Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : …
KARAR NO : …
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA… ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas … Karar
İSTİNAF EDEN DAVACI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … –
VEKİLLERİ : Av. …
DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 10/05/2023
YAZIM TARİHİ : 10/05/2023
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan tazminat davasında … tarihinde tesis edilen karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı müvekkili şirket ile davalı şirket arasında uzun yıllardır devam eden bir bayilik ilişkisi ve sözleşmesi mevcut olduğunu, bu sözleşmeye göre müvekkili şirketin davalı şirkete ait ürünleri yetkisi olduğu bölgede tanıttığını ve ürünlerin markalaşmasında büyük çaba sarf ettiğini, davalı ile müvekkili şirket arasındaki hukuki ilişkinin müvekkili şirketin henüz bir şahıs şirketi olarak … adı ile ticari faaliyette bulunduğu zamanlara dayandığını, davacı ile davalı yan arasında bir sorun yokken davalının 05/08/2015 tarihli posta yoluyla gönderdiği fesih bildirimi ile davacı müvekkili şirket ile iş ortaklığını sürdüremeyeceğini beyan ettiğini davalının feshinde 2015 yılı içerisinde Konya nın talep edilen performansı gösteremediğini, ciroda düşüşlerin olduğunu, rakip firma ve bayilerle mesai haricinde olunduğu iddialarına yer verdiğini, davalı şirketin bu iddialar ile kendisi için fesih sebebi yaratmaya çalıştığını, iddiaların tamamının asılsız olduğunu, yine davalı tarafın feshinde; taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin fesih bildiriminin yapıldığı dönem itibariyle devam edeceğinin belirtildiğini, davacı müvekkili şirkete ait ticari defterlerin incelenmesinden 2015 yılı içerisinde davacı müvekkilinin cirosunda feshe neden yaratacak bir düşüş olması gibi bir durumun bulunmadığını, davalının fesih bildirimi sırasında henüz dönem süresinin dahi bitmediğini, müvekkili şirket ile bayilik sözleşmesinin feshinden sonra davalı şirketin başka bir firma ile çalışmaya devam ettiğini, davalı şirkete Konya … Noterliği aracılığıyla ihtarname keşide ettiklerini, davalı ise Gaziosmanpaşa … Noterliği aracılığıyla taleplerinin karşılanmayacağına ilişkin beyanda bulunduklarını, bütün bu hususların davalı şirketin feshinin haksız olduğunu gösterdiğini, bu fesihten kaynaklı müvekkilinin uğradığı maddi ve manevi kayıpların davalı tarafından karşılanması gerektiğini, müvekkili şirket ile Beğen İnşaat arasında imzalanan sözleşmeye göre müvekkili şirketin bayisi olduğu davalının ürünlerini temin etmek üzere edim yüklendiğini ve davalının fesih bildiriminden önce malları sipariş etmesine rağmen davalı tarafından teslimat yapılmadığını, müvekkili şirketin yoksun kaldığı karın tespitini talep ettikleri, manevi tazminat bakımından ise davalı şirketin bayiliğinin yapılması, davalı şirketin ürünlerinin tanıtımının yapılması ve ürünlerin markasal boyuta ulaşması için müvekkilinin uzun yıllar çaba sarf ettiğini, müvekkilinin bu fesih ile itibarının zedelendiğini, bu nedenle 100.000 TL manevi tazminat talepleri olduğunu, aynı zamanda davalı tarafından sözleşmenin feshi ile birlikte, kullanılması imkansız hale gelen davalı şirkete ait ürünlerin de iade edilmesi gerektiğinden bu husustaki her türlü hakları saklı kalmak kaydıyla davalarının kabulüne, yapılan yargılama giderleri ile ücreti vekaletin de davalıya hükmedilmesine karar verilmesini talep ettiği görülmektedir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;Açılan davaya yetki itirazında bulunduklarını, davacı şirket ile müvekkili şirketi arasında herhangi bir yazılı anlaşma olmadığını, davacı şirketin müvekkili şirketin mallarını salın alıp Konya da kendi nam ve hesabına pazarlamak yani şirketin bu bölgede bayiisi olmak talebi ile başladığını, 2014 yılında vefat eden davacı şirket kurucusu …’nın ölümünden sonra davacı şirketin, davalı şirketin mamullerine ilgi duymadığını, rakip firmaların yani ithal malların duvar kağıtlarını satarak kazanç elde etmeye başladıklarını ve tüm ikazlara rağmen buna devam ettiklerini, davacı şirket ortaklarının 2015 yılı içinde iki defa İstanbul’a davet edildiğini, bu konularda duyulan kaygıların kendilerine bildirildiğini, devamın halinde ise ticari ilişkinin sürdürülmesinin imkansız hale geleceği konusunda uyarıldığını, bunun sonucunda da 05/08/2015 tarihli yazı ile ticari ilişkinin sonlandırıldığını, davacı yanın rakip firmanın mallarını satarak müvekkili şirkete ihanet ettiğini, feshin asıl sebebinin bu olduğunu, davacı şirketin bu nedenle manevi tazminat talebinde bulunamayacağını, davacının müvekkili şirketten satın aldığı, elinde kalan, satamadığı malların iadesi konusundaki talebinin de dosyaya davacı tarafından ibraz edildiği bildirilen İstanbul Gaziosmanpaşa Noterliğinin cevabi ihtarnamesinde yazılı olduğu üzere ambalajları bozulmamış, zedelenmemiş olması koşuluyla mallarını gereği alacaklarının bildirildiği, davacı yanın buna da hiç cevap vermediği, açılan davanın tamamen reddi ile yapılan yargılama giderleri ile ücreti vekaletin de davacı yana hükmedilmesine karar verilmesini talep ettiği görülmektedir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “….Tüm dosya kapsamı ve deliller birlikte değerlendirildiğinde; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında uzun yıllardır devam eden bir bayilik ilişkisi ve sözleşmesi mevcut olduğunu, bu sözleşmeye göre müvekkili şirketin davalı şirkete ait ürünleri yetkisi olduğu bölgede tanıttığını ve ürünlerin markalaşmasında büyük çaba sarf ettiğini, davalı ile müvekkili şirket arasındaki hukuki ilişkinin müvekkili şirketin henüz bir şahıs şirketi olarak … adı ile ticari faaliyette bulunduğu zamanlara dayandığını, davacı ile davalı yan arasında bir sorun yokken davalının 05/08/2015 tarihli posta yoluyla gönderdiği fesih bildirimi ile davacı müvekkili şirket ile iş ortaklığını sürdüremeyeceğini beyan ettiğini davalının feshinde 2015 yılı içerisinde Konya nın talep edilen performansı gösteremediğini, ciroda düşüşlerin olduğunu, rakip firma ve bayilerle mesai haricinde olunduğu iddialarına yer verdiğini, davalı şirketin bu iddialar ile kendisi için fesih sebebi yaratmaya çalıştığını, iddiaların tamamının asılsız olduğunu, yine davalı tarafın feshinde; taraflar arasındaki bayilik ilişkisinin fesih bildiriminin yapıldığı dönem itibariyle devam edeceğinin belirtildiğini, davacı müvekkili şirkete ait ticari defterlerin incelenmesinden 2015 yılı içerisinde davacı müvekkilinin cirosunda feshe neden yaratacak bir düşüş olması gibi bir durumun bulunmadığını, davalının fesih bildirimi sırasında henüz dönem süresinin dahi bitmediğini, müvekkili şirket ile bayilik sözleşmesinin feshinden sonra davalı şirketin başka bir firma ile çalışmaya devam ettiğini, davalı şirkete Konya … Noterliği aracılığıyla ihtarname keşide ettiklerini, davalı ise Gaziosmanpaşa … Noterliği aracılığıyla taleplerinin karşılanmayacağına ilişkin beyanda bulunduklarını, bütün bu hususların davalı şirketin feshinin haksız olduğunu gösterdiğini, bu fesihten kaynaklı müvekkilinin uğradığı maddi ve manevi kayıpların davalı tarafından karşılanması gerektiğini, müvekkili şirket ile … arasında imzalanan sözleşmeye göre müvekkili şirketin bayisi olduğu davalının ürünlerini temin etmek üzere edim yüklendiğini ve davalının fesih bildiriminden önce malları sipariş etmesine rağmen davalı tarafından teslimat yapılmadığını, müvekkili şirketin yoksun kaldığı karın tespitini talep ettikleri, manevi tazminat bakımından ise davalı şirketin bayiliğinin yapılması, davalı şirketin ürünlerinin tanıtımının yapılması ve ürünlerin markasal boyuta ulaşması için müvekkilinin uzun yıllar çaba sarf ettiğini, müvekkilinin bu fesih ile itibarının zedelendiğini, bu nedenle 100.000 TL manevi tazminat talepleri olduğunu, aynı zamanda davalı tarafından sözleşmenin feshi ile birlikte, kullanılması imkansız hale gelen davalı şirkete ait ürünlerin de iade edilmesi gerektiğinden bu husustaki her türlü hakları saklı kalmak kaydıyla davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmiş, davalı yan yasal süresi içerisinde cevap dilekçesini ibraz etmiştir, mahkememiz dosyasına kazandırılan bilirkişi raporlarında davalı yan ticari defterinin incelenmesi neticesinde; davalı şirketin ticari defterlerinin açılış ve kapanış onaylarının usulüne uygun yapıldığı, taraflar arasında C/H bakiyeleri ya da alacak borç ilişkisi ile ilgili herhangi bir ihtilafın bulunmadığı, Konya ve çevresinde davalının ürünlerini satan davacının yıllık bazda davalıdan satın aldığı mal tutarının davalının yıllık satışlarının ortalama %1,5-2 si kadar olduğu, davacı şirket ile ipoteği veren gerçek kişi firması ilişkisi arasındaki ilişkinin tespitinin gerekeceğinin bildirildiği, yine mahkememize SMMM … tarafından sunulan raporda ise; Davacı şirkete ait incelenen 2013-2014-2015 yılları yevmiye defterinin açılış ve kapanış tasdiklerinin süresinde yapıldığı, bunun dışında incelenen ticari defterlerin muhasebe usul ve esaslarına uygun şekilde tutulduğunun tespit edildiği, davacı şirkete ait incelenen 2013-2014-2015 yılları ticari defterlerine göre taraflar arasında mal alım satımından kaynaklanan bir ticari ilişkinin var olduğu, 2015 yılı sonu itibariyle davacının davalıya herhangi bir borcunun bulunmadığı, davacının davalıdan 2013 yılında toplam 101.450,14 TL, 2014 yılında 1546.479,47 TL, 2015 yılında 131.515,24 TL tutarında mal aldığının tespit edildiği, davacının 2013 yılında net satış toplamının 2.741,911,43 TL olduğu, davalıdan aldığı malların toplam satışlarına otarının 0,036 olduğu, 2014 yılında net satış toplamının 2.728,237,66 TL olduğu, davacının davalıdan toplam satışlara oranı 0,031 olduğu, davacının 2015 yılında net satış toplamının 4.237.280,52 TL olduğu, davacının davalıdan aldığı malların toplam satışlara oranının 0,054 olduğu, davacının davalıdan alamadığı mallar maddi tazminat kapsamında değerlendirilir ve davalının davacıya satmadığı mal kadar maddi kaybı olduğu kanaatinde olursa, davacının davalıdan alamadığı mallardan dolayı 1 yıllık dönemde ortalama 2.206,85 TL ne kardan mahrum kalmış olacağının rapor edildiği bildirilmekle, kardan mahrum kalınan bilirkişi raporunda tespit edilen 2.206,85 TL miktar ( talep edilen 1.000 TL) ticari hayat içinde olağan, karşılanabilecek bir miktar olduğu, ayrıca ekonomik mahvına neden olmayacağı da anlaşıldığından davacının davasının reddine karar verilmiş, manevi tazminat talepleri yönünden ise Medeni Kanun’un 24. Maddesinde ( Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.) hükmünün bulunduğu, Anayasanın 12. Maddesi ile TMK’nın 24,25. Maddeleri ve TBK’nın 49, 50, 51, 58. Maddeleri ile FSEK’nin 70. Maddesi ile Düzeltme ve cevap hakkı Radyo ve Televizyonlarının Kuruluşu Hakkında Kanunun 18. Maddesi dikkate alınmış ve başkaca yasal düzenlemelerde de manevi tazminat yönünden yasal düzenlemelerin var olduğu muhakkaktır.
Tüzel kişilerin manevi tazminat hakkı olup olmadığı tartışmalı olmakla birlikte; manevi tazminat konusunda değişik kanunlarda birçok düzenlemeler vardır, ancak davacı yan bu düzenlemelerden hangisine dayandığı konusunda herhangi bir açıklaması yoktur, bu durumda somut olayımızda HMK 33 maddesi de dikkate alındığında) genel hükümlere göre değerlendirmek gerekir. Başka bir ifade ile TMK ve TBK hükümlerine göre değerlendirme yapılıp sonuca gitmek gerekir (TMK 24,25,4 TBK 49,50,51,58) iş bu yasal düzenlemelere baktığımızda davacı yan manevi tazminatı gerektirir iddiasını ispat edememiştir. Yüksek Yargıtay’ın TMK 24, 25, TBK 49,50,51,58. Maddelerinin uygulanmasına yönelik emsal kararları da dikkate alındığında (Yüksek Yargıtay 4. HD’nin 09/06/2016 tarih, 2015/8435, 2016/7671 K, sayılı ilamında; “…Manevi zarar kişilik değerlerinde oluşan nesnel (objektif) eksilmedir. Duyulan acı çekilen ıstırap manevi zarar değil onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek olguları sınırlamıştır…” ) davacının manevi tazminat davasının reddine dair vicdani kanaatle yine ipotek ile davalı şirket arasında şirket borçlarına ilişkin ipotek tesis edildiğine ilişkin uygun illiyet bağı kurulamadığı gibi diğer taraftan davacı yanın ipoteğin tarafı da olmadığı sabit olmakla, aktif dava ehliyet yokluğu nedeniyle davacının davasının maddi tazminatlar yönünden ve manevi tazminatlar yönünden reddine dair mahkememizde oluşan vicdani kanaate göre aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.” gerekçesiyle davacının maddi tazminata yönelik talebinin reddine, davacının manevi tazminata yönelik talebinin reddine, davacının ipoteğin fekkine yönelik talebinin aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı şirketin feshinin haksız olduğunu, bu haksız fesih sebebiyle müvekkili şirket maddi ve manevi zarara uğradığını, yukarıda izah edilen üzere müvekkili şirket ile davalı şirket arasında uzun yıllar boyunca ve sorunsuz olarak süregelen bir ticari ilişki mevcutken bu ilişki davalı şirket tarafından posta yolu ile gönderilen 05.08.2015 tarihli yazı ile sona erdirildiğini, 05.08.2015 tarihli yazı ile 2015 yılı içerisinde Konya’nın talep edilen performansı gösteremediğini, ciroda düşüşlerin meydana geldiği, rakip firma ve bayilerle mesai halinde olduğu gerekçesiyle fesih bildiriminde bulunduğunu, yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda bu iddiaların asılsızlığı dolayısı ile de feshin haksızlığı sübut bulduğunu, yerel mahkeme tarafından usul ve yasaya aykırı biçimde maddi tazminat taleplerinin reddine karar verildiğini, bilirkişi raporundaki hesplamanın da hatalı olduğunu, rapora itirazlarına rağmen yeniden rapor alınmadığını, davalının haksız fesih yaptığını, manevi tazminat taleplerinin de reddine karar verildiğini, tüzel kişilerin de manevi tazminat talep edebileceği hem mevzuat hükümleri hem de içtihatlar ile açık olduğunu, yine ipoteğin fekki taleplerinin husumet yokluğu nedeni ile reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkili şirket henüz şahıs şirketi olarak … adı ile faaliyetine devam ederken davalı şirket lehine bayilik sözleşmesi kapsamında … ili, … ilçesi … Mahallesinde bulunan … ada … parselde kayıtlı, … nolu dükkan niteliğindeki taşınmaza teminat olarak ipotek şerhi konulduğunu, müvekkili şirketi işbu ipoteğin kaldırılmasını talep etme hakkının bulunduğunu, davalının da ikrar ettiği üzere bu ipotek bayilik sözleşmesi kapsamında teminat olarak konulduğunu, bu ipoteğin devamı, bayilik sözleşmesinin mevcudiyetine bağlı olduğundan bayilik sözleşmesi tek taraflı olarak feshedilen davacı müvekkilinin ipoteğin kaldırılmasını talep etme hakkının bulunduğunu beyanla ilk derece mahkemesince verilen kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; bayilik sözleşmesinin feshi nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat ile ipoteğin kaldırılması istemlerine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmasa da, taraflar arasında bayilik sözleşmesi olduğu tarafların kabulünde olup, davacı, davalının bayilik sözleşmesini haksız feshettiğini iddia ederek kazanç kaybı olarak maddi tazminat, ayrıca manevi tazminat talebinde bulunmakta, yine daha önce…’nın davalı şirket lehine verdiği taşınmaz ipoteğinin kaldırılmasını talep etmektedir. Davalı ise bayilik sözleşmesinin haklı sebeplerle feshedildiğini savunmaktadır.
İpoteğin kaldırılması talebi ile ilgili olarak; …’nın sahibi olduğu taşınmaz üzerinde 13/11/2009 tarihinde davalı lehine ipotek tesis ettiği, …’nın vefatı üzerine taşınmazın 23/06/2015 tarihinde mirasçılarına intikal ettiği ve ipoteğin halen devam ettiği, davacı şirketin 15/07/2010 tarihinde kurulduğu, ipotek verildiğinde henüz davacı şirketin tüzel kişilik kazanmadığı, ipoteği veren davacı şirket olmadığı gibi ipoteğin davacı şirketin borçları için de tesis edilmediği, ipoteğin kaldırılması talebinde bulunabilecek kişilerin taşınmazın kendilerine intikal ettiği … mirasçıları olduğu, davacının ipoteğin kaldırılmasını talep etmesinde aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, bu sebeple ilk derece mahkemesinin davacının ipoteğin kaldırılması talebi ile ilgili verdiği kararda bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davacının maddi ve manevi tazminat talebi ile ilgili olarak ise; İlk derece mahkemesince bayilik sözleşmesinin davalı tarafından haklı nedenlerle feshedilip feshedilmediği konusunda bir değerlendirme yapılmadığı, davacının kazanç kaybı talebi ilgili alınan bilirkişi raporuna yapmış olduğu itirazların da değerlendirilmediği görülmüştür.
Bu sebeple öncelikle bayilik sözleşmesinin haklı nedenlerle feshedilip feshedilmediği konusunda taraf delilleri değerlendirilerek feshin haklı olup olmadığının belirlenmesi, duruma göre davacının kazanç kaybıyla ilgili bilirkişi raporuna yapmış olduğu itirazlar konusunda bilirkişiden ek rapor alınması ve tüm deliller değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi yerinde olmadığından davacının istinaf talebinin kabulü ile HMK’nın 353/1.a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının istinaf talebinin KABULÜ ile; Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … tarih … Esas … Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
5-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 10/05/2023 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.
Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır
A.Ç