Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/53 E. 2022/801 K. 17.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/11/2021
NUMARASI : Esas Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI :
VEKİLİ :

DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Alacak

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 17/05/2022
YAZIM TARİHİ : 18/05/2022
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan alacak davasında 29/11/2021 tarihinde tesis edilen davanın usulden reddine ilişkin karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Mülkiyeti müvekkili kurum …. ‘ye ait olan ve davalı yan ile müşterek kullanılan Hüyük ili … Merkez Müdürlüğü binasının 5627 sayılı Enerji Verimliliği kanunu doğrultusunda mantolama ve çatı tadilatı işi için müvekkil kurum tarafından 68.971,00-TL harcama yapıldığını, müvekkil Kurum ile davalı yan …. Arasında imzalanan Müşterek Hizmet Verilen Gayrimenkullerde Yapılacak Bakım, Onarım, Tadilat, Yenileme, İlave İşler, Su, Elektrik ile Yakıt Sarfiyatlarının Ödenmesine Esas Protokol kapsamında davalı yandan hissesine düşen 26.208,98-TL 26.12.2017 tarih … EBYS sayılı yazı ile talep edilmiş ve fatura kesildiğini, …. ile müvekkil Kurum arasında imzalanan 24.04.1995 tarihli protokolün 3. maddesinin 1. Fıkrasının; ”Müşterek hizmet verilen gayrimenkullerde ortak yer ve tesisatlarda yapılacak işler ve sarfiyatlar gayrimenkulün sahibi kurum tarafından yaptırılır ve giderleri karşılanır. Diğer Kurum giderlere işgal edilen alan oranı dâhilinde katılır.” hükmünü içerdiğini, bahse konu hüküm gereğince davalı yan tarafından ödenmesi lazım gelen miktar Ek’de bulunan müvekkil kurum baş teknikeri ve davalı kurum şef teknikeri tarafından imzalanan metraj ve yaklaşık maliyet tablosu ile tespit edildiğin, ve davalı yana fatura kesilerek talep edildiğini, ancak davalı yan tarafında fatura kabul edilmediğini, mantolama buna bağlı imalatlara ilişkin ödeme yapılmadığını, konu ek protokolden mantolama işinin giderine katlanılmamasına ilişkin bir hüküm bulunmadığını, davalı yan tarafından ek protokolün ilgili maddesinin yanlış değerlendirilerek mantolama işi için ödeme yapılmayacağı, diğer işler için ödeme yapılabileceğinin bildirildiğini, taraflar arasındaki Müşterek Hizmet Verilen Gayrimenkullerde Yapılacak Bakım, Onarım, Tadilat, Yenileme, İlave İşler, Su, Elektrik ile Yakıt Sarfiyatlarının Ödenmesine Esas Protokolün 10. Maddesi gayrimenkullerdeki giderlerin ödeme şeklini düzenlemekte olup ilgili madde ” Yukarıda maddeler halinde ne şekilde tespit edildiği belirtilen bütün giderler veya harcama tutarları öncelikle mülk sahibi kurumca karşılanır. Ancak tespit edilen hisseleri oranındaki giderler diğer kurumca tebliğ edildiği tarihten itibaren 10 gün içinde defaten ödenir” hükmünü içermektedir. Bu sebeple faturanın kesildiği gün davalı yan tarafından talep öğrenilmiş olup talep tarihinden 10 gün sonra olan 05.01.2018 tarihinde alacağın vadesi geldiğini, vade tarihinden itibaren alacağın ticari faizi ile birlikte tahsilini talep etme hak ve zorunluluğu doğduğunu, belirterek; Fazlaya ve faize dair hakları saklı kalmak kaydı ile müvekkil kurum ile davalı yan arasındaki protokole istinaden ödemesi gereken 26.208,98-TL’nin 05.01.2018 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu Hüyük ili … Merkez ve Santral Binasında Müvekkili Şirket ….’nin herhangi bir konsept uygulaması bulunmadığı gibi söz konusu binada yapılacak mantolama işine de muvaffakat vermediğini açıkça davacı şirkete bildirmişken davacı Şirketin hem ek protokolün 13/a maddesine aykırı olarak hareket etmesi hemde mantolama gideri için Müvekkili Şirketi borçlu konuma düşürmesi taraflar arasında imzalanan sözleşmelere aykırılık teşkil ettiğini, 11.01.2011 tarihli EK Protokolün 13/a maddesi mantolama işleri olarak kullanılan hizmet binalarında her iki kurumca yapılacak konsept uygulamalarından dolayı söz konusu olabileceğini, böyle bir durumda her iki kurumun da işgal edilen alan oranında harcamalara katılacağı açıkça düzenlenmişken davacı yanın tek taraflı kararıyla mantolama işlemlerini yaptırması, söz konusu işlem maliyetleri için Müvekkili Şirketi borçlu konuma düşürmesi iki taraf arasında imzalanan sözleşmelere aykırı olduğu gibi hukuki mesnetten de yoksun olduğunu, Şirket … Başmüdürlüğü’ne 06.02.2018 tarih ve 20965 sayılı yazısı ile davaya konu gayrimenkulde yapılan iş ve işlemler için katılım oranını hesaplayarak KDV dahil 2.422,98.-TL’yi (KDV hariç 2.053,37.-TL) faturanın yeniden düzenlenmesi durumunda ödeyeceğini bildirdiğini, ancak davacı Şirket hem bu süreçte hem de dava öncesi gerçekleşen arabuluculuk sürecinde bu ödemeyi kabul etmediğini, mahkemece yapılacak yargılama sonucu müvekkili şirketin haklılığı ortaya çıkacağını, müvekkili şirket davacı yana payına düşen oranı ödemek istediğini ancak ödemesinin engellendiğini, bu sebeple davacı tarafın dava dilekçesi ile 05.01.2018 tarihinden itibaren alacak miktarına ticari faiz işletilmesi yönündeki talebinin de hukuken reddi gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde, uyuşmazlık konusunun meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabi olduğu ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözüme kavuşturulmasının gerektiği, Başka bir anlatımla her davanın açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılmasının gerektiği, HSK. Genel Kurulu’nun 07/07/2021 tarih ve 608 karar sayılı kararı ile “Konya Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin Konya İlinin mülki sınırları olarak belirlenmesine ve iş bu kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına” karar verildiği, Yargı çevresini değiştiren ve idari nitelikte olan bu kararın 01/09/2021 tarihinden sonra açılan davalar için söz konusu olduğu, bu tarihten önce açılan davalar için uygulanma imkanının bulunmadığı, bu davalar yönünden davanın açıldığı mahkemelerin görev ve yetkilerinin devam ettiği, Beyşehir … Asliye Hukuk Mahkemesi (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)’nin 14/09/2021 tarihli, …. Esas, …. Karar sayılı ilamı ile; HSK’nın 07/07/2021 tarih ve 608 sayılı kararı nedeniyle görevsizliğine karar verilerek mahkememize tevzi edilen dosyadan verilen kararın teknik anlamda görevsizlik kararı olmayıp kendine özgü bir devir (aktarma) kararı niteliğinde olduğu, mahkememizin görevli olmadığı, görevli mahkemenin Beyşehir … Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) olduğu anlaşıldığından dava dilekçesinin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddi ile mahkememizin görevsizliğine, Beyşehir … Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla)’ nin görevli olduğuna karar vermek gerekmiş olup, mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. “gerekçesiyle dava dilekçesinin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddi ile mahkemenin görevsizliğine, Beyşehir … Asliye Hukuk Mahkemesinin(Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) görevli olduğuna karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas, … Karar sayılı ilamında da görevsizlik kararı verildiğini, her ne kadar Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin Beyşehir Asliye Hukuk Mahkemesi’nin gönderme kararı ile bağlı olmasa bile Beyşehir .. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14/09/2021 tarihli, … Esas, … Karar sayılı ilamının görevsizlik olarak değil kendine özgü bir devir (aktarma) kararı olarak nitelendirmesinin hatalı olduğunu, Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından üst mahkeme gibi Beyşehir … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararının değerlendirildiğini, oysa ki Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi Beyşehir … Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararını değerlendirme yetki ve görevi bulunmadığını, Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından Beyşehir Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararı görevsizlik olarak değil devir olarak görülmesi sebebiyle merci tayini yoluna gidilmesinin engellendiğini, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarih 608 sayılı kararında belirtilen ”İş bu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına, ” açılmış olan davalara etki etmeyeceği 01.09.2021 tarihinden sonra açılacak davalarda uygulanacağı anlamına gelmediğini, karar metni kararın uygulanmaya başlanacağı tarihi düzenlemiş olup uygulama tarihinden sonraki davalara etki edeceğine ilişkin bir husus bulunmadığını, kaldı ki Beyşehir Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararında belirttiği üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 448. Maddesi derhal uygulamayı düzenlediğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılarak Konya Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğunun belirlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; alacak istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 21/02/2022 tarih 2022/1073 Esas 2022/2686 Karar sayılı ilamında “…Genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği üzere, ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.
Göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup, HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukukî ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukukî niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “asliye hukuk mahkemelerinin görevi” başlıklı 2. maddesi; “Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.” hükümlerini içermektedir.
6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesi ile değişik TTK’nın 5. maddesinin 1. fıkrası; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir.” hükmünü, 5. maddesinin 3. fıkrası ise; “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır.” hükümlerini içermektedir.
Görüldüğü üzere, Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca re’sen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde, asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmez.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanuni hakim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir. Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanuni hakim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir.
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O halde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır. Nitekim aynı hususlar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.04.2019 tarihli ve 2017/11-10 E., 2019/401 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir.
Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarih ve 608 sayılı kararı ile yeni kurulan (Alanya, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Manisa, Muğla, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gebze, İskenderun, İstanbul, İstanbul Anadolu, İzmir, Karşıyaka, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevreleri belirlenmiştir. Ancak halihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O halde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmadığı…” hususunun belirtildiği, bu nedenle ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacının istinaf başvuru talebinin HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının istinaf başvuru talebinin ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4-İstinafa başvuran davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince; kararın tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
6-Dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 17/05/2022 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 362/1.c maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan
e-imzalıdır

Üye
e-imzalıdır

Üye
e-imzalıdır

Katip
e-imzalıdır

A.Ç