Emsal Mahkeme Kararı Konya Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi 2021/205 E. 2023/113 K. 20.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. KONYA BAM … HUKUK DAİRESİ
T.C.
KONYA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
… HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO :
KARAR NO :

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA … ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/10/2020
NUMARASI : … Esas – … Karar

İSTİNAF EDEN
DAVACILAR : …’ün Mirasçıları:
1- … – (T.C. Kimlik No: …)
2- … – (T.C. Kimlik No: …)
3- … – (T.C. Kimlik No: …)
4- … -(T.C. Kimlik No: …)
5- … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … –

DAVALILAR : 1- … – (T.C. Kimlik No: …)
2- … – (T.C. Kimlik No: …)
3- … – (T.C. Kimlik No: …)
VEKİLİ : Av. … –
DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)

İSTİNAF KARARININ
KARAR TARİHİ : 20/01/2023
YAZIM TARİHİ : 26/01/2023
Davacılar tarafından davalılar aleyhine Konya … Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … Esas sayılı dosyası ile açılan alacak davasında 27/10/2020 tarihinde tesis edilen davanın reddine ilişkin karara karşı davacıların istinaf kanun yoluna başvurmaları üzerine, üye hakimin görüşleri alındıktan sonra dosya incelendiğinde;
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin …. Tic. Ltd. Şti.unvanlı şirket ile … San. Tic. Ltd. Şti.unvanlı şirketin davalılarla beraber hissedarı iken 24.02.2015 tarihinde bu hisseleri davalılara devrettiğini, davalılar ile müvekkilinin kardeş olduğunu, müvekkilinin askere gittikten sonra bir rahatsızlık geçirdiğini ve bu rahatsızlığı sebebiyle ameliyat olduğunu, daha sonra askerliğe elverişli olmadığı gerekçesiyle askerlikten muaf tutulduğunu, o tarihten bu yana müvekkilinin rahatsızlığının bir türlü düzelmediğini, müvekkilinin rahatsızlığı sebebiyle karar mekanizmasında sıkıntılar yaşadığını, bu sebeple aslında hisse değeri çok yüksek olduğu halde kardeşlerinin baskısı neticesinde şirket hisselerini değerinin kat be kat altında devrettiğini, müvekkilinin rahatsız olmasından faydalanarak ve özellikle kardeş olmaları sebebiyle baskı kurarak ve müvekkilini aldatarak devir sözleşmeleri uyarınca toplam 250.000,00 TL’ye devir aldıklarını, ancak bilirkişi incelemesinde ortaya çıkacağı üzere şirket hisselerini toplam değerinin bu miktarın çok üstünde olduğunu ileri sürerek her iki şirket üstüne kayıtlı menkul ve gayrimenkullerin tespiti ile şirket hisselerinin gerçek değerinin tespitini, hisselerin değerinden çok düşük bedelle devredilmesi karşısında edimler arasında açık bir oransızlık bulunması karşısında edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50.000,00 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen devir tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının davası hukuka aykırı ve kötü niyetli olduğunu, zira ortakların tamamının kardeş olup, ortaklıktan ayrılırken hakkaniyet ölçüsünde ve rızaen gerçekleştirilmiş bir ayrılma sürecinin olduğunu, usule ve yasaya aykırı olarak açılmış işbu davanın reddine karar verilmesini, davacının, diğer davalı ortakların şahıslarına karşı işbu davayı yönelttiğini, oysa ki, işbu davada dava dışı bırakılmış şirketlerin tüzel kişiliklerine karşı açılması gerekmekteyken hukuka aykırı surette ortaklara yöneltildiğini, dolayısıyla davanın husumet yönünden reddine karar verilmesinin gerektiğini, dava dilekçesinde belirtilmiş bulunan tüm mal varlığının … Şirketi ve … Şirketi adına kayıtlı olduğunu, dolayısıyla davacının şayet herhangi bir alacağı olduğunu iddia ediyorsa, dava dilekçesinde bahsedilen ortaklıklarından ayrılmış olduğu şirketlere karşı husumetini yöneltmesi gerektiğini, davanın sadece bu yönüyle esasa dahi girilmeden husumetten reddine karar verilmesi gerektiğini, yine diğer bir soyut ve dayanaksız iddianın ise, davacının rahatsızlığının bulunduğu ve bu rahatsızlığının bulunması sebebiyle ayrıca baskı ile şirket hisselerini diğer kardeş ortakların devraldığı yönünde ki beyanları olduğunu, davalı kardeşlerin hak, hukuk ve nefaset kurallarına oldukça düşkün, önemseyen ve Konya’nın da tanınmış bilinen ailelerinden olduklarını, davacının yıllarca iştigal etmekte olduğu ticari faaliyeti sebebiyle ve geçmiş dönemlerde de şirketlerdeki müdürlük görevi gereği yeterli tecrübe, bilgi ve birikiminin olmadığından bahsedilemeyeceğini, kaldı ki, şuan için halen daha … ticari unvanı ile faaliyetine devam ettiğini, tüm bunların aksine, davacının tamamen kendi hür rızası ve hiçbir baskı altında kalmaksızın dava dışı şirketlerdeki hisselerini devrettiğini, davacının kendi dilekçesinde ki bir çok beyanı ile de çeliştiğini, davacının herhangi bir rahatsızlığının bulunmadığını, davacının sadece işbu davaya kendisi açısından hukuki bahaneler ile hakkaniyete ve hukuka aykırı olmak üzere temel oluşturma düşüncesi içinde olduğunu, zira yıllar itibari ile davacının şirketlerde her daim müdürlük görevinde bulunduğunu, bunun gibi sadece evrak üzerinde görünen bir müdürlük`ten öte imzaya yetkisinin dahi bulunduğunu, taraflarca gerçekleştirilen hisse devrinin TTK 595. Maddesine uygun surette gerçekleştirilmiş hisse devirleri olduğunu, taraflar arasındaki ortaklıktan ayrılma süreci hemen birkaç günde meydana gelmiş bir vakıa olmadığını, bu durumun aylarca taraflar arasında görüşüldüğünü ve nihayetinde de anlaşma sağlanıldığını, iradeyi fesada uğratan haller için kanun koyucunun zamanaşımı öngördüğünü, buna göre, TBK Madde 39`da yer alan “Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır” düzenlemesi gereği davanın zamanaşımı yönüyle de reddine karar verilmesi gerektiğini, zira hisse devirlerinin, 24 Şubat 2015 tarihinde gerçekleştirildiğini, ancak dava tarihi 04 Mart 2016 olduğunu, davacı tarafın bir yıl içinde sözleşmeyi bozduğunu bildirerek verdiği şeyi geri alabileceğini, bir yıl geçtikten sonra sözleşmenin geçerli hale geleceğini, davacının bu yöndeki haksız ve hukuka aykırı surette sürdürmekte olduğu davasının zamanaşımı yönünden de reddine karar verilmesi gerektiğini, tarafların şirketlerde bulunan hisselerinin devrini noter huzurunda gerçekleştirdiklerini, davacının baskı altında kalarak söz konusu hisselerini devrettiğini beyan ettiğini, ancak davacının notere gelirken tek başına veya diğer ortaklar ile değil, şuan fiili olarak şirketin başında bulunan oğlu … ile beraber geldiğini, davacının iddialarının aksine müvekkilleri ile noterde buluşulup hisse devirlerinin gerçekleştirildiğini, böyle önemli bir karar mekanizmasında bulunan ve hatta imzaya bile tek başına yetkili bulunan bir kişinin daha sonradan rahatsızlığını ileri sürerek bir takım haksız haklar elde etmek istemesi hukuken korunamayacağını, kaldı ki, şirketlerin çalışmakta olduğu birçok banka da dahi davacının kefaleti ile beraber eşinin de muvafakat etmiş olduğu kredi sözleşmelerinin mevcut olduğunu, davacının söz konusu şirketin malvarlığının milyonlar ile ifade bile edilemeyecek derecede fazla olduğunu beyan ettiğini, oysa ki, davaya konu şirketlerin aktifleri, toplam malvarlıkları günümüz ölçüsünde orta ölçekli bir firmanın sahip olabileceği düzeylerde bile olmadığını, kaldı ki, şirketlerin borçlanmalarının da ciddi manada fazla olduğunu, davacının işbu davada ayrılık sürecinde şirketlerin mevcut borçların sorumluluğundan dahi bahsetmediğini, oysa ki, davacının şirket borçlarından da sorumlu olması gerektiğini, yine davacının ortaklığının sona ermesi esnasında sadece 250.000,00-TL bedel karşılığında ortaklıktan ayrıldığını beyan ederek hukuk ve hakkaniyete aykırı beyanlarda bulunduğunu, oysa ki, sadece 250.000,00-TL olarak değil şuan için faaliyette bulunulan “…” adresinde bulunan devir tarihinde 750.000,00-TL gibi bir değer üzerinden anlaşılarak dava dışı şirket aktifinden davacıya devredildiğini, bu devrin şirket hisse devir tarihinden hemen sonrasında yapıldığını, ayrıca yine beyan edilmemiş bulunan devredilen ticarethane mevcudunda bulunan 241.564,31-TL bedelinde ürün ve mal ile beraberinde devredildiğini, yine şirket adına kayıtlı bulunan … plaka numaralı araç dava dışı şirket malvarlığından …`e devrinin gerçekleştirildiğini, yani davacının sadece hisse devri karşılığında verilen 250.000,00-TL`sını alarak ayrılmadığını, ticari mallar, ürünler ile birlikte değeri oldukça yüksek ticari gayrimenkul ve araçlarında devri gerçekleştirildiğini savunarak davacının davasının husumet yönünden reddine karar verilmesini, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde ise, haksız ve hukuka aykırı davanın doğru ve haklı beyanlarımız doğrultusunda esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince; davacının … Hastanesine sevkinin sağlanarak; Aralarında noroloji uzmanı bir hekimin de bulunduğu 3’lü bir bilirkişi heyetinden şirket hisse pay devri yapılmış olduğu 25/02/2015 tarih ve bu tarih öncesi davacının kolayca baskı altına alınabilecek veya kararlarını başkalarının etkisi altında alabilecek şekilde rahatsızlığının bulunup bulunmadığına yönelik rapor düzenlenmesinin istenildiği, …, …, … tarafından düzenlenen 04.12.2017 tarihli bilirkişi heyet raporunda; Dominant Hemisfer Temporapariyetel bölgede geniş ensefalomalezik alan tespit edildiğini, bu bölge etkilenmesinin Grestman denilen hesap yapmada zorlanma tarzında klinik bozukluk ortaya çıkarabileceğini ancak muhakeme, yargılama, sonuca varma gibi fonksiyonları etkilemeyeceğini, hastada bu fonksiyonların muayenesinin normal sınırlarda olduğunun, söz konusu şahısta halen belirgin bir psikopatoloji olmadığının, olay tarihi olan 25.02.2015 tarihinde ve öncesinde anksiyete bozukluğu tariflemekle birlikte bu tanımın şahısta kolayca baskı altına alınmasına veya kararlarını başkalarının etkisi altında almasına yol açacak düzeyde bir rahatsızlık olmadığının bildirildiği, mahallinde 11/05/2018 günü saat 14:00’te şirketin taraflar arasındaki ortaklığın devir tarihindeki mal varlığının tespiti bakımından makine bilirkişisi, emlak bilirkişisi, inşaat bilirkişisi ve mali müşavir bilirkişisi refakatinde keşif yapıldığı, keşif sonrası düzenlenen Makine Mühendisi …, emlak bilirkişisi …, inşaat mühendisi … ve S.M.M.M. … tarafından düzenlenen 04/12/2019 havale tarihli heyet bilirkişi raporunda; Dava konusu taşınmaz arsa ve üzerindeki yapı ve müştemilatlar ile birlikte, arsa ve tarlanın zemin bedellerinin değerlendirilmesi sonucunda; a)gayrimenkullerin (1) taşınmazların şirket hisselerinin devredildiği 24.02.2015 tarihindeki bedelinin 5.030.000,00 TL, (2)taşınmazların dava tarihindeki 04.03.2016 tarihindeki bedelinin 5.755.000,00 TL, b)Fabrikadaki makinelerin (1)makinelerin şirket hisselerinin devredildiği 24.02.2015 tarihindeki bedelinin 1.340.100,00 TL, (2) makinelerin dava tarihindeki 04.03.2016 tarihindeki bedelinin 1.433.907,00 TL, c)davacı payına düşen hisse tutarının belirlenmesi 1)bilanço değeri dikkate alınarak yapılan hesaplamaya göre menkul ve gayrimenkullerin değerleme yapılmadan önce davacı hissesine düşen pay davacının payına düşen 982.662,25 TL x %25 = 245.665,57 TL olduğunu, 2)Teknik bilirkişilerin yaptığı değerlemeye göre davacının %25’lik hissesine düşen payın 6.546.583,97 TL x %25 = 1.636.646,00 TL olduğunun bildirildiği, tarafların itirazları doğrultusunda aynı bilirkişilerden ek rapor tanzim için tevdi edildiği, Makine Mühendisi …, emlak bilirkişisi …, inşaat mühendisi … ve S.M.M.M. … tarafından düzenlenen 04/12/2019 havale tarihli ek bilirkişi heyet raporunda; Kök rapordaki görüş ve kanaatlerinde değişiklik olmadığının bildirildiği, …, …, … tarafından düzenlenen 04.12.2017 tarihli bilirkişi raporunun ayrıntılı ve denetime elverişli olması nedeniyle hükme esas alındığı, konunun 6098 sayılı TBK’nun 28.36.37.38.ve 39.maddelerinde düzenlendiği, TBK’nun 28. Maddesinde;” Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.” şeklinde, TBK’nun 36.maddesinde;”Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir. Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.” şeklinde, TBK’nun 37. Maddesinde;” Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir. Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür.” şeklinde, TBK’nun 38. maddesinde;” Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır. Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir.” şeklinde, TBK’nun 39/1.maddesinde;”Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır.” şeklinde düzenlendiği, davacının dava dışı … San. Tic. Ltd. Şti.ünvanlı şirket ile … San. Tic. Ltd. Şti.’ndeki hisselerinin davalılara devrine bağlı olarak açtığı alacak davası nedeniyle hisselerin davalılara devredilmesi nedeniyle husumetin davalılara yöneltilmesinin doğru olup, davalıların husumet itirazının yerinde olmadığı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 14/05/2019 tarih ve 2018/2134 Es. 2019/3737 Kar. Sayılı ilamınında benzer doğrultuda olduğu, şirket hissesinin devredenlerle devir alanlar arasında hisse devir sözleşmesine dayalı davada zamanaşımı TBK’nun 147.maddesinde düzenlenen 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, davanın zamanaşımı süresi içerisinde açıldığı, ancak yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan tarafın 6098 Sayılı TBK’nın 39/1. maddesi gereğince yanılgı veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu, sürenin davacının satış bedelini pek düşük olduğunu öğrendiği an başlayacağı, dosya kapsamından dava tarihi ile öğrenme tarihi arasında bir yılı aşan bir sürenin geçtiğine dair bir delilin sunulamadığından davalıların zamanaşımı def’i-itirazı’na itibar edilmediği, davacı ile davalılar arasında dava dışı … San. Tic. Ltd. Şti.ünvanlı şirket ile … San. Tic. Ltd. Şti.’ndeki hisselerinin devri sırasında TBK’nun TBK’nun 28. Maddesinde düzenlenen aşırı yararlanmanın ( gabinin ) bulunup bulunmadığı hususunda yapılan değerlendirmede; aşırı yararlanmanın söz konusu olabilmesi için tarafların karşılıklı edimleri arasında açık bir oransızlığın bulunması (objektif şart), bu oransızlığın, davalıların davacının düşüncesizliğinden veya deneyimsizliğinden bir başka deyişle zayıf durumundan yararlanmaları ile ve bu durumu istismar etmeleri suretiyle gerçekleşmiş olmasının gerektiği, (subjektif şart), şirketin mali durumu da inceletilmek suretiyle alınan 04/12/2019 tarihli bilirkişi heyet raporunda; hisselerin devir tarihi olan 24/02/2015 tarihi itibariyle 1)bilanço değeri dikkate alınarak yapılan hesaplamaya göre menkul ve gayrimenkullerin değerleme yapılmadan önce davacı hissesine düşen pay davacının payına düşen 982.662,25 TL x %25 = 245.665,57 TL olduğunu, 2)Teknik bilirkişilerin yaptığı değerlemeye göre davacının %25’lik hissesine düşen payın 6.546.583,97 TL x %25 = 1.636.646,00 TL olduğunun bildirildiği, yine dinlenen tanık beyanları ile tapu kayıtları kapsamında dava dışı şirket adına kayıtlı ve davacının kullanımında olan … ili … ilçesi … Mah…. ada … parsel sayılı taşınmaz tapu kaydının 27/02/2015 tarihinde satış gösterilmek suretiyle davacıya devrinin yapıldığı, devir tarihi itibariyle değerinin 275.000,00 TL olduğu, içerisinde değeri belirlenemeyen malzemelerle birlikte davacının ticari faaliyetini burada devam ettiği, taşınmazın ve içerisindeki malzemelerin bedellerinin ödendiğinin davacı tarafından iddia edilmediği, tüm bu hususlar değerlendirildiğinde davacı yararına açık bir oransızlığın (objektif şartın ) gerçekleşmediği, yine davacının rahatsızlığının iradesini etkileyip etkilemediği yönünden mahkememizce aldırılan … , …, … tarafından düzenlenen 04.12.2017 tarihli bilirkişi raporuna göre; Dominant Hemisfer Temporapariyetel bölgede geniş ensefalomalezik alan tespit edildiği, bu bölge etkilenmesinin Grestman denilen hesap yapmada zorlanma tarzında klinik bozukluk ortaya çıkarabileceği ancak muhakeme, yargılama, sonuca varma gibi fonksiyonları etkilemeyeceği, hastada bu fonksiyonların muayenesinin normal sınırlarda olduğu, şahısta halen belirgin bir psikopatoloji olmadığı, olay tarihi olan 25.02.2015 tarihinde ve öncesinde anksiyete bozukluğu tariflemekle birlikte bu tanımın şahısta kolayca baskı altına alınmasına veya kararlarını başkalarının etkisi altında almasına yol açacak düzeyde bir rahatsızlık olmadığının bildirildiği, tarafların tanıklarının beyanlarından ve dosya kapsamından davacının ortak olduğu şirkette aktif çalıştığı, hatta yöneticilik yaptığı, işleri takip ettiği hususları değerlendirildiğinde davalıların davacının düşüncesizliğinden veya deneyimsizliğinden yararlandıkları (subjektif şartın) hususunun gerçekleşmediği, aşırı yararlanma (gabin)’nın varlığının davacı tarafından ispatlanamadığı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 02/05/2019 tarih ve 2017/4189 Es. 2019/3345 Kar. Sayılı ilamının benzer doğrultuda olduğu, davacı ile davalılar arasında dava dışı … San. Tic. Ltd. Şti.ünvanlı şirket ile … San. Tic. Ltd. Şti.’ndeki hisselerinin devri sırasında TBK’nun TBK’nun 36. Maddesinde düzenlenen hile( aldatma ), TBK’nun 37. Maddesinde düzenlenen korkutma(baskı) bulunup bulunmadığı hususlarında yapılan değerlendirmede; Yargıtay 11.Hukuk Daire’sinin 20/02/2019 tarih ve 2018/156 Es. 2019/1342 Kar. Sayılı ilamında;” …diğer tarafta sözleşme yapma düşüncesini uyandıran ya da bu düşünceyi güçlendiren gerçeğe aykırı eylem ve davranışları ifade eder. Hile nedeniyle sözleşmenin geçersiz sayılabilmesi için kişide aldatma kastının bulunması gerekir. Buna göre kişinin ileri sürdüğü ya da açıklanan zorunluluğu bulunmadığı halde susmuş olduğu nitelikler, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etme veya sözleşme düşüncesini pekiştirme amacıyla ortaya konulmuş olmaktadır. Kişi bu eylem ve davranışlarda bulunmasaydı diğer tarafın bu sözleşmeyi yapmayacağı bilinç ve düşüncesinde olmalıdır. Aldatma kastında, kişiyi gerçek dışı eylem ve davranışlarda bulunmak suretiyle sözleşme yapmaya ikna etme düşüncesi vardır. Bir başka ifadeyle, sözleşmenin yapılması ile aldatma eylemi arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Hileye uğrayan kişinin iradesi sakatlanmıştır. Bu nedenle sözleşmeyi iptal etme hakkına sahiptir. Sözleşmenin iptali halinde tarafların aldıklarını iade yükümlülüğü doğacaktır…” şeklinde kabul edildiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/12/2018 tarih ve 201711-/3154 Es. 2018/1847 Kar. Sayılı içtihadında;”… İradenin bozulmasını sağlayan diğer bir sebep korkutmadır. Korkutmada taraflardan biri, diğer tarafa bir hukuki işlemi yapmaması hâlinde, kendisinin veya yakınlarından birinin bir kötülüğe uğrayacağını bildirir. Bir kimsenin, diğer tarafı sözleşme yapmaya sevketmek amacıyla bilerek onda korku yaratmasına veya mevcut bir korkudan yararlanmasına korkutma denir (Eren, s.418).Yani, korkutma, bir kimsenin başka bir surette yapmayacak olduğu bir hukuki işlemi, bir kötülüğün başına gelmekte olduğunu göstererek yapmasına neden olan ürkütülmedir (Tunçomağ, s.362).Korkutma, TBK’nın 37. vd maddelerinde düzenlenmiştir. Korkutmanın söz konusu olabilmesi için sözleşmeyi yapan kimseye veya yakınlarına yönelmiş bir tehlikenin bulunması, ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğmuş olması, korkutma eyleminin hukuka aykırı olması ve korkutma ile sözleşmenin kurulması arasında illiyet bağının bulunması gerekir….” şeklinde kabul edildiği, davacı ile davalıların kardeş oldukları, davacının her ne kadar … San. Tic. Ltd. Şti.ünvanlı şirket ile … San. Tic. Ltd. Şti.ünvanlı şirketin davalılarla beraber hissedarı iken 24.02.2015 tarihinde bu hisseleri davalıların, kendinin rahatsız olmasından faydalanarak ve özellikle kardeş olmaları sebebiyle baskı kurarak ve aldatarak şirket hisselerini toplam değerinin altında kendi üzerlerine devir aldıklarını iddia etmiş ise de; mahkememizce aldırılan …, …, … tarafından düzenlenen 04.12.2017 tarihli bilirkişi raporu, mahkememizce dinlenen tarafların tanıklarının beyanları, davacının ortağı olduğu şirketlerde bizzat çalıştığı, hisse devrini bizzat asaleten kendisinin yaptığı ve dosya kapsamından davalıların davacıya ait hisseleri aldatarak(hile) ve baskı kurarak (korkutma) devraldıkları hususunun davacı tarafça ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; yerel mahkemenin eksik inceleme ile hüküm kurduğunu, aralarında nöroloji uzmanı hekiminde bulunduğu 3’lü bilirkişi heyetinden alınan 04/12/2017 tarihi raporda dominant Hemister Temporapariyetel bölgede geniş Ensefalomalezik alan tespit edildiği ve bu bölge etkilenmesinin grestman denilen hesap yapmada zorlanma tarzında klinik bozukluk ortaya çıkarabileceği belirtildiğini, ayrıca bu dosyada davacının hissesine düşen paya ilişkin olarak yaptırılan Teknik Bilirkişi raporunda, müvekkilin hisse değerinin 1.636.646,00 TL (birmilyonaltıyüzotuzaltımilyonaltıyüzkırkaltı-Türk Lirası) olduğu tespit edildiğini, talep üzerine alınan 04/12/2019 havale tarihli ek raporda da yine görüş ve kanaatlerde değişiklik olmadığı ve bu miktarın sabit olduğu yönünde açıklamalara yer verildiğini, alınan bu raporlara dayanaraktan davacı müvekkili ile davalılar arasında … San. Tic. Ltd. Şti. Adlı şirket ile … San. Tic. Ltd. Şti’ndeki hisselerin devri sırasında aşırı yararlanmanın (gabinin) olup olmadığına ilişkin yeterli ve doğru bir değerlendirme yapılması gerektiğini, Türk Borçlar Kanunu’nun 68. Maddesi gereğince bir olayın gabin olup olmadığının tespiti için edimler arasında açık bir oransızlık bulunması ve edimler arasındaki açık oransızlığın zarar görenin zor durumundan, düşüncesizliğinden veya deneyimsizliğinden kaynaklanması gerektiğini, edimler arasında açık bir oransızlıktan kastedilenin ise sözleşmedeki edimler arasında açık ve bariz bir şekilde bulunan bir orantısızlık olduğunu, Yargıtay’ın kararlarında edimler arasındaki oransızlığın en az %50 olması durumunda aşırı yararlanmanın bulunduğunu kabul ettiğini, edimler arasındaki oransızlığın en fazla %25 olduğu durumlarda ise aşırı yararlanmanın bulunmadığını kabul ettiğini, Yargıtay’ın, %25 ve daha az oransızlıklarda aşırı yararlanmanın bulunmadığını, %50 ve daha fazla oransızlıklarda ise aşırı yararlanmanın bulunduğunu kabul ettiğini, %25 ila %50 arasındaki oransızlıklarda ise aşırı yararlanmanın bulunup bulunmadığının tespitini örtülü olarak hakime bıraktığını, müvekkilin payına düşen gerçek hisse bedelinin 1.636.646,00 TL olduğu teknik bilirkişi raporlarıyla tespit edildiğini, fakat müvekkilin bu hissesi aynı zamanda kardeşleri olan diğer paydaşlarına 250.000,00 TL karşılığında devredildiğini, basit bir matematikle edimler arası orantısızlık yaklaşık olarak %85’e tekabül ettiğini, buna rağmen Yerel mahkemenin gerçeklikten uzak, hatalı, anlamsız ve kabul görmeyecek değerlendirmesinin ise bunun bir orantısızlık oluşturmayacağı yönünde olduğunu, şayet akitte ivazlar arasında açık bir nispetsizlik bulunduğu hususu mevcut dosyada görülmediyse hangi olayda görüleceğini, Yargıtay kararlarının açık ve net olduğunu, Yargıtay kararlarına ters düşülerek verilen karar hukuka aykırılık teşkil ettiğini, gabinle ilgili bir diğer şartın ise, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunmasını, diğer yanın yararlanmasına, sömürme halini taşımasına bağlandığını, bu hususlar göz önüne alıp değerlendirme yapıldığında müvekkilinin hisse devrini gerçekleştirdiği esnada var olan ve yukarıda zikredilen bilirkişi raporunda da belirtilen, iyileşmeyen hastalığından kaynaklı hesap yapmada zorlanma durumu gabinin bu subjektif şartının mevcudiyetini gösterdiğini, bu konuda mahkemece dinlenilen tanıkların beyanlarına da bakılacak olursa tanıkların hepsinin müvekkilin düzgün yürüyemediğini, bir rahatsızlığının olduğunu ifade ettiğini, tüm beyanları bir noktada toplamak gerekirse, müvekkilin bir rahatsızlığının bulunduğu ve bu rahatsızlıktan ötürü kendisinde bir takım irade bozukluğunun var olduğunu, ilişki yürüten 3. şahısların müvekkilin saf kandırılabilir olduğunu görmesini, basiret gerektiren kandırılmaya açık para konularında görevli edilmeyişini, yöneticilik vasfına haiz olmadığını belirtilmesi ve danışarak karar verebilmesine dair beyanları da irade bozukluğunun varlığını destekler nitelikteki önemli deliller olduğunu, hayatın olağan akışına göre normal hiçbir kimse kendi malını değerinin bu denli aşağıda satılmasına razı gelmeyeceğini, gerek kendisinden gerekse de başka kimselerden kaynaklı bilmesi gereken durumunu etkileyen sebepler varsa dosyadaki gibi bir işlem gerçekleştiğini, müvekkilinin irade bozukluğunun bulunduğunu ve bundan faydalanılarak bir yarar elde edilmeye çalışıldığını, yani müvekkilinin rahatsızlığının irade beyanında bozukluğa mahal verecek şekilde olması ve davalı hissedarların kardeşlik hısımlığını da kullanarak müvekkile yaptıkları baskıları neticesinde, malın ederinden açık ve bariz şekilde çok düşük bir bedelle devredildiğini, bu husus dikkate alındığında apaçık bir gabinin olduğunun aşikar olduğunu ileri sürerek yerel mahkeme kararının kaldırılması ve davanın kabulüne karar verilmesi talebi ile istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; alacak talebine ilişkindir.
İstinaf incelemesi HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle ve re’sen kamu düzenine aykırılık yönünden sınırlı olarak yapılmıştır.
Dairemizce yapılan inceleme sonucunda; Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklara ve gerekçe içeriğine göre, mahkemece taraflar arasındaki uyuşmazlığın somut olayın özelliklerine uygun olarak belirlendiği, yargılamanın Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda belirtilen usullere uygun olarak yürütüldüğü, taraflarca gösterilen hükme etki edecek delillerin usulüne uygun olarak toplandığı, toplanan delillere ve özellikle Dairemizce de usul ve yasaya uygun görülen bilirkişi raporuna göre göre davacının rahatsızlığının kolayca baskı altına alınmasına veya kararlarını başkalarının etkisi altında almasına yol açacak düzeyde bir rahatsızlık olmadığı, davacı tarafça davacının kendisine ait şirket hisselerini davalıların baskısı ile düşük bedelle devrettiği yönündeki iddiasının ispatlamaya elverişli herhangi bir delil sunulmadığı, ilk derece mahkemesince dinlenen tanıkların davacının baskı altında devir yaptığı yönündeki iddiasını doğrular nitelikte herhangi bir beyanda bulunmadıkları, buna göre mahkemece davacının hile ve aşırı yararlanma iddialarını ispatlayamadığı yönündeki kabulünde usul ve yasaya aykırı herhangi bir yön bulunmadığından davacı tarafça ileri sürülen istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı, mahkemece delillerin takdirinde ve yasa kurallarının olaya uygulanmasında bir isabetsizlik görülmediği, davanın reddine ilişkin kararda kamu düzenine aykırı herhangi bir husus bulunmadığı, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından davacılar vekilinin istinaf başvurusunun yerinde olmadığı kanaatine varıldığından davacıların istinaf başvuru taleplerinin HMK 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine ilişkin aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- Davacıların istinaf başvuru taleplerinin ESASTAN REDDİNE,
2- Alınması gereken 179,90 TL harçtan peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50 TL karar ve ilam harcının davacılardan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından ücret-i vekalet ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4- İstinafa başvuran davacılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerlerinde bırakılmasına,
5- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 359/4.maddesi gereğince; kararın tebliği işlemlerinin dairemiz tarafından yapılmasına,
6- Kararın temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde; dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda verilen kararın HMK’nın 361/1 maddesi gereğince; taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde dairemize, temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi’ne veya ilk derece mahkemesine verilecek dilekçe ile temyiz kanun yoluna başvurma talebinde bulunulabileceğine 20/01/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır

O.B