Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1758 E. 2023/2075 K. 23.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA .. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/11/2022
NUMARASI : … Esas – … Karar

DAVACI : … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLLERİ : Av. …
Av. … – .

İSTİNAF EDEN
DAVALILAR : 1- …
2- … – (T.C. Kimlik No: …)
3- … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLLERİ : Av. … – .
Av. … – .

DAVA : Ticari Şirket (Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili Kay.)

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 23/10/2023
YAZIM TARİHİ : 24/10/2023
Davacı tarafından davalılar aleyhine Konya . Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan ticari şirket davasında 09/11/2022 tarihinde tesis edilen davanın kabulüne ilişkin karara karşı davalıların istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin temsilcileri aracılığı ile yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarından ve bu arada davacıdan, davalı şirkete ortak olacakları, kendilerine yüksek faiz verileceği ve istenildiği takdirde de paralarını geri alabilecekleri vaadiyle paralar toplandığını, davacının da bu şekilde davalı şirket temsilcilerinin taahhütlerine inanarak, davalı şirket temsilcisi aracılığıyla davalılardan … Holding A.Ş.’ye tahsilat makbuzu karşılığında 01/01/2001 tarihinde 39.398 DM. para yatırdığını, davalı şirketin davacıyı ortak yapmadığı gibi davacının yatırdığı paraları da iade etmediğini, davalı şirketin SPK kararlarına aykırı olarak izinsiz hisse senedi bastırıp halka arz ettiğini, davacının iradesinin fesada uğratıldığını, diğer davalıların da davalı şirketin yöneticileri olduğunu beyan ederek, davacının davalı şirkete ortak olmadığının tespiti ile şimdilik 39.398 DM. karşılığı 10.000 TL’nin ödeme (01/01/2001) tarihinden itibaren işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Konya.. ATM …. E. Sayılı dosyasının dosyaya celbi ile bu dosyadaki araştırma sonuçlarının dikkate alınarak davanın reddini, davanın hukuki dayanaktan yoksun soyut iddialara dayandığını, fiili olarak da bilgi eksikliği içerdiğini, şirketin hisse ve sermayelerinin belirli olduğunu, davacı da dahil hiçbir üçüncü şahsa şirket olarak hisse senedi satışı yapılmadığını, davacının şirket kayıtlarında para ödemesi görünmediğini, SPK denetim raporlarının dosya açısından ihtilafın çözümüne delil olarak kabul edilebilecek resmi kayıt niteliğinde olmadığını, müvekkili şirket yetkililerinin hiç kimseye hiçbir vaatte bulunmadığını, davacının gerçek dışı isnatlar ile ortaklık sözleşmesinin hükümsüzlüğü ile hisse senetlerinin bedellerini talep ve dava ettiğini, bu taleplerinin hukuka aykırı olduğu gibi zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince “… Dosya kapsamına uygun görülerek hükme esas alınan bilirkişi heyetinin 19/04/2022 tarihli raporuna göre de “davalı şirketin 2000 ve 2001 yılları ticari defterlerinin kapanış tasdiklerinin bulunmadığı, bu ticari defterlerde davacının para yatırdığına veya ortak olduğuna dair bir kaydın bulunmadığı ancak, bu defterlerin kapanış tasdiki bulunmadığından davalı şirket lehine delil olarak değerlendirilemeyeceği, davacının sunduğu tahsilat makbuzunda yazılı hisse senetleri ile yine davacının sunduğu hisse senetlerinin örtüştüğü, SPK ve TBMM raporlarına göre de, davalı …nin yurt içinde ve yurt dışında temsilcileri aracılığıyla işlem yaptığı, toplam 268 koordinatör ve temsilcinin bulunduğu, davacıdan tahsilat makbuzu karşılığı parayı alan ….’in de davalı şirketin yurt dışı temsilciler ve koordinatörler listesinde yer aldığı, tahsilat makbuzları karşılığında toplanan paraların büyük bir çoğunluğunun şirket yasal kayıtlarında görünen ortakları tarafından sermaye ödemesi yapılmış gibi davalı şirkete muhasebeleştirildiği, davalı şirketin gerek yurt içinde ve gerekse yurt dışında izinsiz halka arz fiilini gerçekleştirdiği, şirkete para yatıranların ve ortakların durumunun 2 adet bilgisayardan izlendiği, ikincil kayıtlar tutulduğu, ortak kayıt defterinin güncel durumu yansıtmadığı ve güncel olmadığı, şirketin 1998 ve 1999 yıllarında zarar etmesine rağmen ortaklara kâr payı dağıttığı, yeni ortaklardan toplanan paraların eski ortaklara kâr payı olarak dağıtıldığı” anlaşılmıştır.
Davalı taraf, zamanaşımı itirazında bulunmuş ise de;
Yargıtay 11. HD.nin 30.05.2016 gün ve 2016/119 E. 2016/5924 K. sayılı emsal içtihadında belirtildiği üzere, zamanaşımı itirazında bulunmak kural olarak hakkın kötüye kullanılması sayılamayacak ise de, davalı tarafın bilirkişi raporunda yazılı haksız ve hukuka eylemleri karşısında zamanaşımı itirazında bulunmanın hakkın kötüye kullanılması teşkil edecek olması ve 4721 s. MK’nin 2/2. maddesine göre de hakkın kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacak olması karşısında davalı tarafın zamanaşımı itirazı reddedilmiştir.
Bilirkişi heyetinin raporu ve toplanan delillere göre, davalı tarafın haksız fiil teşkil eden eylemeleriyle ve hukuka aykırı yollarla davacıdan para tahsil ettiği, taraflar arasında gerçek ve hukuka uygun bir ortaklık ilişkisinin bulunmadığı, davacının yatırdığı paraların da iadesini isteyebileceği sonucuna varılmıştır.
Yine aynı bilirkişi heyetinin 19/04/2022 tarihli raporuna göre, davacının alacağının 39.398 DM’nin dava tarihi itibariyle karşılığı olan 202.391,61 TL. olduğu belirlenmiştir.
Davacının alacağı her ne kadar 202.391,61 TL. ise de;
Dava dilekçesinde 10.000 TL. istenilmesi, 09/11/2022 tarihli son duruşmada da kendilerinin 20/07/2022 tarihli dilekçelerinin faiz yönünden tavzih dilekçesi niteliğinde olduğunu, talep arttırım veya ıslah dilekçesi olmadığını açıkça beyan etmeleri ve talepten fazlaya karar verilemeyecek olması karşısında, 10.000 TL. alacağın davalılardan tahsiline karar vermek gerekmiştir.
Davacı taraf gerek dava dilekçesinde, gerekse 20/07/2022 tarihli tavzih dilekçesinde alacaklarına en yüksek mevduat faizinin uygulanmasını istemiş ise de;
Davacı tarafın, Türk Lirası cinsinden alacaklarına yasal faiz ve avans faizi dışında başka bir faiz türünü istemesinin mümkün olmadığı, açıkça avans faizinin de istenilmemesi nedeniyle, davacının alacağına temerrüt tarihinden itibaren mevduat faizi değil, yasal faiz uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Davacı taraf, alacağına ödeme tarihinden itibaren faiz yürütülmesini istemiş ise de;
Davalıların (şirket yönünden temsilcilerinin) sorumluluğu haksız fiil sorumluluğu olmasına rağmen, davacının istendiği an iade edileceği taahhüdüyle para yatırdığını beyan etmesi, yatırılan parayı geri alamayacağını ne zaman anladığını ve davalıları davadan önce temerrüte düşürdüğünü ispat edememesi nedeniyle faize dava tarihinden itibaren hükmetmek gerekmiştir.
Davacı taraf, alacağının davalılardan tahsilini istemesine rağmen davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil talebinde bulunduklarını açıkça beyan etmemiş ise de;
6098 s. TBK’nin 61. maddesine göre, “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” Bu nedenle davalıların yasal olarak müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu sonucuna varılmış ve oluşan vicdani kanaat ile …” gerekçesiyle davacının davasının kabulü ile davacı … ile davalılardan …Holding A.Ş. arasında geçerli bir ortaklık ilişkisinin bulunmadığının tespitine, 10.000 TL. alacağın, dava tarihi olan 09/09/2021 tarihinde itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar …Holding A.Ş. ve … ile …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davacının fer’i nitelikteki fazlaya ilişkin faiz taleplerinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; bilirkişi raporundaki tespitlerle reddine karar verilmesi gerektiğini, dosya kapsamına getirildiği zikredilerek davanın kabulüne gerekçe gösterilen Konya . Asliye Ceza Mahkemesinin …. E. Sayılı dosyasında aleyhe hiçbir delil bulunmadığını, SPK raporları değil, bu raporları görüşük değerlendirip karara bağlayan SPK karar organının kararlarının dikkate alınması gerektiğini, SPK raporunun SPK kararı olmadığını, SPK karar organının 10/07/2003 tarihli denetim raporunu görüştüğü 08/08/2003 tarihli kararlarının da dikkate alınması gerektiğini belirterek istinaf talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; taraflar arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespitine ve ödenen paranın davalılardan tahsiline istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Davacının, davalı şirkete ortak olmadığının tespiti ve alacak talepli davası hakkında yargılama yapan ilk derece mahkemesince yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür.
Davalı şirket hakkında SPK’nın şikayeti üzerine davalı şirket temsilcileri hakında Konya Asliye.. Ceza Mahkemesi’nin 09/04/2007 gün ve …E. …K. sayılı ilamı ile verilen kararın Yargıtay tarafından zamanaşımı süresinin geçmesi nedeniyle bozularak ortadan kaldırıldığı, kararın da 25/11/2010 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Davalıların eylemleri haksız fiil niteliğinde bulunmakta olup, davalı tarafça süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunulmuştur.
818 sayılı Kanun, 11.01.2011 tarihinde kabul edilen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 647 nci maddesi ile yürürlükten kaldırılmış, 6098 sayılı Kanun ise 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5 inci maddesinin birinci fıkrası; “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanım hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden haşlayarak Türk Borçlar Kanununda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur” hükmünü haizdir. Buna göre 818 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Haksız fiilden doğan tazminat davasının tabi olduğu zamanaşımı süreleri ve başlangıçları 818 sayılı Kanun’un 60 ıncı maddesinde genel zamanaşımı hükümlerinden ayrı olarak düzenlenmiştir. Zamanaşımı sürelerinin ve başlangıçlarının düzenlendiği 818 sayılı Kanun’un 60 ıncı maddesinin ilk iki fıkrası; “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazam olan tarafın zarara ve failine ıttıla tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur.” şeklinde düzenleme içermektedir.
Görüldüğü üzere 818 sayılı Kanun’un 60 ıncı maddesinde haksız fiillerle ilgili olarak üç farklı zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bunlardan ilki zarar görenin zararı ve faili (sorumlu kişiyi) öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayan bir yıllık zamanaşımı süresidir. Bir yıllık sürenin işlemeye başlaması açısından “öğrenme” ölçütü esas alınmış, bu ölçüt hem  zarar hem de fail açısından aranmıştır. Bu nedenle bir yıllık zamanaşımı süresi bu iki  husustan hangisi daha sonra öğrenilmişse o hususun öğrenilme tarihinden itibaren işlemeye başlar. Başka bir deyişle bu iki hususun birlikte gerçekleşmesi gerekmekte olup sadece birinin öğrenilmesi zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması için yeterli olmamaktadır. Bir yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı öğrenme gibi subjektif bir ölçüte bağlı olduğundan, bu süre öğreti ve uygulamada “nispi zamanaşımı süresi” olarak adlandırılmaktadır. Öte yandan bir yıllık sürenin başlaması bakımından zararın öğrenilmiş sayılması için zararın varlığını, niteliğini ve temel unsurlarını belirleyecek bilgilerin dava açacak derecede öğrenilmiş olması yeterlidir.
818 sayılı Kanun’un 60 ncı maddesi ile öngörülen zamanaşımı sürelerinden ikincisi ise bir yıllık nispi zamanaşımı süresini, herhalde zarar verici fiilin gerçekleştiği (vuku bulduğu) tarihten itibaren on yıl ile sınırlandıran on yıllık zamanaşımı süresidir. On yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı objektif nitelikte olan zarar verici fiilin gerçekleştiği tarihtir. Bununla birlikte eğer zarar verici fiil süregelen bir nitelik taşıyorsa on yıllık zamanaşımı süresinin de fiilin tamamlandığı tarihten itibaren işlemeye başlaması gerekir.
818 sayılı Kanun’un 60 ncı maddesi ile öngörülen zamanaşımı sürelerinden bir diğeri ise ceza davası zamanaşımı süresidir. Buna göre cezayı gerektiren haksız fiiller bakımından ceza kanunlarında daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüşse tazminat talepleri için de bu zamanaşımının uygulanması gerekmektedir. Ceza davası zamanaşımının uygulanabilmesi için tazminat sorumluluğuna neden olan fiilin ceza kanunlarına göre suç oluşturması ve cezayı gerektirmesi yeterli olup ayrıca haksız fiilin faili hakkında ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararı verilmiş olması, hatta soruşturma yapılması gerekli değildir. ceza davası zamanaşımı süresinin başlangıcı 818 sayılı Kanun hükümlerine göre değil, ceza kanunu hükümlerine göre belirlenir. Buna göre ceza davası zamanaşımının uygulandığı durumlarda zamanaşımı süresi, zararın ve failin öğrenildiği  tarihten itibaren değil, suç teşkil eden fiilin işlendiği (veya fiilin tamamlandığı) tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. (benzer Y.11. HD’nin 2023/2519 E. – 2023/4253 K. Sayılı kararı)
Anlatılanlar çerçevesinde, somut olayda daha uzun bir zamanaşımı süresi ön görülen ceza zamanaşımının uygulanması gerekeceği, buna göre cezanın üst sınırına göre ceza zamanaşımı süresinin 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102 nci maddesinin dördüncü fıkrası ile 104 üncü maddesinin ikinci fıkraları uyarınca 5 yıl, uzamış zamanaşımı süresinin ise 7,5 yıl olduğu, davacının 01.01.2001 tarihinde davalı şirkete para yatırdığı buna karşın eldeki davanın 09.09.2021 tarihinde 7.5 yıllık zamanaşımı süresinden sonra açıldığı gözetilerek mahkemece zamanaşımı sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olmuştur. Bu nedenlerle davalının istinaf talebinin kabulüne, eksikliğin giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HMK 353/1.b.2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak dairemizce zamanaşımı sebebiyle davanın reddine dair yeniden karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
A) Davalıların istinaf taleplerinin KABULÜ ile; Konya.. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09/11/2022 tarih, … Esas – … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
1- İstinaf başvurusunda bulunan davalılar tarafından ayrı ayrı yatırılan 170,77 TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalılara iadesine,
2- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davalılar tarafından yatırılan 662,10 TL istinaf yoluna başvuru harcının davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
B) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince davacı talebi ile ilgili YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
1- Davanın zamanaşımı nedeniyle REDDİNE,
2- Alınması gereken 269,85 TL harçtan, peşin alınan 170,78 TL harcın mahsubu ile bakiye 99,07 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3- Davalılar davada kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan A.A.Ü.T gereğince taktir edilen 17.900,00 TL vekalet ücretnin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
3- Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4- Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333 ve HMKGAT’nin 5/1. maddeleri gereğince yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının gider avansını yatıran tarafa iadesine,
C) İlk derece mahkemesince 20/12/2022 tarihinde yazılan harç tahsil müzekkeresinin bila infaz iadesinin ilk derece mahkemesince istenmesine,
D) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince; kararın tebliği işlemlerinin dairemiz tarafından yapılmasına,
E) Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde; dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince; taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 23/10/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır

.