Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2022/1123 E. 2023/2511 K. 21.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA . ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/04/2022
NUMARASI : Esas -Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : … – T.C Kimlik No: …
VEKİLİ : Av. … –

İSTİNAF EDEN DAVALI :
VEKİLİ : Av. … –
DAVA : Menfi Tespit

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 21/12/2023
YAZIM TARİHİ : 25/12/2023
Davacı tarafından, davalı aleyhine Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin.. Esas sayılı dosyası ile açılan menfi tespit davasında 27/04/2022 tarihinde tesis edilen karara karşı, tarafların istinaf kanun yoluna başvurmaları üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendi;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin oğlu olan dava dışı …’ın davalı bankadan kullanmış olduğu krediye müvekkilinin kefil olduğunu, davalı bankanın kredi borcundan dolayı müvekkiline Ankara .. İcra Müdürlüğünün … Esas ve Konya .. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlattığını, takibe konu kefalet sözleşmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, kefalet sözleşmesinin tarihsiz olup müvekkilinin kefil olabilmesi için yasal şartlardan olan eş rızasının usulüne uygun alınmadığını, müvekkilin eşinin ilkokul diploması dahi olmayan biri olup eş rızası muvafakinin usulünce yapılmadığını, banka görevlilerince müvekkilinin eşinin okuma yazma bilmemesine rağmen yaşından ve bilgisizliğinden faydalanılarak muvafakatının imzalattırıldığını, kanunda öngörülen aydınlatılmış eş rızasından bahsedilemeyeceğini bu nedenle de muvafakatnamenin geçerli olmadığını dolayısıyla takibe konu kefalet sözleşmesinin de geçersiz olduğunu, davalı bankanın önce Ankara .. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile kefalet sözleşmesine dayalı alacağı için müvekkili adına kayıtlı ilgili taşınmazları cebri icra yoluyla satışını yaptırarak paraya çevrildiğini, sonrasında da Konya .İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile asıl borçlunun gayrinakdi borçları niteliğinde teminat mektup bedelleri ve çek bedellerinin depo edilmesi için takip başlatıldığını, kefalet sözleşmesinde yazılı olan “TÜM BORÇLAR” ibaresinin Yargıtay içtihatları doğrultusunda yeterli olmayıp açıkça yazılması gerektiğini beyanla öncelikle tedbir kararı verilerek dava neticesine kadar Konya .. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının durdurulmasına, kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunun tespitine, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, icra takibinin müvekkili yönünden iptaline, şayet mahkeme aksi kanaatte olur ise müvekkili …’ın dava konusu kefalet sözleşmesinde gayri nakdi borçlardan sorumlu olmaması ve ihtarnamelerin usulsüz olması sebebi ile Konya..İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası kapsamında müvekkili yönünden takibin iptaline, %20’den az olmamak üzere müvekkili lehine kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın iddialarını kabul etmediklerini, takibe konu kefalet sözleşmesinde bahsedilen eksikliklerin söz konusu olmadığını, sözleşmenin usul ve esaslara uygun olarak düzenlendiğini, davacının iddialarının gerçek dışı olduğunu, kanunda eş muvafakatinin şekil şartlarına bağlanmadığını, müvekkil banka personelinin davacının eşinin okuma yazma bilmediğini bilebilmesinin mümkün olmadığını, kanunda aranan aydınlatılmış eş rızasının dosyada mevcut olduğunu, takibe konu kefalet sözleşmesinde asıl borçlunun davacının oğlu olduğu, kefilin asıl borçlunun babası, kefil eşinin de asıl borçlunun annesi olduğunu, ailecek müvekkil banka şubesine gelinerek kredi talebi yapıldığını bu nedenle de aydınlatılmış eş rızası olduğunun açık olduğunu, kefalet sözleşmesindeki imzanın kefilin eşi olan …’a ait olup imza atmasının okuma yazma bildiğinin göstergesi olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, kefilin de asıl borçluyla birlikte tüm borçtan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, davacının bu duruma yönelik iddialarının haksız olduğunu, müvekkili bankanın ve personelinin iddia edildiği gibi kötü niyetli olduğunun söz edilemeyeceğini aksine kötü niyetli tarafın davacı taraf olduğunu, davacı tarafın borçtan kurtulmaya yönelik ve kamu bankası olan müvekkili bankanın alacağını sürüncemede bırakmaya yönelik olarak iş bu davayı açtığını beyanla haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına, davacının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ: İlk derece mahkemesince; “… Türk Borçlar Kanunu’nda kefalet sözleşmesinin geçerliliği ağır şartlara bağlamıştır. Kefalet sözleşmesinin geçerli olması, genel hükümlerin yanında, Türk Borçlar Kanunu’nun 583 ve 584 üncü maddelerde kefalet sözleşmesi için öngörülen koşulların varlığına bağlıdır. Bu koşullar mevcut ve geçerli borcun bulunması, kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve kefil evli ise eşin rızasının alınmasıdır.
Diğer yandan Türk Borçlar Kanunu’nun 584/3. Maddesine göre,“Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz” hükmünü havidir.

Kanun metninden de görüldüğü üzere kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulması için hangi hallerde eşin rızasının gerektiği ayrıntılı bir şekilde hükme bağlanmıştır. Emredici olan bu düzenlemeden, eşlerin feragat etmesi mümkün değildir. Eşin rızasının verilmesi ise yazılı şekle tâbidir. Yani rıza beyanının eş tarafından imzalanması gereklidir. Ancak rıza somut ve belirli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından önce veya en geç sözleşmenin kurulması anında verilmelidir. Dolayısıyla gelecekte yapılacak kefalet sözleşmelerini de kapsayacak şekilde genel bir rıza verilemeyeceği gibi sözleşmenin yapılmasından sonra (geçersiz sözleşmeye geçerlik kazandırmak için de) rıza verilemez.
Türk Borçlar Kanunu’nun 584/1 inci maddesine göre rıza sonradan verilecek icazet ile tamamlanmadığından, eşin izni tamamlayıcı unsur değil geçerlilik unsurudur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ESAS NO: 2017/12-1135 KARAR NO: 2017/1012)
Somut uyuşmazlıkta, takibe konu kredi sözleşmesinin asıl borçlusunun dava dışı … olduğu, davacı …’ın TBK’nun 584/3 maddesinde belirtilen istisnai bir durumunun olmadığı, verdiği kefalete kefalet tarihinde evli olması sebebiyle eşi tarafından yazılı olarak rıza göstermesinin kefalet sözleşmesi için geçerlilik koşulu olduğu anlaşılmıştır.
Somut olayda, davalı banka ile davacı arasında kefalet sözleşmesinin 24/07/2013 tarihinde düzenlendiği, …’ın, sorumlu olduğu miktarı, kefalet verdiği tarihi ve müteselsil kefil olduğunu kendi el yazısı ile yazıp imzaladığı anlaşılmıştır. Davacı söz konusu tarihte evli olup eşi … tarafından imza atmak suretiyle kefalete aynı tarihte rıza beyanında bulunulduğu görülmüştür. Ancak ne var ki, davacının eşi …, rıza gösterdiği tarih itibariyle okur yazar değildir. Bu husus Selçuklu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünün 26/06/2020 tarihli yazı cevabından ve davacı vekili tarafından dosyaya sunulan tapu devir senedi ile noterlikçe düzenlenen vekaletnameden anlaşılmıştır.
Her ne kadar davalı vekili tarafından davacının eşinin daha öncesinde bazı belgelerde imzasının olduğu ve geçmişte imza atmak suretiyle bir takım hukuki işlemlere geçerlilik kazandırıldığı ileri sürülmüş ve bu belgelerin icra dairesinden gönderilen tebligat ile seçim kurulunda bulunan oy listesi olduğu belirtilmiş ise de; iddia olunan ve dosyaya celp edilen tebliğ mazbatasında kendisine tebligat yapılan kişinin davacının eşi … değil, torunu olan aynı isimli … olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca seçim kurulunda davacının eşinin imzasının bulunduğu herhangi bir belgenin olmadığı yazı cevabından anlaşılmıştır.
6100 sayılı HKM’nun 206. maddesi: “Okuma ve yazma bilmediği için imza atamayanların mühür veya bir alet ya da parmak izi kullanmak suretiyle yapacakları hukuki işlemleri içeren belgelerin senet niteliğini taşıyabilmesi, noterler tarafından düzenleme biçiminde oluşturulmasına bağlıdır. Okuma ve yazma bildiği hâlde imza atamayanların mühür veya bir alet ya da parmak izi kullanmak suretiyle yapacakları hukuki işlemleri içeren belgelerin senet niteliğini taşıyabilmesi, noterler tarafından onaylanmasına veya düzenlenmesine bağlıdır. İmza atamayan kimselerin, cüzdanla iş yapmayı usul edinmiş kuruluşlarla olan işlemlerde kullanacakları mühür, kazınmış imza, işaret veya parmak izinin, işlemin başlangıcında hesap defterine veya cüzdanına basılmış olması veya önceden noterde bir örneği saklanmak üzere onanmış bulunması yeterli olup, her işlemde ayrıca onamaya bağlı değildir. Yukarıda belirtilen hükümler dairesinde noterlerce onaylanacak veya düzenlenecek olan senetler için ilgilisinden harç, vergi ve değerli kâğıt bedeli alınmaz.” hükmünü içermektedir.
1512 sayılı Noterlik Kanununun 87.maddesi: “İlgili okuma ve yazma imkanına sahip değilse, hazır bulundurulacak iki tanık huzurunda maksadını notere beyan eder. Noter, bu beyanı yazdıktan sonra tutanak okunur. Ancak, işlemin tanık huzurunda yapılmasını emreden diğer kanunların hükümleri saklıdır.” hükmünü içermektedir.
6098 sayılı TBK’nın 15/1. maddesi: “imzanın, borç altına girenin el yazısıyla atılması zorunludur. Buna göre imzanın geçerli olabilmesi için el yazısıyla atılmış olması yeterli olup, başkaca unsuru bulunmamaktadır.” hükmünü içermektedir.
6098 sayılı TBK’nın 16/1 maddesi: “İmza atamayanlar, imza yerine usulüne göre onaylanmış olması koşuluyla, parmak izi, el ile yapılmış bir işaret ya da mühür kullanabilirler.” hükmünü içermektedir.
Davacının eşinin okur yazar olmaması ve geçmişte imza atmak suretiyle hukuki işlemlere geçerlilik kazandırıldığı yönünde bir delil sunulamaması nazara alındığında, davacının eşinin kefalete rıza beyanının yukarıda yer verilen yasal düzenlemelerdeki emredici şekil kurallarına uygun olmaması karşısında, rıza beyanının geçerli olmadığı ve dolayısıyla davacının kefaletinin de geçerli olmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Davalı vekili her ne kadar davacının kötü niyetli olduğunu, davacının, eşi okur yazar olmasa bile bunun davacı tarafından bilindiğini, buna rağmen bu şekilde imza atarak rıza beyanında bulunmasına sessiz kaldığını ve iyi niyet kurallarına aykırılık sebebiyle kefaletin geçerli kabul edilmesini gerektiğini belirtmiş ise de; mevzuatta emredici olarak düzenlenen ve geçerlilik şartı olarak özellikle vurgulanan unsurlara aykırı belgelerin iyi niyetli olunmadığı şeklindeki savunmalarla geçerli kılınamayacağı anlaşıldığından davalı vekilinin bu savunmalarına itibar edilmemiştir.
Öte yandan davalı vekili, Konya.. İcra Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dava dosyasında davacının mahkeme içi ikrar niteliğinde beyanlarının olduğunu belirtmiş ise de, sözü edilen dava dosyası celp edilerek incelenmiş olup; davacının bu dosyada ödeme emrinde davacının sorumlu tutulduğu bedeli aşan icra memur muamelerine yönelik bir şikayetinin olduğu ve bu dosyadaki beyanlarında mahkeme içi ikrar niteliğinde bir beyanının olmadığı anlaşılmakla davalının bu savunmasına da itibar edilmemiştir.
Bir an için davacının kefaletinin şeklen geçerli olduğu var sayılsa bile, dava ve takip konusu alacak, gayri nakdi kredi alacağı niteliğinde olup, taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesinde müteselsil kefilin gayri nakdi alacağın deposundan sorumlu tutulacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Her ne kadar genel kredi sözleşmesinin “Kefalet Sözleşmesi” başlıklı kısmında “Müteselsil kefaletin, doğmuş ve doğacak tüm borçları kapsayacağı” hükmü bulunmakta ise de; bu hüküm, genel kredi sözleşmelerinin çerçeve niteliğinde sözleşmeler olmasına göre, banka tarafından kullandırılan veya kullandırılacak kredilerden sorumlu olduğu anlamına gelmekte olup, sadece nakde dönüşme riskine göre takip konusu yapılan gayri nakdi alacaktan, kefilin sorumluluğuna esas teşkil edebilecek nitelikte açık bir düzenleme olarak kabul edilmez. Kefilin gayri nakdi alacaktan sorumlu tutulabilmesi için, gayri nakdi alacağın kefilden talep edilebileceğine ilişkin duraksamaya yer vermeyecek şekilde açık bir düzenlemenin sözleşmede yer alması zorunludur. Buradan hareketle, dava konusu kredi sözleşmesinde veya kefalet sözleşmesinde kefilin gayri nakdi kredilerden sorumlu olacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığından, davacının dava konusu icra borcundan sorumlu tutulamayacağı anlaşılmıştır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06/11/2018 tarih ve 2018/689 E. 2018/1624 K. sayılı emsal kararı ve daha bir çok yeni tarihli Yargıtay ve İstinaf mahkemesi kararları da bu yöndedir.
Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre gayri nakdi alacağın deposu talebinin kabulü veya reddi halinde maktu harç ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği kabul edildiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/2. maddesi hükmü dikkate alınarak davacı yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmiştir. Öte yandan yine Yargıtay yerleşik uygulamasına göre gayri nakdi alacakların kabul veya reddi halinde icra inkar tazminatına veya kötü niyet tazminatına hükmedilemeyeceğinden davalı aleyhine kötü niyet tazminatı hükmedilmemiştir….” gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının Konya .. İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında davalıya borçlu olmadığının tespitine, yasal şartları oluşmadığından davalı aleyhine tazminata hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesince verilen 13/05/2022 tarihli tashih şerhinde “…Mahkememizin 27/04/2022 tarih ve.. Esas, ..Karar sayılı gerekçeli kararının hüküm bölümünün (1) bendinde geçen ” 1-DAVANIN KABULÜ İLE, Davacının Konya … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında davalıya borçlu olmadığının tespitine,” ifadelerinin gerekçeli karardan çıkartılarak, hüküm bölümünün (1) bendinin; “1-Davanın kabulü ile, Davacının Konya .. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında davalıya borçlu olmadığının tespitine,” ifadelerinin yazılmasına hükmün bu şekilde tashihine….” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yapılan yargılama neticesinde davada her iki taleplerinde de olduğu gibi hem eş muvafakatinin usulüne uygun olarak alınmaması sebebiyle 1.000.000TL değerindeki kefalet sözleşmesi iptal edilmiş hem de kefalet sözleşmesine istinaden müvekkilinin gayri nakdi borçlardan sorumlu olmaması sebebiyle müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verildiğini, uyuşmazlık konusunun bir menfi tespit davası olduğu dikkate alınarak A.A.Ü.T uyarınca 1.000.000TL üzerinden nispi avukatlık vekalet ücretine; bunun mümkün olmaması halinde müvekkili yönünden takipte kesinleşen miktar olan 478.540-TL üzerinden nispi avukatlık vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken; maktu avukatlık vekalet ücretine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29/04/2021 tarih ..E. … K. sayılı ilamınında bu yönde olduğunu, davalı banka tarafından müvekkilinin eşi …’dan eş muvafakatı alınırken okuma-yazma bilmediğinin bilinmesine rağmen muvafakatının usul ve yasaya aykırı olarak alındığını beyanla istinaf başvurularının kabulü ile ilamının; avukatlık vekalet ücretine ve kötüniyet tazminatına ilişkin kararlarının kaldırılarak talepleri uyarınca yeniden karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; iş bu dosya borcu ödenmediğinden borçlu ve kefili olan babası aleyhine müşterek müteselsil talepli Konya.. İcra Müdürlüğü’ nün ….-E. sayılı dosyasından 18.10.2018 tarihinde icra takibine başlanıldığını, aradan geçen yaklaşık 1,5 yıl sonra 06.01.2022 tarihinde iş bu davanın açıldığını, bu süreçte takibe hiçbir itirazda bulunulmadığını, dosyada alınan eş rızasının usülune uygun olduğunu, iş bu davada görüleceği üzere kredi sözleşmesinin, kefalet sözleşmesinin ve eş rızasının 2013 yılında imzalandığını, icra takibine 2018 yılında başlanıldığını, iş bu davanın ise 2020 yılında açıldığını, yani emsal karardaki sürelerden çok daha fazlasının geçtiğini, buna rağmen davacının geçersizlik iddiası dürüstlük kuralına aykırı olup davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, bu dosyada TBK’nın 584/3 hükümlerinin geçerli olduğunu, yerel mahkemece yeterli araştırma yapılmadığını, davacı tarafın eşin rızasının olmadığını ispatlayamadığını, gerekçeli kararda terditli şekilde karar verilemeyeceğini, varsayımlarla gerekçe oluşturulamayacağını, kredi sözleşmesi içeriğinden açıkça görüleceği üzere nakdi gayrı nakdi tüm kredi türlerinden kefilin müştereken ve müteselsilen sorumluluğu bulunduğunu, yerleşik içtihatlarda da kefalet sözleşmesine bunun ayrıca yazılmasına gerek olmadığı birçok kararda mevcut olup Yargıtay uygulamalarının da bu yönde olduğunu, davacı borçlu tarafından icra dosyasına 2 kez ikrar beyanı verildiğini, 05.07.2021 ve 12.01.2022 verilen talepte takip tarihi itibariyle 478.540-TL borçlu olduklarını 2 kez açıkça ikrar ettiğini, bu beyanlarının mahkeme dosyasına sunulduğunu, açık ikrar ve kabul beyanına rağmen davacının davasının kabul edildiğini, açıklanan nedenlerle kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; kefaletin geçersiz olduğunun tespiti ile borçlu olmadığının tespiti, bu kabul edilmediği takdirde gayri nakdi borçlardan sorumlu olunmaması nedeniyle takibin iptali talebine ilişkindir.
İstinaf incelemesi; Kamu düzenini ilgilendiren konularda resen, diğer yönlerden HMK’nın 355.maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
6100 sayılı HMK 297/2 maddesinde “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmünün yer aldığı, davacının dava dilekçesinde kefaletinde eş muvafakatının usulüne uygun şekilde alınmamış olması nedeniyle kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğunun tespiti ile Konya ..İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında borçlu olmadığının tespitini, şayet bu kabul edilmediği takdirde dava konusu kefalet sözleşmesinde gayri nakdi borçlardan sorumlu olmaması ve ihtarnamelerin usulsüz olması sebebi ile Konya..İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyası kapsamında müvekkili yönünden takibin iptalini talep ettiği, HMK’nın 111/1 maddesinde “Davacı, aynı davalıya karşı birden fazla talebini, aralarında aslilik-ferilik ilişkisi kurmak suretiyle, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttır” hükmünün, HMK’nın 111/2 maddesinde “Mahkeme, davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe, fer’i talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz.” hükmünün yer aldığı, ilk derece mahkemesince gerekçeli kararın gerekçe kısmında davacının eşinin okur yazar olmamasından dolayı, eş rızasının usulüne uygun şekilde alınmaması nedeniyle davacının kefaletinin geçerli olmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı, daha sonra ise bir an için davacının kefaletinin geçerli olduğu şeklen kabul edilse bile davacının gayri nakdi alacaklardan sorumlu olmadığının tespit edilerek davanın kabulü ile davacının Konya .. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verildiği, davacının terditli ilk talebi kabul edilmesine rağmen fer’i talebi de incelenerek buna göre karar verilmesinin usul ve yasaya uygun bulunmadığı, bu nedenle istinaf kanun yoluna başvuran tarafların diğer istinaf sebepleri incelenmeksizin re’sen ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi gereğince dava konusu takibin Konya Bölge Adliye Mahkemesi ..Hukuk Dairesinin 13/06/2022 tarih .. Esas .. Karar sayılı ilamı ile iptal edildiği de gözetilerek usulüne uygun hüküm tesis etmek üzere dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği sonuç ve kanaatiyle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Tarafların istinaf başvuru taleplerinin KABULÜ ile; Konya .. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/04/2022 tarih .. Esas ..Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 80,70 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 8.172,27‬ TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
6-İstinaf başvurusunda bulunanlar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
7-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4 maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 21/12/2023 tarihinde oy çokluğuyla HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır
(Muhalif)

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır

MUHALEFET ŞERHİ: Dava; kefalet sözleşmesine dayalı Konya . İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasından dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı; dava dilekçesinde, takibe dayanak yapılan kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartlarını taşımadığından, sözleşme geçerli kabul edilse bile; kefilin dava dışı borçlunun gayri nakdi kredilerinden sorumlu olacağına ilişkin bir hüküm bulunmaması nedeniyle söz konusu kefalet sözleşmesine dayalı başlatılan Konya. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasından dolayı borçlu olmadığının tespitini talep ettiği anlaşıldığından;
Sayın çoğunluğun davacının terditli iki talebi bulunduğu, HMK’nın 111/2. maddesi gereğince; asli talep esastan reddedilmedikçe fer’i talebin incelenemeyeceği nazara alınmadan ve dava dosyasında HMK’nın 297. maddesine uygun kurulmuş hüküm bulunmadığı gerekçesiyle istinaf talebinin kabulü, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği görüşüne katılmıyorum.
Davacının, dava dilekçesinde terditli talebinin bulunmadığı, ancak; kefalet sözleşmesinin geçerlilik şartlarını taşımaması ve sözleşmede kefilin gayrinakdi kredilerden sorumlu olacağına ilişkin hüküm bulunmaması şeklinde iki ayrı sebebe dayanılarak borçlu olmadığını talep ettiği, bu nedenle; tarafların istinaf sebeplerinin esastan değerlendirilmesi gerektiği ve istinaf talebinden sonra, istinaf incelemesinden önce davacının İcra Hukuk Mahkemesi’ne yapmış olduğu şikayet üzerine takibin davacı yönünden iptali kararlaştırıldığından, davacının istinaf talebinin kabulüne, davanın konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına şeklinde HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince yeniden hüküm kurulması gerektiği kanaatindeyim.

Başkan …
e-imzalıdır