Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1597 E. 2023/2194 K. 08.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : .
KARAR NO : .

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/10/2022
NUMARASI : Esas . Karar

DAVACI : … – T.C Kimlik No: …
VEKİLLERİ : Av. … & Av. … – [.

İSTİNAF EDEN DAVALI : …
VEKİLLERİ : Av. … & Av. …
DAVA : Alacak

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 08/11/2023
YAZIM TARİHİ :13/11/2023
Davacı tarafından, davalı aleyhine Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin .. Esas sayılı dosyası ile açılan alacak davasında 19/10/2022 tarihinde tesis edilen karara karşı davalının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendi;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin temsilcileri aracılığı ile yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarından ve bu arada davacıdan, davalı şirkete ortak olacakları, kendilerine yüksek faiz verileceği ve istenildiği takdirde de paralarını geri alabilecekleri vaadiyle paralar toplandığını, davacının da bu şekilde davalı şirket temsilcilerinin taahhütlerine inanarak davalı şirkete tahsilat makbuzu karşılığında 21.465 DM yatırdığını, davalının müvekkilini davalı şirkete ortak yapmadığı gibi her hangi bir kâr payı da ödemediğini, davacının yatırdığı paraları da iade etmediğini, davalı şirketin SPK kararlarına aykırı olarak izinsiz hisse senedi bastırıp halka arz ettiğini, davalı şirketin davacıdan tahsil ettiği bedelin davacıya verilen hisse senetlerinin nominal bedellerinin çok üzerinde olduğunu beyan ederek, öncelikle davacının davalı şirkete ortak olmadığının tespiti ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000 TL.’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, bu taleplerinin kabul edilmemesi halinde terditli 2. talepleri olarak davacının davalı şirkete ortak olduğunun tespiti ile davalı şirket tarafından davacıya verilen hisse senetlerinin nominal bedellerinin üzerinde tahsil edilen fark bedel karşılığında şimdilik 5.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davacı vekili 10/04/2019 (harç yatırma tarihi) tarihli dilekçesi ile 5.000 TL olarak açmış olduğu davasını 46.269,15 TL artırarak 51.269,15 TL’ye ıslah etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, gerçeğe aykırı iyiniyetle bağdaşmayan iddia ve isnatlar içerdiğini, davacı dahil olmak üzere hiçbir 3.şahsa şirket olarak hisse senedi satışı yapılmadığını, davacının şirket kayıtlarında para ödemesi gözükmediğini, taleplerinin zamanaşımına uğradığını, açıklanan nedenlerle yersiz ve mesnetsiz davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince; “…Konya BAM.. HD’nin kararı gereğince, davacı tarafından dava konusu hisse senedi asıllarının dosyamıza ibraz edildiği görüldüğü gibi davacının sunduğu tahsilat makbuzundan davacıdan 21.465 DM’yi 01/01/2021 tarihinde tahsil eden …’in davalı şirketin koordinatörler listesinde 1. sayfada ve 4. sırada yer aldığı görülmüş, davacının ödediği paranın davalı şirket tarafından tahsil edildiği sonucuna varılmıştır.
Dosya kapsamına uygun görülerek hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre de; davacının 01/01/2001 tarihli ve …seri nolu tahsilat makbuzu karşılığında davalı şirkete (davalı şirketin temsilcileri aracılığı ile) 21.465 DM yatırdığı sonucuna varılmış, davalı taraf her hangi bir ödeme iddiasında veya ispatında bulunmamış, davacının yatırdığı 21.465 DM’nin dava tarihi itibariyle karşılığı olan 51.269,15 TL.’nin haksız fiil hükümlerine göre, davalıdan tahsilinin gerektiği belirlenerek, davacının davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Davacı taraf, gerek dava dilekçesinde gerek ıslah dilekçesinde alacaklarına dava tarihinden itibaren avans faizi yürütülmesini istemiştir. Yargıtay 17. HD.nin 19/12/2016 gün ve 2014/14326 E. 2016/11637 K. sayılı emsal içtihadına göre, davanın haksız fiile dayalı olması nedeniyle ıslah edilen kısma da talep gibi dava tarihinden itibaren faiz yürütülebileceği, davalı şirket temsilcilerine isnat edilen haksız fiil eylemi, davalı şirket yönünden aynı zamanda ticari iş niteliğinde olduğundan, faizin de talep gibi avans faizi olması gerektiği sonucuna varılmıştır….” gerekçesiyle davacının terditli davasının terditli ilk talebi yönünden kabulü ile; a)Davacı … ile davalı …Ş. arasında geçerli bir ortaklık ilişkisinin bulunmadığının tespitine, b)51.269,15 TL. alacağın, dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dosyaya emsal olarak uygulanan, dava dışı …. A.Ş. hakkındaki Yargıtay kararındaki tespitlerin hiç birinin, eldeki davayla ilgisi bulunmadığını, dosyaya davacı tarafından ibraz edilen hamiline yazılı hisse senetlerinin, dava dışı 3.şahıs tarafından bankaya depo edilip katılım belgesi alınmak suretiyle 2006 ve 2009 genel kurullarında temsil edilmiş olması dikkate alınmadan hüküm kurulduğunu, SPK denetim raporu eki CD’de dava dayanağı makbuzun bulunmadığı tespitine rağmen davanın kabulünün hatalı olduğunu, 19.03.2019 havale tarihli raporda; taleple bağlılık ilkesinin, usule aykırı şekilde ihlal edildiğini, davacının 05.04.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile sadece miktara yönelik ıslah yaptığını, ıslaha ilişkin diğer bir aykırılık ise; 26.02.2018 tarihli dava dilekçesiyle 5.000,00 TL talep edilip, 05.04.2019 tarihli ıslah dilekçesiyle talebin 46.269,15 TL artırılmış olmasına rağmen 51.269,15 TL’ye dava tarihinden itibaren faiz işletildiğini, bu hususun usule aykırı olduğunu, hatalı olarak SPK raporlarının eksik olarak dikkate alındığını, bu raporları görüşüp değerlendirip karara bağlayan SPK karar organı’nın kararlarının dikkate alınmadığını, raporların, asıl dava açısından dikkate alınması gereken bölümlerin ise dikkate alınmadığını, özellikle zamanaşımı savunmaları konusunda bu ilan, duyuru ve genel kurul tutanaklarının dikkate alınmamasının açıkca hukuka aykırılık oluşturduğunu, SPK karar organının, 10.07.2003 tarihli denetim raporunu görüştüğü 08.08.2003 tarihli kararların dikkate alınmadığını, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin … Holding yönünden verdiği bozma kararlarına uygun olarak yapılan yargılamalarda verilen kararların emsal olarak uygulanması gerektiğini, açıklanan nedenlerle mahkemenin davanın kabulü yönündeki kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; geçerli şekilde ortaklık ilişkisinin kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın tahsili istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi; Kamu düzenini ilgilendiren konularda resen, diğer yönlerden HMK’nın 355.maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 10/07/2023 tarih 2023/2519 Esas 2023/4253 Karar sayılı ilamında “….4. Bir hakkın belli bir süre içinde ileri sürülememesi sebebiyle dava yoluyla elde edilebilme imkanının kalmaması veya kanunda öngörülen sürenin geçmesi sonucu bir hakkın kullanılmasının mümkün olmaması zamanaşımı kurumunu ifade etmektedir (Türk Hukuk Kurumu: Türk Hukuk Lügatı, C. I, Ankara 2021, s. 1244). Zamanaşımı, borçluya borcunu ödememe imkanını veren ayrıca alacaklıyı alacağını zamanında istemeye teşvik eden bir kurumdur. Başka bir deyişle zamanaşımı kurumu hukuki güvenlik ilkesinin bir sonucu olarak alacaklıyı alacağını zamanında ileri sürmeye zorlamaktadır. Zira alacaklının alacağını kanunda öngörülen süre içerisinde ileri sürmeyip hareketsiz kalması, alacağın tahsili için ciddi bir iradeye sahip olunmadığı hususunda borçluda bir güven uyandırır.
5. Zamanaşımı bir maddi hukuk kurumu olmadığından borcu sona erdiren değil, var olan bir hakkın talep edilmesini engelleyen bir savunma aracıdır. Bu niteliği itibarıyla da zamanaşımı alacağın varlığını değil, talep edilebilirliğini ortadan kaldırır. Başka bir deyişle kanunun öngördüğü zamanaşımı süresinin dolması, hakkın varlığını sona erdirmemekte fakat dava yoluyla hakkın ileri sürülmesi durumunda borçlunun bir karşı hakka (defi hakkına) dayanarak ileri sürülen hakkı sürekli olarak engellemesi söz konusu olmaktadır. Borçlu, zamanaşımı defini ileri sürerek alacak hakkı zamanaşımına uğradığı için edimi ifa etme zorunda olmadığını ifade etmektedir. Bununla birlikte eğer davalı zamanaşımı defini ileri sürmezse hakim bu durumu resen nazara alamayacak ve şartlar mevcutsa alacağa hükmedebilecektir. Ancak zamanaşımı defini ileri süren tarafın bu hakkını dürüstlük kuralına aykırı olacak şekilde kullanmaması gerekir. Aksi halde hakkın kötüye kullanılması sözkonusu olur. Başka bir deyişle borçlunun zamanaşımı defini ileri sürmesi dürüstlük kuralına aykırı olmadığı sürece hakkın kötüye kullanılması yasağı gündeme gelmez (Akyol, Şener: Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, İstanbul 2006, s. 65).
6. Zamanaşımı süreleri genel olarak yalnızca alacak hakları için öngörülmüş olup bu hakların zamanaşımı sürelerine tabi tutulmasının çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Özellikle uzun yıllar boyunca talep edilmemiş olan alacak hakkının ya elde edilmiş ya da ifa dışındaki bir nedenle sona ermiş olması, uzun yıllar boyu ifanın kanıtı olan belgeleri saklamasının borçludan beklenemeyecek olması, ifa talebiyle karşılaşan borçlunun borcunu ifa etmiş olsa bile ifayı ispat etmesinin neredeyse olanaksız olması ve bu durumda borçlunun hukuken korunmasının gerekmesi, hukuk düzeninin istikrar kazanmış durum ve ilişkilere dokunmak istememesi, hukuki güvenlik ilkesi ve geçmişte kalan olaylardan dolayı uyuşmazlığın sürdürülmesinde kamu yararı bulunmaması bu nedenler arasında yer almaktadır (Erdem, Mehmet: Özel Hukukta Zamanaşımı, İstanbul 2010. s. 16.)
7. 818 sayılı Kanun, 11.01.2011 tarihinde kabul edilen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı Kanun) 647 nci maddesi ile yürürlükten kaldırılmış, 6098 sayılı Kanun ise 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5 inci maddesinin birinci fıkrası; “Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü süreler ile zamanaşımı süreleri, eski kanım hükümlerine tabi olmaya devam eder. Ancak, bu sürelerin henüz dolmamış kısmı, Türk Borçlar Kanununda öngörülen süreden uzun ise, yürürlüğünden haşlayarak Türk Borçlar Kanununda öngörülen sürenin geçmesiyle, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi dolmuş olur” hükmünü haizdir. Buna göre 818 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Haksız fiilden doğan tazminat davasının tabi olduğu zamanaşımı süreleri ve başlangıçları 818 sayılı Kanun’un 60 ıncı maddesinde genel zamanaşımı hükümlerinden ayrı olarak düzenlenmiştir. Zamanaşımı sürelerinin ve başlangıçlarının düzenlendiği 818 sayılı Kanun’un 60 ıncı maddesinin ilk iki fıkrası; “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazam olan tarafın zarara ve failine ıttıla tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz. Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur.” şeklinde düzenleme içermektedir.
8. Görüldüğü üzere 818 sayılı Kanun’un 60 ıncı maddesinde haksız fiillerle ilgili olarak üç farklı zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Bunlardan ilki zarar görenin zararı ve faili (sorumlu kişiyi) öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayan bir yıllık zamanaşımı süresidir. Bir yıllık sürenin işlemeye başlaması açısından “öğrenme” ölçütü esas alınmış, bu ölçüt hem  zarar hem de fail açısından aranmıştır. Bu nedenle bir yıllık zamanaşımı süresi bu iki  husustan hangisi daha sonra öğrenilmişse o hususun öğrenilme tarihinden itibaren işlemeye başlar. Başka bir deyişle bu iki hususun birlikte gerçekleşmesi gerekmekte olup sadece birinin öğrenilmesi zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması için yeterli olmamaktadır. Bir yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı öğrenme gibi subjektif bir ölçüte bağlı olduğundan, bu süre öğreti ve uygulamada “nispi zamanaşımı süresi” olarak adlandırılmaktadır. Öte yandan bir yıllık sürenin başlaması bakımından zararın öğrenilmiş sayılması için zararın varlığını, niteliğini ve temel unsurlarını belirleyecek bilgilerin dava açacak derecede öğrenilmiş olması yeterlidir.
9. 818 sayılı Kanun’un 60 ncı maddesi ile öngörülen zamanaşımı sürelerinden ikincisi ise bir yıllık nispi zamanaşımı süresini, herhalde zarar verici fiilin gerçekleştiği (vuku bulduğu) tarihten itibaren on yıl ile sınırlandıran on yıllık zamanaşımı süresidir. On yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı objektif nitelikte olan zarar verici fiilin gerçekleştiği tarihtir. Bununla birlikte eğer zarar verici fiil süregelen bir nitelik taşıyorsa on yıllık zamanaşımı süresinin de fiilin tamamlandığı tarihten itibaren işlemeye başlaması gerekir. On yıllık zamanaşımı sürenin başlangıcı haksız fiilin gerçekleştiği (veya tamamlandığı) tarih gibi objektif bir ölçüte bağlı olduğundan, bu süre öğreti ve uygulamada “mutlak zamanaşımı süresi” olarak adlandırılmaktadır. On yıl içinde zarar ve sorumlu kişi öğrenilemediği için bir yıllık zamanaşımı süresi işlemeye başlamamış olsa dahi haksız fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren on yıl geçmişse tazminat davası açma hakkı zamanaşımına uğrar. Buna karşılık on yıllık süre içinde zararın ve failin öğrenilmesinden itibaren bir yıllık süre dolmuşsa artık azami nitelikteki on yıllık mutlak zamanaşımı süresinin bir önemi kalmaz, bir yıllık süre dolduğunda zamanaşımı gerçekleşmiş olur. (Havutçu, Ayşe: Haksız Fiil Sorumluluğunda Zamanaşımı Sürelerinin Başlangıcı, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2012, C.12, s. 58.)
10. Görüldüğü üzere bir yıllık zamanaşımı süresi ile on yıllık zamanaşımı süresi arasındaki en önemli fark sürelerin başlama anlarıdır. Bir yıllık zamanaşımı süresi zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlarken on yıllık zamanaşımı süresi zararın ve  failin öğrenilip öğrenilmediğine bakılmaksızın haksız fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren işlemeye başlamaktadır. Zararın sonradan meydana gelmesi de sürenin işlemeye başladığı anı değiştirmemektedir.
11. 818 sayılı Kanun’un 60 ncı maddesi ile öngörülen zamanaşımı sürelerinden bir diğeri ise ceza davası zamanaşımı süresidir. Buna göre cezayı gerektiren haksız fiiller bakımından ceza kanunlarında daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüşse tazminat talepleri için de bu zamanaşımının uygulanması gerekmektedir. Ancak haksız fiillere ceza kanunlarındaki zamanaşımının uygulanabilmesi için haksız fiilin cezalandırılabilir olması ve bu fiil için ceza kanunlarında öngörülen zamanaşımının haksız fiillere uygulanan nispi veya mutlak zamanaşımından uzun olması gerekmektedir. Buradaki ceza kanunlarındaki zamanaşımı ifadesinden anlaşılması gereken ise ceza kanunlarındaki dava zamanaşımıdır. Zira 818 sayılı Kanun’un 60 ıncı maddesinin ikinci fıkrasının düzenlenme amacı, ceza yargılaması yapılabildiği sürece aynı fiilden kaynaklanan zararların tazmininin istenebilmesidir. Bir fiilin ceza yargılamasına konu olup olmamasında belirleyici olan süre ise dava zamanaşımı süresidir.

12. Haksız fiil olarak nitelendirilen davranışlar içerdikleri hukuka aykırılık ve kusur unsurlarına bağlı olarak ceza kanunlarına göre de suç teşkil edebilirler. Dolayısıyla aynı davranış hem ceza yargılamasının hem de tazminat davasının konusunu oluşturabilir. 818 sayılı Kanun’un 60 ıncı maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme ile fail, hukuka aykırı bir fiilinden dolayı ceza kanunlarına göre cezalandırılabildiği sürece bu fiil nedeniyle uğranılan zararın telafisi de failden istenebilir. Gerçekten de fail için daha ağır sonuçlar doğuran ceza yargılamasına izin verilirken aynı fiil nedeniyle faile karşı tazminat davası açılamaması yerinde olmayacaktır.
13. Ceza davası zamanaşımının uygulanabilmesi için tazminat sorumluluğuna neden olan fiilin ceza kanunlarına göre suç oluşturması ve cezayı gerektirmesi yeterli olup ayrıca haksız fiilin faili hakkında ceza davası açılmış olması veya mahkumiyet kararı verilmiş olması, hatta soruşturma yapılması gerekli değildir. Bu nedenle tazminat davasına bakan hakim zamanaşımı defi ile karşılaştığında, davanın esasına girmeden önce fiilin cezayı gerektirir bir fiil olup olmadığını ceza hukuku ilkelerine göre kendisi değerlendirecek, fiilin suç niteliğinde olduğu kanaatine ulaşırsa ceza zamanaşımını dikkate alacaktır (Tekinay, S. Sulhi/Akman, Sermet/Burcuoğlu, Haluk/Altop, Atilla: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 723.)
14. Hemen belirtilmelidir ki ceza davası zamanaşımı süresinin başlangıcı 818 sayılı Kanun hükümlerine göre değil, ceza kanunu hükümlerine göre belirlenir. Buna göre ceza davası zamanaşımının uygulandığı durumlarda zamanaşımı süresi, zararın ve failin öğrenildiği  tarihten itibaren değil, suç teşkil eden fiilin işlendiği (veya fiilin tamamlandığı) tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır. Ceza kanunu hükümleri, sadece ceza davasının zamanaşımının süresi ve başlangıç noktası bakımından uygulanacak olup zamanaşımın durması ve kesilmesine ilişkin nedenler ve sonuçları hakkında 818 sayılı Kanun hükümleri uygulanacaktır (Antalya, O. Gökhan: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C. II, İstanbul 2017, s. 515).
15. Ceza davası zamanaşımı süresinin amacı gözetildiğinde, daha uzun olmak şartıyla bu sürenin hem bir yıllık nispi zamanaşımı süresi hem de on yıllık mutlak zamanaşımı süresi açısından uygulanması gerekir. On yıldan fazla ceza davası zamanaşımı süresinin söz konusu olduğu bir durumda artık nispi ve mutlak zamanaşımı süresi dikkate alınmayacaktır. Bu durumda ceza davası zamanaşımı süresi hem bir yıllık nispi zamanaşımı süresinin hem de on yıllık mutlak zamanaşımı süresinin yerini alacak, tazminat davası en geç bu sürenin sonuna kadar açılabilecektir. Öte yandan ceza davası zamanaşımı süresi bir yıllık nispi zamanaşımı süresinden uzun ancak on yıllık mutlak zamanaşımı süresinden kısa ise bu durumda sadece nispi zamanaşımı süresinin yerine uygulanma imkanına sahip olacaktır. (Tekinay/Akman Burcuoğlu/Altop, s. 725.). Zarar gören, zarar ve faili ne zaman öğrenmiş olursa olsun on yıllık mutlak zamanaşımı süresinin geçmemiş olması şartıyla ceza davası zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açabilecektir. Bununla birlikte ceza davası zamanaşımı süresi dolmuş olsa dahi zarar gören on yıllık mutlak zamanaşımı süresi içerisinde zarar ve faili öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlayan bir yıllık nispi zamanaşımı süresi içinde tazminat davası açabilecektir….” hususunun belirtildiği,
Davalının eyleminin haksız fiil niteliğinde olduğu, davalının süresi içerisinde zamanaşımı definde bulunduğu, işbu davada zamanaşımı yönünden davacı lehine usuli kazanılmış hak bulunmadığı, davacının 01/01/2001 tarihinde şirkete para yatırdığını iddia ettiği, buna karşın eldeki davanın 26/02/2018 tarihinde zamanaşımı süreleri geçtikten sonra açıldığı, bu nedenle davanın zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun bulunmadığından davalının istinaf başvuru talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince; davanın zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle reddine ilişkin yeniden hüküm kurulması gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalının istinaf başvuru talebinin KABULÜ ile; Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/10/2022 tarih … Esas … Karar sayılı ilamının KALDIRILMASINA,
1-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 875,55 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
2-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflara ücreti vekalet taktirine yer olmadığına,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 220,70 TL istinaf yoluna başvuru harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
B) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince davacının talebi ile ilgili YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
1-Davanın zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle REDDİNE,
2-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 85,39 TL peşin ve ıslah talebi sırasında yatırılan 791,00 TL olmak üzere toplam 876,39 TL harçtan alınması gereken 269,85 TL harcın mahsubu ile fazla yatırıldığı anlaşılan 606,54‬ TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davalı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince belirlenen 17.900,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-HMK’nın 333 ve HMKGAT’nin 5/1. maddeleri gereğince yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının yatıran taraflara iadesine,
C) İlk derece mahkemesince davalıdan tahsiline karar verilen bakiye karar harcı ile ilgili düzenlenen 01/12/2022 tarihli harç tahsil müzekkeresinin bila infaz iadesinin istenmesine, iade işleminin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
D) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4.maddesi gereğince kararın dairemiz tarafından tebliğe çıkarılmasına,
E) Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde Dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesine veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 08/11/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır

.