” şeklinde düzenlemeler yapıldığı, Bu düzenleme ile Ticaret Mahkemeleri genel mahkemeler içinde yer alan Asliye Hukuk Mahkemelerinin bir dairesi olmaktan çıkarılarak genel mahkemeler arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğunun kabul edildiği, yine 6102 sayılı TTK.nun 4. Maddesinde Ticaret Mahkemelerinin görevine giren dava ve çekişmesiz yargı işlerinin düzenlendiği görülmektedir.
Mahkemelerin görevi kanunla düzenlenmiş olup, görev kuralları kamu düzenine ilişkindir ve Temyiz dahil yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınır. İhtisas mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisidir. ”
5846 sayılı FSEK’in düzenlediği ilişkilerden doğan davalarda fikri ve sınai haklar hukuk mahkemeleri görevli olduğu gibi 551,555,554 ve 556 sayılı KHK’lardan doğan haklara ilişkin uyuşmazlıkları çözme görevi de ihtisas mahkemelerine bırakılmıştır. Mahkemelerin görevi kanunla düzelenmiş olup, görev kuralları, kamu düzenine ilişkindir ve temyiz dahil, yargılamanın her aşamasında re’sen dikkate alınır, ihtisas mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, görev ilişkisidir.
Bu durumda, dava dilekçesindeki açıklamalara, taraflar arasındaki yayım sözleşmesine dayanan dava ve dava dosyası içerisindeki tarafların iddia ve savunmaları itibariyle, davalıya isnat edilen eylemin davalının patentten doğan hakların kapsamında kalıp kalmadığının tespiti açısından 556 sayılı KHK hükümlerinin değerlendirilmesi gerekmekte olup, uyuşmazlığın çözümünde fikri sınai haklar hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerekmektedir.
Şöyle ki Yayım sözleşmesi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 487. maddesinde düzenlenmiş olup ilgili maddede yayım sözleşmesi “bir fikir ve sanat eseri sahibinin veya halefinin, o eseri yayımlanmak üzere yayımcıya bırakmayı, yayımcının da onu çoğaltarak yayımlamayı üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır. Bir başka deyiş ile yayım sözleşmesi ile eser sahibi, eserin çoğaltma ve yayma hakkını yayımlayana devrederken yayımlayan da eseri çoğaltma ve yayma mükellefiyetini yüklenmektedir. Yayım sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu içerisinde özel bir durum arz etmekle birlikte bu sözleşme türü, asıl olarak 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda (“FSEK) düzenlenen bir alan olan telif hakları konusu ile yakın irtibat içerisindedir. Telif hakkı, sahibinin hususiyetini taşıyan ve FSEK’te sayılan eser gruplarına giren her türden fikir ve sanat ürünü üzerinde eser sahibinin veya haleflerinin sahip olduğu mali haklar olarak tanımlanmaktadır. Yayım sözleşmesinin konusu ise FSEK’te sayılan mali haklardan yalnızca eserin çoğaltılması ve yayınlanması hakkına ilişkindir.
Yayım sözleşmesinin konusunu yayımlanmak üzere yayımcıya bırakılan eser oluşturmaktadır. Ancak eser kavramının tanımına gerek Türk Borçlar Kanunu gerek Borçlar Kanunu altında yer verilmemiştir. Madde 487’de yer alan ve yayımlatan için kullanılan “bir fikir ve sanat eseri sahibi veya halefi” yönündeki düzenleme de düşünülürse, eser kavramı için FSEK’te düzenleme altına alınan eser tanımına gidilmesi gerektiği sonucuna ulaşılabilecektir [1]. FSEK 1/B maddesi altında yer alan “sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” şeklindeki eser tanımı doğrultusunda, yeni düzenlemede yayım sözleşmesinin konusuna çoğaltılarak yaymaya uygun olan her türlü eserin dâhil olduğu söylenebilecektir. Kanun, yayım sözleşmesine konu eseri tanımlamış ardından eser sahibini “eseri meydana getiren kişi” olarak ifade etmiştir. Yayımlatan kavramı ise eser sahibinden daha geniş bir kavram olup eser sahibini ifade edebileceği gibi eser sahibinin eseri üzerindeki mali hakları kullanmaya yetkili bulunan bir mali hak sahibini de ifade edebilir. Yayımlatan tarafından bir eserin çoğaltılması ve yayımlanması amacıyla bırakıldığı kişi ise yayımcı olarak tanımlanmaktadır.
TBK kapsamında yayımlatanın hakları özetle; yayımlatanın eserini düzeltme ve iyileştirme hakkı, yayımlatanın eserlerini bir arada basma ve ayrı ayrı yayma hakkı, yayımlatanın çeviri hakkı, yayımlatanın bedel isteme hakkı olmak üzere dört hak altında toplanmaktadır. Bu haklara özetle değinilecek olursa;

 i.     Yayımcının eserini düzeltme ve iyileştirme hakkı: TBK m. 493 uyarınca yayımlatan eseri üzerinde düzeltme ve iyileştirme yapabilme hakkını haizdir. Ancak bu iyileştirme ve düzeltmenin yayımcının menfaatlerini zedeleyecek boyutta olmaması gerekmektedir. Kanun koyucu burada eser sahibine düzeltme ve iyileştirme hakkı tanırken, eser sahibinin haleflerine sadece eseri güncelleme hakkı vermektedir. Maddenin gerekçesinde haleflere yönelik olan bu yeniliğin amacının, “eser sahibinin ölümünden sonra mirasçılarının da eseri güncelleştirmek suretiyle bu eserden doğan mali haklardan gerektiği gibi yararlanmaları…” olduğu belirtilmiştir. 
Bu düzeltme ve iyileştirme sonucunda sözleşmede öngörülmemiş olağandışı giderler yayımlatan tarafından, olağan değişiklikler ise yayımcı tarafından karşılanmalıdır. İlgili maddede ayrıca yayımlatana iyileştirme, haleflerine de güncelleştirme imkânı vermeden yayımcının yeni bir basım yapma ve eseri çoğaltma hakkının olmadığı hükme bağlanmıştır.
ii.     Yayımlatanın bir arada basım ve ayrı ayrı yayım hakkı: Kanun kapsamında esasen yayımlatana birden çok eserini ayrı ayrı, bütün eserlerini yahut bir türünü bir arada yayımlama hakkı tanırken yayımcıya bu haklar doğrudan tanınmamıştır.
iii.     Çeviri hakkı: Yayım sözleşmesinde yayımlatanın çeviri hakkının yayımcıya geçebilmesi için bunun sözleşmede açıkça belirtilmiş olması gerekmektedir. Aksi halde, sözleşmede buna dair bir husus yoksa yayımcının doğrudan eserin çevrilmesine dair bir hakkı olmayacaktır.
 iv.  Bedel isteme hakkı: Yayım sözleşmesinde bedel, taraflarca belirlenir ve aksi kararlaştırılmadıkça yayımlatan bedelin ödenmesini isteyebilmektedir. Şayet sözleşmede ödenecek bir miktar belirlenmemişse bedel, hâkim tarafından belirlenir. Birden fazla basım yapılacağı kararlaştırılacaksa ilk basım için kararlaştırılan bedelin sonraki basımlar için de uygulanacağı kabul edilmiş sayılır.
Bahsi geçen bedel eser bütün olarak yayımlanacaksa tamamının, bölümler halinde yayımlanacaksa her bölümünün basımından ve satışa hazır duruma getirilmesinden sonra ödenir. Aksi kararlaştırılmadıkça yayımlatanın teamüle uygun olarak eserden belirli bir miktarda bedelsiz alma hakkı bulunmaktadır.
Eser üzerindeki yayımcının hakları genel olarak eser sahibi ile akdetmiş olduğu yayım sözleşmesi ile belirlenmektedir. Bunun yanı sıra sözleşme konusu eseri çoğaltma, yayma, kaza ile yok olan nüshaları tekrar basma borçları aynı zamanda yayımcının sözleşme gereği sahip olduğu yükümlülükleri teşkil etmektedir.
Bu hususta esas olan yayımcının eseri çoğaltma ve yayma hakkıdır. TBK m.490/I uyarınca, yayım sözleşmesinde süre belirlendiği takdirde, bu süre eserin çoğaltma ve yayımını kapsar. Yayımcının eserin kendisine tesliminden sonra makul bir sürede çoğaltmayı gerçekleştirerek yayımını sağlayacağı düşünülmektedir. Yayımcının çoğaltma ve yayma haklarını devralmakla edindiği yetkilerin tümü “yayım hakkı” kavramı ile ifade edilir.  Çoğaltma ve yayma borçları yayımcının hem asıl borcu hem de hakkıdır. 
Yayımcı ile yayımlatan arasında akdedilen sözleşmede yer alacak kimi unsurların,  hakların üçüncü kişiye devrinde büyük önemi bulunmaktadır. Bu unsurlar; sözleşmenin süresi, basım âdeti, yayımlatanın yazılı muvafakatidir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, yayımcının üçüncü kişilere sözleşmeyi ve bu kapsamda hak ve yükümlülüklerini devretmesi durumunda, eser sahibi veya mirasçılarının yazılı muvafakati gerekmektedir. Aksi takdirde yayımlatanın mali ve manevi haklarına ilişkin olarak tecavüzün ref’i, tecavüzün men’i ve tazminat davası açabilme hakkını haizdir.
Ayrıca eser sahibinin hakları sözleşme süresi ile bağlı olarak yayımcıya geçtiği düşünülürse de işbu yayımcının başka bir yayımcı ile anlaşma yapması halinde sözleşmede belirtilen süre ile sınırlı bir devrin olacağı açıktır. Bir başka deyişle, her hâlükârda sözleşme süresinin sona ermesinden dolayı hakka sahip olmayan tarafın bu hakkı devredebilmesi de mümkün değildir. Yine aynı şekilde, sözleşmede kararlaştırılan basım sayısı ile sınırlı olarak devir gerçekleşebilecektir.
HMK’nın 114/1-c maddesi uyarınca görev dava şartıdır.
HMK’nın 115. maddesine göre Mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırmak zorundadır.
Eldeki davanın da incelenmesi neticesinde yasal düzenlemeler, öğretideki görüşler, emsal ilk derece ve Yüksek Yargıtay ilamları da dikkate alınarak mahkememizin görev alanına girmediği anlaşıldığından dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddi ile Konya Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemelerinin ( Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin) görevli olduğuna…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, TTK’nın 4/1-c m. gereği yayın sözleşmeleri mutlak ticari dava niteliğinde olup, tarafların tacir olup olmadığına bakılmayacağını, davalı tarafından aynı sözleşme ve hususa ilişkin Konya … Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada bölge adliye mahkemesince uyuşmazlığın ticari dava olduğuna hükmedildiğini, ticari iş mahiyetindeki uyuşmazlığın ticaret mahkemesinde görülmesi gerekmesine rağmen mahkemece görevsizlik kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Davacı tarafça, maddi ve manevi tazminat ile davalı internet sitesine erişimin engellenmesi istemleri ile açılan işbu davada mahkemece, yukarıda özetlendiği şekilde karar verilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Dosya kapsamı, ileri sürülen istinaf istemleri ile taraf iddia ve savunmaları değerlendirildiğinde, somut uyuşmazlıkta 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümleri uyarınca değerlendirme yapılması gerekmesine ve bu itibarla, görevli mahkemenin Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olmasına göre, ilk derece mahkemesince görevsizlik kararı verilmesinde bir isabetsizliğin bulunmadığı kanaatine varıldığından, davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı vekilinin istinaf başvuru talebinin ESASTAN REDDİNE,
2- Alınan harç yeterli olduğundan yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4- İstinafa başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince kararın tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
6- Dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 15/09/2022 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 362/1.a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır

R.T