Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/800 E. 2023/2394 K. 01.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/03/2022
NUMARASI : Esas Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI :
VEKİLİ : Av.

DAVALILAR : 1- )
: 2-
VEKİLİ : Av.
DAVA : Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kaynaklı)
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 01/12/2023
YAZIM TARİHİ : 04/12/2023
Davacı tarafından davalılar aleyhine Konya . Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan ticari şirket davasında 17/03/2022 tarihinde tesis edilen karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının dava dışı….Ticaret Limited Şirketi ve …i Limited Şirketi’ne davalılar ile şirket ortağı olduğunu, davacının dava dışı şirketlerde olan ortaklığından Konya .. Noterliği’nin 01.11.2017 tarih ve …. yevmiye numaralı Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesi ile çıktığını ve bu hususu 13/11/2017 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiğini, dava dışı şirketlere olan ortaklığı süresince diğer ortaklar olan davalıların kardeş olması ile onlar tarafından dışlandığını, davacının yetkilerinin davalılar tarafından kullandırılmadığını, davacının bu ve benzeri nedenlerle şirket hisselerini davalılara devrederek şirketlerin ortaklığından zorunlu olarak ayrıldığını, davalılar tarafından şirketlerin hisse değerleri hesap edilirken davacı toplantılara alınmamış ve kendisine tanınmış yetkileri ve yine kendisine tanınan inceleme hakkının engellendiğini, davalılar tarafından davacıya gerçek değer üzerinden ödeme yapılacağı söylenmiş ancak şirketlerin bilgilerine erişim olanağı sağlanmadığı için davacı şirket hisselerinin gerçek değerini öğrenememiş ve davalılar tarafından da bu değerin davacıya bildirilmemiş olduğunu, davalılar tarafından noterde yapılan limited şirketlerde pay devri sözleşmesinde hisse değerleri nominal değerden gösterildiğini, devir tarihindeki gerçek değerini yansıtmadığını beyan ederek davanın kabulüne, dava dışı … Şirketi ve…. Limited Şirketi’nin devir tarihindeki gerçek değerlerinin bilirkişi marifetiyle tespit edilecek olan kısmından şimdilik 50.000,00-TL’sinin devir tarihinden itibaren işleyecek olan ticari faiziyle birlikte davalılardan müştereken tahsiline, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı … cevap dilekçesinde özetle;davacının iş bu davaların tarafı olmayan …Ltd, Şti ne keşide ettiği ihtarname sonrası yine bu ihtarnamedeki iddiaları ile de hiçbir bağlantısı olmayan yeni iddialarla iş bu davayı açtığını, ayrıca davacının belirsiz alacak davası açmasının Konya … Noterliğinin 18 Aralık 2018 tarih …yevmiye numaralı ihtarnamesi ile birlikte düşünüldüğünde davacının kendi iddialarıyla çeliştiğini, belirsiz alacak davasının sadece para alacakları için söz konusu olduğunu, konusu para olmayan davalar için belirsiz alacak davası açılamayacağını, davacının hisse devir işleminin 2017 tarihinde yapıldığını ancak tamamen hukuka aykırı bir şekilde husumet konusunda davacının kendi kusuru çerçevesinde bir çok iddia ile …Ltd. Şti. ne karşı Konya … Noterliğinin ,,,, yevmiye numaralı 18 Aralık 2018 tarihli ihtarnameyi keşide ettiğini, devir işleminden 3 yıl sonra da bu davayı mevzuattaki Türk Borçlar Kanunu’ nun 39. Maddesindeki hak düşürücü süreleri bertaraf etmek kastı ile açtığını, davacının şirket hissesi %10 sınırında olduğunu ve oransal olarak son derece cüzi bir hisseye sahip olduğunu, davanın hak düşürücü ve zamanaşımı süresi içinde açılmadığını, yapılan her türlü hisse devir sözleşmelerinin mevzuata ve hukuki gerçekliğe uygun bir şekilde ifa edildiğini beyan ederek davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davacının iş bu davaların tarafı olmayan …Ltd, Şti ne keşide ettiği ihtarname sonrası yine bu ihtarnamedeki iddiaları ile de hiçbir bağlantısı olmayan yeni iddialarla iş bu davayı açtığını, ayrıca davacının belirsiz alacak davası açmasının Konya ,,. Noterliğinin 18 Aralık 2018 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile birlikte düşünüldüğünde davacının kendi iddialarıyla çeliştiğini, belirsiz alacak davasının sadece para alacakları için söz konusu olduğunu, konusu para olmayan davalar için belirsiz alacak davası açılamayacağını, davacının hisse devir işleminin 2017 tarihinde yapıldığını ancak tamamen hukuka aykırı bir şekilde husumet konusunda davacının kendi kusuru çerçevesinde bir çok iddia ile … Ltd. Şti. ne karşı Konya .. Noterliğinin… yevmiye numaralı 18 Aralık 2018 tarihli ihtarnameyi keşide ettiğini, devir işleminden 3 yıl sonra da bu davayı mevzuattaki Türk Borçlar Kanunu’ nun 39. Maddesindeki hak düşürücü süreleri bertaraf etmek kastı ile açtığını, davacının şirket hissesi %10 sınırında olduğunu ve oransal olarak son derece cüzi bir hisseye sahip olduğunu, davanın hak düşürücü ve zamanaşımı süresi içinde açılmadığını, yapılan her türlü hisse devir sözleşmelerinin mevzuata ve hukuki gerçekliğe uygun bir şekilde ifa edildiğini beyan ederek davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “….davacının dava dışı ….Limited Şirketi ve … Limited Şirketi’ne davalılar ile şirket ortağı olduğunu, davacının dava dışı şirketlerde olan ortaklığından Konya .. Noterliği’nin 01.11.2017 tarih ve … yevmiye numaralı Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesi ile çıktığını ve bu hususu 13/11/2017 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiğini, dava dışı şirketlere olan ortaklığı süresince diğer ortaklar olan davalıların kardeş olması ile onlar tarafından dışlandığını, davacının yetkilerinin davalılar tarafından kullandırılmadığını, davacının bu ve benzeri nedenlerle şirket hisselerini davalılara devrederek şirketlerin ortaklığından zorunlu olarak ayrıldığını, davalılar tarafından şirketlerin hisse değerleri hesap edilirken davacı toplantılara alınmamış ve kendisine tanınmış yetkileri ve yine kendisine tanınan inceleme hakkının engellendiğini, davalılar tarafından davacıya gerçek değer üzerinden ödeme yapılacağı söylenmiş ancak şirketlerin bilgilerine erişim olanağı sağlanmadığı için davacı şirket hisselerinin gerçek değerini öğrenememiş ve davalılar tarafından da bu değerin davacıya bildirilmemiş olduğunu, davalılar tarafından noterde yapılan limited şirketlerde pay devri sözleşmesinde hisse değerleri nominal değerden gösterildiğini, devir tarihindeki gerçek değerini yansıtmadığını iddia ederek davanın kabulüne, dava dışı …. Limited Şirketi ve ….Limited Şirketi’nin devir tarihindeki gerçek değerlerinin bilirkişi marifetiyle tespit edilecek olan kısmından şimdilik 50.000,00-TL’sinin devir tarihinden itibaren işleyecek olan ticari faiziyle birlikte davalılardan müştereken tahsiline, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalılar üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
Dosya incelendiğinde her ne kadar davacının davasının davaya konu ortaklık hissesinin devredilmesinden kaynaklanan bedelin eksik gösterilerek davacı tarafın aldatılarak zarara uğratıldığı iddiasıyla açılmışsa da dosya kapsamında yaptığımız incelemede davalı vekilinin zamanaşımına yönelik itirazına karşı davacının ortaklığa yönelik zamanaşımı süresi olan 5 yıl ve genel alacak zamanaşımı olan 10 yıla dayanarak davalının söz konusu zamanaşımı ve hak düşürücü süre yönünden itiraz etmiş olduğu görüldü.
Mahkememizce yapılan incelemede davacı tarafın artık ortak sıfatı bulunmaması nedeniyle ortaklığa ilişkin sürelerden yararlanamayacağı gibi her ne kadar direkt olarak dava dilekçesinde belirtmemiş olsa da davacının açmış olduğu davanın Borçlar Kanununun 39.maddesi gereğince yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan itibaren 1 yıl içerisinde söz konusu sözleşmeye bağlı olmadığını bildirmezse sözleşme onanmış sayılır.
Dosya kapsamını değerlendirdiğimizde davacının davaya konu hisseleri TBK’nun hükmünde düzenlenen 1 yıllık süre içerisinde açılmadığı , davacının hisselerini 01/11/2017 tarihinde düzenlenen devir sözleşmesiyle devrettiği ve 1 yıl içerisinde herhangi bir kanuni işlemde bulunmadığı, diğer taleplerinin ise ortaklık sıfatı kalmaması nedeniyle söz konusu talepler yönünden husumet ehliyetinin olmadığı anlaşılmakla ayrıca TBK’nun 28-36-37-38 ve 39.maddeleri dikkate alındığında ,
Konunun 6098 sayılı TBK’nun 28.36.37.38.ve 39.maddelerinde düzenlendiği, TBK’nun 28. Maddesinde;” Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.” şeklinde, TBK’nun 36.maddesinde;”Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir. Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.” şeklinde, TBK’nun 37. Maddesinde;” Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir. Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK’nun 38. maddesinde;” Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır. Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.” şeklinde, TBK’nun 39/1.maddesinde;”Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.” şeklinde düzenlendiği,
Dosya kapsamından davalıların davacıya ait hisseleri aldatarak(hile) ve baskı kurarak (korkutma) devraldıkları hususunun davacı tarafça ispat edilemediği anlaşılmakla davacı tarafça ispat edilemeyen davanın reddine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle davacının davasının hak düşürücüsü süre yönünden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkiline noterde yapılan işlemin usuli bir işlem olduğunu ve burada gösterilen değer değil, gerçek değerden ödeme yapılacağının söylendiğini ancak davalılar tarafından hisse devrine ilişkin noterdeki devir tarihinden sonra müvekkiline yapılan ödemeler ise devir tarihinden gösterilen nominal hisse değerine dahi karşılık gelmediğini, müvekkiline devir tarihinden sonra yapılan ödemeler de gerçek hisse değerinden fahiş miktarda düşük olup, müvekkiline yapılan ödeme ile dava dışı şirketlerin hisse değerleri arasında ahlaka aykırılık oluşturacak şekilde fahiş fark olduğunu bununda yapılacak olan bilirkişi incelemesi ile açıkça ortaya çıkacağını. bu hususun TBK’nun 27. maddesince davalıların yapmış oldukları işlemler ahlaka aykırı olduğunu, yapılan tüm işlemler geçersiz olup alacağın zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmasının söz konusu olmadığını, bu hususta dosyanın bilirkişi kuruluna tevdi edilerek alınan rapor sonucunda devir sözleşmesinde gösterilen ve müvekkiline yapılan bir kısım ödeme ile müvekkiline ödenmesi gereken gerçek değer arasında ahlaka aykırı şekilde fark olduğu açıkça ortaya çıkacak iken mahkemece haksız ve hukuka aykırı olarak davanın TBK’nun 38-39 maddelerine dayanarak yeterli inceleme ve araştırma yapmadan davalarının reddine karar vermesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, dosyanın bilirkişiye gönderilerek devir tarihi itibariyle dava dışı …. Tic. Ltd. Şti. ve ….Ltd. Şti’nin tüm mal varlığı değerleri ile piyasa rayici üzerinden değerlendirilmesi yapılarak varsa o tarihteki borç miktarı düşülerek öz varlık ortaya çıkırılıp müvekkilinin hisse değerinin tespiti ile buna göre karar verilmesi gerekirken yerel mahkemece işin esasına girmeden davanın reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu beyanla ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılarak …. Ltd. Şti. ve ,,,… Ltd. Şti’nin devir tarihindeki gerçek değerleri tespit edilerek; gerçek değerlere göre davalılar Halim Usta ve Kenan Usta’ya devredilen hisselerin bedelinin bilirkişi marifetiyle belirlenecek olan kısmından HMK’nın 107. maddesi gereğince şimdilik 50.000,00 TL’sinin devir tarihinden itibaren işleyecek olan ticari faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; şirket hisse devrinden kaynaklı alacak istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Somut olayda ilk derece mahkemesince gerekçeli kararda davacının davaya konu hisseleri TBK’nun hükmünde düzenlenen 1 yıllık süre içerisinde açılmadığı , davacının hisselerini 01/11/2017 tarihinde düzenlenen devir sözleşmesiyle devrettiği ve 1 yıl içerisinde herhangi bir kanuni işlemde bulunmadığı, diğer taleplerinin ise ortaklık sıfatı kalmaması nedeniyle söz konusu talepler yönünden husumet ehliyetinin olmadığı belirtildikten sonra bu kez alt kısımda davalıların davacıya ait hisseleri aldatarak(hile) ve baskı kurarak (korkutma) devraldıkları hususunun davacı tarafça ispat edilemediğinin, davacı tarafça ispat edilemeyen davanın reddine karar vermek gerektiğinin belirtildiği, hüküm kısmında ise davacının davasının hak düşürücüsü süre yönünden reddine şeklinde hüküm kurulduğu görülmüştür.
6100 sayılı HMK’nun 27. maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir. Bu hak adil yargılanma hakkının da en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.
Adil yargılanma hakkı da Anayasanın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasa’nın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde mahkeme kararlarında bulunması gereken hususlar sayılmıştır. Kanun’un 297/1-c maddesi gereğince karar “tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” içermeli, 297/2 maddesi gereğince de hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Aynı Yasa’nın 298/2 madde hükmüne göre de gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
Yargıtay HGK’nun 2010/1-86 E.-2010/108 K., 2014/2-1121 E.-2016/635 K., 2014/9-1137 E.-2016/994 K., 2013/21-1791 Esas, 2013/1676 Karar sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, mahkeme kararının gerekçesi o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve kanun yolu denetiminin yapılabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur.
Anayasanın 141/3 maddesi ve HMK’nun 297. maddesi bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Kararın gerekçesinin yeterli açıklıkta ve denetime elverişli olmaması ayrıca, kendi içerisinde çelişkiler barındırması yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında da değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar Sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın ve gerekçenin de kendi içerisinde uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar ve hüküm arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm veya gerekçe başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. İçtihadı Birleştirme Kararında bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Her ne kadar bölge adliye mahkemeleri, hukuki denetim yanında aynı zamanda maddi vakıa incelemesi de yaparak, tahkikat sonucuna göre yeniden esas hakkında hüküm kurabilir ya da yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise, düzelterek yeniden esas hakkında karar verebilir ise de, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmamaktadır. Yargıtay 11. HD’nin 2017/2982 E-2019/256 K. , 2017/520 E-2018/7023 K. sayılı ilamları da bu doğrultudadır.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda ilk derece mahkemesince verilen kararda gerekçeli kararın kendi içerisinde çelişkiler barındırdığı, ortada hukuki ve maddi vakıa denetimine elverişli bir hüküm bulunmadığı, bu haliyle hükmün HMK’nın 297.maddesine uygun olmadığı anlaşıldığından davacının istinaf talebinin kabulü ile HMK’nın 353/1.a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK’nın 297. maddesine uygun bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının istinaf talebinin KABULÜ ile; Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/03/2022 tarih … Esas … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 01/12/2023 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan .
e-imzalıdır

Üye .
e-imzalıdır

Üye .
e-imzalıdır

Katip .
e-imzalıdır