Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/853 E. 2022/1948 K. 23.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/01/2021
NUMARASI : … Esas – … Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : …
VEKİLLERİ : Av. … – …
Av. … – …

DAVALI : …
VEKİLİ : Av. … – …
DAVA : Alacak

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 23/11/2022
YAZIM TARİHİ : 24/11/2022
Taraflar arasında görülen davada Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas – … Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içerisinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten ve üye hakimin görüşleri alındıktan sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
DAVA: Davacı vekili, davalı şirket vekilinin 18/05/2015 tarihinde müvekkili bankanın … Şubesi’ne getirdiği para tutarlarının davalı şirketinin hesabına yatırılmasını istediğini, müvekkili banka şube çalışanları tarafından sayım yapıldığını ve sayım yapılması akabinde teyit amaçlı olarak vekile ne kadar para getirildiğinin sorulduğunu, davalı şirket vekilinin ise, ne kadar para olduğunu kendisinin de bilmediğini ve sayım akabinde ne kadar çıkarsa şirketinin hesabına yatırılmasını istediğini beyan ettiğini, müvekkili banka çalışanları tarafından sayım yapıldığını ve … referans numaralı dekont ile 238.995,00 TL’lik tutarın davalı şirketin … numaralı hesabına yatırıldığını, akabinde … referans numaralı dekont ile yine davalı şirketin … numaralı hesabına 10.000,00 TL daha yatırıldığını, ancak gün sonunda yapılan kasa sayımında kasa açığı çıktığını, yapılan incelemeyle kasa açığına sebebiyet veren olayın, davalı şirketin … referans numaralı dekont ile davalı şirketin hesabına yatırılan 238.995,00 TL ve … referans numaralı dekont ile yine davalı şirketin hesabına yatırılan 10.000,00 TL olmak üzere toplamda 248.995,00 TL nakit yatırma işlemlerinden kaynaklandığının tespit edildiğini, davalıya gönderilen ihtarın da sonuçsuz kaldığını ileri sürerek, 22.610,00 TL’nin ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren verilen sürenin dolmasını müteakip işlemeye başlayacak ticari temerrüt faiziyle davalı şirketten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, zamanaşımı def’inde bulunmuş, davacının iddia ettiği ödemenin 18/05/2015 tarihinde fark edildiğini söylediğini ancak, 08/05/2019 tarihinde gönderilen ihtara kadar hiçbir hukuki adım atmadığını, bu sebeple davacının sebepsiz zenginleşme iddiası ile açtığı işbu davada zamanaşımı süresinin dolduğunu, 238.995,00 TL gibi küsuratlı bir rakamın hesabında hataya düşülmesi ve hatanın sonucunda yine oldukça küsuratlı olan 22.610,00 TL gibi bir rakamın eksik alınmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davacının iddiasını somut bir delille ispat etmesi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, “…Davanın, sebepsiz zenginleşmeden doğan alacak davası olduğu görülmüştür.
Tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde; davacı vekilince sehven fazla para yatırıldığı, bu durumun fark edildikten sonra gerek iadesi talep edildiği iddia edildiği söylenmiş ise de dosya incelendiğinde, dava dilekçesinde 18/05/2015 tarihinde davalının davacı bankaya para yatırdığı, akşam akabinde yapılan hesaplarda davacı bankacı hesaplarının açık olduğu tespit edildiği görülmüş ise de ; davacının akabinde davalıya başvurduğu anlaşılamamıştır. Davacı ta ki söz konusu paranın yatırıldıktan yaklaşık 4 yıl sonra 08/05/2019 tarih ve … yevmiye numarası ile Konya … Noterliğinden ihtar çekerek davalıdan parasını istediği anlaşılmıştır.
Ancak, davacının bunca yıl sonra hesap hatasını 18/05/2015 tespit etmesine rağmen söz konusu ihtarname tarihine kadar herhangi bir işlem yapmaması hayatın olağan akısına aykırıdır. Zira davacı basiretle bir tacir statüsünde olup, haklarını ve yetkileri Medeni kanunun ve ticaret kanunu iyiniyet kuralları çerçevesinde uymakla yükümlüdür.
Davalı cevap dilekçesinde davanın esasına girilmeden usulden davanın reddedilmesi gerektiğini, zira davanın sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı bir dava olduğu, dolayısıyla Borçlar Kanunu’nun 82. Maddesine göre hak sahibinin haksız işlemden dolayı sebepsiz zenginleşmeye bağlı iadeyi öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıl içerisinde ve her halükarda 10 yıl içerisinde dava açma hakkının olduğu, dolayısıyla iki yılık zamanaşımı geçtiğinden davacının davasının reddine kara verilmesini talep ettiği görülmüştür.
Her ne kadar davacı taraf davalı ile aralarında bir hizmet sözleşmesi olduğunu, dolayısıyla taraflar arasında sebepsiz zenginleşme değil, genel alacak hukukundan kaynaklanan 10 yıllık zamanaşımının geçerli olduğu bu nedenle zamanaşımı itirazlarının reddine karar verilmesini gerektiğini savunsa da ; Mahkememizce davalı ve davacı arasında ortaya çıkan hukuki uyuşmazlığın taraflar arasında yapılan sözleşmeye muhalefet ve aykırılıktan kaynaklanmadığı, davacı tarafın yanlış yapılan işlem nedeniyle davalının hesabına fazlaca para yatırıldığı, dolayısıyla davalının bu işlem nedeniyle sebepsiz zenginleştiği anlaşılmıştır.
Yapılan incelemede söz konusu davadan sebepsiz zenginleşmeden kaynaklandığı dikkate alınarak, davacının söz konusu yanlış işlemi 18/05/2015 tarihinde öğrendiğini, hatta bunu kendi dilekçelerinde ikrar ettikleri anlaşıldığından, Borçlar Kanunu 82. Maddesi uyarınca 2 yıllık zamanaşamı süresinin mahkememizce dolduğu kanaatine varılmıştır. Ayrıca, davacı tarafın sunmuş olduğu emsal kararlarda incelendiğinde, mahkememizinde işaret ettiği üzere emsal davaların davacıların yapmış olduğu hatalı işlemlerde hemen akabinde açıldığı nazara alındığında davacının iddialarının yerinde olmadığı görüldüğünden davcının davasının dava şartı yokluğu nedeniyle reddine …” gerekçesiyle, davacının davasını zamanında açmadığından zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, müvekkili banka ile davalı şirket arasında Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesi imzalandığını, taraflar arasında sözleşmesel ilişki bulunduğunu, müvekkili banka ile davalı şirket arasındaki 21.03.2014 tarihli Bankacılık Hizmetleri Sözleşmesi hükümlerine göre, her ne sebeple olursa olsun, davalı şirketin hesabına fazladan bir tutar yatırılması veya geçmesi halinde, müvekkili bankanın ilk talebi üzerine davalı şirketin hesabına fazladan yatırılmış tutarı, müvekkili bankaya iade edeceğinin hüküm altına alındığını, dava konusu olayda, sebepsiz zenginleşmeye ilişkin zamanaşımı sürelerinin uygulanmasının, TBK hükümlerine aykırı olduğunu, TBK’nın 146. maddesi gereğince, on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini, sebepsiz zenginleşme olarak kabul edilse dahi kasa açığına sebebiyet veren işlemin davalı şirketin para yatırma işlemi olduğunun kesin olarak 18.05.2015 tarihinden sonra anlaşıldığını, müvekkili banka kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmadığını, bilirkişi incelemesi ile kasa açığına sebep olan işlemin hangi işlem olduğunun kesin olarak hangi tarihte tespit edildiğinin araştırılması gerektiğini, müvekkili banka tarafından 18.05.2015 tarihinde … Şubesinde meydana gelen kasa açığının, davalı şirketin para yatırma işleminden kaynaklandığının, net ve kesin olarak, devam eden incelemeler ile 18.05.2015 tarihinden daha sonra kesinlik kazandığını, 18.05.2015 tarihinde gerçekleşen kasa açığının davalı şirketin para yatırma işleminden kaynakladığının hangi tarihte kesin olarak tespit edildiğinin araştırılması gerektiğini ileri sürerek, mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, davalı şirket hesabına fazladan para yatırıldığı iddiasına dayalı, yatırılan paranın iadesi istemine ilişkin olup, yukarıda özetlendiği şekilde karar verilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 297. maddesinde mahkeme kararlarında bulunması gereken hususlar sayılmıştır. Kanun’un 297/1-c maddesi gereğince karar “tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” içermeli, 297/2 maddesi gereğince de hükmün sonuç kısmında taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Aynı Yasa’nın 298/2 madde hükmüne göre de gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
Yargıtay HGK’nun 2010/1-86 E.-2010/108 K., 2014/2-1121 E.-2016/635 K., 2014/9-1137 E.-2016/994 K., 2013/21-1791 Esas, 2013/1676 Karar sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere, mahkeme kararının gerekçesi o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve kanun yolu denetiminin yapılabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur.
Anayasanın 141/3 maddesi ve HMK’nun 297. maddesi bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Kararın gerekçesinin yeterli açıklıkta ve denetime elverişli olmaması ayrıca, kendi içerisinde çelişkiler barındırması yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı prensibine ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair anayasa ve yasa hükümlerine de açıkça aykırıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2009/19-109 Esas ve 2009/123 Karar sayılı ilamında değinildiği üzere, 10.04.1992 tarih, 1991-7 Esas 1992-4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, hâkimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olması gerektiğini öngörmektedir. Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza İçtihadı Birleştirme Kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar ve hüküm arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm veya gerekçe başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır.
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, mahkemece hükmün gerekçe kısmında davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verildiği belirtilmesine rağmen, hüküm fıkrasında zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiğinden bahisle, gerekçe ile hüküm arasında çelişkiye sebebiyet verecek şekilde karar verilmesi anayasa, yasal kurallara ve HMK’nın 297. maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Kaldı ki, dava şartları da HMK’nın 114. maddesinde düzenlenmiş olup, zamanaşımı dava şartı değildir. Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu eksik bir borç haline dönüştürür ve alacağın dava edilebilme özelliğini ortadan kaldırır.
Bu itibarla, zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir. Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, mahkemece kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Somut uyuşmazlıkta, davalı tarafça zamanaşımı def’inde bulunulmuş, mahkemece de, davanın sebepsiz zenginleşmeden kaynaklandığı ve TBK’nın 82. maddesinde hükme bağlanan 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle yazılı olduğu şekilde hüküm tesis edilmiş ise de, taraflar arasında bankacılık hizmetleri sözleşmesi akdedildiği, anılan sözleşmenin 4.8.2. maddesinde ”Müşteri hesabından/hesaplarından herhangi bir sebeple fazla ödeme yapıldığının Katılım Bankasınca tespit edilmesi halinde, fazla ödenen tutarı ilk yazılı talepte derhal Katılım Bankasına geri ödeyeceğini; aksi halde söz konusu fazla ödemenin işbu sözleşmenin temerrüde ilişkin hükümleri saklı kalmak kaydıyla; fon, vergi ve diğer fer’ileri ile birlikte aleyhine borç kaydedileceğini gayrikabili rücu kabul ve taahhüt eder.” hükmünün kararlaştırıldığı, davalı tarafça da itiraza uğramayan işbu sözleşme nedeniyle, somut uyuşmazlık için özel bir zamanaşımı süresi öngören yasal bir düzenleme de bulunmadığından TBK’nın 146. maddesi uyarınca da kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabi olduğundan, mahkemece davanın süresi içerisinde açıldığı nazara alınarak işin esasının incelenmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜ ile; Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/01/2021 tarih, … Esas- … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5- İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6- Konya … İcra Dairesi’nin … Esas sayılı icra dosyası üzerinden tehiri icra talebi ile ilgili İİK’nın 36/5 maddesi gereğince yatırılan teminatın yatırana iadesine,
7- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4 maddesi gereğince kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 23/11/2022 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır

R.T