Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/448 E. 2022/2512 K. 30.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/10/2020
NUMARASI : … Esas – … Karar

KATILMA YOLUYLA
İSTİNAF EDEN DAVACI : … – (T.C Kimlik No: …)
VEKİLLERİ : Av. … –

DAVALILAR
İSTİNAF EDENLER : 1 -… – (T.C Kimlik No: …)
2 -…
VEKİLLERİ : Av. …
Av. … –
3- … – (T.C Kimlik No: …)
TASFİYE MEMURU : … – (T.C Kimlik No: …)

DAVA : Alacak

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 30/12/2022
YAZIM TARİHİ : 11/01/2023
Davacı tarafından davalılar aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … esas sayılı dosyası ile açılan şirket ortağı olunmadığının tespiti ve alacak davasında 07/10/2020 tarihinde tesis edilen dava ile ilgili karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karara karşı davacı ve davalılar … ile …’nin istinaf kanun yoluna başvurması üzerine dava dosyasının dairemize geldiği anlaşılmakla üye hakimin görüşleri alındıktan sonra, dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı tarafından davalı şirkete para yatırıldığını, davalı şirket temsilcileri tarafından para yatırılırken, davacının davalı şirkete ortak olacağı, yatırılan para karşılığında yüksek kazanç elde edeceği ve yatırdığı paranın istendiğinde kendisine iade edileceği konusunda davacıya güven telkin edildiğini, davalı holdingin grup şirketleri bünyesinde barındırdığını, davacının yatırdığı paraları geri istediğinde davalı şirketin ödeme yapmadığını, diğer davalıların da davalı şirketin (ve birleşmeden önceki alt grup şirketlerin) (önceki) yöneticisi olduğunu, davalı şirket ile birlikte davacıya karşı sorumlu olduklarını beyan ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davacı ile davalı şirket arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespiti ile davacının davalı şirkete yatırdığı paralardan dolayı şimdilik, 100 Euro’nun ödeme tarihinden itibaren işleyecek, 3095 s. Kanun’un 4/a maddesi gereğince Devlet Bankalarınca 1 yıl vadeli Euro cinsinden açılacak vadeli hesaplara uygulanan en yüksek faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, 22/05/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile; dava değerini 50.313,00 Euro’ya çıkararak, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; toplamda 50.313,00 Euro’nun; 36.511,00 Euro’sunun 04.04.1996 tarihinden, 13.802,00 Euro’sunun 20.08.1999 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi gereğince fiilen tahsil tarihine kadar işleyecek faiziyle davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı … ve … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının taleplerinin kesin hüküm, hak düşürücü süre ve zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, davacı tarafından Almanya/Köln Mahkemesi’nin … nolu dosyası ile aynı iddia ve aynı taleple müvekkili şirket aleyhine 2005 yılında dava açtığını, açılan davada davacının taleplerinin Alman Mahkemelerince kabul edildiğini, yabancı mahkemece tesis edilen kararın müvekkili şirket tarafından temyiz edildiğini ve temyiz mahkemesi olan OLG Köln Mahkemesinin … nolu dosya üzerinden yaptığı inceleme neticesinde yerel mahkeme kararını kaldırarak davacının taleplerini reddettiğini ve kararın kesinleştiğini, yabancı mahkemece verilen kararın Konya … Asliye Ticaret mahkemesinin … ve Konya … Asliye Hukuk Mahkemesinin … esas sayılı dosyaları ile tenfizinin istendiğini ve dosyanın halen derdest olduğunu, yabancı mahkeme dosyalarından verilen mahkeme kararları ile ilgili tanıma/tenfiz davası açılacak olup bu davaların bekletici mesele yapılmasını talep ettiklerini, kesin hüküm itirazları kabul edilmediği taktirde, gerek yabancı mahkemede ikame edilen dava ve gerekse Konya … Asliye Hukuk Mahkemesi’nde ikame edilen tenfiz davasının tarihi gözönüne alınarak davanın hakdüşürücü süre ve zamanaşımı nedeni ile reddedilmesi gerektiğini, davacının yabancı mahkemenin tenfizi için açtığı davanın tarihi olan 2009 tarihi dahi gözetildiğinde iş bu davanın zamanaşımına uğradığını, davacı tarafın HMK’nın 84. maddesi gereğince teminat göstermek zorunda olduğunu, davacının dosyaya sunduğu belgelerin davalı şirket tarafından düzenlenmediğini ve belge üzerinde yer alan imzanın dava davalı şirket yetkililerine ait olmadığını, davacının müvekkili şirketten alacak talebinde bulunmasının TTK 329 ve 405. maddesi gereğince mümkün olmadığını, davacının taraflar arasında geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığının tespitine yönelik talebinin de TTK 329 ve 405. maddelerine aykırı olduğunu, somut uyuşmazlıkta bankalar kanunu hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığını, hile iddialarının yasal dayanağı bulunmadığını, davacının hile iddiasına hukuki üstünlük tanındığı taktirde taleplerin hak düşürücü süre yönünden reddi gerektiğini, haksız fiil hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığını belirterek açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … ‘a dava dilekçesi ve duruşma günü usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş, davalı duruşmalara katılmamış, dava ile ilgili cevap dilekçesi de sunmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Yapılan yargılama sonucunda; ” 07/12/2019 gün ve 30971 s. resmi gazete’de yayınlanarak aynı gün yürürlüğe giren ve 7194 s. kanun’un 41. maddesi ile “25/03/1987 tarihli ve 3332 s. sermaye piyasasının teşviki, sermayenin tabana yaygınlaştırılması ve ekonomiyi düzenlemede alınacak tedbirler ile 3182 sayılı kurumlar vergisi kanunu, 213 sayılı vergi usul kanunu ve 3182 sayılı bankalar kanunun da değişiklik yapılması hakkında kanun’a” eklenen geçici 4/2. maddesi gereğince, davacının davası hakkında karar verilmesine yer olmadığına,” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … ve … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkemenin zamanaşımı ve hakdüşürücü süre yönünden tesis ettiği gerekçenin hukuka aykırı olduğunu belirterek; ilk derece mahkemesinin gerekçe bölümünde yer alan “bu davada uygulanması gereken bir hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresinin bulunmadığı ve bu sebeple davalının zamanaşımı ve hak düşürücü süre itirazları kabul edilmemiştir” şeklindeki cümlelerin karardan çıkarılarak “7194 sayılı kanunun 41. Maddesinin açık hükmü nedeni ile davanın esasına girmek ve davalının zamanaşımı ve hak düşürücü süreye ilişkin itirazlarının inceleme konusu yapılması mümkün olmadığından, davalının zamanaşımı def’i ve hak düşürücü itirazları konusunda karar verilmesine yer olmadığı” şeklinde hüküm tesis edilmesine, bu talepleri uygun görülmediği taktirde B.K’nın 125/son fıkrası uyarınca, davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili katılma yoluyla vermiş olduğu istinaf dilekçesinde özetle; 7194 sayılı kanunun 41. maddesinin Anayasa’nın 2, 10, 17, 36, 138 ve 13. maddelerine aykırı olduğunu, bu nedenle ilk derece mahkemesinden anayasanın 152. maddesinde yer alan somut norm denetimi yolunun işletilmesinin talep edildiğini, ilk derece mahkemesince bu taleplerinin gerekçe belirtilmeden reddedildiğini belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 41. maddesinin, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırı olması nedeniyle, Anayasanın 152. maddesinde yer alan somut norm denetimi yetkisine istinaden dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesine, akabinde davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; davalı şirkete ortak olmadığının tespiti, kar payı alınması maksadıyla verilen paranın iadesi istemine ilişkindir.
İstinaf incelemesi; Kamu düzenini ilgilendiren konularda resen, diğer yönlerden HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleriyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Davaya konu … A.Ş’nin ünvanının … A.Ş. olarak değiştirildiği, bilahare … A.Ş.’ye devredilmesi suretiyle birleştirilmesine ve tasfiyesiz infisahına karar verildiği ve unvanının …. olarak değiştiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Davalı şirketin yasal düzenlemede verilen 31/12/2014 tarihinden önce, BIST (İMKB) yönetim kurulunun 23/10/2012 tarihli toplantısında ortaklığın paylarının halka arz edilmeksizin 2.ulusal pazarda 23/11/2012 tarihinden itibaren işlem görmesine karar verildiği ve 23/11/2012 tarihinden itibaren işlem görmeye başladığı mevcut delillerden anlaşılmaktadır.
Somut olayda; davacının yatırım maksadı ile davalı şirkete para verdiğini, verilen para karşılığında kendisine “ortaklık durum belgesi” ve hisse senetleri verildiğini istenmesine rağmen parasının iade edilmediğini verdiği paranın faizi ile tahsilini, davalı tarafın ise; davacı tarafından davalı şirkete para verilmişse; şirkete ortak olmak maksadıyla verildiğini, kendisine verdiği para karşılığında nominal bedelli hisse senedi verildiğini, davacının şirket pay sahibi olarak şirket kayıtlarına kaydedildiğini Anonim şirket olan davalının 6762 sayılı TK’nın 329 ve 405. maddelerindeki düzenleme gereğince kendi hisselerini temellük etmesinin ve bunun sonucu olarak yatırılan paranın iadesinin mümkün olmadığını aksinin kabulü durumunda ise; davanın süresinde açılmadığını, alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Yukarıda yapılan açıklama ve tespitler nazara alındığında; taraflar arasında görülmekte olan davanın 05/12/2019 tarihinde 3332 sayılı yasaya eklenen geçici 4. madde kapsamında olduğu, 743 sayılı MK. 48 (4721 sayılı TMK 50. maddesi), 6762 sayılı TK 7 ve 321 (6102 Sayılı Yasanın 7/1 ve 371/5. maddeleri) ile 818 sayılı BK 145 (6098 sayılı TBK’nın 166/2. maddesi) maddelerindeki düzenlemeler ve davalı gerçek kişi hakkında sadece davalı şirket yöneticisi olması sıfatıyla şirket ile birlikte müştereken / müteselsilen sorumlu olduğuna ilişkin iddia göz önünde bulundurulduğunda;
Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması Ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu Ve 3182 Sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Geçici Madde 4 (Ek:5/12/2019-7194/41 md.) “31/12/2014 tarihine kadar, pay sahibi sayısı nedeniyle payları halka arz olunmuş sayılan ve payları borsada işlem gören anonim ortaklıklar tarafından doğrudan veya dolaylı olarak nominal ya da primli değer üzerinden pay veya pay adı altında satışı yapılmış olan her türlü araç, 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun kaydileştirmeye ilişkin şartlarına tabi olmaksızın 29/6/1956 tarihli ve 6762 sayılı mülga Türk Ticaret Kanunu ile 13/1/2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında pay addolunur, bu ortaklıklara yapılan ödemeler pay karşılığı yapılmış kabul edilir ve ortaklık ilişkisi kurulmuş sayılır. Bu payların kaydileştirilmemiş olması ortaklık haklarına halel getirmeyeceği gibi ortaklık ilişkisinin kurulmadığı da iddia edilemez.
Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir ve yargılama gideri ile maktu vekalet ücreti ortaklık üzerinde bırakılır.” hükmünü getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 152. Maddesinde ise “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddi görmezse bu iddia, temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır…… ” hükmü bulunmaktadır.
Yasal düzenlemenin anayasaya aykırı olduğu ve bu nedenle Anayasa Mahkemesine gidilmesine yönelik davacı iddiası yapılan müzakereler sonucunda ciddi görülmemiştir.
Öncelikle; yasal düzenlemenin taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi kapsayıp kapsamadığı ve davalı şirketin yasal düzenlemede belirtilen şirketlerden olup olmadığı yönünden delillerin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Davalı şirketin, yasal düzenlemede belirtilen 31/12/2014 tarihinden önce, BIST (İMKB) yönetim kurulunun, 23/10/2012 tarihli toplantısında, ortaklık paylarını halka arz etmeksizin 2. ulusal pazarda 23/11/2012 tarihinden itibaren işlem görmesine karar verildiği ve 23/11/2012 tarihinden itibaren işlem görmeye başladığı mevcut delillerden anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan açıklama ve tespitler gereğince; taraflar arasında görülmekte olan davanın 05/12/2019 tarihinde, 3332 sayılı yasaya eklenen geçici 4. madde kapsamında olduğu, 743 sayılı MK 48 (4721 sayılı TMK 50. maddesi), 6762 sayılı TK 7 ve 321 (6102 Sayılı Yasanın 7/1 ve 371/5. maddeleri) ile 818 sayılı BK 145 (6098 sayılı TBK’nın 166/2. maddesi) maddelerindeki düzenlemeler ve davalı gerçek kişiler hakkında sadece davalı şirket yöneticileri olmaları sıfatıyla şirket ile birlikte müştereken / müteselsilen sorumlu oldukları, davacıların Anayasaya aykırılık itirazları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 152. maddesi ile 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. Maddesine göre, gerek ilk derece mahkemesince ve gerekse dairemizce ciddi görülmediği, davalı şirketin zamanaşımı def’i ile hak düşürücü süreye ilişkin itirazlarının incelenmesinin sonuca etkili olmayacağı, ilk derece mahkemesince verilen kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, anlatılan yasal düzenlemeler gereğince, davalı … ve …’nin istinaf başvuru talebinin HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddi gerektiği,
Her ne kadar ilk derece mahkemesince verilen karara karşı yukarıda yazılı gerekçelerle davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş ise de; davacı vekilinin Uyap üzerinden e-imzalı olarak gönderdiği 24/05/2021 tarihli dilekçesi ile istinaf taleplerinden feragat ettiklerini bildirdiği, davacı vekilinin vekaletnamesinde kanun yollarından feragat yetkisinin bulunduğu ve dosyanın henüz karara bağlanmadığı anlaşıldığından; HMK’nın 349/2 maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun feragat nedeniyle reddine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının istinaf başvuru talebinin feragat nedeniyle REDDİNE,
2-İstinaf başvurusu sırasında davacıdan alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davalı … ile …’in istinaf başvuru taleplerinin ESASTAN REDDİNE,
4-Davalı taraftan alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL karar ve ilam harcının davalı taraftan tahsili ile hazineye irad kaydına,
5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
6-İstinafa başvuran taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
7-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4.maddesi gereğince; kararın tebliği işlemlerinin dairemiz tarafından yapılmasına,
8-Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde; dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince; taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 30/12/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır

O.B