Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/34 E. 2022/2122 K. 12.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/03/2021
NUMARASI : … Esas … Karar

İSTİNAF EDEN DAVACI : … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … –

DAVALI : … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLLERİ : Av. … & Av. … –
DAVA : Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 16/12/2022
YAZIM TARİHİ : 20/12/2022
Davacı tarafından davalı aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan alacak davasında 11/03/2021 tarihinde tesis edilen davanın reddine ilişkin karara karşı davacının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalıların dava dışı ….- ….nin …. Fabrikalarından aldığı taşıma ihalesi çerçevesinde kireç taşı emtiası taşıdığını, hak edişinin ödenmemesi üzerine dava dışı şirketlere karşı Konya … İcra Müdürlüğünün …. takip sayılı dosyası ile ilamsız takip yaptığını, takibe borçlu şirketlerin itiraz etmesi üzerine takibin durdurulduğunu, borçlulara karşı açtıkları itirazın iptali davasında Konya … Asliye Ticaret mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasından itirazın iptaline karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, takibin halen devam ettiğini ancak alacaklarını tahsil edemediklerini, davalı …’ın dava dışı borçlu …. yetkilisi ve en büyük ortağı olduğunu, asıl mesleği Eczacı olan davalının mal varlığı ile dava dışı asıl borçlu şirketin mal varlığı birbirine karışmış ve davalının şirketi kötü yöneterek alacaklılardan mal kaçırma amacıyla şirketin içini boşalttığını, bu suretle alacağı semeresiz bıraktığını beyan ederek, davalının dava dışı asıl borçlu şirketin yetkilisi ve büyük ortağı olması nedeniyle tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak takip dosyasında vaki alacağın tahsilde tekerrür etmeyecek şekilde davalıdan yasal faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davacıya borcunun bulunmadığını, davacının alacağı kat kat aşacak miktarda menkul hacizleri yaptırdığını, ancak haczettirdiği malları sattırıp, paraya çevirme imkanı varken alacağını tahsil ettirmediğini, alacağın tahsil edilmemesinde bütün kusurun davacıda olduğunu, davacıya … ve …. tarafından ödemeler yapıldığını, davacının tüzel kişilik perdesinin kaldırılması talebinin kötü niyetli ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davacı doğrudan şirket ortağı olan müvekkiline başvuramayacağından mesnetsiz iddialarla tüzel kişilik perdesinin aralanmasını ve alacağının müvekkilinden tahsil edilmesini sağlamaya çalıştığını, davacının haksız ve hukuki dayanaktan yoksun bulunan davasının reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Yapılan yargılama neticesinde; “….Yapılan incelemelerde öncelikli olarak, dava dışı borçlu ile davalının sahip olduğu eczane arasında bir organik bağ bulunmamakta olup, dava dışı borçlunun oluşturulmuş olan ortaklığın davalının sahip olduğu eczaneden çok sonra kurulduğu, hesaplarının ayrı olduğu anlaşılmıştır.
Ayrıca davacı alacaklının dava dışı borçlu hakkında icra takibi yaptığı, alacağına karşılık bir çok menkul malı haczettiği, ancak hacizli malların paraya çevrilmesi için herhangi bir işlem yapmadığı, dava dışı borçlunun borcu karşılayacak o dönemde malları olduğu anlaşılmıştır.
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması genel anlamda, TTK.nın 602. Maddedeki ltd.lerin sorumluluğu dikkate alındığında, ltd.şirketlerinin ortaklarının sorumluluğunun şirket sözleşmesinde koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı olduğu ve sadece bu sermaye ile sorumlu olduğu, genel tüzel kişilik perdesinde kaldırılmasında söz konusu ortaklıkta alacaklıların sermaye koyma borcunun karşılanması halinde diğer mallarına gidememe ilkesini istinasını oluşturmaktadır. Ancak bu istisnai bir durum olup, öncelikli olarak ltd.lerdeki ortağın kötü niyetinin ispat edilmesi ve Türk Medeni Kanunun 2. Maddesindeki iyi niyet kurallarının dikkate alınması gerekmektedir. Ancak tüzel kişilik perdesi kaldırılması belirli ve sınırlı durumlarda uygulama alanı bulur. Bunlar kötü niyetli girişimlerin olması, bu kişilerin birden fazla firmasının mal varlıklarının birbirine karışması, sermaye yetersizliği ve bu gibi durumlardır.
Davalının dava dışı borçlu şirketin yönetici olmasının ve ortağı olmasının tek başına onun kötü niyetli şirket yönettiği anlamına gelmemektedir. Davacının davalının davamızdaki kötün niyetini ispatlayamadığı, dava dışı şirketten alacağını tahsili hususunda yeterli özeni göstermediği öncelikli olarak dava dışı borçludan tahsilat yapmadığı anlaşıldığından…” gerekçesiyle ispatlanamayan davacının davasının reddine şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalının şirketin mal varlığını, alacaklıların alacağını semeresiz bırakmak için şirketin içini boşalttığını, …. Şirketinin İcra takip dosyasında araçlarının trafik kayıtları incelendiği taktirde araçlar üzerinde bir çok kamu dahil hacizin bulunduğu, araçların icra marifetiyle satıldığı ve bu noktada davalının kötü niyetli olarak davrandığı, kötü yönettiği ve öz sermayesinin yeterli olmadığı ve eksikliği tamamlamadığının görüleceğini, borçlu … şirketinin öz sermayesinin ve miktarırnın tespit edilerek sermayenin borçlulara yetip yetmediği ve davacı ortağın bu öz sermaye eksikliğini giderip gidermediği hususlarının tespitinin gerektiğini, şirketin ticari defterlerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak şirketin öz sermaye miktarının tespiti ve yaptığı tüm ticari faaliyetlerinin değerlendirilerek tüzel kişilik perdesinin aralanıp aralanmadığı hususlarının tespiti gerekirken davalı şirketin ticari defterleri üzerinde inceleme yapılmadan hüküm kurulmasının hukuka uygun olmadığını, davalının dava dışı asıl borçlu şirketin mal varlığı ile kendi mal varlığının birbirine karışmış olup davalı şirketin tek yetkilisi olarak şirketin tüm kazancını kendi uhdesinde tuttuğunu, dava dışı asıl borçlu şirketin borçlarını ödemeyip tüzel kisilik zırhına sığındığını belirterek; davalarının kabulü ile Yerel Mahkemenin kararın kaldırılmasına, dava dışı asıl borçlu şirketin tüzel kişilik perdesinin aralanarak takip dosyasında tüm borçlarından sorumlu olması nedeniyle davanın kabulüne, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, TMK’nın 2. Ve TBK’nın 49. maddeleri gereği tüzel kişilik perdesi aralanarak, davacının dava dışı şirketten olan alacağının davalıdan tahsili talebine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve resen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Temel hukuk kurallarının en önemlilerinden biri sözleşmelerin ve borç ilişkilerinin nisbiliği ilkesidir. Alacak hakkı ancak hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir. Ticaret şirketlerinde ise sınırlı sorumluluk ilkesi, ortaklardan ayrı ve bağımsız malvarlığı oluşumunun sonucudur. Diğer bir ifadeyle tüzel kişilerin ve ortakların mal varlığı ve sorumlulukları birbirinden ayrılmaktadır. Ticaret şirketlerinde sınırlı sorumluluk ya da ayrı malvarlığı ilkesinin alacaklıların menfaatlerine zarar verecek şekilde kötüye kullanılması durumunda, alacaklıların hak ve menfaatlerini korumak için hukuk sistemlerinde hakkaniyet gereği “Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması Teorisi” geliştirilmiş ve tüzel kişiliğin arkasına sığınılarak durumu kötüye kullanan ortakları şirket borçlarından şahsen sorumlu tutma imkanı getirilmiştir. Teorinin uygulanmasının yasal dayanağı olarak dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını düzenleyen MK’nın 2. maddesi kabul edilmektedir.
Borç yükümlüsü olarak bir tüzel kişilik bulunmakta iken, şirketin ortaklarına ya da başka bir şirkete karşı borçtan dolayı yönelinemez. Ancak, tüzel kişiliğin kötüye kullanıldığı bazı istisnai hallerde tüzel kişilik perdesi aralanmak suretiyle, gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğu cihetine gidilebilmektedir.
Uygulama ve doktrinde, tüzel kişi ile ortaklarının ya da birden fazla tüzel kişi şirketin birbirinden ayrı olan çalışma alanlarının ve malvarlıklarının birbirine karışması halinde ve ayrıca borçlu şirketin sermayesinin yetersiz kalması durumunda, yani istisnai hallerde tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin uygulanmasının mümkün olabileceği kabul edilmektedir.
Belirtmek gerekir ki bu teoriye ihtiyatlı yaklaşılmalı, zira teori ile kurallara istisna getirildiğinde mümkün olduğunca dar yorumlanmalı ve bu teorinin uygulanmasına ancak tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranıldığı, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratıldığı, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için ise başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmadığı durumlarda başvurulmalıdır. (ÇAMOĞLU, Ersin, ‘’ Ticaret Ortaklıkları Bağlamında Perdenin Kaldırılması Kuramı ve Yargıtay Uygulaması’’, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, C.32, .S.2, BATIDER, 2016, s.11-15 )
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması üç şekilde görülebilmektedir. İlki tüzel kişilik perdesinin düz kaldırılması, bu hal şirket borcundan dolayı şirket yönetici ve ortaklarına gidilme olanağı sağlamaktadır. İkincisi tüzel kişilik perdesinin ters kaldırılması, bu hal şirket yönetici veya ortağının borcundan dolayı şirket tüzel kişiliğine gidilmesini sağlamaktadır. Üçüncüsü ise tüzel kişilik perdesinin çapraz kaldırılması olup, bu hal ise hakim şirketler topluluğunda söz konusu olabilmektedir.
İkinci konu ise, Güven Teorisidir. Güven kavramı; temelinde, dürüstlük, samimiyet kavramlarını barındıran hukuki, ekonomik, sosyal ve kültürel bir kavramdır. Hukuk, uyuşmazlıkların çözümünü zaman zaman kaynağını dürüstlük kuralından alan taraflar arasındaki güven ilişkisinde bulmaktadır. Güven teorisi, tarafların menfaatleri arasında denge kurmayı amaçlar ve kaynağını dürüstlük kuralından alır. Kendine özgü mahiyet arz eden güven sorumluluğu bir kişinin veya kuruluşun davranışlarıyla başkalarında yarattığı haklı beklentiler nedeniyle oluşan güven ilişkisinden kaynaklanır. Temeli Alman Borçlar Kanunu’na dayanan bu teorinin, borçlar hukuku mevzuatımızda düzenlemesi bulunmamakla birlikte, gerek Türk hukukunda gerekse İsviçre hukukunda kendisine uygulama yeri bulan bu teori bir kimsenin kendi yarattığı dış görünüşün meydana getirdiği sonuçlara kendisinin katlanmasının gerekliliği, aksi yönde bir düşüncenin iyi niyet kurallarına aykırılık teşkil edeceğinin kabulüne dayanır. Bu kapsamda yorum sırasında güven teorisinin uygulanması TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük ilkesinin gereğidir. Kanunun getirdiği güvenin korunmasına ilişkin hükümler yanında, tarafların sözlü veya yazılı davranışları bu güven ortamını sağlayabilir. Sağlanan güvenin, güven sorumluluğu kapsamında, hukuken korunması gerekir. Güven sorumluluğunda taraflar birbirlerinden bekledikleri güveni boşa çıkarmamalıdır. Bu itibarla güven teorisi hukuki güven, istikrar ve hakkaniyet düşüncesini esas alır. Hukukun bir amacı da kişilerin gerek birbirleriyle gerekse devletle olan ilişkilerinde güven ve sürekliliği sağlamaktır. Yasa’ya aykırı sakat bir işlemin uzun bir süre sonra geri alınması adalet, hakkaniyet, kamu düzeni ve istikrar ilkelerine dolayısıyla hukuka aykırı olur. Topluma ve kişiye hizmetle yükümlü bir hukuk devleti kişiye haksızlık yapmamak ve kendisinin yararlandığı bir süreden kişiyi de yararlandırmak zorundadır. (YHGK, T. 06.10.2020, S:2016/(21)10-1602 E, 2020/711 K)
Somut olayda; Davalının dışı … şirketinin ortağı olduğu, davacının alacağının tahsili için dava dışı …, …. ile ….e karşı 8.500 TL asıl alacak ve ferileri toplamı 10.625 TL üzerinden ilamsız takip yaptığı, takibe itiraz edilmesi üzerine takibin devamı için açtığı davada Konya Asliye Ticaret mahkemesi’nin … E. sayılı dosyasından davanın kısmen kabulü ile itirazın iptaline, takibin 7.390,60 TL asıl alacak üzerinden devamına karar verildiği, kararın temyiz denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. İcra dosyası üzerinde yapılan incelemede borçlu Ünka şirketine ait …, …., …. ve … plakalı araçların haczedilip muhafaza altına alındığı ve borçlu şirket yetkilisi olan dosyamız davalısına yediemin olarak teslim edildiği; haciz tutanağında araçların toplam kıymet takdirlerinin 225.000 TL olarak yapıldığı, araçların takdir edilen değerlerinin davacının alacağını fazlasıyla karşılayabileceği; davacının 22/05/2006 tarihinde borçlulardan ….’nin malları üzerine konulan hacizlerin kaldırılmasına dair İcra dosyasına talepte bulunduğu, icra müdürlüğünce talep doğrultusunda hacizlerin kaldırıldığı, davacının borçlu şirketlerin haczedilen mallarının cebri satışını yaparak alacağını tahsil imkanı bulunduğu halde bu konuda bir çaba sarfetmediği ve iş bu davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak alacağın tahsiline başvurulması istisna bir yol olup, bunun için alacaklının alacağını tahsil imkanının olmaması gerekmektedir. Mahkemece hükme esas alınanan bilirkişi raporunun usule uygun ve denetime elverişli olduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın somut olayın özelliklerine uygun olarak belirlendiği, yargılamanın Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda belirtilen usullere uygun olarak yürütüldüğü, taraflarca gösterilen hükme etki edecek delillerin usulüne uygun olarak toplandığı, davacı tarafından ileri sürülen istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı, Mahkemece delillerin takdirinde ve yasa kurallarının olaya uygulanmasında bir isabetsizlik görülmediği, davanın reddine ilişkin kararda kamu düzenine aykırı herhangi bir husus bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşılmakla davacının istinaf başvuru talebinin HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacının istinaf başvuru talebinin ESASTAN REDDİNE,
2- Alınması gereken 80,70 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL karar ve ilam harcının davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4- İstinafa başvuran davacının tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4. maddesi gereğince; kararın tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
6- Dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 16/12/2022 tarihinde oybirliği ile HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır