Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/623 E. 2023/1783 K. 27.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA …ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/02/2022
NUMARASI : Esas – Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : … – T.C Kimlik No: …
VEKİLİ : Av. …

DAVALI :
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Alacak

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 27/09/2023
YAZIM TARİHİ : 29/09/2023
Davacı tarafından, davalı aleyhine Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …. Esas sayılı dosyası ile açılan alacak davasında 17/02/2022 tarihinde tesis edilen karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendi;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 2407924010 tahsis numaralı SGK emeklisi olduğunu, davalı nezdinde TR … Iban no ile emekli maaşı almaktayken 27/01/2019 tarihinden beridir emekli maaşını kısmen alamadığını, davalı banka tarafından maaşında bloke bulunduğunun beyan edildiğini, emekli maaşında herhangi bir icra takibi bulunmadığını, banka değişikliği yapmak istediğinde blokeden dolayı ancak şube değişikliğine izin verildiğini, müvekkilinin emekli maaşına bloke konulmasına muvafakatlarının bulunmadığını, bu nedenlerle; davanın kabulü ile müvekkilinin banka hesabındaki blokajın kaldırılmasını, bu konuda tedbir taleplerinin bulunduğunu, 27/01/2019 tarihinden beridir ve hüküm tarihine kadar müvekkilinin banka hesabına SGK tarafından yatırılan emekli maaşlarının, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000,00 TL’nin müvekkilinin bloke tarihinden itibaren işlemiş ticari faizleri ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 17/02/2022 tarihli ıslah dilekçesiyle talep miktarını 31.655,27 TL artırarak 51.655,27 TL’ye çıkarmıştır.

CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının, müvekkili bankaya borçlu olduğunu, söz konusu borcun ödenmemesi sebebiyle borçlu aleyhine Konya …İcra Müdürlüğü’nün …. Esas sayılı dosyasından takip başlatıldığını, bu borç sebebiyle maaşından zaman zaman kesinti yapıldığını, davacı tarafından müvekkili bankaya 24.08.2016 tarihinde verilen “Muvafakatname, Taahhütname, Virman, Takas, Mahsup Talimatı” doğrultusunda maaşından tahsilat yapıldığını, davacının kredi kullanmadan önce ön bilgilendirme formunu okuduğunu, okuduğunu bilgi formunu imzalayarak beyan ettiğini, davacı ile müvekkili banka arasında akdedilen sözleşme hükümleri gereği müvekkili bankanın davacıya kredi kullandırdığını, karşılığında teminat olarak emekli maaşından kesintiler yapılabilmesi için talimat verdiğini, borcunu ödemeyen davacının takibe haksız itirazda bulunduğunu, bankaya verdiği muvafakatin de geçersiz olduğunu kötü niyetle iddia ettiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ: İlk derece mahkemesince; “…Mahkememizce yargılamaya esas alınan bilirkişi raporunda ayrıntıları belirtildiği üzere 27/01/2019 tarihi itibariyle yapılan kesintilerin davacı tarafından davalıya verilen muvafakatname kapsamında yapıldığı anlaşılmıştır. 24/08/2016 tarihli muvafakatname haricinde davacının emekli maaşından kesinti yapılmasına ilişkin herhangi bir muvafakatname vb. anlaşmanın bulunmadığı tespit edilmiştir. Davacı serbest iradesi ile sözleşme şartlarına uygun olarak kredi vs. borçlarının, bankadan aldığı SGK ödemelerinden tahsil edilebileceği hususunda muvafakat vermiştir. İlgili muvafakatname kapsamında davacıya yapılan SGK ödemelerinin tamamı borca mahsuben kesilmediği için önceden verilen muvafakatnamenin geçersizliği durumu söz konusu değildir. Aksinin kabulü halinde kredi isteyen kişinin mali durumu ve maaş gelirine göre borcunun ödenebileceği güvencesi ile kredi veren bankanın alacağının imkansızlaşması, kötü niyetli bir kredi borçlusunun borcunu hiç ödememesi gibi bir sonuç doğacaktır ki, bu da Türk Medeni Kanunu’nun 2. Maddesinde bahsedilen iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil etmektedir. Tüm dosya muhtevası birlikte değerlendirildiğinde; davacının 24/08/2016 tarihli muvafakatnamesine istinaden yapılan kesintilerin usul ve yasaya uygun olarak gerçekleştirildiği….” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı banka ile öteden beri çalışageldiğini, verdiği muvafakatnamenin 24/08/2016 tarihli olduğunu, o tarihteki mevcut kredi ve borçları ile ilgili olduğunu, o tarihte mevcut borçlarının ödendiğini, müvekkilinin başkaca bir muvafakatname vermediğinin bilirkişi raporu ile de sabit olduğunu, dava dosyasındaki hiçbir delilin, müvekkilinin kötüniyetli olduğunu ispat edemediğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.06.2021 tarih 2017/(13)3-1980 E. 2021/829 K. sayılı ilamının bu yönde olduğunu, yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılarak talepleri doğrultusunda davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, emekli maaşı üzerine konulan bloke işleminin iptali ile kesilen miktarların tahsili istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi; Kamu düzenini ilgilendiren konularda resen, diğer yönlerden HMK’nın 355.maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10/02/2022 tarih 2019/11-565 Esas 2022/108 Karar sayılı ilamında “…13. Cebri icraya ilişkin gerek İİK gerekse diğer kanunlardaki hükümlerin 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda (Anayasa) öngörülen temel hak ve ilkelere ilişkin düzenlemelere aykırı olmaması gerekir. Bu anlamda özellikle, hukuk devleti, hak arama özgürlüğü, sosyal devlet, adil yargılanma ve hukukî dinlenilme hakkı, eşitlik ilkesi, ölçülülük ilkesi, insan onuru, yaşam hakkının ve kişiliğin korunması, ailenin ve çocukların korunması ve mülkiyet hakkı gibi temel hak ve ilkelerin göz önünde bulundurulması gerekir. Zira Anayasa’nın 2. maddesinde Anayasal hükümlerin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralı olduğu ve kanunların anayasaya aykırı olamayacağı; 5. maddede de devletin amaç ve görevleri arasında kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak olduğu açıkça hükme bağlanmıştır.
14. Alacaklının, borçlunun mal varlığından tatmin edilmesi ilkesi takip hukukunda asıldır ve bu ilkenin sınırları da kanunla çizilmiştir. Bu bağlamda kanun koyucu gerek İİK gerekse bazı özel kanunlarda haczedilemeyecek veya yalnızca bir bölümünün haczi mümkün birtakım mal ve haklar öngörmüştür. Amaç, borçlu ve ailesinin mutlak yoksulluğa düşürülerek ekonomik varlığını kaybedip, Devlet yardımına muhtaç hâle getirilmesine engel olmaktır (Kuru, Baki: İcra ve İflâs Hukuku El Kitabı, İstanbul 2016, s. 186).
15. Takip hukukunda sorumluluk kural olarak şahsi emeğe değil mala yöneliktir. Öte yandan şahsi emeklerinin ürünü olarak belirli dönemlerde belirli miktar gelir elde eden hak sahipleri, girmiş oldukları hukukî ilişkiler sonucunda borçlu niteliği kazanabilmektedirler. Dolayısıyla emeği karşılığı gelir elde eden borçlunun, iktisadi ve sosyal açıdan varlığını sürdürebilmek için şahsi emeğini ortaya koyarak elde ettiği geliri üzerine borcun tamamı kadar haciz koymak Anayasa’nın 17. maddesindeki “Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” düzenlemesine aykırılık teşkil edecektir.
16. Bu hususla alakalı olarak İİK, kısmen veya tamamen haczedilemezliğe ilişkin bir ayrıma gitmiş ve kısmen haczedilemeyen mal ve hakları 83. maddede; “Maaşlar, tahsisat ve her nevi ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilâma müstenid olmayan nafakalar, tekaüd maaşları, sigortalar veya tekaüd sandıkları tarafından tahsis edilen iradlar, borçlu ve ailesinin geçinmeleri için icra müdürünce lüzumlu olarak takdir edilen miktar tenzil edildikten sonra haczolunabilir. Ancak haczolunacak miktar bunların dörtte birinden az olamaz. Birden fazla haciz var ise sıraya konur. Sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemez” şeklinde düzenlemiştir. Buna göre maaş veya ücretten borçlunun ve ailesinin geçinmeleri için zorunlu olan miktar icra müdürü tarafından takdir ve tespit edilerek dörtte birinden daha az olmamak kaydıyla kalanı haczedilebilir. Geçim için zorunlu ücret miktarı borçlunun ve ailesinin sosyal, sağlık ve tahsil durumları gibi hâller gözetilerek belirlenmelidir.
17. Borcun ifa edilerek alacaklının tatmini asıl olduğundan borçlu, malvarlığında ücret olarak yer alan meblağın kanun koyucunun yukarıdaki madde hükmüyle öngördüğünden daha fazlasını kullanarak da borcunu ödemeyi tercih edebilir. Ancak bu hâlde haczedilemezlikten feragate ilişkin önceden yapılan sözleşmelerin geçersiz olduğuna ilişkin İİK’nın 83/a maddesi gözden kaçırılmamalıdır. Bu doğrultuda İİK’nın 83/a maddesi hükmüne göre ise “82 ve 83 üncü maddelerde yazılı mal ve hakların haczolunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar muteber değildir.” Bu hükme göre borçlu ile alacaklının hacizden önceki dönemde haczedilmemesi gereken mal veya hakkın haczedilebileceğine dair yapmış oldukları sözleşmeler geçerli değildir.
18. Anılan düzenleme, icra takibi yapılmadığı durumlarda sözleşmelere borçlunun haczi mümkün olmayan mal veya haklarına bloke konulması ve kesinti yapılması sonucunu doğuran muvafakatlerin geçersiz olacağına ilişkin emredici bir hüküm niteliğindedir. Buradaki önceden feragatin geçersizliğinin nedeni, borçlunun hacizden önceki bir dönemde böyle bir anlaşmanın sonuçlarını ve hacze gelindiğinde kendisine yükleyeceği yükün ağırlığını tahmin edemeyeceğinin varsayılmasıdır. Bu hâlde borçlu bizzat kendisine karşı korunmaktadır (Kılıçoğlu, Evren: İcra Sözleşmeleri, İstanbul 2005, s. 130).
19. İcra ve İflâs Kanunu’nun 82. maddesinde ise tamamı haczedilemeyen mal ve haklar düzenlenmiş olup bu hükümdeki mal ve haklar borçlu ve ailesinin yoksul kılınıp sonuçta devletin sosyal yardımına muhtaç bırakılmaması ve borçlunun ekonomik varlığını devam ettirebilmesi düşüncelerine dayanılarak haczedilemez olarak kabul edilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasına göre “mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar” haczedilemez. Bu çerçevede icra memuru, haczi talep edilen mal veya hakların haczinin caiz olup olmadığını değerlendirir ve talebin kabulüne veya reddine karar verir (İİK, m. 82/son).

20. İcra ve İflâs Kanunu’nun 82/1. maddesinde belirtilen özel kanunlarında haczedilemeyeceğinin kararlaştırıldığı hak ve alacaklardan biri de 5510 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. Buna göre sigortalılara ve hak sahiplerine bağlanan gelir, aylık ve ödenekler Sosyal Güvenlik Kurumu’nun 88. maddeye göre tahsili gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez (5510 sayılı Kanun m. 93/1). Anılan maddenin devamına 18.02.2009 tarihli ve 5838 sayılı Kanun’un 32. maddesiyle; “Bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde, icra müdürü tarafından reddedilir.” ibaresi eklenmiştir. Bu hüküm ile icra takibinin kesinleşmesi sonrasında takip alacaklısının borçlunun emekli maaşı üzerine haciz konulması talebinin kabul edilebilmesi, borçlunun muvafakati şartına bağlanmıştır. Borçlu hacze muvafakat etmez ise haciz talebi reddedilecektir. Söz konusu hüküm icra takibinin kesinleşmesinden sonraki aşamayla ilgili olup kıyas yoluyla takip ve haciz öncesi dönemdeki sözleşmelerle borçlunun emekli maaşına kredilerin ödenmesi amacıyla bloke konulmasına veya kesinti yapılmasına yönelik verdiği muvafakatlere uygulanamaz.
21. Ancak gelinen aşamada önemle belirtilmelidir ki; 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesi, borçlunun emekli maaşı hakkında gerçekleştirilecek olan haciz işlemleriyle alakalı uyuşmazlıklarda uygulama alanı bulan bir hükümdür. Başka bir anlatımla eldeki dava konusu vakıadaki gibi çalışanların ücretlerinin haczine dair uyuşmazlıklarda 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesinin uygulama yeri bulunmamaktadır.
22. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında Bireysel Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesi ile Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesinin akdedildiği, anılan sözleşmelere istinaden davacıya iki adet kredi kartı verilerek ayrıca kredili mevduat hesabı açıldığı, bunun yanında davacının davalı banka nezdinde iki ayrı maaş hesabının bulunduğu, davacının yukarıda anılan sözleşmelerden kaynaklanan borçlarını ödememesi nedeniyle davalı banka tarafından gönderilen ihtarnameden davacının maaş hesaplarından blokeler ile kesintilerin yapılarak davacının borçlarına mahsup edildiği anlaşılmaktadır.
23. Uyuşmazlığın çözümü için davacı tarafından imzalanan ve davacının maaş hesapları da dâhil banka nezdindeki mevcut ve müstakbel her türlü alacakları ve mevduatları üzerinde, anılan sözleşmelerden kaynaklanan banka alacaklarına ilişkin olarak davalı bankanın bloke, rehin, hapis, virman ve mahsup işlemleri suretiyle alacağını tahsil yetkisini veren Bireysel Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesinin 14.1. maddesi, Kredi Kartı Üyelik Sözleşmesinin “Hapis, Takas ve Rehin Hakkı” başlıklı 15. maddesi ve Bankacılık Hizmetleri Sözleşme Öncesi Bilgilendirme Formunun 3. maddesi hükümlerinin İİK’nın 83/a maddesi anlamında geçerliliğinin belirlenmesi önem arz etmektedir. Bu bağlamda anılan düzenlemeler, temerrüde düşen davacının davalı banka nezdindeki maaş hesapları yönünden, henüz hakkında herhangi bir icra takibi yapılıp kesinleşmeksizin verdiği haczedilemezlikten feragat anlamını taşımakla, İİK’nın 83/a maddesinin açık hükmü gereği geçerli kabul edilemez.
24. Her ne kadar mahkemece, İİK’nın 83/a maddesine göre daha özel düzenleme içeren 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesi uyarınca borçlunun haczedilmesi mümkün olmayan mal ve haklarla ilgili olarak verdiği muvafakat ile bu haktan vazgeçilebileceğinin düzenlendiğinden bahisle davalı bankanın, davacının maaş hesabına rehin/bloke konulmasında ve buradaki meblağın davacının borcundan takas ve mahsup ederek tahsil etmesinde sözleşmeye ve kanuna aykırı bir yön bulunmadığı belirtilmiş ise de; 5510 sayılı Kanun’un 93. maddesinin borçlunun emekli maaşı hakkında gerçekleştirilecek olan haciz işlemleriyle ilgili uyuşmazlıklarda uygulama alanı bulan bir hüküm olup davacı gibi çalışanların ücretlerinin haczine dair uyuşmazlıklarda uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Kaldı ki; 5510 sayılı Kanun’un 93. madde hükmü, icra takibinin kesinleşmesinden sonraki aşamayla ilgili olup kıyas yoluyla takip ve haciz öncesi dönemdeki sözleşmelerle borçlunun emekli maaşına dahi kredilerin ödenmesi amacıyla bloke konulmasına veya kesinti yapılmasına yönelik verdiği muvafakatlere de uygulanamaz.
25. Neticeten yukarıda anılan sözleşmelerin imzalanması sırasında davalı bankaya, anılan sözleşmelerden doğan mevcut ve müstakbel borçların teminatı olarak davacının banka nezdindeki maaş hesaplarından bloke, rehin, hapis, virman ve mahsup işlemleri suretiyle alacağını tahsil yetkisini veren sözleşme hükümleri, İİK’nın 83/a maddesi gereğince geçerli değildir. Bu sebeple mahkemece, davalı banka tarafından davacının maaş hesaplarına bloke konulmasının hukukî dayanağı bulunmadığı gibi geçersiz sözleşme hükümlerine dayalı ve İİK’nın 83. maddesine aykırı bir şekilde tahsil edilen meblağın davacıya iadesi gerektiği nazara alınarak yapılacak değerlendirme sonucu hâsıl olan sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir….” hususunun belirtildiği,
Davacının emekli maaşına konulan blokenin kaldırılmasıyla maaşından kesilen miktarların tahsilini talep ettiği, yukarıdaki Hukuk Genel Kurul kararında da belirtildiği gibi İİK’nın 83/a maddesi gereğince haczedilemezlikten önceden feragat geçersiz olup henüz hakkında herhangi bir icra takibi başlatılıp maaşından haciz suretiyle borcun ödenmesine izin verildiği yönünde davacının iradesinin açıkça ortaya konulduğundan da bahsedilemeyeceğinden kredinin alınması sırasında takas ve mahsup yönünde verilen muvafakatın da geçerli sayılamayacağı, davacının davalıyı dava tarihinden önce temerrüde düşürmediği, davacının ıslah dilekçesinde faiz talebinde bulunmadığı, bu nedenle davacının istinaf başvuru talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince davanın kabulü ile davacının emekli maaşına konulan bloke işleminin iptali ile davacının maaşından kesilen 51.655,27 TL’nin (20.000,00 TL’sine dava tarihinden itibaren işleyecek ticari (avans) faizi uygulanmak suretiyle) davalıdan alınarak davacıya verilmesine şeklinde yeniden hüküm kurulması gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A) Davacının istinaf başvuru talebinin KABULÜ ile; Konya …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/02/2022 tarih …. Esas … Karar sayılı ilamının KALDIRILMASINA,
1-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 81,00 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
2-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflara ücreti vekalet taktirine yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf yoluna başvuru harcının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
B) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince davacı talebi ile ilgili YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
1-Davanın kabulü ile; davacının emekli maaşına konulan bloke işleminin iptali ile davacının maaşından kesilen 51.655,27 TL’nin (20.000,00 TL’sine dava tarihinden itibaren işleyecek ticari (avans) faizi uygulanmak suretiyle) davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Alınması gereken 3.528,57 TL harçtan peşin ve ıslah sırasında yatırılan 882,15 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.646,42 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
5-Davacı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan A.A.Ü.T gereğince 17.900,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 59,30 TL başvurma harcı, 882,15 TL peşin harç, 550,00 TL bilirkişi ücreti, 221,70 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 1.713,15‬ TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Arabuluculuk görüşmelerinden dolayı yapılan 1.320,00 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına, bu amaçla harç tahsil müzekkeresi yazılmasına,
8-HMK’nın 333 ve HMKGAT’nin 5/1. maddeleri gereğince yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının gider avansını yatıran tarafa iadesine,
C) İlk derece mahkemesince 09/05/2022 tarihli arabuluculuk ücreti ile ilgili yazılan harç tahsil müzekkeresinin bila infaz iadesinin istenmesine, iade işleminin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
D) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4.maddesi gereğince kararın ilk derece mahkemesi tarafından tebliğe çıkarılmasına,
E) Dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 27/09/2023 tarihinde oy çokluğuyla HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır
(Muhalif)

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır

MUHALEFET ŞERHİ: Açılan dava bloke işleminin kaldırılması ve istirdat istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince; davacının maaşından kesinti yapılmasına muvafakat ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verdiği, karara karşı davacı tarafın istinaf kanun yoluna başvurduğu anlaşılmıştır.
Dava dosyası incelendiğinde; dava konusu edilen dönemde, 18/01/2019 tarihi ile dava tarihi olan 24/03/2021 tarihleri arasında hesaba kurumca emekli maaşı olarak 68.909,35 TL yatırıldığı, yatırılan paradan davacı tarafından 14.335,00 TL’nin nakit olarak çekildiği, 51.655,27 TL’nin davalının muvafakat beyanına dayanılarak 18/01/2019 – 26/02/2021 tarihleri arasında mahsup edildiği, bu süre içerisinde davacının maaşından kesinti yapılmasının hukuka aykırı olduğu, kesinti yapılmaması vb. şeklinde herhangi bir itirazda bulunmadığı anlaşılmıştır.
Her ne kadar davalının SGK’daki alacaklarının emekli maaşından kesilmesine yönelik muvafakat beyanı geçerli değilse de; taraflar arasındaki hukuki ilişkinin mahiyeti, emekli maaşı olarak gelen paraların kredi borcundan mahsup edilmeye başlandığı tarih ve davacının iki yıldan fazla süre ile yapılan kesintilere itiraz etmemesi nedeniyle yapılan kesintilere zımnen muvafakat ettiği kabul edilerek; dava tarihinden itibaren SGK’dan gelen alacakların kredi borcuna mahsup edilmemesi için bloke ve mahsup işlemine son verilmesine karar verilmesine, istirdat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken; davalının kesintilere muvafakat ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi hukuka uygun olmadığından davacının istinaf talebinin kabulü, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince yukarıda belirtilen değişik gerekçe ile davacının bloke işleminin kaldırılması talebinin kabulü, istirdat talebinin reddi yönünde yeniden hüküm kurulması gerektiği kanaatindeyim.
Bu nedenle; sayın çoğunluğun istinaf talebinin kabulü, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması, davacı taleplerinin kabulü yönünden HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince yeniden hüküm kurulması görüşüne katılmıyorum.

Başkan …
e-imzalıdır