Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/862 E. 2021/1098 K. 25.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM 6. HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
6. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :…
KARAR NO :…

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA ASLİYE … TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/04/2019
NUMARASI : … Esas … Karar

DAVACI : … (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … – …

İSTİNAF EDEN
DAVALILAR : 1- … (T.C. Kimlik No: …)
2- …
3- … (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … -…

KISITLI : … (T.C. Kimlik No: …)
VASİ : … (T.C. Kimlik No: …)

DAVA : Şirket Ortağı Olmadığının Tespiti ve Alacak
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 25/05/2021
YAZIM TARİHİ : 04/06/2021
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya Asliye …. Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan şirket ortağı olmadığının tespiti ve alacak davasında 29/04/2019 tarihinde tesis edilen karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karara karşı davalıların istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekilinin ilk derece mahkemesine sunduğu dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin, yurt dışında yaşayan vatandaşlardan haksız ve usulsüz para topladığını, para toplama işinin haksız ve usulsüz olduğunun SPK kararlarına da yansıdığını, haklarında bir çok soruşturma açıldığını, müvekkilinin davalı şirkete yüksek faiz getireceği vaadiyle biriktirdiği parayı daha sonra verilecek hisse senedine karşılık olarak yatırdığını, geri verileceğinin taahhüt edildiği fakat defalarca talep etmesine rağmen geri verilmediğini, davalıların bankacılık kanunu TTK, SPK ve diğer kanunlara aykırı para topladığını, müvekkili ile davalı şirket arasında geçerli bir ortaklık ilişkisinin kurulmadığını, davalı şirketin müvekkile karşı sorumlu olduğunu, diğer davalı gerçek kişilerin ise 6762 sayılı TTK’nın 336/5 maddesi uyarınca, gerek kanunların ve gerekse sözleşmelerin kendilerine yüklediği vazifeleri kasten yada ihmal neticesi yapmamaları nedeniyle ve ayrıca TTK’nın 321/son maddesi gereğince, şirketi temsile ve idareye yetkili olanların görevlerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden anonim şirketin sorumlu olacağının hükme bağlanması nedeniyle şirket yönetim kurulu başkanı ve üyelerinin MK 50 ve TTK 321/son maddesi uyarınca davacı müvekkiline karşı davalı gerçek kişilerin, davalı şirketle birlikte müşterek ve müteselsilen sorumlu olduklarını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şikdilik 2.007 Euronun ödeme tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte, (21/03/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 44.772 Euro artırarak toplamda) 46.779 Euronun davalıya yapılan ödeme tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; iddia edilen ödeme tarihinin çelişkili bir şekilde açıklandığını, hangi tarihte ne kadar para yatırıldığının dahi belirtilmediğini, HMK 84/1-a maddesi gereğince davacıdan teminat alınması gerektiğini, taleplerin kesin hüküm, hak düşürücü süre ve zamanaşımı yönünden reddi gerektiği, davacının dayanak gösterdiği belgenin davalıyı ilzam etmediğini, davacının iş bu davada bankacılık mevzuatı hükümlerinin uygulanması gerektiği yönündeki beyanlarının yasaya aykırı olduğunu, müvekkilinin bankacılık, SPK, TTK ve BK hükümlerini ihlal ettiğine dair iddialarının doğru olmadığını, davacıdan hile ve haksız fiile dayalı para alındığına ilişkin iddialarının da doğru olmadığını, bir an doğru olduğu kabul edilse bile davacı tarafça BK’nın 28 ve devamı maddelerinde belirtilen yasal bir yıllık hakdüşürücü dava açma süresi içerisinde dava açmadığını, bu nedenle haksız fiiller için BK’nın 60, sebepsiz zenginleşme için aynı yasanın 66, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan talepler için aynı yasanın 125. maddesinde belirtilen sürelerin geçmesi sebebiyle alacağın zamanaşımına uğradığını, dava dilekçesi içeriğinde davacının yedinde hisse senetlerinin bulunduğunun belirtildiği nazara alındığında; davacının şirket ortağı olduğunu, TTK 329 ve 405. maddeleri gereğince davacının dava açma hakkının bulunmadığını, bu nedenle davacının dürüst davranmadığını, açılan davanın esastan da reddi gerektiğini belirtmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda;
“Davacı tarafın, davalı şirketin ortağı olmadığının tespiti ile ilgili talep kısmının kabulü ile davacı tarafın davalı şirketin ortağı olmadığının tespitine,”
“Davacı tarafın alacak davasının kabulü ile; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 99. maddesi gereğince aynen veya fiili ödeme günündeki Merkez Bankasınca belirlenen efektif satış kuru karşılığı üzerinden Türk Parası ile ödenmesi kayıt ve şartıyla; 3095 sayılı Kanuni Faiz Ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunun 4/a maddesi gereğince dava tarihi olan 02/05/2018 tarihinden itibaren devlet bankalarının Euro cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek döviz faizi ile birlikte 46.779 Euro’nun davalılar Bera Holding A.Ş., …, … ve …’ndan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı tarafa verilmesine…” şeklinde karar verildiği görülmüştür.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı tüzel ve gerçek kişi istinaf dilekçesinde özetle; cevap dilekçesindeki savunmalarının kabul edilmemesinin, ayrıca yargılama sırasındaki isticvap ve yemin taleplerinin reddedilmesinin, davacı tarafın ıslah talebinin kabulünün ve bunun yanında hükümde faize hükmederken ıslah tarihini nazara almamasının, iddianın ispat edildiğinin ve dava tarihindeki yabancı paranın değeri üzerinden zarar hesabı yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, ayrıca taraflar arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığına yönelik kabulünün ise TTK 329 ve 405. maddelerine aykırı olduğunu, davacının yedinde bulunduğu iddia edilen senetlerin davalı şirkete iade edilmemesinin de hukuka aykırı olduğunu, davalı tarafından SPK’ya sunulan CD ve üst yazı içeriklerinin mahkemece yanlış değerlendirildiğini, celbi gereken belgelerin toplanmadan eksik inceleme yapıldığını, bu nedenle; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak cevap dilekçesindeki savunmaları doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAİREMİZİN 16/04/2020 TARİH, … E. … K. SAYILI KARAR ÖZETİ: Yapılan açıklama ve tespitlere göre taraflar arasında görülmekte olan davanın, 3332 sayılı yasaya 05/12/2019 tarihinde eklenen geçici 4. madde kapsamında olduğu, kabul edilerek iddia ve savunmalar esastan değerlendirilmeden 743 sayılı MK 48 (4721 sayılı TMK 50. Madde) 6762 sayılı TK’nın 7 ve 321. maddeleri (6102 sayılı yasanın 7/1 ve 371/5. maddeleri) ile 818 sayılı BK’nın 145 (6098 sayılı TBK’nın 166/2) maddelerindeki düzenlemeler ve davalı gerçek kişiler hakkında, sadece davalı şirket yöneticileri olmaları sıfatıyla, şirket ile birlikte müşterek ve müteselsilen sorumlu olduklarına ilişkin iddia da göz önünde bulundurulmak suretiyle; 7194 sayılı yasanın 41. maddesiyle 3332 sayılı yasaya eklenen 4. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak HMK 353/1-b.2 maddesi gereğince, açılan dava ile ilgili karar verilmesine yer olmadığına, yargılama giderlerinin davalı şirket üzerinde bırakılmasına, davacı lehine, davalı şirket aleyhine karar tarihinde karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan asgari ücret tarifesi gereğince maktu vekalet ücreti takdirine ilişkin hüküm kurulmuştur.
DAVACI VEKİLİ TEMYİZ DİLEKÇESİNDE ÖZETLE: Verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, söz konusu yasal düzenlemeye göre; 31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıkların topladıkları her türlü para SPK’ya göre kayıtlara geçirilme şartına tabi olmadan TTK gereğince pay olarak kabul edileceği ve ödenen paraların pay karşılığı yapılmış sayılacağı ve bu şekilde ortaklık ilişkisinin kurulacağının hüküm altına alındığı, bu düzenlemenin Anayasa ve uluslararası sözleşmelere açıkça aykırı olduğu, düzenlemenin davalı … ödeme yükümlülüğünden kurtarma amacını taşıdığı, yasanın davalı şirkete özgü çıkartıldığından bahisle itiraz/somut norm denetimi yoluyla yasal düzenlemenin iptali amacıyla anayasa mahkemesine başvuru yapılması taleplerinin bulunduğu, temyiz gerekçesi olarak ise davanın açıldığı tarih itibariyle konu düzenlemenin mevcut olmaması nedeniyle dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan mevzuat ve emsal içtihatlar çerçevesinde çözülmesi gerekirken bu hususun göz ardı edildiğini, kazanılmış hakların yasa ile bertaraf edilemeyeceğini, müvekkilinin ve davalı şirketin ortaklık ilişkisi içerisinde hareket etmediklerini, buna rağmen şirketin ekonomik yapısı itibariyle söz sahibi olmadığı dönemlerinin yükümlülüklerinden sorumlu olacak şekilde geçmişe dönük olarak davacı müvekkilinin ortak kabul edilmesinin hiçbir hukuki düzenlemeyle bağdaşmayacağını, yasanın bu sorunlara cevap vermediğini belirterek kararın yürütmenin durdurulması talepli olarak Anayasanın 152/1 fıkrası gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve 152/son fıkra gereğince de iş bu davaya uygulanmasına Anayasaya aykırılık iddialarının kabul görmemesi halinde usul ve yasaya aykırı olduğu iddia edilen dairemiz kararının bozulmasına karar verilmesini temyiz ettiği görülmüştür.
YARGITAY … HD.’nin 15/03/2021 TARİH … E. … K. ÖZETİ:
“….Dava, davacı ile davalı şirket arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi kurulmadığının tespiti ve bu amaçla verilen paranın iadesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararı taraflara tebliğ edilmiş olup davalılardan … vasisi tarafından İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunda bulunulmamıştır. Davada davalı şirket ile davalı gerçek kişiler arasında mecburi dava arkadaşlığı da bulunmamaktadır. Bu itibarla İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davalı … tarafından süresinde istinaf başvurusunda bulunulmaması nedeniyle … hakkında verilen İlk Derece Mahkemesi kararı kesinleşmiş bulunmaktadır. 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf incelemesi, kamu düzenine aykırılık halleri dışında, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Somut olayda kamu düzenine aykırılık da söz konusu olmadığından bölge adliye mahkemesince istinaf kanun yoluna başvuran davalı şirket hakkında inceleme yapılması ve bir karar verilmesi gerekirken, davalı … hakkında verilen hükmün kesinleşmiş olduğu gözetilmeksizin İlk Derece Mahkemesi kararının tamamen kaldırılarak dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş olması doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle re’sen bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, Bölge Adliye Mahkemesi kararının re’sen BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 15.03.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi….” şeklinde karar ittihazına gitmiştir.
YARGITAY … HD İLE DAİREMİZ ARASINDAKİ GÖRÜŞ FARKLILIĞI:
Yargılama sırasında 6194 sayılı yasayla 3332 sayılı yasaya eklenen geçici 4. maddesinin ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmayan davalı … ile ilgili hükme sirayet edip etmeyeceği yönünden uygulanıp uygulanmayacağı konusundadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava; davacının, davalı şirkete ortak olmadığının tespiti, kar payı alınması maksadıyla verilen paranın iadesi istemine ilişkindir.
Konuya açıklık getirmek için öncelikle usuli kazanılmış hak kavramı üzerinde durulmasında yarar olduğu kanaatindeyim; Yargıtay’ca bir kararın bozulması ve mahkemece bozma kararına uyulması halinde, bozulan kararın bozma sebeplerinin kapsamı dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması, davaların uzamasını önlemek maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usul hükmüdür. Bir konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemenin uymuş olması halinde, bu durum taraflardan birisi lehine usuli bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme ne de Yargıtay halele uğratabilir.
Ne var ki, davadaki taleplerden biri hakkındaki Yargıtay’ın bozma kararının kapsamı dışında kalması (kısmi onama) ile kesinleşmesi nedeniyle doğan usuli kazanılmış hakkı maddi anlamda (HMK m.237) kesin hüküm ile karıştırmamak gerekir. Maddi anlamda kesin hükümde, mahkeme (ve Yargıtay) davadan elini tamamen çekmiş dava bitmiş, kesin biçimde sonuçlanmış durumdadır. Oysa, davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmesi halinde, mahkeme davadan elini henüz çekmiş durumda değildir. Çünkü mahkeme bozulan taleple ilgili olarak yargılamaya devam etmektedir. Bu davada hakkındaki karar, kesinleşmiş olan taleple ilgili olarak (maddi anlamda kesin hüküm nedeniyle) değil, usuli kazanılmış hak nedeniyle inceleme yapılamamaktadır. Ancak usuli kazanılmış hakkın istisnalarından birinin varlığı halinde karar, bozmanın kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmiş olan talep hakkında da mahkemece inceleme yapılabilir ve yeni bir karar verilebilir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, İstanbul 2001, Cilt 5, s.4770).
Bu husus 28/06/1960 tarih 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında “…sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının temyiz mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya temyiz mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir….” şeklinde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13/02/2020 tarih ve … E. … K. sayılı içtihadında; “…Yargıtay … Hukuk Dairesi ile Hukuk Genel Kurulunun bozma kararları, 6526 sayılı Kanun ile yapılan bu değişikliğin derdest davalarda uygulanmayacağına dair bir düzenleme yapılmaması, anılan davanın ancak ilgili idare aleyhine açılabilecek olması ve bu hususun da kamu düzeni ile ilgili bulunması karşısında usuli kazanılmış hak teşkil etmeyeceği de açıktır….” şeklinde kabul edildiği, yine; Yargıtay … Hukuk Dairesinin 17/01/2018 tarih … E. … K. sayılı ilamında; “… Usuli kazanılmış hakkın istisnalarından biri de yeni bir kanun veya Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı çıkmış olmasıdır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra bir kanun çıkarsa mahkemelerde veya Yargıtay’da görülmekte olan bütün işlere uygulanması gerekir. Yani sonradan çıkan bir kanuna karşı usuli kazanılmış hak iddiasında ve itirazında bulunulamaz. Bozmadan sonra o konuda yürürlüğe giren yeni kanun karşısında Yargıtay’ın bozma ilamına uyulmuş olmakla meydana gelen usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımaz….” şeklinde kabul edilmiştir.
Diğer taraftan HMK’nın 33. maddesindeki düzenleme; mahkemeye taşınan hukuki ihtilaflarla ilgili belirtilen deliller topladıktan sonra, olaya uygulanması gereken hukuk kurallarının Hakim tarafından re’sen tespit edilmesini ve yeni ihtilaflara sebebiyet verilmeden, ihtilaflı konuların nihai kararla çözüme kavuşturulmasını gerektirmektedir.
Somut olaya gelince; davacı, davalı şirkete yatırım maksadı ile para verdiğini, verilen para karşılığında kendisine geçerli olmayan “ortaklık durum belgesi” ve hisse senetleri verildiğini, yatırdığı parayı istemesine rağmen parasının verilmediğini belirterek, davalı şirkete ortak olmadığının tespitine, verdiği paranın faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Yukarıda yapılan tespit ve açıklamalar dikkate alındığında dairemizce ilk derece mahkemesi kararının 7194 sayılı yasanın 41. maddesiyle; 3332 sayılı yasaya eklenen Geçici 4. maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verildiği, yerleşik Yargıtay uygulamasına göre davalı …’ın şirket yöneticisi olması nedeniyle davalı şirkete yatırılan paralardan sorumlu olduğu, dolayısıyla davalı …’ın sorumluluğunun, şirkete bağlı bir sorumluluk olduğu, davalı …’ın davalı şirketten daha ağır bir yükümlülük ile sorumlu tutulamayacağı, ayrıca aynı dosyada davacıya hem yatırdığı parayı …’dan tahsiline imkan tanımanın, hem de aynı para nedeniyle davalı şirket ortağı olduğunu kabul etmenin hukuka ve hakkaniyete uygun düşmeyeceği, ayrıca bunun yeni uyuşmazlıklar doğmasına yer açacağı, bu nedenle dairemizce yapılan ilk derece mahkemesi kararın kaldırma nedenlerinin davalı …’a da sirayet edeceği, (Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 10/10/2016 tarih … Esas …Karar ve Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin 21/06/2018 tarih … Esas … Karar sayılı ilamları) ayrıca davalı … yönünden kesinleştiği belirtilen Konya Asliye …. Ticaret Mahkemesinin 29.04.2019 tarih, … E, … K, sayılı kararının maddi anlamda kesin hüküm mahiyetinde olmadığı, bu nedenle usulü müktesep hakkın istisnalarından olan yeni yasal düzenleme gereğince istinaf incelemesi sonucunda; TMK.nın 50, TBK’nın 166/2 ve TTK’nın 7/1 ile 371/5. maddelerindeki düzenleme doğrultusunda, davalılar arasında ayırım yapılmadan ilk derece mahkemesi kararının bir önceki kararımız gibi HMK 353/1-b.2 maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından, önceki kararımızda direnilmesine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Dairemizin 16/07/2020 tarih, … esas – … Karar sayılı kararında DİRENİLMESİNE,
A) Yasal düzenleme gereğince davalıların istinaf talebinin KABULÜNE; Konya …. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 29/04/2019 tarih … E. … K. sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
1- İstinaf talebinde bulunan davalı şirket tarafından yatırılan 3.965,26 TL nispi istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde davalı şirkete iadesine,
2- İstinaf kanun yoluna başvuru sırasında yapılan yargılama giderinin davalı şirket üzerinde bırakılmasına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
B) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1.b.2 maddesi gereğince davacı talebi ile ilgili YENİDEN HÜKÜM KURULMASINA,
1-Açılan dava ile ilgili karar verilmesine yer olmadığına,
2- Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 170,78 TL peşin ve ıslah talebi sırasında yatırılan 4.850,00 TL olmak üzere toplam 5.020,78 TL harçtan alınması gereken 54,40 TL harcın mahsubu ile fazla yatırıldığı anlaşılan 4.966,38 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3- Davacı tarafından yapılan 35,90 TL başvurma harcı, 54,40 maktu karar harcı, 253,80 TL keşif harcı, 3.000,00 TL bilirkişi ücreti gideri, 251,10 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 3.595,20 TL yargılama giderinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
4- Davacı davada kendisini vekil sıfatı ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte olan A.A.Ü.T gereğince 3.400,00 TL maktu ücreti vekaletin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
5- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 333 ve HMKGAT’nin 5/1. maddeleri gereğince yatırılan gider avansının kullanılmayan kısmının gider avansını yatıran tarafa iadesine,
C) Seydişehir İcra Dairesinin……… Esas sayılı icra dosyası üzerinden tehiri icra talebi ile ilgili İİK’nın 36/5 maddesi gereğince yatırılan teminatın yatırana iadesine,
D) İlk derece mahkemesince davalıdan tahsiline karar verilen tamamlama harcı ile ilgili harç tahsil müzekkeresi düzenlenmiş ise; müzekkerenin bila infaz iadesinin istenmesine, iade işleminin İlk derece mahkemesince yapılmasına,
E) Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/3.maddesi gereğince; kararın tebliği işlemlerinin dairemiz tarafından yapılmasına,
F) Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde; dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair; davacı vekilinin yüzünde, davalı tarafın yokluğunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince; taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 25/05/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır