Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/769 E. 2023/725 K. 29.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : …
KARAR NO : …

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA …ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : …
NUMARASI : … Esas …Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : … – (T.C Kimlik No: … )
VEKİLLERİ : Av. …

İSTİNAF EDEN DAVALI : …
VEKİLİ : Av. …
DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 29/03/2023
YAZIM TARİHİ : 30/03/2023
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan Ticari Şirket (Fesih İstemli) davasında… tarihinde tesis edilen karara karşı tarafların istinaf kanun yoluna başvurması üzerine üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketin %33,33 (200/600) oranında ortağı olduğunu, müvekkilinin kardeşleri … ve … nun da şirket ortakları olduklarını, … nun 14/02/2007 tarihinden beri 20 yıllığına seçilmiş şirket müdürü olduğunu, büyük kardeş … nun şirket işlerini kendi yararları doğrultusunda ve keyfine göre idare etmeye başladığını, şirket toplantılarını yapmadığını, müvekkiline bilgi vermediğini, müvekkilini dışladığını, ortaklar arasında huzursuzluk ve güvensizlik ortamının geliştiğini, 2011 yılında ortakların şahitler huzurunda bir araya gelerek ortaklıklarının sonlandırılması konusunda karar aldıklarını, diğer ortakların müvekkiline yapması gereken ödemeleri yapmamaları nedeniyle sonlandırmanın gerçekleştirilemediğini, 2011 yılından beri müvekkilinin şirkete sokulmadığını, müvekkilinin oyalandığını, kar payı bile ödenmediğini, 20/02/2015 tarihli noter ihtarnamesi ile müvekkilinin güncel haklarının ödenmesini istediğini, 06/03/2015 tarihli cevabi ihtarname ile vergi cezası nedeniyle kar dağıtımı yapılamadığının ve cezanın ödenmesi için müvekkilinin şirkete ödeme yapmasının istenildiğini, diğer şirket ortaklarının bir takım usulsüz işler yaptıkları düşüncesinin doğmasına neden olduklarını, 30/07/2015 tarihli noter ihtarnamesi ile de çıkma payının ödenmesi ile şirket ortaklığından çıkma istediğini davalıya bildirdiğini, 06/08/2015 tarihli cevabi ihtarname ile müvekkilinin iddialarını doğrular mahiyette ve şirketin içinin boşaltılması amacı ile işlemler yapıldığının ortaya konulduğunu, benzer şartlarda diğer ortakların şirket paylarının müvekkili tarafından alınmasının teklif edildiğini, bu durumun şirket ortaklığının artık yürümeyeceğini iyice ortaya koyduğunu, şirketin kötü yönetildiğini, şirket kaynaklarının usulsüz şekilde sarf edildiğini, Yargıtay kararları gereği ortağın iş yerine sokulmamasının, kilitlerin değiştirilmesinin şirket hesap ve belgelerinin gizlenmesinin şirketin feshi için haklı neden oluşturduğunu, müvekkilinin bilgi almasının ve inceleme hakkının sürekli engellendiğini, şirket genel kurul toplantısının yapılmamasının, şirket paralarının başka şirketlere veya kişilere kaydırılmasının, limited şirketlerde kişisel ilişkilerin güven ve ortak amaç doğrultusunda olması gerektiğini aksi halde haklı sebeplerin varlığı nedeniyle davalı şirketin feshi koşullarının oluştuğunu, tüm bu nedenlerle davalı şirketin haklı nedenlerle fesih ve tasfiyesine ancak fesih yerine müvekkilinin ortaklıktan çıkma payının gerçek karşılığının müvekkiline ödenmesine ve müvekkilinin şirketin ortaklığından çıkarılmasına karar verilmesinin mahkemenin takdirinde olduğundan bahisle şirketin feshine ve tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesi ile özetle; müvekkili şirketin ortaklarının 3 kardeş olduklarını, 2011 yılında şahitler huzurunda haricen tarafların sadece davalı şirketin ortaklar arasındaki ortaklığın sonlandırılması noktasında ortakların kararlar aldıklarını, müvekkilinin tüm edimleri yerine getirdiğini, davacının diğer ortaklara devretmesi gereken tapu devirlerini yapmadığından taraflar arasında çekişme çıktığını, yüklü miktarda vergi cezası kesildiği iddiasının doğru olmadığını, davacının şirkete sürekli gelip gittiğini, kendisine ait bir odayı kullandığını, muhasebe kayıtlarının kendisinden gizlenmediğini, davacının fahiş taleplerde bulunduğunu, şirketin diğer ortaklarının usulsüz işler veya şirket ve ortaklarının menfaatine aykırı işler yaptıkları iddialarının doğru olmadığını, davacıya pek çok taşınır ve taşınmaz kazandırıldığını, bu kazanımların çıkma payının belirlenmesinde nazara alınması gerektiğini, şirketin feshi için hiçbir haklı ve hukuki gerekçenin olmadığından bahisle davacının davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “….şirket ortakları arasında güven ilişkisinin tamamen ortadan kalktığı, birbirlerine karşı tecavüzkar hal ve hareketler içerisinde bulundukları, şirket genel kurul toplantılarının yapılamaz hale geldiği, küfürleşme ve silah çekme gibi eylemlerin olduğu, şirket ortaklığından çıkışmak için zaman içinde kararlar aldıkları ve değişik nedenlerle bunun iradi olarak gerçekleştirilemediği, ortaklar arasında 6-7 yıldır geçimsizlik ve soğukluk olduğu, şirket ortaklarının çocuklarının büyümesi nedeniyle ailevi sorunların da baş göstermeye başladığı, ortaklar arasındaki güven ve şirketin aynı amaç doğrultusunda faaliyetlerini gerçekleştirmesi ortamının zedelenmesi ve şirketin amaç birliğini kaybetmesi nedenleriyle ortaklardan şirket ortaklığını ve şirketin tüzel kişiliğini devam ettirmelerini beklemenin mümkün olmadığı, davalı şirketin feshi için haklı koşulların oluştuğu anlaşılmıştır. Ortaklık yapısı aynı olan dava dışı … hakkındaki davacının fesih davası sonunda fesih yerine davacının adı geçen şirket ortaklığından çıkarılmasına ve depo edilen çıkma payının karar kesinleştiğinde davacıya ödenmesine karar verildiği ve kararın kanun yoluna başvurulmaksızın 26/11/2019 tarihinde kesinleştiği ve ortaklık yapısı ve olayları aynı olan işbu karar nedeniyle taraflar arasında güçlü denebilecek derecede delilin olduğu da anlaşılmıştır. Ancak şirketin feshinin yerine başka bir makul seçeneğin aranıp bulunması ve şirketin feshi yerine o seçeneğin uygulanmasının TTK nun amir hükmü olduğu anlaşıldığından şirketin feshi yerine öncelikle davacının şirket ortaklığından çıkma payı verilerek çıkarılmasına karar verilmesi seçeneği üzerinde mahkememizce durulmuştur. Yargılama sırasında davalı vekiline bilirkişi raporunda geçen 7.735.523,06 TL yi depo etmesi için süre verilmiş ise de davalı vekili belirlenen miktarın rayicine uygun olmaması nedeniyle çıkma payını depo etmeyeceklerini bildirmiştir. Daha sonra bilirkişi kurulundan ikinci ek rapor temin edilmiş olup ikinci ek rapora göre karar tarihine yakın tarihteki verilere göre davacı şirketin öz sermayesi net 23.229.798,97 TL dir ve davacının %33,33 payına isabet eden miktar 7.735.523,06 TL dir. Rapor ve ek raporlar birbirleriyle uyumludur. Davalı vekilinin davacının çıkma payına karşılık bir çok taşınır ve taşınmaz veya para verilmediğine ilişkin davacıya yönelttiği yemini, davacı usulen eda ettiğinden davacının çıkma payı 7.735.523,06 TL nin davalı şirketin feshi yerine çıkma payının mahkememiz veznesine depo edilmesi için davalı vekiline uygun süre verilmiş olup davalı vekili bu miktarın fahiş olup depo etmelerinin mümkün olmadığını, usule uygun rapor ve değer takdiri için yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını aksi halde gerekiyorsa müvekkili şirketin feshine veya davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı da yargılama sırasındaki beyanları ile kendisi dışındaki ortakların çıkma paylarının ödenerek şirketin yaşatılması konusundaki mahkememizin yaklaşımına karşılık olarak ekonomik durumunun uygun olmaması nedeniyle bunun mümkün olmadığını bildirmiştir. Şirket ortaklığından davacının çıkarılarak şirketin yaşatılması seçeneğine taraflar yaklaşmadığından ve başkaca bir uygun seçenek olmadığından fesih koşulları oluşan davalı şirketin feshine karar verilmesi gerekmiş olup davanın kabulüne ilişkin aşağıdaki hükmün kurulması gerekmiştir.” gerekçesiyle davanın kabulü ile; … Ticaret Sicili Müdürlüğünün… sicil numarasında kayıtlı davalı …’nin haklı nedenlerle fesih ve tasfiyesine, … TC Kimlik numaralı serbest muhasebeci ve mali müşavir …’nin tasfiye memuru olarak atanmasına ve karar kesinleştiğinde mahkememizce kimlik ve yemini saptanarak görevine başlamasına, şirket kaynaklarından aylık 4.000,00 TL ücretin tasfiye memuruna ödenmesine ve tasfiye memurunun her ay aldığı bu ücretini mahkeme veznesine yatırarak gelir vergisi kesildikten sonra kalanının mahkememizce ücret olarak kendisine ödenmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin kararı Anayasanın 141. Maddesine HMK 31, HMK 33, HMK 297, HMK 298 aykırılık teşkil ettiğini, şöyle ki mahkeme önüne gelen olaya hangi kanunun, hangi maddesinin uygulanacağının sorumluluğunu HMK 33’e göre hakime ait olduğunu, dosyada, davalı şirketin limited şirketi olduğu görüldüğünü, TTK da LTD şirketler ile ilgili olmak üzere düzenlemenin olmadığı hallerde A.Ş’lere yönelik maddelere atıf da bulunulduğunu, oysa ki limited şirketlerin sona ermesine ilişkin olmak üzere 6102 sayılı kanunda TTK 636 maddesinde özel olarak düzenlendiğini, bu kapsamda uygulanacak olan TTK 636/3. maddesi olduğunu, yerel mahkeme ise TTK 531. maddesi uygulayarak çelişkili bir yaklaşımda bulunduğunu, davalı vekilinin 24.11.2017 tarihli beyanında tarafların iş bu dava öncesinde ve dava sonrasında husumetli oldukları hususunu ikrar ettiğini, davacı ile davalı arasında çıkma payının belirlenmesi ve çıkma payının ödenmesi hususunda görüş birliği ve anlaşması içerisinde girdiğini, buna rağmen usul ve yasaya aykırı olarak yerel mahkeme şirketin feshine karar verdiğini, çünkü esas olan şirketlerin devamı ilkesi olduğunu, davacı ile davalı çıkma payının ödenmesi konusunda uzlaşı içerisine girdiğinin görüldüğünü, davalının şirketin çıkma payı ödensin ve davacı şirketten çıkarılsın şeklindeki iradeyi ve kabulü ortaya koyduktan sora bilirkişi raporu sonrasında davacının çıkma payı istediği gelmemesi üzerine çıkma payını kabul etmeyerek şirketin feshini istiyorum şeklinde iradesinin hukuki değeri olamayacağını, mahkeme huzurunda defaten ifade ettiği davacının çıkma payının ödenerek şirketten çıkarılması şeklindeki kabulünden dönemeyeceğini, yerel mahkeme “davacının talebini para alacağına çevirerek çıkma payı bedeli kadar bedel artırımı suretiyle dava değerini de artırırak talep de bulunması hususu ise ıslah olarak kabulü ile davacıya süre vermiş ve bedelin artırılmasına imkan ve ortam sağlamış iken bu usul hukuku müessesinin yok sayılmasının doğru olmadığını, davalı taraf davanın çözümsüz kalması için oyun oynadığını, davalı şirket davayı akim bırakmak için şirketin yegane taşınmazı olan petrol istasyonunu tapuya kira şerhi koydurarak 10 yıllığına 3. kişiye kiraya verdiğini, bu kiraya veriş ticaret gereği değil muhtemel fesih kararını ve tasfiyeyi akim bırakmak içinde olduğunu, bu karar ile davalı istediğini elde ettiğini, şimdi ortada tasfiye edilecek bir şirket olduğunu ancak 3. Bir kişiye kiraya verildiği için satılamaz veya satışta çok düşük rakamlara satılacak durumda olduğunu beyanla davalarının kabulü ile çıkma payı olarak belirlenen 7.735.523,06 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek olan ticari avans faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu şirket ve ortakları aynı olan diğer şirketler için taraflar arasında çıkma paylarına karşılık birtakım gayrimenkuller araçlar ve paralar verildiğinin belgeleri ile sabit ve tanık beyanları ile tereddüte sebebiyet vermeyecek kadar açık olmasına rağmen mahkeme tarafından hiç bir beyan dikkate alınmadığını, mahkeme tarafından gerekçeli kararda, “…taraflarca sunulan 2011 yılında yapılan görüşmeler sırasındaki not ve hesap kağıtlarının, tarafların imzasını içermeyen kağıtlar ile ortakların imzasını taşıyan tarihsiz sözleşmedir başlıklı sözleşmelerin delil değeri olmadığı…” üzerinde durularak hatalı karar verdiğini, anılan kağıtlar delil niteliğinde olmasalar dahi delil başlangıcı niteliğinde belgeler olduğunu ve anılan tüm kağıt, evrak ve sözleşmeler müvekkili şirket tarafından yerine getirildiğinden kesin delil niteliği kazandığını, mahkeme tarafından dinlenilen tanıklarının tamamı taraflar arasındaki anlaşmazlıkları ve aralarındaki ticari faaliyetleri yakinen bildikleri için beyanları son derece önemli olduğunu, davacı tarafa çıkma payı fazlası ile ödendiğini, bu durum bilirkişi incelemesinde de dikkate alınmadığı gibi dosyadan alınan bilirkişi raporu ve ek bilirkişi raporları da başlı başına hatalarla dolu olduğunu, rapora göre müvekkili şirkete çıkma payını ödemesi yönünde haksız yere dayatma yapıldığını, itirazlarının dikkate alınmadığını, davacıya hisselere karşılığında gayrimenkul ve para ödemeleri olmasına rağmen bilirkişi bu ödemelerden bahsetmediğini, bilirkişi yine makine, teçhizat, demirbaş, gayrimenkulleri fahiş derecede yüksek gösterdiğini, bu durum da müvekkili tarafından çıkma payını ödemeyi kabul etmesine rağmen çıkma payını ödemenin ve şirketi yaşatmanın menfaatini ortadan kaldırdığını beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, davalı limited şirketin haklı sebeplerle fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
6102 sayılı TTK’nın 636/3. maddesinde haklı sebeplerin varlığında her ortağın mahkemeden şirketin feshini isteyebileceği, ancak aynı maddede belirtildiği üzere mahkemece, fesih yerine davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenerek şirketten çıkarılmasına veya kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedilebileceği ifade edilmektedir.
Ayrılma payı, ayrılmayla ortaklık ilişkisinin kesilmesi ve ortağın ortaklıktaki katılımının sona ermesi sebebiyle, payının karşılığı olarak ortaklık mal varlığından payına düşen kısma ilişkin alacak hakkını ifade eder. Ayrılma payı hesaplanırken payın gerçek değeri esas alınır.( 6102 sayılı TTK’nın 636/3 ve 641/1. maddeleri) Ayrılma payının gerçek değer üzerinden belirlenmesi limited ortaklıklarda geçerli eşit işlem ilkesinin özel bir uygulaması niteliğindedir. Gerçek değer, iki aşamalı bir hesaplama yöntemiyle belirlenir. İlk olarak, işletmenin değerinin hesaplanması gerekir. Bu ilk aşama geçildikten sonra, ayrılan ortağın ortaklıktaki payının nominal değeri esas alınarak ayrılma payı hesaplanır. Ayrılma payının gerçek değeri hesaplanmadan önce işletmenin gerçek değerinin belirlenmesi gerekir. İşletmenin gerçek değeri; şirketin tüm aktif ve pasifleri, gelecek dönemde elde edeceği kazançlar ve karşılaşabileceği riskler, açık ve gizli yedekleri, depo malları ve müşteri çevresi, bulunduğu bölge sahip olduğu şöhret gibi goodwill faktörleri dikkate alınarak hesaplanacaktır. Yani işletmenin tümüyle satılması halinde şirketi almak için ödenecek değer, yaşayan şirket değeri olarak şirketin gerçek değerini yansıtacaktır. Ayrıca ayrılma akçesi karar tarihine en yakın tarihe göre hesaplanacaktır ( Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 19.06.2015 gün, 2014/18653 Esas-2015/8544 Karar ve 09.11.2015 tarih, 2015/4748 Esas-2015/11693 Karar sayılı ilamları) .
Somut olayda davacı davalı şirketin fesih ve tasfiyesi istemiyle dava açmış ise de yargılama esnasında talebini çıkma payının tahsili olarak değiştirmiş, ilk derece mahkemesince de bu yönde değerlendirme yapılarak davalıya bilirkişi raporu ile belirlenen 7.735.523,06 TL çıkma payını mahkeme veznesine depo etmek üzere süre verilmiş, davalı tarafça çıkma payı depo edilmediği için şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir.
Davalı şirketin, davacının ortaklıktan çıkarılmasına bir itirazı olmadığı, davalı şirketin itirazının, davacının çıkma payının davadan önce taşınmaz, araç ve para verilerek ödendiği noktasında olduğu, bu durumda TTK’nın 636/3.maddesinde belirtilen haklı sebeplerin varlığını tartışmaya gerek olmadığı kanaatine varılmıştır.
Davalı tarafça, davacının çıkma payının davadan önce taşınmaz, araç ve para verilerek ödendiği savunulmuş ise de davacının davalı şirketteki payına karşılık bir çıkma bedeli ödendiğinin ispat edilemediği görülmüştür.
İlk derece mahkemesince depo kararı yerine getirilmediği için şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiş ise de çıkma payı için depo kararına gerek yoktur. Bu sebeple bilirkişi raporlarına ciddi itirazlarda bulunulması göz önüne alınarak içlerinde sektörden bir bilirkişinin de bulunduğu başka bir bilirkişi heyetinin katılımıyla yeniden keşif yapılıp rapor alınarak TTK’nın 636. maddesi gereğince karar tarihine en yakın tarihteki davacının ayrılma payı belirlenerek davacının şirketten çıkarılmasına ve ayrılma payının ödenmesine karar verilmesi gerekirken şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesi yerinde olmamıştır.
Bu itibarla yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda içlerinde sektörden bir bilirkişinin de bulunduğu başka bir bilirkişi heyetinin katılımıyla yeniden keşif yapılıp davacının güncel ayrılma payının ne kadar olduğu konusunda rapor alınarak sonucuna göre davacının şirketten çıkarılmasına ve ayrılma payının ödenmesine karar verilmesi gerektiğinden tarafların istinaf taleplerinin kabulü ile HMK’nın 353/1.a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine gönderilmesine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Tarafların istinaf taleplerinin KABULÜ ile; Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … tarih … Esas …Karar sayılı KARARININ KALDIRILMASINA,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
4-İstinaf başvurusunda bulunan davalı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
6-İstinaf başvurusunda bulunan taraflar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
7-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince; kararın tebliğ işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 29/03/2023 tarihinde oyçokluğu ile HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip … e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır (muhalif)

A.Ç

MUHALEFET ŞERHİ:Dava, davalı limited şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır
6102 sayılı sayılı TTK’nın 636/3 maddesinde ”Haklı sebeplerin varlığında, her ortak mahkemeden şirketin feshini isteyebilir. Mahkeme, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebilir. ” hükmü yer almaktadır.
Haklı sebep kavramı yasada açıkça tanımlanmamış ise de, her davada, hukuki ve maddi olayların özelliği dikkate alınarak ileri sürülen nedenlerin haklı sebep teşkil edip etmeyeceği hususunun irdelenmesi gerekir. Şirketin devamlı olarak zarar etmesi, kuruluş ve gayesinin gerçekleşmesine imkan kalmaması, ortaklar arasındaki ciddi anlaşmazlıklar, ortağın bakiye sermaye borcunu ödemekte temerrüdü gibi sebepler haklı sebeplere örnek olarak sayılabilir. (Yargıtay 11. HD’nin 2014/17528 E-2015/12310 K., 2014/15623 E-2015/11122 K. )
Somut uyuşmazlıkta, ispat yükü davacı üzerinde olup, davacının haklı nedenlerin varlığını ispat etmesi gerekmektedir. (Yargıtay 11. HD’nin 2014/17605 E-2015/3484 K., 2015/15292 E-2017/2802 K.) Zira, TTK’nın 636/3 maddesinde ortağa haklı sebeplerin varlığı halinde dava açabilme olanağı tanınmıştır. Bu nedenle, davacı ortağın öne sürdüğü sebep veya sebeplerin gerçekten var olup olmadığı yahut haklı olup olmadığının mahkemece değerlendirilmesi,
Ayrıca, haklı nedenlere dayalı olarak dava açılabilmesi için, davacı ortağın haklı nedenlerin ortaya çıkmasında kendisinin eylem ve işlemlerinin katkısının bulunmaması, diğer bir anlatımla haklı nedenlerin diğer ortaklardan kaynaklandığının kanıtlanması gerekir. ( Yargıtay 11 HD.’nin 2012/19135 E- 2013/17081 K., 2010/15509 E- 2012/6565 K., 2012/17223 E- 2013/5621 K.)
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, davacı tarafça davalı şirketin fesih ve tasfiyesi için dava açıldığı anlaşılmakla, ispat yükü davacı üzerinde olup, davacı haklı nedenlerin varlığını ispat etmesi gerektiği gibi, işbu haklı nedenlerin meydana gelmesinde kendisinin bir kusurunun bulunmadığını da ispat etmelidir.
Her ne kadar mahkemece, davacının çıkma payının tahsili talebinde bulunulması üzerine, bu yönde değerlendirme yapılarak, davalıya bilirkişi raporu ile belirlenen çıkma payını mahkeme veznesine depo etmek üzere süre verildiği, çıkma payı depo edilmediği için de şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiği anlaşılmakta ise de, öncelikle çıkma payının tahsiline karar vermek için depo kararına gerek bulunmadığı gibi, TTK’nın 636/3 maddesi uyarınca, haklı sebeplerin ve bu sebeplerin meydana gelmesinde davacının bir kusurunun bulunmadığının davacı tarafça ispatlanması gerektiğinden, somut uyuşmazlık yönünden haklı nedenlerin varlığının iddia ve deliller kapsamında araştırılması,
Haklı nedenlerin varlığı tespit edildikten sonra, mahkemece, yine anılan yasal düzenleme kapsamında, istem yerine, davacı ortağa payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedebileceği hususu ile şirketin devamlılığı asıl olup, 6102 sayılı TTK’nın 573. maddesi uyarınca, limited şirketlerin tek ortaklı olarak da tüzel kişiliğini ve ticari hayatlarını sürdürmelerinin mümkün hale geldiğinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Ayrıca; ayrılma payı, şirketin faaliyet konusu da gözetilerek alanında uzman bilirkişi kurulundan, karar tarihine en yakın rayiç değer verilerine göre şirketin reel özvarlığı hususunda rapor alınıp saptandıktan sonra hüküm altına alınmalıdır. (Yargıtay 11. HD. ‘nin 2014/18653 E-2015/8544 K.)
Bu itibarla, mahkemece öncelikle haklı nedenlerin varlığının ve bu haklı nedenlerin oluşmasında davacının kusurlu olup olmadığının araştırılması, haklı nedenlerin varlığının tespiti sonrasında, çıkma payının şirket faaliyet konusu da gözetilerek, alanında uzman bilirkişi kurulundan, karar tarihine en yakın rayiç değer verilerine göre, şirketin reel özvarlığı hususunda rapor alınıp, davalının; davacının çıkma payının davadan önce taşınmaz, araç ve para verilerek ödendiğine yönelik savunması da değerlendirilerek, sonucuna göre karar vermek gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden, ilk derece mahkemesi kararının, anılan gerekçelerle HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatinde olduğumdan, sayın heyetin çoğunluk gerekçesi ve görüşüne katılmamaktayım.

Üye …
e-imzalıdır